“…Zeus insanı yarattığı zaman ömrü öyle uzun olsun istememiş. Ama insan oğlu akıllıdır. Kış gelince aklı sayesinde kendine bir ev yapmış, orada barınmış. Günün birinde soğuk pek artmış, bir yandan da yağmur yağıyormuş; at dışarıda kalmaya dayanamamış, insana gidip: “Beni de al” diye yalvarmış. İnsan razı olmuş ama “Bu iyiliğime karşılık ben de senden bir şey isterim, ömründen birkaç yılı bana vereceksin !” demiş. At ne yapsın ? Soğuktan titremektense birkaç yıllık ömrünü vermeye razı olmuş. Az sonra öküz gelmiş, o da soğuğa dayanamıyormuş. İnsan onu da evine almış, ama ondan da ömründen birkaç yıl istemiş, razı etmiş. Öküzden sonra köpek de soğuğa dayanamamış, o da ömrünün birkaç yılını vererek dam altına girmiş. Bunun içindir ki insanlar…”
Merhaba
Geçtiğimiz hafta ya da geçen hafta… Acaba hangisi doğru ? Geçen zaman mı ? Yoksa biz miyiz ? Hangisi durağan hangisi eylemli ? Pek emin değilim. Her neyse. Geçen hafta mükemmel bir tatil doyumundaydı benim için (Musto Dede), bizim için (Nezuş ve Musto Dede) ve eminim ki hepimiz için (C13). Binlerce şükür.
Yazımın girişindeki Ezop öyküsü aklımı kurtarmak için Gezi Parkı ve baş tepkiciye bir mesajımdır. Öykünün sonunu getirdiğimde mesajım netleşecektir. Yurt içinde yaptıkları yetmiyormuş gibi ve çocuk gibi yurt dışındaki mitinglerle hâlâ kışkırtmaya devam ediyor. Sanki SSTC nin ikinci satın alma dürtüsü olan “Fear of the Lost / Kaybetme Korkusu” ile yedi ölümcül günahın hemen tümünü işlemekten çekinmiyor. Anlamakta zorluk çekiyorum. Buna ihtiyacı yok. Eli her zamankinden daha güçlüyken bu hoyratlık neden gerçekten anlamıyorum. Bence mesajı bize değil, kendi içindeki kırılgan cemaat ilişkilerine. Belki de benim göremediğim ve asıl “Kaybetme Korkusu” kendi iç çekişmelerinde yenilmek… Ne var ki yakışmıyor, ülkeme yazık oluyor. Ne Suriye’den ne Mısır’dan ders almıyor. Hani yıllar önce dilimden düşmeyen söz gibi : “Akılsızlar dünyanın en zararlı hırsızlarıdır. Çünkü onlar zamanımızı ve sağlığımızı çalarlar” deyişim gibi. Ancak geçen haftanın güzelliklerine bakınca artık Ezop’un bu öyküsü ile Gezi’ye veda edip özüme, aileme bakmak istiyorum. Gezi’yi odağımdan çıkarıp sadece ilgi alanımda tutmayı yeğliyorum.
Yazıma neden “C13Zirve” dedim ?
“Sevinçlerim ve korkularım aynı anda zirve yapıyor” da ondan. Uzun yollardan, çok sıcak diyarlardan, geri kalmış ülkelerden gelen sevgili PAKÜMİT (C3)’in önderliğinde geçen hafta her gününde “Çeşme Bahçeleri” yle güzellikler vardı. Ben (C1) yetmişe doğru giderken, Nezuş (C2) da yanıbaşımda bana eşlik ederken bir de bakıyorsun ki 05.07.2013 de C3 elliye merdiven dayamakta. Daha dün gibiydi; 1969 yılının sıcak bir Temmuz sabahında, 1159 sokakta Adem’le birlikte yola bakan odada doğumu bekliyorduk. Ardından okullar ve özellikle İzmir Atatürk Liseli olmak için Nezuş’un akıl almaz girişimleri ve üniversite yıllarında benim CINOS‘lu olmakla yoğunlaşan seyahatlerim… Hasta babam, evden uzak geçen günler, 1986 İsviçre seyahatim ve yine tüm yükler Nezuş’un sırtındaydı. İşte bu anılarla ve TOKERAY (C4) ‘ın Japonya dönüşüyle, NETKEREM (C5) ‘in uykusuz gecelere bir hafta ara verebilmesiyle Çeşme Bahçeleri her zamankinden daha güzeldi. Bu kez sadece C13 grubu olarak bizbizeydik; başbaşaydık. Hele Cuma gecesi gece yarısından sonra Altay’lı eğlencelerine üçüncü nesil Copculara evde göz kulak olabilme yardımlarımızla yüzler ve gözler daha bir fazla gülümseyebilmişti.
Babalar Günü hediyem olan led projeksiyon cihazı; doksanlı yıllardaki “Nane Yağcılık”larımdan kalma “İmam Amfisi“nin yüksek sesi, elinden mikrofonu bırakmayan İrem (C12) in daha sonra sandalyeye çıkıp dans etmesi; hepimizin odağında zorunlu olarak yer alan Duru (C13) nun şirinliği, kızlarımızın paylaştıkları rutin yükler haftanın tüm güzelliklerinden birkaç aklımda kalanlar… Daha ne ister insan ? Binlerce şükür.
Çeşme Bahçelerinin güzelliklerinde aklıma takılı kalanlar
İlk “outdoor” çalışmamızda ilişki geliştirmeye katkı sağlayan genç dostum Belçika’dan telefon edip sordu: “Nasıl geçti görüşmeniz ?” Yanıtım netti: “Mükemmel”. Beklentilerimin ötesindeydi. Amacımı, “Satış becerilerinin sahrada oriyentasyonu” diye tanımladığımda “Bu işler büyük işler; sakın SSTC ile karıştırmayasın” şeklinde bir uyarı aldım. Bu sözler aklıma takılı kaldı. Doksanlı yılların ortalarından iki binli yılların başlangıcında pekçok SSTC Ustalık Yolculuğumuzun finaline katılan, sertifika dağıtımında temel mesajlar veren bu genç dostuma da SSTC i anlatamamış olduğumu anladım. Otuz yıla yakın süredir CINOS un her evresinde, CINOS sonrası sektör dışında geceli gündüzlü, video çekimli ve adım adım öğrenmeli SSTC nin temelinde,
* “5RQs“: Doğru sorunun, doğru kişiye, doğru zamanda, doğru zeminde ve doğru biçimde sorulabilmesi için,
* “SMART” odaklı iyi bir hazırlık için önce kendini ve ürününü tanıma, özelliklerden avantaj ve fayda türetme, müşterinin satın alma dürtülerini bulup çıkarmak için de soru sorabilme ve geliştirilmiş dinleme becerileri,
* “AIDA” ve hatta “NAIDAS” çerçeveli müşteriye yaklaşım, itirazların üstesinden gelebilmek için responslarının ele alınması, olumsuzu görmezden gelme ve olumluyu yakalayıp kullanmak için de “ikna” nın üç aşamasında “10S” in tüm koşullarını etkinleştirme vb hemen hepsinin toplandığı SSTC aslında bir “Yaşam Becerileri” demetidir.
Genç arkadaşımla birlikte katıldığım Hollanda’nın kuzeyindeki deniz kıyısındaki kentin 2003 yılının soğuk sonbaharındaki bir haftaya sığdırdığımız ustalık adımlarının önderi olan Bay Neil’in öğretilerinden önce SSTC nin temel prensiplerini öğrenmek gerekir. Bu bağlamda SSTC aslında “yüzmeyi bilmek“tir. Bay Neil SPIN Selling’le (http://www.youtube.com/watch?v=8W-chesk2H0 ; http://www.youtube.com/watch?v=GcGjob50gCw ;http://www.youtube.com/watch?v=qtZXf6yVpaw; ) “Durum/Sorun/Uygulama/İhtiyaç” la ilgili olarak özel olarak “soru sorma becerileri” üzerinde durmaktadır ki bu bölüm SSTC nin kalbidir.
SSTC, YSB ve C13 Zirve arasında nasıl bir bağ kurabilirim ?
İlkini öğrenip, yaşam biçimim yapabilmek için CINOS‘un ilk evresinden itibaren yaklaşık otuz yılım geçti. Otuz yıl içindeki her yer ve yılı çok sevdim. Büyük depremde yerle bir olan Yalova Termal’de başlayan, Nevşehir’e uzanan, Çanakkale ve Çeşme’de yinelenen, Afyon’da yoğunlaşan her öğrenme yolculuğuna katılanların heves ve heyecanlarını çok sevdim. Dostlarımı daha yakından tanıdım. Sonrasında iletişimimizde benzer kalıplarda uyumlarımız gelişti. Bu prensiplerin ışığında CINOS‘un son evresine geçtiğimiz ikibinyılında Fırat kenarında dökülen timsah gözyaşlarına, yönetimden dışlanan üretim müdürüne yapılan haksızlığa, İstanbul-Boğaz Grubunun kemikleşerek sonlarını hazırlamalarına zemin hazırlayan Gaziantep dönüşünde elime aldığım Skylife Dergisi’nden bir görselden YSB (Yere Sağlam Basmak) deyimi gündemime oturdu. Son bir yıldır Netgillerde aylık MOST (Marketing Technical Sales Operations) Toplantılarında hep YSB için “5Temel Destek” konusunu ele alıyorum. İşte otuz yıl önce SSTC öğrenme yolculuğu, onüç yıl önce Yere Sağlam Basmak bakış açısı ve bu yıl, geçen hafta, Çeşme Bahçelerinde “C13Zirve” nin “Bütünleşik Sevgiler“i aklımı Gezi’den sıyırmama yardımcı olan takıntılarım… Şimdi Ezop Beyin mesajını paylaşmak için yazımın girişindeki öyküyü tamamlayayım:
“…Zeus insanı yarattığı zaman ömrü öyle uzun olsun istememiş. Ama insan oğlu akıllıdır. Kış gelince aklı sayesinde kendine bir ev yapmış, orada barınmış. Günün birinde soğuk pek artmış, bir yandan da yağmur yağıyormuş; at dışarıda kalmaya dayanamamış, insana gidip: “Beni de al” diye yalvarmış. İnsan razı olmuş ama “Bu iyiliğime karşılık ben de senden bir şey isterim, ömründen birkaç yılı bana vereceksin !” demiş. At ne yapsın ? Soğuktan titremektense birkaç yıllık ömrünü vermeye razı olmuş. Az sonra öküz gelmiş, o da soğuğa dayanamıyormuş. İnsan onu da evine almış, ama ondan da ömründen birkaç yıl istemiş, razı etmiş. Öküzden sonra köpek de soğuğa dayanamamış, o da ömrünün birkaç yılını vererek dam altına girmiş. Bunun içindir ki insanlar kendilerine Zeus’un bağışladığı yılları yaşarken saftırlar, temizdirler; attan aldıkları yılları yaşarken kendilerini beğenir; kibirli, olurlar; öküzün verdiği yıllara gelince buyurmaya kalkarlar; ama köpeğin yıllarını yaşarken öfkeli olur, boyuna homurdanır dururlar…”
Gezi ve tepkilerindeki görünüşe bakınca yedi ölümcül günahı işlemekten korkmayınca, “bu dönem ustalık dönemim” de dese varın siz hesaplayın kızgın adamın hangi yılları yaşadığını karar vermeye çalışırken aklınız…
Allah hepimize insanca yıllar yaşamak için yolumuzu hep aydınlık kılsın ve bizleri öfke ve kibirden korusun.
Öykücü