“… Olası ekipler ilk kez biraraya geldiğinde, herkes kafasındaki varsayım ve endişeleri doğrulamak, askıya almak ya da silmek için diğerlerinden gelecek sinyallere bakar. Özellikle de gözlerini yetkili konumundaki kişilere, yani ekip liderine ve ekibi kuran, denetleyen veya bir şekilde etkili olan yöneticilere dikerler. Ve, her işte olduğu gibi bu liderin ne yaptığı, ne dediklerinden çok daha önemlidir.Üst düzey bir idareci toplantının başlamasından on dakika sonra, telefon geldiği gerekçesiyle ekipten ayrılıp bir daha geri dönmezse, insanlar buradan gerekli mesajı alır…”
Merhaba
Acaba o idareci de gerekli mesajı alır mı ? Yukarıdaki satırları yazar yazmaz hemen bu soru aklıma takıldı. O idareci mesajı alsa bile umursamaz mı ? Her zaman olduğu gibi “ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur mu ?” der; ya da ertesi gün Hilton sunumu için tam ve tüm ekip toplanmışken zeytinyağının faziletlerini anlatmak onun gündeminde önem ve öncelik mi kazanır ve de buna tahammül gösteremeyen ekip liderine tarihinin en anlamsız davranışıyla geribildirim verme becerilerini mahvetmek uğruna nefsine hakim olamaz mı ? Aklıma mukayyet olmada güçlük çektiğim bu zincirde hep yinelediğim Latince kavramı anımsayacaksınız: “Medicine cura te ipsum /doktor önce kendini iyileştir” ve bir adım ötesinde “…zerduş palan ursan…” (bugün SAR/ALA da vezirlik şansını rezillikle yitiren genç meslektaşım için; acı ama gerçek).
Yazımın giriş kısmını Katzenbach,J.R. & D.K.Smith, 1993. The Discipline of Teams ( Harvard Business Review, 03.1993) den aldım ve 2/42/65 de gördüklerimle ilişkilendirip yakın yarınların “projeli yaşam” arayışlarına öykülerle mesaj aktarmak için kullanmayı yeğledim.
Sevgili Mehmet, grubun “proje” sözcüğünden ürküntüsünü hafifletebilmek için beni gösterip, ifadelerinin arasına bir doz gizli övgü de sığdırıp “onun yaşam biçimi” demişti. Haklıydı. Projeli yaşam benim yaşam biçimim. Önceki yazılarımda sözünü ettiğim gibi gerek 42 nin ilk yıllarında örneğin “buğday pas hastalıklarıyla ekonomik düzeyde ilaçlı savaşım olanakları” projemle standartları zorlayışım ya da çıtayı yükseltip öğrenme yolculuklarını daha o acemilik yıllarımda daha etkili kılmaya çalışmam; gerek diğer ülkelerin en fazla iki projeyle varlıklarını uzun süre sürdürme stratejilerini akıllıca kullanırken 1998 de sekiz proje ve yedi proje lideriyle ülkemin ayrıcalıklı konuma yükselmesine katkı sağlayışım hep projeli yaşama olan inat ve inancımın birer göstergesi ve sonucuydu. Bunaldığım günler oldu ama pişmanlık duyduğum asla olmadı. Kimileri FET/VIP4 de özerk ve uzak diyarlarda üst sınırlarını oluşturup yaratıcı enerjilerini kullanırken tıpkı SSTC nin SMART’ına göre göre yazılı olarak taahhütte bulundular; kimileri (FIT/WIN) yollarına çıkan iç engelleri aşmada acı gelen geribildirimlerini dürüstlükle paylaştılar. Öğrenme, gelişme ve değişme pek kolay olmadı. Buna hazır olup, yetkinliklerini geliştirmede kendilerine yatırım yapanlar ve yönü belirleyip sonuçlarla yönetmeye istekli olanlar bugün kazandılar; oyunu kurallarına göre oynamayı sürdürüyorlar. Allah yollarını hep aydınlık etsin.
Bugün bu algılarımla ve yazımın beni koşullandırdığı yaklaşımla “proje ve projeli yaşamı” tanımlayacak olsam şunları derdim:
- Projeli yaşam, self servis olan başarılar ulaşma yolculuğunda ölçme ve ölçülmeyi göze almak demektir.
- Projeli yaşam, bu ölçme ve ölçülmede SSTC nin SMARTına göre taahhütte bulunmak ve disiplini peşinen kabul etmek demektir.
- Projeli yaşam, belirsizlikleri riske çevirip, riski yönetme becerisi gösterebilmektir.
- Projeli yaşam, stratejik üçgenin köşelerini törpüleyip üç temel göstergede (kalite, maliyet ve hız) da optimize etme becerisini geliştirebilmektir.
- Projeli yaşam, kurumsal yapı ve kararlılıkla sunulan kaynakları, optimum kullanmak için bireysel adanmışlığı somutlaştırmak demektir.
- Projeli yaşam, hesap bilme demektir (ki ben hesap bilmeyenden, taş/kuş değer yargılarından yoksun olanlardan çok korkarım. Eskiden kavgaların da bir raconu vardı. Önce uzaktan atışılırdı; daha sonra sesler yükselirdi. Birbirine doğru adım atanlar “tutmayın beni” derken, “tutsanıza beni” dermek isterlerdi. Sınırlar test edilir ve ardından küfürlere geçilirdi. Olgunlaşma sürecinde “değer/değmez” yargısı daha bir hesaba dayanır ve acı sonlardan vazgeçilme olasılığı artardı. Şimdilerde ise ne olduğunu anlamadan silahlar konuşuyor ve kavganın bile zevki olmuyor. Neden bunları buraya yazdım ? Geçen yıl ISP/BAH ı gördüm ve bu yılın başında da SAR/SEVin acı öyküsünden tırstım ve bir kez daha bugün kurumsal yolculuklarını sürdürenlere, kriz ortamında şemsiyenin altında kalanlara, bugün ve yarınlar için bir kez daha “Allah akıl fikir versin” demek istedim projeli yaşama karşı kaymakamlıkları görünce…).
Projeli yaşam ve proje; bundan önceki yazımda “proje sponsoru“na değinmiştim. Spronsor önemli, ancak en önemli kişi olduğu için almadım bu seri yazılarımın ilkine. Sadece son hazırladığım taslak projede grubun “sponsor” a gösterdiği tepki (sponsor olmayı kabul etmez ki !) hoşuma gittiği için öncelikle sponsor için birkaç satır yazdım. Kaldı ki 2007 yılında yaşadığım başarı öyküsüyle, ertesi yıl yaşanan üzüntüyü de daha çok sponsor gücüne bağlayarak, bir kez daha açıklamak için bir fırsat olarak gördüm o yazımı. Şimdi proje liderine dönmek istiyorum.
…ve dönemedim. Eray ve Kerem, Barış’la Eren’i alıp Karşıyaka-Oyak basket maçına gidince Pınar’ın armağanı “26.Kilometre“ye dalıp gittim. Yeşil kalemle çize çize iki saatte okuyup yuttum Sevgili Cengiz Alkış’ın öğreti dolu kitabını (calkis@ada.net.tr) . Teşekkürler Pınar. Gazlı balonda alçalıp yükselme için, dengede kalabilmek için safra atmayı SSTC deki “mükemmellik” tanımıma benzettim. “Mükemmellik, katılacak birşey kalmadığında değil çıkarılacak birşey kalmadığında” oluşur diyordu adını anımsamadığım bir düşünür. Bir de ne kadar çabalarsan çabala, üst sınıra eriştiğinde, tüm safraları atsan da, atmış olsan da yükselemezsin artık ve işte tam bu noktaya dalıp gidince aklım, ruhum Samurailerle Kiraz ağacının benzerliğine erişti. Kitapta öylesine güzel kavramlarla tanıştım ki “son şans aralığı” gibi, Jim Amcanın ve Sör A.Ferguson’un otobüslerindeki benzerlik gibi… Okumanızı öneririm.
… ve projeli yaşama, proje liderine dönük yazımı tamamlamak üzereyken posta kutuma düşen mesajdan
Doç.Dr. Hasan Latif’in aşağıdaki sözlerinden mutluluk duydum (hocam profesör olduysa bilgisizliğimi bağışlasın)…
“Sayın hocam İzin ne demek.. beni onurlandırmış olursunuz..Saygılarımla
28 Ocak 2010 13:38 tarihinde Mustafa COPCU <mustafa@copcu.com> yazdı:
Merhaba Sayın Hasan Latif
Hayırlı olsun.
Hemen hızlıca göz attım ve zaman yönetimindeki yeni anlayışın, kelebek etkisinden daha fazla yararlanma çaban ve “kaos/düzen” gelgitlerinde kaos eşiğinde yaşarken öğrenme yolculuklarını daha etkili kılma gayretin izninle öykülerimde yerini alacaktır.
Başarı dileklerimle yolun hep aydınlık olsun.
Mustafa Copcu (Öykücü)
Sayın Hocam fraktalist.com‘un açıldığını size duyurmak istiyorum. Saygılarımla, sevgilerimle
Çok güzel hareketler bunlar ve biz gelelim şimdi projeli yaşamda proje liderine geçerken “26.Kilometre“den bir alıntıya:
“…İnsanlar ağaçlara tek tek bakmaktan ormanın bütününü göremezler (ben özellikle yetkinlik geliştirme rolümde bireye odaklanıp bütüne bakmayı da hiç istemedim; bunu her vesileyle söyledim). Ormanın bütününü görmek için yıldızlardan bakmak gerekir; ancak onlar hep şunu unuturlar: Samanyolunun bütününü görmek için de ormanda bir ağaç olmak gerekir. Her pozisyon diğerini uzaktan daha iyi görür. Bundan dolayı vizyon için kanatlarımız olmalıdır; yeri geldiği zaman ormanı görmek için yıldızlara çıkabilelim, yıldızları görmek için ise ormana inebilelim diye…”
İşte proje lideri bunu yapabilmelidir. Ve proje liderinde olması gereken ilk temek özellik olarak da “mücadele ruhu“nu açıklamada yine Bay Alkış’ın satırlarına kulak verilsin istiyorum:
“…Bir insanın yaşayıp yaşamadığını merak ediyorsanız onun kalbini dinlemeye kalkmayın, hele nabzını ölçmeyi hiç denemeyin. Eğer bir insanın mücadele ruhu bitmişse onun yaşayıp yaşamadığının artık hiçbir önemi yoktur…”
Çok büyük projelerde doğrudan proje yöneticisine rapor veren bir proje ekibi lideri bulunur. Küçük projelerde iki işlevi de proje yöneticisi üstlenebilir. Bizim “Sivritepe Ananaslarında GAB Çözümlerinin Geliştirilmesi ve Kullanımlarının Yaygınlaştırması Projesi“nde proje liderimiz Bay Mecburcu, aynı zamanda proje yöneticisidir. Ekip lideri bir amir gibi davranmayacak ve şu beş temel işlevde etkin olacaktır.
- Önayak olacaktır.
- Model olacaktır.
- Müzakere tekniklerinde becerili olacaktır.
- İyi dinleyecektir. Koçluk yapacaktır.
- Ekip lideri ayrıca kollarını sıvayarak ekip elemanlarıyla birlikte onlardan biri gibi çalışacaktır (Fatih Sultan Mehmet köprüsünden Boğaz’ın serin sularına bakarak yudumlanan şampanyayla ekip lideri olunmaz; Malabadi Köprüsü’nden ya da Fırtına Deresi’nden ekibiyle birlikte halay çekerek horon teperek geçmesini bilecektir. İşte SAT-PGP de lider olarak önerdiğim Sevgili Mecburcu bunu yapabilecek yetkinliktedir).
Bakın Bay Luecke, “Proje Yönetimi” isimli kitabında proje liderinin temel özelliklerine nasıl değiniyor:
- Önayak olan lider: Eylemi başlatmalıdır. Ekibin ne yapmasını söylemekten çok amaca ulaşmak için yapılması gerekenleri işaret eder ve lider böylece “ne” ve “neden” açıklamalarıyla motive olan ekibin “nasıl” larına tanık olduğu konumunu korur.
- Model olarak lider: Eğer ekip elemanlarının ofisten çıkıp da müşterileri dolaşmalarına gerek varsa, etkin bir lider onlara böyle bir talimat vermez. Kendisi müşterilerin mekanlarına düzenli ziyaretlerde bulunmaya, müşteri odaklı grupları oluşturmaya başlar. Bunu gören ekip arkadaşlarında bu çalışmalara katılma steği canlanır (Umarım 2009 da kimilerinde dikkatimi çeken atalet, geçiş döneminin emin olma hazırlıkları nedeniyle geçicidir ve ateşin yaktığını, taşın sert olduğunu anlamakta geç kalmaz projeli yaşama karşı direnen kaymakamlar ).
- Müzakereci olarak lider: Ekip lideri Bay Mecburcu, Bay Cüretli’nin müdürü Bay Meraklı’ya “Cüretli’nin bizim satış destek ekibine katılmasını istiyorum” dediğinde Meraklı çözümleri geliştirmek için sıradaki çok sayıdaki denemenin kıskacında donup kalır ve Bay Mecburcu devam eder “Cüretli ekibe katılırsa haftada en az dört gün, gece-gündüz bizimle olacak ve yılın ilk yarısında ananas bahçelerinde yatıp kalkacak” der. Gel de kavga etme; projeli yaşam neden gelir kendi kıt kaynaklarını bulur ki diye öfkesi dışa vurmak üzeredir Bay Meraklının… Çatışma yönetiminde ya da daha doğrusu çatışmama yönetiminde önemli olan olumlu çerçevede yaklaşan liderin müzakere becerileri ve sabrını geliştirebilmesidir.
- Dinleyici olarak lider: Dinlemek çevrenizdeki belanın yaklaşmakta olduğunu, çalışanlardaki huzursuzluğu ve kazanç fırsatlarını haber veren işaretleri algılamayı sağlayan bir duyu faaliyetidir. İşte SSTC nin “müşteri responslarının ele alınması” bölümü ve burada öğrenilenleri pratik yapma isteği proje liderinin yetkinliklerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.
- Koç olarak lider: Koçluk bir ekip üyesinin potansiyelini en üst düzeye yükseltmek ve görüş birliğine varılmış olan amaçları gerçekleştirmesine yardımcı olmak için, taraflar arasında bilgi ve deneyim paylaşımının yapıldığı çift taraflı bir faaliyetdir.
- Çalışan bir ekip üyesi olarak lider: İdeal olanı kimsenin yanaşmadığı sevimsiz veya heyecan verici olmaktan uzak biriki işi paylaşmasıdır. Böylece takımın bir elemanı gibi görünmesini pekiştirebilir.
Nice projeli yaşam öğrenme yolculuklarınızda sponsorun desteği ve liderin becerileriyle güçlendirilmiş eylemler içinde yer almanız dileklerimle yolunuz hep aydınlık olsun.
“Sponsor” dedik, “Lider” dedik; peki bu “Proje” denen şeyin kenidisi, ne menem şeydir ? Gelecek yazımda konunun başına dönerek projeli yaşama devam edelim.
Kalın sağlıcakla.
Öykücü