“… Hedeflere ihtiyacımız var. Odaklanmaya ve yöne. Özellikle de planladığımız şeyi yapmaktan kaynaklanan başarıya… Onları değiştirmeye karar versek bile planlar yapmak önemlidir. En azından şu an için nereye gittiğimizi biliriz ve ilerleme duyumuz olabilir. Uzun vadede “İyi ve kötü haberlerim var. İyi haber, kusursuz bir hızdayım. Kötü haber ise kayboldum !” şeklinde anons yapan uçak pilotu olmak rahatlatıcı değil, hayal kırıcıdır. Ya da diğer bir deyişle nereye gideceğini bilmeyen bir denizci uygun rüzgarı umut edemez…”
Merhaba
Yukarıdakki sözleri Tıp doktoru, çocuk psikologu Leon Tec söylemiş. Çok da güzel söylemiş. Hedef, odaklanma ve yön üçü de birbirinden anlamlı sözcük. SSTC nin ilk akşamında verilen hedefe ulaşabilme becerisini ölçerek öğrenme yolculuğuna çıkarız. İlk gün hedefi nitelendirmeye odaklanırız. Seçilmiş sözcüğümüz SMARTtır. Yıllar sonra “Avucumuzdaki Kelebek“le tanışınca, buluşunca hedeften önce “hayal“e odaklanmanın önemini gördüm. Bir adım geri çekilerek SSTC i biraz daha güçlendirmeye çalıştım. Hayallari TOMBULlaştırarak “hedef” kılmaya odaklandım.
Yıllar sonra kurumsal stili oluşturabilmek, kurum kültürünü güçlendirebilmek, kurumsal akıl arşivini zenginleştirebilmek için “çerçeve” çalışmalarında buluştuk. Bu öğrenme yolculuğunu da etkinleştirmek ve özgünleştirebilmek için önce Jim Amcanın dört metaforuyla bakış açımızı formatladık. Yumurtaya bakmayı öğrendik. Kuluçka döneminde değişime odaklanmayı öğrendik. Gözümüzü korkutan volana baktık. Kıpırdamaz görünen o büyük kitleyi güçsüz sandığımız ellerimizle döndürmeye çalıştık. Momentum için destek aradık. Dostlar yardıma geldi. Avucumuzdaki kelebekten, “kelebek etkisi”ni öğrendik. Türkiye’deki kanat çırpınışlarından global başarı öyküleri yaratmaya çalıştık. Önce farkındalığımızı geliştirdik. Böylece hem Jim amcanın hem de Orhan’ın otobüsünde yerimizi aldık. Sürücüye baktık. Sürücü bize baktı ve disiplinli çalışanlar olarak belirlediğimiz yöne doğru yola çıktık. Yolumuzu aydınlık kılmak için üst sınırımıza kadar, yaratıcı enerjimizi etkinleştirdik. Sonuçlarla yönetmeyi de Jim Amcadan sonra Kim Amcanın “Mavi Okyanus Stratejisi”nden öğrendik. Adım adım umut veren bu yolda kimileri kaybolan anahtarı sokak lambasının aydınlığında aramayı sürdürünce ayrılıklar oluştu. Neyse ben bugün, bayramın hemen ertesinde, Rodos’tan dönecek sevgili Eray’dan “başarı öyküsü”nü dinlemek için sabırsızlıkla beklerken vizyona uzanan yol olarak “hedefler” konusuna odaklanarak yazıma bir yön vermeye çalışacağım. Kerem, beni Windows7 e uyduruncaya kadar yazıma yeni bir görsel ekleyemeyeceğim. Eskilerle idare edeceğim. Bağışlana.
1.Hedefler kesinlikle gereklidir ve kesinlikle sınırlayıcıdır
İyi hedefler güçlerinizi ve kaynaklarınızı akıllı kullanmanızı sağlar. Bunlara “esnek hedefler” demek daha doğru olabilir. Önemine değer vermeden çizdiğimiz hedeflerle kendimizi sınırlandırırız. Sonuçta ya kolaylıkla elde edilebilen kısa dönemli ve kısır sonuçlarla yetiniriz ya da gerçek dışı hedeflerle mutsuz oluruz. Açık olarak ifade edilmiş esnek hedefler ve onlara ulaşmak için “eylem planı” olmaksızın, potansiyelimizin altındaki sonuçlarla avunurken diğerlerinin dikkat çeken başarılarına ya imrenir ya da kıskanırız. Ya da en azından başarının “nasıl ve nedeni” ni merak ederek ömür törpüleriz. Bu arada yeni bir aşık atlamak için gereken ve önümüze çıkan fırsat için enerjimizi de ateşlemeden yola rehvan oluruz (veya tırıstan bir adım ilerde rahvan gideriz).
Halbuki bizler birşeyle gerçekleştirmek için yaratıldık. Hedef açlığı içinde olan fizyolojimiz, bu rahvan yolculukta paslanır ve düşük düzeyde sonuçlarla yetinir. Geçen yıl bugünlerde Antalya’da özel konuşmacımız Prof.Dr.A.Baltaş hocaydı. Herkese sordu “işinizde potansiyelinizin ne kadarını kullandığınızı sanıyorsunuz ?”. Aynı soruyu SalesMax‘ın 23 ncü sayısının son sayfasında da görebilirsiniz. Kendine dürüst olanların hiçbiri %50 den fazla yazmadı ellerindeki kağıtlara. Sadece elit koç %100 e yakın bir değer vermişti. Yanılmıyorsam eğer bu istisnai durumun nedenini öğrenmek hocaya da ilginç gelmiş olmalı ki “neden ve nasıl“ını sormuştu. Bence de çalışanların çoğunluğu %50 den daha düşük oranda kullanıyor potansiyellerini. Neden mi ? Çok basit. Şu karşıt sorunun açık yanıtı, güvenle, dürüstlükle ortaya konamıyor. “Neden daha fazlasını yapayım abicim. Ne farkedecek ? Değer mi ? Yaptık da ne oldu abicim ?…” Mevki gücü, görev gücü gibi otorite figürlerini kullanmadan bu ardışık soruların dürüst yanıtlarını düşününce içinizde bir ses sanki “adam haklı abicim” der gibi oluyor. Kırılan ve doldurulan desti farkları destinin ağırlığını aşmayınca gazla başlayan gelişmelere süreklilik kazandırmak pek öyle kolay olmuyor.
Sizi esnetecek bilinçli hedefler belirlemediğiniz sürece iç dünyanız, bulduğu herhangi bir şeye kilitlenir kalır. Bir başkasının hedefinin arkasına takılabilir ya da sayısız, anlamsız hedefin peşinde koşabilirsiniz. Evin temizlenmeye ihtiyacı yokken onu temizlemekle, dolapları yeniden ve yeniden düzenlemekle ya da arabayı onarmakla uğraşıyor olursunuz. Bir de bakarsınız ki ileriye doğru yüzmüyorsunuz çünkü su henüz ayaklarınızı bile geçmemiş.
Hedefler sürekli, devamlı olmalıdır; ancak sizi esnetmiyorlarsa değerleri küçüktür. Genellikle kısa dönemli hedefler ve hızlı sonuçlarla tükeniriz. Böylece yarattığımz “tünel vizyonu” yangın söndürmekle geçer ömrümüz. Olasılıkları göremeyiz; çünkü bizim için var olmazlar.
Hedefe belirlemek sorun değildir. Hedefler bize amaçlayabileceğimiz şeyler verir ve geri beslemeyle yönümüzü düzeltebilmek için fırsatlar sağlar. Hedefler sayısı tutturabilme ve ölçmenin bir yoludur. Skor tabelasında yermizi görürüz. Yine de kendi içine yerleşmiş at gözlüklerinden arınmamıştır hedefler. Çünkü bir hedef belirlediğimiz anda olasılıklar üzerine bir duvar öreriz. Esneklikten uzaklaşmak daha kolaydır. Bu nedenle unutmamak gerekir ki hedefler akıldan, vizyon ise yürekten gelir. Hedefler sürekli olarak vizyondan beslenirse akıl ve yürekle örülür emeğin yemeği.
Her hedef belirlediğinizde onu daha büyük hale getirme seçeneğiniz olur. Sadece daha büyük düşünerek onu esnek bir hedef yapabilme fırsatınız var. Gözünüzde canladırın. James J.Mapes’ten küçük bir öykü ile esnek hedef konusunu daha anlaşılır kılmaya çalışayım:
“… Genç bir adam (adı Tosun olsun) gözünde canlandırmayı öğrenmektedir. Bir Mustang kullandığını hayal eder. Kendini direksiyon başında düşünür. Canlandırdıkça gücü hisseder. Masasının üstüne bir Mustang resmi asar ve bir diğer resmi de cüzdanında taşır. Gözünde canlandırma ve esnek hedef belirleme üzerinde deneyimli yakın bir arkadaşı (onu da adı Kerim olsun), adamın süreçte nasıl ilerlediğini görür.
Arkadaşını bir kenara çeker ve “Biraz küçük düşünüyorsunuz. Farkında mısın ?” diye sorar.
Tosun sersemlemiştir. “Ne demek istiyorsun ? Hedefimi oldukça net biçimde canlandırıyorum ve görsel hatırlatıcılarla destekliyorum. Başka ne yapabilirim ki ?” der.
“Sana bir soru sormama izin ver. Senin için önem taşıyan bir ilişkin var mı ?” der Kerim.
“Hayır” der Tosun “Ama birgün olmasını umut ediyorum“.
“Pekala, neden gözünde mükemmel bir kadının Mustang’da senin yanında oturduğunu canlandırmıyorsun ?” diye sorunca Kerim,
“Bu harika bir fikir !” diyen Tosun ideal kadını etkilemek için hayalindeki Mustang’ı zengileştiren yeni bir zihinsel resim oluşturur.
Zaman geçer ve Kerim, Tosun’un zihinsel egsersizinin nasıl gittiğini sorar. “Harika” der Tosun. “Kendimi arabamı kullanıyormuş gibi hissediyorum ve arzu ettiğim tüm özelliklere sahip kadını yanımda otururken görüyorum“.
Mükemmelliğin bitmeyen kovalamacısından yola çıkan Kerim, “Hâlâ oldukça küçük düşünüyorsun, Değil mi ?” diye sorar. “Sen neden bahsediyorsun ? Mükemmel bir arabada yanımda mükemmel bir kadının oturduğunu hayal ediyorum. Daha başka neyim olabilir ki ?”. Kerim, “Çok şey” der. “Neden yanında oturan mükemmel kadınla mükemmel arabanda ideal evinin önünde park ettiğini canlandırmıyorsun ?”. “Hadi canım” diye karşı koyar Tosun “Öyle bir evi karşılayamayacağımı biliyorsun“.
James’in bu örneğine baktığımda, onların henüz “hayal&hedef” ayrımında “TOMBUL“u öğrenmediklerini anlıyorum. Onların “esnek hedefler” olarak tanımladıkları aslında bizim, Sayın İzgören’in deyimiyle henüz altı niteliğe kavuşturulmadığı için hedef kılınamamış hayalleri. Zararlı mı ? Değil. İşe yarar mı ? Belki. Ne yapmak gerek ? Tek kelmiyle “TOMBUL” laştırmak. Yine açıklarsam, SSTC öğrenme yolculuğunda “SMART“ik hedeflerle “Şu GAT dünyada, MASlaşmak için RAW mısınız ?” sorusuna tam ve doğru yanıt verebilmek için, bulabilmek için şu altı soruya yanıtınız kesinlikle “Evet” olmalı.
- Bu hayaliniz sizi “Tatmin” ediyor mu ?
- Yaşam büfesinde birlikte olduğunuz kişilerce de “Ortak” kılınmış mı ?
- Ayaklarınız yere basıyor mu; “Mantık”lı mı ?
- Görünüm nasıl, soyut mu yoksa “Belirgin” mi ?
- Dr.D.Çakmak’ın doktora sınavındaki “Hocalar siz fezadan mı geldiniz ?” sorusundaki anlam gibi, “Ulaşılabilir” mi ?
- Başı sonu olmayan bir serüven mi yoksa “Limitli” mi ?
Ancak bundan sonra, yaşam büfesinde self servis olan başarılara ulaşmak için SSTC öğrenme yolculuğunun hevesli ve heyecanlı yolcuları olarak sıraya geçme çabalarınızla esnek hedeflerinizle adım adım ilerlersiniz ve bilirsiniz ki bu yolculuk hep sürecektir.
2.Hedefler asla final değildir
Hedefler her zaman daha büyük bir şeyin adımlarıdır. Bir hedefi sonuç olarak görürseniz süreci unutursunuz. Siz daha büyük bir yolculuğa çıktınız ve yolunuz hep aydınlık olsun öğrenme yolculuğunun hevesli heyecanlı öğrenenleri.
Öykücü