“…İçinde beklenti etkisinin bulunduğu çeşitli düşünceler vardır ve bunlar ikiye ayrılır. İlki herhangi bir şeyi ben yapacağım düşüncesi -ki buna “NİYET” deriz, ikincisi, herhangi bir şeyin benim için meydana gelecek olması düşüncesi – ki buna da “BEKLENTİ” deriz-. Düşüncenin içinde var olduğunu söylediğimiz “BEKLENTİ ETKİSİ” ise iki faktöre bağımlıdır. Bunlardan ilki, ulaşmayı arzuladığım sonucun benim için önem derecesi, ikincisi ise ulaşmayı arzuladığım sonuç beklentisindeki kuşku veya tereddüt derecesidir…”
Merhaba
Yazımın girişindeki bölüm Sigmund Freud (1893) den alıntıdır. Bugün yazıma böyle bir başlangıç yapmayı düşünmemiştim. İki gündür sabah yürüyüşlerinde kafamda çerçevelenen kavramlar “Elekçi Beşlisi (SAMİM)“, “Elekler ve Elenenler” ya da ” Elekler ve Eleyenler” ve hatta Duvardaki Elekler” benzeri oluşumlardı. Yetmişi aşarken ortak yaşanmış bağlantılı olguları öykülendirmek istemiştim. Laptopumda inbox’ı temizlerken Şubat 2014-Ekim 2015 arasındaki süreçte başlangıçta sadece Sam’leşen Şükrü olmak üzere mail mesajlarını derlemeye çalıştım. Kırküç yıldır okyanus ötesinde yaşayan okul arkadaşımdan esintilerle yola çıkmak geçti aklımdan. Buna Amcaoğlu’nun Antalya’dan katıldığı din ve ahlak ağırlıklı anlatımlar katıldı. Karşıt görüşler çatıştıkça Muhsin, Cihan ve Hayrettin’in İstanbul’dan katılımları da renk kattı. Bunlara bakınca arkadaşlarımın duvara astıkları eleklerin neleri elediğini düşündüm. Hemen ardından elekleri sallayan elekçilerin hangi süreçlerle bugün yetmişe eriştiklerini düşündüm. İnişler ve çıkışlarla sağlık ve huzuru nasıl koruduklarına yöneldi düşüncelerim. Elekçi beşlisinden söz ederek devam etmeyi düşünürken bugünlerde yeni bir beraberliğin sinyalleri altında “Niyet ve Beklenti” ikilisi araya girip ilişikleri güncelledi ve bu gelgitler aklımıçeldi.
Sevgili Sam 20 Nisan 2014 tarihli elektronik postasında aynen şöyle yazmış: ” Günlerce sazımın tellerini degistirmekle uğraşırken söylemek istediğim şarkıya sıra gelmiyor “. Özellikle Antalya’lı Amcaoğlu onu belirli bir çervenin içine sıkıştırıyordu. Sam’in belki de söylemek istediği şarkı Yahya Kemal Beyatlı’nın şu Uşşak şarkısıdır: “Ömrün şu giden neşvesi tam olsun erenler”, son meclisi cam üstüne cam olsun erenler… ( https://www.youtube.com/watch?v=67ECzhuhREo.). Aynı gün Amcaoğlu ile atışırken yazdığı satırlar da düşündürücüdür: “Yine çıtırdayan ateşimin üzerine benzin döküp alevlerimi göklere çıkardın” derken hangi isyanları yaşıyordu. Bir yılı aşkın süredir yoğun geçen iletişimimiz pekçok konuyu kapsamında barındırdı. Geçen hafta (07.10.2015) bir iletisine “Oykulerinde benim ismime ve *Okyanus otesi* kisa haberlerime yer verdigin icin tesekkurler. Gurur ve seref duyuyorum deger verilmis olmaktan...” diye yazınca “Elekçi Beşlisi” şekillenip yine öne çıktı. Bu durumda iki konuyu içiçe yazmaya çalışacağım.
UNÖY İkilisi buluşabilecek mi; bu yaklaşımdan bir fayda türeyecek mi; bana da en azından “check-in” ve “check-out” aşamalarında “Niyet ve Beklenti” odağında bir rol düşecek mi ?
Uzun bir telefon görüşmesi (~50 dakika) ardından yazıya dökülen “Niyet ve Beklenti”ye göz attım. Beş Ekimde benden başlayan yazılı iletişimin ilk mesajları:
“Merhaba
Bugün sabahın serinliğinde UN’nun aşağıdaki iletisiyle güne başladım ve akşamın karanlığında ÖY’in uzun telefon görüşmesi ile günü geceye bağladım. P… T…’ta otoritenin (patron, CEO, karar verici > Dr.ÖY) “3P” sinden biri olan “People” için, genelinde iletişim ve ilişki yönetimi ve özelinde “geribildirim” konusu olmak üzere “Nasıl daha etkili olabiliriz ?” sorusuna uygun yanıtları birlikte bulup uygulamak için siz ikiniz mutlaka bir araya gelmelisiniz.
Beraberliğinize ait haberleri ve yapacağınız programı heyecanla bekliyor olacağım. Önerim, beraberliğinizi P…T…’in yıllık toplantısına monte etmenizdir ve bu konuda bana düşen bir görev, bir rol olursa seve seve katkı sağlamaya hazır olurum. Çeşme’den selam ve sevgilerimle yolunuz hep aydınlık olsun…”
ve her zaman olduğu gibi hızlı ve içten geribildirim anında, aynı gün UN dan geldi:
“Merhaba Mustafa Hocam,
Paylaşımınız için teşekkür ederim. Ekteki slaytlar “Gökte ararken yerde bulduğum”( sayenizde) slaytlar oldu. ÖY Bey ne zaman isterse sizin de olduğunuz bir toplantıda biraraya gelmekten memnuniyet duyarım. Selam ve saygılarımla…”
Dr.ÖY da azıcık olsa geç kaldığını (aslında geç kalmak değil de ikinci olmak) açıklama nezaketi içinde samimi bir mesajını iki gün sonra yazılı olarak iletti.
“Mustafa Bey Günaydın,
Bir gün içerisinde iki farklı ülkeden misafir ağırlamanın verdiği iş temposundan dolayı geç geri bildirim için lütfen kusura bakmayın. Sizinle beş dakika deyip, daha sonra oldukça uzun ancak bir o kadar da verimli olan telefon konuşması için öncelikle çok teşekkür ederim.
UN bey ile mutlaka görüşüp, yapılabilecekleri konuşmak ve bir program çerçevesinde uygulamaya koymayı çok arzu ediyorum. Yıllık toplantımız çok büyük bir değişiklik olmaz ise 14-19 Kasım arasında D…. veya yine A….’da olacaktır. Yıl sonu toplantısı öncesi UN bey için de uyun olacak ise, 26-29 Ekim arasında M….’da bulunan İşleme Tesisimizde veya sizlerin uygun göreceği herhangi bir başka yerde görüşmek isterim.
Rabbim sizlere sağlık ve sıhhat ihsan etsin ve başımızdan eksik etmesin inşallah. Sizlere Çeşme’de, UN beye de bulunduğu mekanlarda hayırlı günler diliyorum. Selam ve saygılarımla, Dr.ÖY Genel Müdür”
Daha ne ister insan ! Binlerce şükür. Nasıl olur da böyle gençlerin ustalık yolculuklarına katılmaktan keyif almaz, gurur duymaz insan. Genç eğitmen arkadaşımız aynı gün içinde ikimize de yanıt verdi:
“ÖY Bey Merhaba,
Güzel dileğiniz için teşekkür ederim. Mustafa Hocam”a yeni ve hayırlı olacağına gönülden inandığım birlikteliği başlattığı için ayrıca teşekkür ederim.
Mustafa Hocam ve sizin için uygun olursa 26 Ekim ya da 28 Ekim 2015″te sizlerin uygun göreceği bir yerde görüşmek isterim. Selam ve saygılarımla. UN…”
Sular ısınırken, niyetler güçlenirken öncelikler değişmeden bir adım daha ilerlemek için yazılı iletişime yeni bir rota çizip ikisine de aynı gün seslendim. Amacım bir bakıma da iletişim ve ilişki yönetiminde rol model olmak.
“Merhaba Gençler
İnşallah bu kez atılan adımlar ve ardındaki niyetler çoklu yarar sağlayacak, uzun soluklu ve eylemli beraberliklerin başlatılmasına vesile olacaktır. Hayırlısı olsun. Buluşma tarihini kesinleştirdiğinizde ben de Çeşme’den gelip katılmaya gayret edeceğim. Sağlık ve esenlik dileklerimle beraberlikleriniz verimli ve yolunuz hep aydınlık olsun. Çeşme’den selam ve sevgilerimle.
Doç. Dr. Mustafa COPCU
Koordinatör
NOT:
Altı yıl önce Ekim 2009 sonlarında neler yazmışım ? http://www.copcu.com/2009/10/31/yasam-bufesinde-kariyer-sicramasi/
“…Harvard Üniversitesi’nden Dr.E.Banfield elli yıllık bir araştırmadan sonra, yukarı yönlü sosyal ve ekonomik hareketliliğin en kesin ve tek belirleyicisinin “uzun vadeli perspektif” olduğu sonucuna ulaştı. Buna göre, uzun vadeli perspektifin, hayattaki ve işteki başarıyı belirlemede aile, eğitim, ırk, zeka, ilişkiler veya tek başına herhangi bir faktörden çok daha önemli olduğu ortaya çıktı… Motivasyon konusunda seminerler veren D.Waitley şöyle der “kaybedenler gerilim azaltıcı, kazananlarsa hedefe ulaştırıcı işler yaparlar“. Kendinizi belirli konulara odaklı tutun ve kendi geleceğiniz açısından önemli bir fark yaratacak işlere başlamaya ve onları bitirmeye yönelik sürekli bir gayret içinde olun…”
Yazımın tümünü pdf leyerek ekte sunuyorum ki dilerseniz internet erişimi dışında da rahatlıkla okuyabilesiniz…”
Aynı gün profesyonel ve genç eğitimci geribildirim vermede geç kalmadı ve şöyle yazdı:
“Mustafa Hocam merhaba,
İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Yazınızı tekrar okuduğumda “ALLAH” dedim sevinçle. Benim için bir “Evreka” anı oldu… “Buldum, buldum başarının, mutluluğun formülünü buldum.” Şimdi sıra uygulamada. Kim bilir kaç kez daha okuyacağım…10 Ekim doğumluyum, olağanüstü bir hediye oldu. Tek sıkıntım şu : Kerteriz defterimin sayfa numaralarını nasıl oluşturacağım? Öncelik sıkıntısı yaşıyorum. Allah sizden razı olsun hocam. Size ve ÖY Bey”e sağlıklı ve keyifli günler dilerim. Selam ve saygılarımla. UN…”
Bu arada itiraf etmeliyim ki sevgili UN nun doğum gününü kutlamayı unuttum. Halbuki geribildirimi içinde bunu vurgulamıştı. Demek ki daha dikkatli olmalıyım. Ne demiştim “İnsan en büyük hatasını en iyi bildiği konuda yaparmış“. İnşallah beraberliğimizde bunu telafi ederiz.
Ve bugünün “Niyet ve Beklenti“si ile bir yılı aşkın süredir devam eden SAMİM Beşlisi (Elekçi Beşler) ilişkisini buluşturma fırsatı yaratabilirim diye düşünüp beş gün sonra zenginleştirilmiş, kronolojik bir öykü serpiştirilmiş mesajımı iletiyorum:
“Merhaba
Belki bu ayın sonlarında buluşup görüşeceğiz; belki siz ikiniz görüşüp bir program yapacaksınız (inşallah; her şey nasip meselesi). Şimdiden hayırlı olsun dileklerimle. Geçen yıl UN ile çıktığımız öğrenme yolculuğunun özetini ve eklentilerle yorumlarımı blogumdaki “uslanmayan usta” yazımda bulabilirsiniz (http://www.copcu.com/2014/12/03/yasam-bufesinde-uslanmayan-usta/). Görüşme öncesinde özellikle ÖY beyin okumasını beklentilerini şekillendirmesi açısından kuvvetle öneririm.Bu yazımı Florida’da yaşayan (1972 den beri Kanada-USA) sınıf arkadaşım Şükrü (Sam) Kaya ile paylaştığım iletimi de aşağıda sizinle paylaşıyorum. Sağlık ve esenlik dileklerimle…”
Madem ki dünden bugüne UNÖY ikilisinin iletişimine Sam Amca girdi; o halde şimdi bu bölümünde, iletimin devamında yer alan mesajları burada kesip kırküç yıl önceye gideyim.
Kırküç yıl önce soğuk bir sonbahar günü cebindeki 250 $ la ancak Fransa’nın Lyon kentine kadar gidebilen meslektaşım Şükrü ancak bağlarda ırgatlık yaptıktan sonra edindiği üç beş kuruşla Kanada’ya kapağı atabilmişti. Göçmen statüsünde Kanada’da geçen 25 yılı aşkın yılda yaşadıklarını bir Allah bilir bir de Şükrü. Bugün Florida (Key West) da eleğini duvara tam olarak asmamışsa da son kırk yılda hangi mesh’te elek kullandı; neleri eledi; neler elek altına düştü neler kalbur (eleğin büyük deliklisi) üstü oldu.
“Mesh” ne demek ola ki ?
“Mesh” ile ilk tanışmam aynı yıllara denk gelir. Şükrü Kanada’ya gittiği yıl (1972) ISTA (Uluslararası Tohum Araştırma Enstitüsü-Wageningen) dan Dr.Noble nin gönderdiği örneklerin incelenmesi sırasında “mesh” sözcüğü ile tanıştım. Meraklısı bu linke baksın ( http://www.toreci.com.tr/info/homepage.htm https://www.google.com.tr/|http://www.toreci.com.tr/info/meshconversion.htm). Şükrü kırküç yıl önce gurbete çıktığında onu eleyen elekler kaç meshlikti ? Şükrü Kanada’nın soğuğundan Florida’nın sıcağına gelinceye kadar hangi meshlerle neleri nasıl eledi ? Hangi değirmen taşlarında neleri öğüttü ? Elekten elemeden önce; hangi sabır taşlarını çatlatarak bugünlere sağ salim erişti ? Kanada’nın uzaklardan beni etkileyen olguları elli yıl öncesine dayanır. Nazım abinin kan kardeşi Eray beyin büyük mahkeme yargıcı oluşuna uzanan başarı öyküsünden etkilenmiştim. Son iki yılda hızla gelişip Kanada’ya yerleşen yeğenim İlke de tam bir başarı ve mutluluk öyküsü. Ciddi bir kaza sonrasında Kanadalı Meg’le evliliği gerçek bir dönüm noktasıdır (mile stone > corner stone) . Birlikte Kanada’da bir çiftlik yönetimin üstlendiler. Üretim yaptıklar. Azıcık birikimleriyle birkaç ay önce Türkiye’ye geldiler. Kanada’ya dönmeden önce altı aylık dünya turuna çıktılar. Bugünlerde Çin’deler. Şükrü’nün öykülerinde daha çok azap vardır, eziyet vardır. Muğla’daki kairlik sonrası Antalya’da lise yılları; Bornova’da beş yıl üniversite günleri ve her yaz tatilinde Fransa seyahati bile Şükrü’nün kaderinde başarının tohumlarını yeşertmemiş (gibi görünüyor bana. izninle Şükrü). Bunca keder kader mi ? Ege Cansen’in yazısındaki şu anlatıma kulak vermek iyi olur: “…Determinizm, “belli şartlar altında, belli sebepler hep aynı sonucu yaratır” demektir. Fatalizm ise ne yaparsan yap, ne önlem alırsan al (kötü) sonucu değiştiremezsin; “alın yazında ne varsa, o olur” anlamına gelir…” Kırküç yıldır Kanada-Floride geçişinde ve ara sıra Datça’ya uğrayışta hangi kaderin iplikleri kullanıldı( http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/ege-cansen/tekdir-ve-takdir-944242/) ?
Şimdi yine yukarıda yarım bıraktığım iletimin devamını yazayım ve yazımı kısa kesmeye çalışayım. Yoksa pelivan fıkrasına dönecek (döndü bile).
Üç Aralık 2014 de sevgili Sam şöyle yazmış:
“…Benim hanim Fort Pierce (FL) sehrinde eski bir ev satin aldi. O evin tamiri ve bahce isleriyle ugrasiyorum. Son zamanlarda fazla fikir teatisine girismeye vaktim olmadi. Buna ragmen, Er-Da doktrini yolunda ulusal ve uluslararasi sahnede kirdiklari potlarin buralarda ingilizcede cikan analizlerinin kopyelerini sizlere gonderdim.. Zaten senden baska fikirlerini ortaya atip rengini ve boyunu, ( Kasimpasa dayisi gibi degil, summe hasa ! ) mertce ortaya koyan bir yurtsever de ortaya cikmiyor.
Nedense, arkadasim Dr. İU da beni internet kose’sindeki muritler listesinden afaroz etmis ki, her hafta gelen makaleleri, en az iki aydir,. tamamen kesildi. Ben madalya arayan bir kimse degilim Kendisine , yazdigi vaizlarin butun dinlerde en azindan 1400 senedir tatbik edilirken sonucta sadece, 1918’te dustugumuz “kolelik” seviyesine, islam dunyasini dusurdugunu anlatmak istedim. Degindigim konularda fikir teatisine hic girmedi. Ustelik , beni de muritler listesinden afaroz etti. Boyle dunya ulemasina ingilizcede “one track minded ” denir. Aynen, kuyudan su ceken dolaba baglanmis zavalli katir gibi ayni carkin etrafinda 1400 senedir “elde kilic” donmeye devam etmek istiyorlar. Benim bu yasta ve bu fiziki durumda, Allah’a sukur, hokkamda murekkebim var, dolma kalemim kirilmadikca, yazmaya devam edecegim.Turkiye’nin senin gibi, asaletini beyin gucuyle hak etmis, daha cok liderlerin fener isiklarina yolun sonuna varincaya kadar ihtiyaci var. Selam ve sevgilerimle…”
Böylece Sam’leşen Şükrü beni “one track minded” denen bir kavramla buluşturuyor. Hangi yaşta olursan olsun daha çok öğrenecek şey var. Allah birilerini vesile ediyor. Allah razı olsun Sam.
Böylesi duyarlı bir dostu yanıtsız bırakmaya gelmez diye düşünüp bir gün sonra ben de şunları yazıyorum:
“…Merhaba Sam
Geçen hafta Özdere (İzmir)de sektörümden bir grupla (A…/29 kişi) “yönetim becerilerini geliştirme öğrenme yolculuğu”na çıktım. Üç günlük beraberlikte genç/yaşlı, yönetici adayı olan üretici (kendinden, kendi yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlu olan henüz yönetim rolü üstlenmemiş olan çalışan), genç-acemi yönetici (<2yıl), deneyimli yönetici (2-5 yıl) ve kıdemli (>5 yıl) yöneticilerle çıktığımız öğrenme yolculuğunda ilk ana mesajımı “Yönetim, engebeli yolda araba kullanmaya benzer; yolu da arabayı da siz seçemezsiniz” şeklinde vererek ilk sorumu sordum: “O halde?”.
Neden böyle bir giriş yaptım iletime ?
Üç günlük beraberlik için üç ay uğraştım. Her gece yattığımda sürekli gel gitlerim oldu ve her sabah yeni bir versiyon oraya çıktı. Aklım yoruldu. “Daha verimli olabilmek” adına kendime dur diyemedim. Bu nedenle dün blogumda “Uslanmayan Usta” başlıklı bir yazı yazdım. Bir bakıma “eğitim” olan bu üç gün için yoğunlaştığım hazırlık sürecinde Prof.Dr.İsmail Kaya’nın kitaplarından da yararlandım. Hocayı doksanlı yılların ortalarında “Byte” isimli bilişim sektörü dergisinde okuduğum köşe yazılarından da çok sevmiştim. Hoca üniversitede öğrenmeyi eğlenceli kılıyordu; öykülerle öğretiyordu.Kitabını da bu tarzda yazdığı için okunması, anlaşılması da kolay. Hocanın “Damla Damla Pazarlama” isimli kitabının 113ncü sayfasında şöyle bir ifade var ki onu aşağıda paylaştığın konuyla ilintilendirdiği için aklım seninle paylaşıyorum.
“…Bütün medeniyetler, başkalarının ürettiği değerler karşılığında kendi ürettiği değerlerin ticaretini yaparak yükselmişlerdir. Bu çok basit bir kavramdır. Hiçbir şey üretirsen, karşılığında hiçbir şey alırsın. Ancak, yine de çoğumuz, hiçbir şey karşılığında bazı şeyler bekleriz”. Türkçesi güzel olmadı, şunun İngilizcesine bir bakınız: “Our entire civilization is based on trading what we produce for what others produce. It is a simple concept. Produce nothing and get nothing in return. Yet many of us expect something for nothing..”
Demem o ki sevgili Sam, halk açken, Lale Devri gibi kaçak saraylarda oturanlara değil sitemim ve kahrım. Beni üzen muhalefet yapması gerekenlerin de sıcak salonlardan çıkıp da Gezi Parkında çadır kurmamalarıdır. Çeşme’den selam ve sevgilerimle…
http://www.copcu.com/2014/12/03/yasam-bufesinde-uslanmayan-usta/
“…Kolaylaştırıcı koçun davulunun (DRUM) nağmeleri…Kolaylaştırıcı koçluğa soyunan kıdemli yöneticinin kendini tanıma (SWOT) gayretleri…Kıdemli yöneticiliğe geçmekte olan deneyimli yöneticinin “dokuz adımlı ve merak” çerçeveli sunum (SNAP) becerilerini etkinleştiren dört konumlu yaklaşım… Kıdemli yöneticilik eşiğinde beklemekte olan yeni yöneticinin akıllı, becerikli hedef, amaç belirleme (SMART) çabalarında değişen nüanslar…Üretimden yönetime geçişte kişinin yanında getirdiği cevherler, çeyizlerle soru sorma becerilerindeki (SPIN) gelişmeler…En iyisi olmak için kişisel ustalık yolculuğunda azimle ilerleyen usta üreticinin uyum sağlama, etkili olma yolundaki ritmleri (DANS)…Hepsi bana “Uslanmayan Usta” sözcük ikilisini anımsatıyor…”
Dünden bugüne dönüyorum. Birgün sonra Dr.ÖY dan kısa, öz ve anlamlı bir mesaj (geribildirim) geldi.
“Merhaba Mustafa Bey,
Yarın çıkacağım uzun yolculukta detaylı bir şekilde okuma fırsatım olacak inşallah. Amerika’dan bir emriniz olur ise sadece mail atmanız yeterli olacaktır. Görüşmek üzere, kolay gelsin. Selam ve saygılarımla, Dr.ÖY Genel Müdür”
“Benden sana zarar gelmez” demek olan selama benden de Aleykümselam…
“Merhaba ÖY
Umarım Amerika dönüşü görüşürüz. Bu arada bir iletiyi, iletişime örnek olsun diye aşağıda paylaşıyorum. Çok uluslu şirketlerde çalıştıktan sonra patron şirketinde üst yönetici olan genç bir arkadaşımızın algıları/hissettikleri. Belki bir mesaj iletir. Selam ve sevgilerimle yolun hep aydınlık olsun. (UN ile birlikte gerçekleştirdiğimiz YBGUstalık yolculuğu eğitiminden sonraki izleme sürecinde iletişim sürerken…)
269.From: Bay XX Wednesday, April 22, 2015 To: Mustafa Subject: RE: NETs E DODs
Merhaba Hocam
Yazınızı sakin kafayla okumak için beklettim bugün okudum. Sözün şiirini bile yazdım. Aşağıdaki paragrafta bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim. Beni bazen çaresiz kılan patron değil. Firma içindeki çalışanların öğrenilmiş çaresizliği ve defansları ama çok şükür bunlar da değişiyor. Demekki bu da benim yönetici sınavım. Prof olacağım buradan mezun olunca. Düşünün ki Barcelona gibi bir takımda teknik direktörsünüz. Benim durumum bu ama dedim ya çok şanslıyım. Düşünsenize sektörün Barcelona’sına sahibim.
….Demek istediğim şu ki; eğer şirketiniz DOD2 e geçmemişse biraz sabredin ve kaynayan kanınıza dur deyin; ya da ruhunuzun size yetişmesini bekleyin. Eğer şirketiniz DOD2 e geçip de “looking for the best in the people / insanların sahip oldukları en iyileri sergilemeleri”ne izin verecek akıl ve kabul düzeyine erişmemişse yıldız oyuncularınızı (talent management) boş yere harcamayın. Eğer şirketiniz değil de esas olan patronsa ve patronun “4P“sinden (People / Product / Profit / Planet) sadece “kâr etmek” varsa diğerleri laf olsun diye bile yoksa rüzgarı boşuna biriktirmeye çalışmayın…
ve anında yanıt geldi (Laf aramızda bu iletiden iki ay sonra genç yöneticimizin sabrını ne taşırdıysa şirketinden ayrılıverdi).
“Merhaba Mustafa Bey,
Bilgilendirme için çok teşekkür ederim. İnşallah bende Amerika dönüşü mutlaka görüşmek istiyorum. Arkadaşımız ile sıkıntılarımız aynı ancak, peşinde olduğum şey; acaba bazı şeyleri değiştiremeyeceğimiz için kabullenmek mi, yoksa yapılacak bir şeyler varda, bu konuda yardım alarak istenilen sonuca ulaşmak mıdır ? Ya da Nasrettin hocanın tarifi ile yöneten ve yönetilen herkes mi haklıdır ?
Uzun yolculuğa çıkan arkadaşıma şunu yazmayı unutmuştum (daha sonra yazdım): Yukarıdaki iletiden yaklaşık iki ay sonra genç, dinamik ve sabırlı profesyonel yönetici şirketinden ayrılıverdi. Herkesi de uyardı “Ayrıldık işte, Polemik yaratmayın, spekülasyone gerek yok”. Geçen gün Alaçatı’daydım. Ardımdan gelen sese döndüm ve onu gördüm. Yüzünden gülümseme eksik değildi. Hayırlısı olsun. Önünden uzun bir gelecek var; onda da enerji. Mutlaka daha iyisi gelişecektir. Önemli olan “Niyet ve Beklenti”; önemli olan “Eleğin Mesh’leri”…
İki gün önce yazdığım son iletide dediğim gibi,
Merhaba ÖY
Bilmukabele selam ve sevgilerim Çeşme’den. Küçük bir ek not belki de sorunun yanıtını ararken seni düşündürür: Aşağıdaki iletiden yaklaşık iki ay sonra genç üst düzey yönetici umut gördüğü şirketten istifa etti; ayrıldı. İnandığım bir deyişle yazımı bitireyim: “Allahım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme sabrı ve ikisi arasındaki farkı anlamam için bilgelik ihsan et”. Bir diğer düşünme yönü (iletişimi sürekli kılmaya çalışırken zenginleştirme) de “Zarf ve Mazruf” olsun (> “Ne ve Nasıl”). Yolun hep aydınlık olsun sevgili ÖY…
Sözün özü; herşey olacağına varır. Varırken olacağına katkılarınız olur. Katkılarının niyetinizle şekillenir. Katkılarınız beklentilerinizle güç kazanır. Böylece bir zamanlar “Ah şunlar şunlar olsa, şunlara sahip olsam, şunları yapardım ve şöyle olurdum” diye “HADİBE > HaveDoBe” adımlarıyla yaşam büfesinde sıraya girmeden çırpınırdık. Daha sonra yaşam büfesinde sıraya girip sırada kalma azmi gösterip “Şöyle olursam şunları yaparsam şunlarım olur” aşamalarında yer değiştirmeye karar verdik. Çünkü inancımız “GAT Dünyası” nın yaşam gölünde kulaç atmakla yükseldi; yandı, olgunlaştı. “Tutku” lu olduk. “Tutku” nin içinde azap ve eziyet olduğunu gördük; kabullendik. “BEE” ye inandık: Be Effective (Etkili Olmak” için çırpındık. Hep aydınlık yollarda ustalaşmaya çalıştık. Hâla da çalışıyoruz. Hepinizi yolları sağlık ve esenlik içinde hep aydınlık olsun.
Öykücü