Yaşam Büfesinde “1+1=4”

“… Çinliler der ki “Bende bir yumurta, sende bir yumurta. Ben sana verdim; sen bana verdin; ikimizde birer yumurta. Bende bir fikir sende bir fikir; ben sana verdim, sen bana verdin. İkimizde ikişer fikir“. Bu Çinliler güzel şeyler söylüyorlar abicim…”

Merhaba

Bugün Çeşme’de pazar. Hoş heryerde pazar. Herkes için bir başka pazar. Babalar günü ve de en uzun gün. Tüm Copculara sevgileri için, ilgileri için, beraberlikleri için, içten hediyeleri için teşekkürler. İki gün önce benim için çok güzel bir işgünüydü. İnanıyorum ki o gün orada olan hepimiz için öyleydi. Ben pek çokşey öğrendim. Hepimiz çok şey öğrendik. O gün orada kurumsal olarak karşılıklı kazanma durumu için inanarak paylaşımları gördüm. Niyetlerin safiyetini gördüm; dostane duruşlar gördüm. O grubun bir parçası olduğum için, yakın olup da bilmediklerimi gördüğüm için özellikle mesleğim adına gurur duydum. Sebep olanlara, katkısı olanlara, gönülden katılanlara, katma değer yaratanlara, umut verenlere ve uzaklardan gelip de paylaşanlara teşekkür ederim.

O günün koşulları nasıl yaratılmıştı bilmiyorum ! Şimdi bir öğrenme öyküsüyle o günü kayda geçirmek istiyorum. Kurumsal ortak akıl arşivi için belgelemek istiyorum. Katkılara açık kılmak için bu iletişim ortamını kullanıyorum. Sadece o güne katılanlar için değil ilgi duyan herkes için; ABG dan olanlar için, öğrenmeye hevesi olanlar için böylesi açık ortama aktarıyorum. İsimleri değiştirerek yazacağım. Toplam on kişiydik. Birlikteliği simgeleyen uzak diyarlardan gelmiş dört genç vardı; inançla gözleri parlayan; anlatan ve dinleyen. Onlara bakınca, tüm zorluklara karşın gelecekten olan umudum artıyor.

O güne nasıl geldim ?

Geçtiğimiz pazartesi günü sıradan ofis günümdü. Arkadaşım DM nin özel ve samimi çağrısına sevindim. Çeşme’den heyecanla gelmeyi bekledim. Görsellerime bir başka gözle baktım. Filmlerimi irdeledim. Mesajlarımı netleştirdim. Sözcüklerimi sadeleştirdim. Karmaşadan sıyrılmaya çalıştım. Ockham Usturası‘nın gereklerine uymaya söz verdim. O sırada oda arkadaşımı da yokladım. Anladım ki bir ay kadar önce bir iş gezisinin yan ürünü olarak o gün için ilk adımları atanlardanmış. Bunu duyunca bir başka mutlu oldum. İnisiyatif kullandım ve onu da o güne davet ettim. Hemen ardından umutlarımı ve beklentilerimi yazıya döktüm. Anında konu sorumlusu sevgili DM den yanıt geldi. İnisiyatifim onaylandı. Gelişmelerden gecikmeden bilgim oldu. İletişim gelişiyordu. Üstelik yazılı olarak. İşte benim beklentim bu; işte kurumsallaşma yolculuğunun ilk adımı bu.  Daha ne ister insan. Yazıyorsun ve anında yanıt alıyorsun. Sessizliğe kurban gitmiyorsun; destek olmaya çalıştığın kurum da sen de bundan kazançlı çıkıyorsun. Örnek oluyorsun veriyorssun ve alıyorsun. İşte “GAT” bu. Teşekkür ederim sevgili DM. … ve o gün gelip çattı.

Zamanından çok önce ofisteydim. Kurumsal gelişmeleri, paylaşımları merak ediyordum. Baktım ki konunun organizasyonunu tüm boyutlarıyla sevgili HE ele almıştı. Ona yakışır abicim. Yakıştı da. Tüm detaylar düşünülmüştü. Sadece bir arada olacağımız ve yukarıdaki Çinli öyküsündeki temel mesaj olan “paylaşmak/birlikte kazanmak” değil ama aynı zamanda beraberliğin tüm sosyal boyutları da en güzel şekilde düşünülmüştü. Deryalı anlara katılamadığım için üzgünüm. Çünkü Çeşme’ye dönmeliydim.

Mükemmel bir beraberlikti benim için. Samimi bir ortamdı. Sohbetti. İçtendi. Moderatörümüz HE di. Yıllar geçtikçe gençleşen HE nin yüzünde gülümseme eksik değildi. İçimizde tek sakallı olan arkadaşımızı örnekleyerek “Teşkilat”tan olma hem de “gizli teşkilat” fıkrasıyla süsleyerek açtı toplantımızı. Helal olsun. Bir anlamda konuşma halkasındaydık. Konuşmalarımız fayda odaklıydı. Özellikle MD kariyer yolculuğunu açıklarken SSTC i dile getirmesi benim için gurur vericiydi. Uyarıları hem kendi için hem de kendinden sonrakiler için anlamlıydı. Olgunlaşıyorduk. Siz olsanız “olgunlaşma”yı nasıl tanımlarsınız ?

Sevgili MD tarımda hijyenin önemine dikkat çekiyordu. Uzmanlığı olan o tehlikeli , saldırgan zararlıyı örnekleyerek koruyucu önlemlerin önemini dile getiriyordu. Adeta “IPM (Bütünleştirilmiş Zararlı Yönetimi)” düşüncesine giriş yapıyordu. Kutlarım DM. Bu yaklaşımla ABGM in herhangi bir satış amacı yoktu. Ancak ne güzeldir ki FVC (Gıda Değer Zinciri) etkileşiminde adeta pratik IPM  konusunda adeta kamusal bir mesaj veriyordu. Aferin ABM e; ona da böylesi yakışır.

Sırada Ceylanpınar’dan başlayan öğrenme yolculuğunu yıllar sonra ABGZ olan Gİ in “tere testi” akıllardan çıkmayacaktır diye düşünüyorum. Böylece karıştırma aletinin önemine de değinen Gİ başarılı olmak için kitapların yazdıklarının ötesindeki deneyimlerle kazanılmış bilgi ve becerilerin hakkını veriyor ve bedel beklemeksizin paylaşıyordu. Ne mutlu ABZGİ gibi meslektaşlarla birlikte çalışanlara ve bu deneyimlerden yararlananlara.

Sıra bana geldiğinde beden ölçülerimle ve görsellerimle daha sonra konuşmak üzere pas geçtim. Bu beraberlik uzak diyarlardan gelen dört genç arkadaşımız içindi. Samimi bir ortamda tanışma ve kurumu tanıtan filmi izlemeyle başlayan sohbet, yukarıdaki fıkranın esprisi içinde paylaşımlarla zenginleşiyordu. Dört slaytta anlatmıştım hem geçmişimi ve hem de  ABG un ne yapmaya çalıştığını. Bu özellik ve faydalarıyla ABG un sektörde farklı bir yeri olmalıydı; olacaktı. Fabrika gezisi öncesinde sunumumda dile getirdiklerim şunlardı:

Öğrenmenin yaşı yok: Beden ölçülerimle kendimi tanıttım. Böylece sürekli öğrenme yolculuğundaki 64 yıl ve bunu süsleyen, değer katan ziraat mühendisliği mesleğimdeki 41 yıl ve katkı sağlama adına, beraberliği SSTC bazında anlamlı kılma amaçlı ABGM olarak bir yıllık bakış açımı ortaya koymaya çalıştım. Her iki grubun da öğrenme yolculuklarında ortak bir noktayı oluşturabilmek için mühendis olduktan 23 yıl sonra bile en basitinden bir tulumbayı tek başına sırtlayamadığımın ne denli önemli olduğunu nasıl anladığımı öykülendirmeye çalıştım. Bilmediğimi bildiğim ve bildiğimi öğrettiğim andaki mutluluğumu aktarmaya çalıştım. Onbeş yıl Enstitüde çalışmıştım. Ne çok deneme kurdum; ne çok ilaçlama yaptım. Aslında pekçoğunu da Yasin Atatoprak yaptı. Ben bazen marpucun ucundan tuttum. Daha çok “aman doğru olsun ha !” noktasında gözlemciydim. Cibalı oldum ve 16 gün Les Barges’da aplikasyon teknikleri eğitimi aldım. Heyhat yine işin püf noktasını öğrenmemişim. Ne zaman ki TİSİTin düzenlediği “eğiticinin eğitimi” öğrenme yolculuğunda önderlik etmek üzere Wolverhampton Politeknik Üniversite’sinde Dr.John Lowe Türkiye’ye geldi ve bizi Bursa’da biraraya topladı; o zaman anladım taşın sert olduğunu ateşin yaktığını. O gün bu gündür “tulumba uçurtmaca” oynarım her fırsatını bulduğumda. Hatta son seferde sağ omuz tendonlarını koparmıştım.  Örneğin on yıl önce Konya’da Selçuk Üniversitesi’nin amfisinde genç meslektaşlarıma; iki yıl önce soğuk bir Şubat Cumartesi günü fabrika bahçesinde proje ekibine. “Tulum ve Tulumba” yı kendime çift amaçlı simge olarak seçtim. Altı yıl önce Ankara Üniversitesi’nin “Kariyer Günleri” ne çağrılı konuşmamın özünde de “tulum ve tulumba” vardı. Ankara’dan dönüşte aldığım geribildirimi ve ortaya koyduğu güzellikleri de isimleri silerek (sahiplerinden izin almadığım için) ekteki pdf sayfasında görebilirsiniz.  kariyer-gunleri-ankara-09052005.  Her neyse. Tulumba mesleğim gereği ürünümü korumak için bir araç; tulum ise bunu yaparken kendimi korumak için bir araç. Tıpkı Harran’lı pamukçu Hacı İsa Yıldırım’ın dediği “gur bajo hur bajo game şine” nin anlamındaki “derin sür, ince sür öküzü incitme” mesajındaki korumak benzeri. Bu slayttaki bir seri fotoğraf sözünü ettiğim “tulumba uçurtmacı” yı gösteriyor. İçindeki gizli mesaj ise en basit bir işi yaparken bile farkına varmadan geçirdiğimiz aşamalar. Kuşkusuz görmek isteyene ve görebilene ! O gün o toplantımızda bu aşamaların ve eylemlerin neler olduğuna kısaca değindim. Umarım akıllarda kalmıştır. Laf aramızda mesajım birazcık da “kızım sana söylüyom gelinim sen anla” şeklinde ve bakalım bu yazımdan sonra nasıl paylaşımlar, yorumlar alacağım. Bekliyorum.

Nasıl başarılı olabiliriz ? sorusunun genel yanıtını da ikinci slaytımda açıklamaya çalıştım. İlk kez birlikte olduğum genç arkadaşlarımın bitki koruma konusundaki deneyimlerinin ne kadar olduğunu bilmiyordum. Internetteki sayfalarından da yeterince bilgi alamadım. Kısa tarihçelerini öğrendim. Onyılda geçirdikleri aşamaları gördüm. Yaşadığımın benzeri kurumsal değişimlerinde ve yeni hedeflerinde bir parça olsun bilgi edindim. Böylece her iki kurumun vizyonlarına baktığımda bir benzerlik gördüm. Onlar yeni girdikleri iş kolunda son üç yılda 4.000 > 12.000 >16.000 lik hedeflere ulaşmanın heyecanlarını yaşıyorlar ve yakın gelecek için hedeflerini 100.000 olarak tanımlıyorlar. Hem de hepsi kendi güçleriyle. Üstelik bu kapasitede dünyanın beşinci büyük fabrikasını da kurarak… Bravo. Çok güzel işler bunlar. Başarılarının artarak sürmesini diliyorum. Öte yandan sektörümüzde işler gittikçe zorlaşsa da bir temel prensip yıllardır hep aynı kalıyordu. Çözümlerimizi sunmadan önce son kullanıcıyla, çiftçilerimizle ve onlara yardımcı olan dağıtım kanallarındaki iş ortaklarımızla doğru teşhisde buluşmalıydık. Mesleki kariyerleri teşhis için yeni arayışlara gereksinim gösteriyor muydu ? Bilmiyordum. Ancak daha işin başından bu yana yabancı uzman destekleriyle çıktıkları yolda çok duyarlı olduklarını ve ayrıca ülkesel bir örnek oluşturduklarını açıkca görüyordum. Demek ki karşılıklı olarak öğrenecektik. Fikirlerimizi paylaşıp 1+1=4 yapacaktık. Doğru yoldaydık. İşin belki de en kritik olan aşaması doğru seçimi yapabilmekti. Seçim kriterlerini öğrenmede açık sorularım vardı. Tek çekincem sorduğum soruyu sabırsızlıkla ABGZ ların yanıtlamasıydı. Bunu daha önce (1997) Bandırma’nın buğdaycı köylerinde yaşamıştım. Ne zaman bir soru sorsam benim ekibim çiftçiden önce yanıtlıyordu. Ben de özgün ifadeleri, satır aralarındaki değerli mesajları yitiriyordum. SSTC almadan bu doğaldı. Çünkü ne kadar çok bildiğini göstermede sessiz kalıp dinleyebilmek doğal olarak zordu. SSTC de bu zorluğu aşmayı öğreniyorduk. İzleme çalıştaylarıyla da öğrendiklerimizi uygulayabilmeyi, yaşama geçirmeyi alışkanlık ediniyorduk. Belki de yeni dostlarımızla ortak bir SSTC öğrenme yolculuğunda bile buluşabilirdik. Neden olmasın ? Çok şükür ki arkadaşlarımıza sunacağımız çok zengin bir liste var. Ancak yine de güncel koşullara göre ve olası gelişmelere göre seçimlerin optimize edilmesi, beklenen faydaların maksimize edilmesi için seçim aşamasında birlikteliğimizin daha aktif geçeceğine inanıyorum. Üçüncü aşamaya gelince hep söylediğim bir söz var: “Hiçbir ilaç yoktur ki onu kullanandan daha etkili olsun“. Başarının sırrı onların elinde. Ancak o gün orada öğrendim ki işimizi en iyi şekilde yapabilmek gerekli olan ekipmanların en gelişmişlerine sahipler. Yinelemek gerekirse karşılıklı öğrenmelerimizi karşılıklı kazanmalara dönüşecek.

Ustalaşırken bilimselliği pratik kılmalıyız: Böylesi gelişmiş bir kurumun IPM yolculuğunda önlerde olması doğal. Tarımda bitki korumanın tüm proaktif önlemlerini alması doğal. Zararlısını tanımak, ürününü gözlemek, faydalılarını bilmek, ekonomik zarar eşiğine uymak, doğru ilaçları seçip, dayanıklılığı yöneterek ilaçları doğru kullanmak her iki tarafın da temel amacı. Önemli olan ne zaman, nerede, hangi üründe, hangi aşamada olduğumuzu bilip paylaşımlarımızı rasyonel kılmak gerek. ABGZlar buna hazırlar Böylece herkesin özlemi olan “4E” de buluşma olanağımız yüksek. Şimdi bu bakış açısıyla ABG un ne yapmak istediğine değinmek istiyorum.

  1. ABG un özellikleri neler ve seçilmiş müşterilerine ne tür bir fayda sunabilir ? Bu soru SSTC öğrenme yolculuklarının temel taşı. Doğru yanıtı bulursak; bu yanıt seçilmişlerin beklentilerine uyarsa yolculuğumuz ortak hedef için birlikte sürecek demektir. Karşılıklı kazanma durumu dostane duruşlarla sağlanacak demektir. Daha sonra fabrika gezisinde net olarak görüldüğü gibi, ABG un modern bir fabrikası var. Bu fabrikanın gelişmiş laboratuvarları ve yetkin teknik elemanları var. Gördük ki kimi arayışlarda yan faydalar da türetilebilecektir bu olanaklarla. Üstelik sevgili GH nın bu konuda konuklarımıza verdiği sözleri ben olası gelişmelerin ilk müjdecisi olarak algıladım. Gerçekten zengin bir portföyü var; her derde deva. Ben anlatımımda zamanın gerisinde kalarak yüzelliyi aşkın diye genellemeyi yeğlemişsem de sevgili DM bilmediğimi bilip hemen toplantı sonrasında tam listeyi gönderdi. Teşekkürler MD. Şimdi anladım ki yarıdan biraz fazlası imal olmak üzere meğer tam 191 ilaç varmış ABG un potföyünde. Bunu farklı koşullardaki seçimlerin optimasyonu için yönetmede Allah yardımcıları olsun. Her işin bedeli var ve hiç bir say boşa gitmeyecektir. Şöyle kadroya bir baktım ve merdivenlerden inerken biraz espriyle dile getirdiysem de net olan mesajımız Kumluca’da çektiğim Mayıs ayı filmindeki yetkin baş otorite yardımcısının sözleriyle bir kanıt olarak ortaya konulduğu gibi her düzeyde teknik destek ekibine sahipler. Hem de anında inisiyatif kullanıp “bu senin işin abicim; gel kendin çöz” demeden sahra gücünü şekillendiriyorlar. Denizli’den Çivril’deki sorunu çözmek için Menemen’den adam çağırmıyorlar. Aklın yolunun bir olduğuna gönülden inanmış bu uzman ekiple ve SSTC çerçevesindeki yaklaşımlarla gelecek günler daha verimli olacaktır. İşte tüm bunların sonucunda ABG seçilmiş müşterisinin işini kolaylaştırmaktadır.

Bu pazar günü Çeşme’den yazdığım yazımı toplantının kapanış konuşmasını yapan sevgili GM nin “küllerinden yeniden yaratmak” öyküsünü çok beğendiğimi ifade ederek kapatmak istiyorum. O konuştukça ben not tutmaya çalıştım ve onun da gözünün benim üstümde olduğunu hissediyordum. İşte bu tümcede anahtar kelime “hissetmek ve başkalarına erişmek” ve yazımı satır arasında “başkalarına erişme taktikleri” başlıklı bir alıntıyla bugünü tamamlamak istiyorum.

CCL (Center of Creative Leadership) in 2004 de yayımladığı en beğendiğim kitapçıklarından birisi de M.A.Dalton’ın kaleme aldığı “Becoming a More Versatlie Learner (Öğrenme Becerilerinizi Artırmak) dan

“… Grant kısa bir süre önce şirketin başkan yardımcılığına getirilmiştir. Kuruluş içinde sorunlara çözüm getirme becerisiyle tanınmaktadır. Bir sorunla karşılaştığında üzerine gider, araştırır ve harekete geçer. Bu yeni görevinde büyük ölçekli bir organizasyonel değişim çalışmasını yürütmekle sorumludur. Çalışanların, yeni bir yükümlülük sisteminin getirilme gerekçelerini anlaması çok önemlidir. Grant’ın bunu yapmanın en iyi yolunu öğrenmesi çalışanların korku ve kaygılarını dinlemeye hazır olması, sonra da yeni sistemin, işlerini yapma biçimleri açısından ne gibi yenilikler getireceğini sabırla açıklaması gerekmektedir. Dinleme becerileri mükemmel birkaç yönetici belirlemeli ve onları birer örnek kişi olarak kullanmalıdır. Eski “sorunu gör ve harekete geç” yaklaşımına dönmesi halinde kendisini içtenlikle uyaracak bir eşdüzey arkadaşına da gerek duyacaktır…”

Belki kimileriniz “hoppala !” dediniz ve bu kapanış kısmını sünnetçinin vitrinindeki çalar saat gibi düşündünüz.

Neden bunu seçtim ve buraya ekledim ?

Çünkü yarın pazartesi. Yeni bir hafta başlıyor. Kurumsallaşma yolculuğunda “etkili performans yönetimi” ne devam edebilmek için bu geçişi yararlı buldum. Sonraki yazıma yukarıdaki örnekle başlayacak ve alıntının satır aralarını analiz ederek öykülerimle çıktığımız öğrenme yolculuğunda yeniden buluşmayı umacağım.

En uzun günden, gün dönümünden, babalar gününden selam ve sevgilerimle yolunuz hep aydınlık olsun.

Öykücü (mustafa@copcu.com)