“… Günlerden birgün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar. Ve yarış başlamış. Gerçekte, seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş “Zavallılar ! Hiçbir zaman başaramayacaklar !”. Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. Seyirciler bağırıyorlarmış “Zavallılar ! Hiçbir zaman başaramayacaklar !”. Sonunda bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin umutları kırılmış ve yarışı bırakmışlar…”
Merhaba
İki gün önce gökgürültüsü ve yıldırımlar arasında karabasan bir gece geçiren Çeşme’nin bugün 23 Nisan bayramıyla tam bir yazı andıran güzel bir cuma gününden yazıyorum. İzlanda’nın volkanı Fransa seyahatimi iptal ettirince haftaya başlayacak “Anadolu Turne“me daha iyi hazırlanmamı sağladı. Dün İzmir’e inip, Çağdaş’ın yardımlarıyla 26 katılımcı için birer rehber hazırladım. Böylece bu yılın Bahar Bayramı’nda Mersin’de gerçekten tam gönüllü 26 katılımcısıyla yeni bir SSTC İlk Adım Öğrenme Yolculuğu‘na çıkacağım. Bu kez farklı olacak; eminim. Çünkü hepsi kendi masraflarını kendileri karşılayarak bu yolculuğu gönülden katılıyorlar. Hiçkimse ya da herhangi bir kurum onlara “git abicim” demedi. Bu nedenle hem farklı olacak ve hem de Dr.Kircpatrick bence bu kez haklı çıkacak. Çünkü ROI (Yatırımın Geri Dönüşü) nü kendileri görecekler.
Birazcık daha geriye baktığımda Mersin’deki 1 Mayıs kutlamalarımın bugün danışmanlık verdiğim kurum adına ne kadar akılcı olduğunu sorgulamak akla gelebilir. Çünkü bir bakıma sevgili FE bu konudaki önerime olumlu bakarken aslında cesaretini ifade ediyordu. Böyle bir karar her babayiğitin harcı olmasa gerek. Önceki kurumumda da en azından seçilmiş bir kaç önemli müşterinin, hiç olmazsa oğullarına (Arda ve Burak gibi) verelim önerime olumlu gibi davranıp da görmezden gelmeyi, geçiştirmeyi, zamana-erozyona bırakmayı yeğlediler. Ancak bu kez patron madem ki 2010 yılında kurumsal stratejik plan çerçevesinde seçilmiş üç ana müşterisine önem vereceğini deklare etti ve bunu tüm ekiple bugüne dek yaptığı desteklerle gösterdi; o halde bu öneriye de nasıl bakacak diye bir kabul testi yapmakta fayda umdum. Böylece 2010 yılı başında rolüm gereği (danışmanlık ve SSTC uzmanlığı) yıllık programımı yaparken ben de kurumsal stratejiye koşut bir güçlü niyet ve eylem göstermeliydim. Buna göre (SMART‘ik) satış çağrımı hazırladım. Bu yolculuğu özelliklerinden seçilmiş müşteriye özel kılınmış faydalar türettim; karşılıklı kazanma adına 2015 e uzanan süreçteki gelişmelere dikkat çektim. Ve… Bu yılın Bahar Bayramı’nı Mersin’de 26 kişi olarak kutlamaya karar verdik. Bu işte organize olmayı sağlayan ve eşgüdümü gerçekleştiren Alptekin beye özellikle teşekkür ediyorum. Adana’daki son gecemde (08.04.2010) kabul sınırlarını zorlayarak “karşılıklı kazanma” durumunu kendi adına daha ağırlıklı kılma çabasıyla SMART‘ın “A” sını büyütmeye çalışan İbrahim beye de teşekkür ediyorum. Sessizliği ile inancını koruyan ve tüm ekibini Mersin’e getiren Bülent beye de bir teşekkür borcum var. Tüm bunlara ek olarak oğlunu ve kızını da bu öğrenme yolculuğuna katan Alptekin beye özel olarak bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yazımın girişindeki öyküyü niye seçtim ?
Bu öyküyü Alaşehir’de mucizeler yaratarak (Ege’yi bilmez, bağı, bağcıyı tanımaz, bir garip Adana’lı genç meslektaşımın bir yanda 1994 kriz yılında bana, ekibe, kuruma ve ülkeme faydalar üretmeye çalışırken diğer yandan Basel’i mutlu edip Kolombiya’ya gidip projeyi sunacak kadar bilinmezler içinde çırpınışı; ikinci yılda Hacı Ömer’le sabrı öğrenen) Urfa üzerinden bugün İstanbul’lu olan sevgili MÇ nin 2003 yılında Antalya’daki yıllık toplantıda anlattığını anımsıyorum. Biz SSTC İkinci Adım Öğrenme Yolculuğu‘nda müşteri responslarının ele alınmasında, “pick-up positives, ignore negatives/Olumluları topla (ve kullan) olumsuzları duymazdan gel” deriz. Bunu nasıl yapacağımızı da “soru sorma becerileri“nin geliştirilmesi pratiklerinde defalarca uygularız.
Şimdi öykünün devamını yazayım ve bir mesajla fazla uzatmadan yazımı bitireyim:
“… Ama kalan son kurbağa büyük bir gayretle mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş: “Bu başarının sırrı nedir dostum ?”. Ama yanıt alamamış. O anda farkına varmışlar ki… Kuleye çıkan kurbağa sağırmış…”
Hayallerinizi ve umutlarınızı gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen, bunu neden yapamayacağınız konusunda size bir sürü olumsuz neden sıralayan kişilere karşı sağır olmak en iyisi galiba…
Belki sağır olduğumu bilmeden hakkımda nice şeyler dilleniyordur özellikle her işi SSTC e bağlamam, ikinci adım için istek yaratmaya çabalamam konusunda. Varsın olsun. Canları sağolsun. Aslında yapmaya çalıştığıma bakıyorum da “köprü kurma“ya çabaladığımı görüyorum. Bu ara öylesine güzel övgüler de alıyorum ki (hem de bugünlerde rakip olmamıza karşın) bu bana yetiyor. Cesur olanlarla “ben” ya da “sen” odağında “Johari Penceresi“nde buluşabilecek kadar dürüst ve şeffaf olup (diclosure); geribildirim alma ve vermek hakkımızı inançla kullanabilirsek “kör alanlar“ımızı azaltıp, “karanlıklar”dan çıkacağız. Sadece biraz daha gayret. İnşallah. Umutluyum. Şu “köprü kurma” benzetmesini de “Will Allen Dromgoole” un bir şiiriyle zenginleştirip yazımı bitireyim:
” Boş bir yolda yürüyen yaşlı bir adam
Akşamın karanlık soğuğunda
Geniş, derin, kocaman bir uçurumla karşılaştı.
Alacakaranlıkta aştı uçurumu
Ve o kasvetli akıntıda korkmadı.
Ama öbür yakada güvenliği bulunca
Döndü ve bir köprü kurdu kabaran suları aşmak için.
“İhtiyar” dedi ona eşlik eden cüce,
“Burada yaptığın işle gücünü boş yere tükettin.
Yolculuğun bugün sona erecek
Ve bu yoldan bir daha hiç geçmeyeceksin.
Sen zaten o derin ve geniş uçurumu aştın.
Neden akşamın kabaran sularına karşı köprü kurasın !”
Adam yaşlı; ağarmış başını kaldırdı
Dedi ki: “Dostum, geçtiğim yolda
Bugün ardımdan bir genç yürüdü,
Ayakları onu da buraya getirecek,
Ve benim için bir hiç olan bu uçurum,
Belki o sarışın gence tuzak olacak.
O da alacakaranlıkta geçecek buradan.
Dostum, bu köprüyü onun için kurdum.”
Evet, işte böyle birşey hayat, “yaşam büfesinde sıraya girmek” için SSTC İlk Adım Öğrenme Yolculuklarına çıkarken arkadaşlarımdan bir konuya dikkat etmelerini istiyorum.
Beden ölçülerim olarak 2/42/65” diyerek kendimi tanıtırken son 2 yılda ABG a danışmanlık verdiğimi ve emeklerimi SSTC odağında mesleğimdeki bilgi-beceri-tutumlarımla bütünleştirmeye, zenginleştirmeye çalışıyorum. İkinci değerin(m)-ki ben ona rakam demiyorum; değer diyorum- de mesleğimde geçen yılların sayısı. Ziraat mühendisliğimin ilk kırk yılının yarısında Enstitüm ve kamuda araştırıcılık ve doktoramla TÜBİTAK ödülümü; ikinci yarısındaki “C/N/S” değişim-gelişim-olgunlaşma sürecindeki Teknik (8 yıl)+ Satış (ve yönetimi; 4 yıl)+ Pazar geliştirme; Pazarlama ürün grup Müdürlüğü; Pazarlama müdürlüğü (8 yıl)+Yetkinlik geliştirme (4 yıl İnsan kaynaklarında) ile anlatıyorum. Bu özel sektör sürecinde bir de üniversite dışından doçent olmayı da ekliyorum. Tüm anlatımları eyleme dökerken- ki SSTC çerçevesindeki güncel tanımlanmış sorumluluk alanı rolleriyle pekiştirmeye çalışırken- “bekara karı boşamak kolay !” düşüncesinin benim için, anlatımlarım için, eylemler ve pratiklerim için uygun bir yakıştırma olmadığını anlamalarını bekliyorum.
İşte bu gelişmelerin ışığında, haftaya Antalya-Mersin-Adana-Gaziantep-Şanlıurfa-Konya turundan beklentilerim “söylemden eyleme geçişte heves“leri görebilmek; izleme çalıştaylarında buluşabilmek.
Ben köprü kurmaya çalışıyorum. O köprüden geçmek ya da geçmemek onların bileceği iş.
Nice köprü geçişlerinde yolunuzun hep aydınlık olması dileklerimle.
Öykücü