“…Babam beni elimden tutarak Şehzadebaşı’ndaki Ferah Tiyatrosu’na götürürdü. Ben orada sahneye çıkar, şiir okurdum. Bir gün sahneden indikten sonra babam: “N’oldu sana Hulki ? Evde bize ne güzel okuyordun. Bak halk seni beğenmedi. Çok az kişi alkışladı” diye çıkışmıştı. O zamanlar altı yaşında olmama rağmen “Neden beğenmediler, neden az alkışladır acaba ?” diye düşünürdüm ve her sahneye çıkışımda, şiirimi değişek şekilde okuyarak, halkın beni nerelerde daha çok alkışladığına dikkat ederdim. Yani halkı kokluyordum adeta. O andan itibaren de yaptığım her sanatsal faaliyette hep halkın tepkisini ölçtüm. Eğer sanat hayatımda başarım varsa, işte bunun sırrı halkı iyi tanımak ve onu koklamaktır…”
PLN SSTC Öğrenme ve Ustalık Yolculuğu “Neden geldiniz abicim ?” (14.12.2015 / Manisa) ve
BA BC MGProjesi “CTbyLG & OI by LM” (23.12.2015 / Ankara)
Merhaba
Uzunca bir süre yazmadım; yazamadım. Yılın sonuna yaklaşırken en keyifli iki hafta yaşadım. İlkinde otuz yıldır sürdürdüğüm ustalık yolculuğu öğretilerimi paylaştım. Buna “öğrenme hevesi” dedim. Ardından geçen hafta Ankara yolcusuydum. Buna da “yükselen çıta” dedim. Geçtiğimiz Cuma günü de Netdirekt’te genç meslektaşlarımızı ağırladık. Pırıl pırıl gençlerimize imrendim ve buna da “Bilginin Zekatı” ismi verdim. Bunlara biraz sonra değineceğim.
Yakın çevremde, etki alanımda ve odak noktamda güzel şeyler olunca Yunt Dağında boşa giden milyon wattlık enerjimizin iç burukluğunu, kapının önünden çalınan teknenin motorunun öğrettiği basiretsizlik vurgusunu unutuvermiştim. Bu nedenle Aralık 2015 in ikinci yarısına “Aralık Keyfi” demek istedim. Daha sonra ülkemin kaos eşiğinden kaosa aşmak üzere olduğunun korkusuyla “halkı koklama(ma)k” deyimine takılı kaldı aklım. Ülkemin doğusunun Irak ve Suriye’den farkı kalmadı. Korkularım yükseliyor. Doğu/Batı ekseninde tıpkı altmışlı yılların Beyrut’unu düşünmeye başladım. Bir kentin doğusunda savaş varken batısında keyif sürüyordu. Hatta Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde okuyan bölgemin dört kızının adını dün gibi anımsıyorum: “Mehveş, Ayşegül, Hülya ve Füsun”. Bu kızlar Marmaris çevresinde yetişen dünyanın en ender ağaçlarından “Liquidamber orientalis” den amber üretip ihraç eden sığla sanayinin sahibinin kızlarıydı. Amberin ne kadar değerli olduğunu birkaç yıl önce Nice’den Monaco’ya giderken mola verdiğimiz köyde (hay Allah adını unuttum) parfüm tesisini görünce anladım. Aynı şekilde adımızı Isparta’nın gül özütü de dünyaya duyuruyordu. Gurur duymuştum. Umarım anılarım beni yanıltmıyordur. Sanırım M.Chevalier’in sözüdür: “Anılar konservelere benzer, tatlandırıldıkları için tehlikeli olabilirler”. Herneyse, bu hata olasılığını kabul edip altmışların Beyrut’unda elli yıl sonra ülkemin güneydoğusuna döneyim. Halkı koklayamayanların başımıza açtıkları dertleri inşallah en az hasarla atlatırız.
Yazımın girişindeki kısa anlatım rahmetli Hulki Saner’dendir. On yıl önce aramızdan ayrılan Hulki Saner’in kimya fakültesi mezunu olarak 1944 de ABD lerine gidip kimya ve müzik eğitimi alması ve sonraki başarıları bir blog yazısına sığmaz. Neden ilgimi çekti ? derseniz eğer, önümüzdeki günlerde sevgili Utku ile birlikte çıkacağımız “Eğiticinin Eğitimi” konusuna bir paragraf açacak olan gündemimizde yer alacak temel mesajlar aktarmasıdır. Bir de “Halkı Koklamak” deyimini çok sevdim.
Gelelim ilk keyifli yolculuğumuza. Manisa’da, Holiday Inn’in gün ışığı gören ferah salonunda geçen beş günden hemen sonra son andaki bir değişiklikle katılım şansı bulan sevgili Umut’tan gelen ilk geribildirime bakınca neler görüyorum ?
” Iyi Aksamlar Mustafa Bey ,
Ilk kalem vtr’sini en son izledigimde yaptigim şeylerin yanliş metodla yaptığımın farkina varmıştım. Bu benim için olumsuz kısımdı , artik olumsuzluklari dusunmuyorum aslinda, sadece kurs bittikten sonra hiç olumlu yanim yok mu diye akşam ara ara onu düşündüm. Aslinda benim smart’imda kalem ilk buluşmada satilmazdi, tanışmak, firsat bulursam kampanyayi tanitmakti. Musteri satin alma sinyali verdigi zaman satmanin ilki sonu olmadığını da ögrenmiş oldum. Biraz uzun oldu farkindayim, bilmememin heyacanina verin lütfen. Verdiginiz emekler için size ve Utku Bey’e cok tesekkurler. Ailenize ve cocuklariniza cok selamlar ve onlar gercekten cok sanslilar. Bütün yolculuklarinizda Rabbim yüzünüzü güldürsün. Saygılar. Umut Ç….”
Daha ne ister insan !
Yola çıktık (22.12.2015 / İzmir-Adnan Menderes Havalimanı)
Ardından önce sadece “OK” diyen; ardından “23 Aralık Ankara Rixos saat 10.00” randevusuyla zirve yapan heyecanlarımız “legomaster“ın “dik duruşuyla” ve de Baybars Beyin açık kapı sunan içten yaklaşımlarıyla hem çıtamızı yükseltti hem de “başarının sonuçlarına katlanmak, başarısızlığın sonuçlarına katlanmaktan daha zordur” inancımı bir kez daha yerleştirdi. Umarım Barış’ın lego ustalığı filmde değinildiği gibi “creative thinking by lego mastery” ya da ikinci bir mesaj olarak da “Open Innovation by Lego Mastery” zamanı etkinleştirmek adına Barış için “set direction” uzantısında enerjiyi ateşler. Belki de ABİDE“mizi “BE“leştiren Barış & Eren ikilisi bu konuda bir “net working” oluşturup güç ve uzmanlıklarını etkinleştirirler. Ankara öncesi ve sonrasında ABİDE‘mizin ortasında yer alan “İrem” in Pre Ankara ve Post Ankara’daki iki içten sözüne yer vermek istiyorum.
Geçen hafta sonuna Barış’la prova yapıyoruz. Bize bakan İrem merak etti, sordu. Biz de Ankara’ya Baybars Beyle görüşmeye gideceğimizi ve bunu “Mesleki Gölge Projesi” kapsamında bir okul ödevi olarak yapacağımızı söylediğimizde aynen şöyle dedi: “O kadar uzağa gitmeye ne gerek var ? İşte babam, işte iş adamı, neden babamla görüşmüyorsunuz ki ?“. Aslında İrem haksız sayılmazdı. Gerek okul yaşında yaptığı işler ve şirket hareketleri, gerek maddi olanaklarıyla orantısız açılım ve atılımlarıyla ve hatta şu anki Yunt Dağında dönen kanatlarla, CDNle yükselen Netdirekt ve Netin’le Kerem tam da okulun öngördüğü bir örnekti. Ne var ki 08.10.2013 de bayram harçlıklarını “Başarıda Tanrı Parçacığı” kitabının sayfaları arasından alan ABİDE’nin üç temsilcisinden (babalar ÜEK; anneler PÖZ) den Pınar’ın “Baybars bey olabilir mi ?” netliğindeki isteği birkaç denemeden sonra gerçek oluvermişti. Çok sevinmiştik. Dönüşte video karelerimden film montajlarken beni izleyen İrem yine şöyle seslenmişti içtenlikle: “Barış sanki iş görüşmesi yapmış”. Helal olsun. Bakmak ve görmek bu olsa gerek.
Ve görüşmeler sürerken an ve an akla düşen heyecanlarımızın kaleme yansıyan sözcükleri…
“Özüme Merhaba
“Öngöreceksin ama varsaymayacaksın (don’t assume)”. Bu kadar mı iyi olabilirdi ?
Biraz önce aldı Barış’ı Amerikan Büyük Elçiliğindeki randevusuna “asistanı” olarak götürdü. Öğle yemeğinde beraber olacaklarmış. Öğleden sonra da Mehmet Ş….’in sekreterinde randevusu varmış ve Barış da onunla olacakmış. “Akşamı da seninle programım var Barış” dediyse de “pardon biz saat 16 gibi ayrılmak zorundayız” dedim ben (ve saat 16 da öyle bir sohbet koyulaştı ki ayrılmak istemedik: “Onbeş dakika daha kalır mısınız ?” sözündeki güzellik anlatılamaz ki…Daha ne ister insan !).
Bu ana kadar nasıl gelişti beklentilerimiz ? Özetleyeyim:
- Dün gece dersimizi çalıştık (> case study and exercise)
- Bu sabah kahvaltıda (boğazımızdan pek birşey geçmedi ve ilaçlarımız sonrası) dakikalık program yaptık.
- Saat 09.45 de lobide pozisyon aldık. Barış girişi en iyi görecek yerde, ben de onları görebilecek en uzak köşede.
- Saat 10 a doğru BA ve iki arkadaşı otele giriş yaptılar.
- Barış resepsiyonda yanlarına gidip “Hoşgeldiniz ben Barış” diyerek kartvizitini verdi (mi) ve BA “Beş dakika sonra geliyorum” deyip odasına çıktı
- Beş dakika sonra yanında bir bayanla ( Bayan Gizem meğerse kendi projesini anlatıyormuş) Barış’ın yanındaki masaya oturup Barış’ı kendi masalarına davet etti (> güven ve paylaşım).
- Yaklaşık yarım saat BA yanındaki bayan X le görüşme yaptı (uzaktan kulağıma çalınan birkaç sorusu oldu).
- Barış tüm bu süreyi dikkatle, sabırla, sessizce izledi (ben de onu uzaktan izlerken yüzünde en küçük bir bıkkınlık ifadesi yoktu. Helal olsun), mutlaka zihnine bir şeyler kazıdı “Girişimcinin günlük yaşamına ait” ve
- Mutlaka BA da BC u bu izleme sürecinde değerlendirip hanesine pekçok olumlu kayıt düştü.
- Yarım saat sonra bayan ayrıldı ve BA Barış’la ilgilenmeye başladı.
- Bu arada ben uzaktan birkaç kare video çektim (eklediğim filmde görülüyor).
- Nasıl olduysa BA yerinden kalkıp bana doğru gelince yarı yolda buluştuk ve o bana “Yazıştığım kişi siz misiniz Mustafa bey ?” deyip masalarına davet etti.
- Kartımı verip tanıştıktan sonra ben öykülere başladım (08.10.2013 de 4 kitap ve bayram harçlıklarıyla kitaba ilgi çekmek kitabın sonundaki soruya yanıt ararken KÜMElenmek ve yazışmalar)
- “Başarıda Tanrı Parçacığı”kitap örneğini Barış’ın çantasından alıp getirdiğimizde BA a gönüllü olarak imzaladı ve Barış’a dönüp de “Sen bu kitabı okudun mu ?” sorusuna da kitabın başındaki Nisa Suresine dikkat çeken kırmızı yazımıza odaklanmasını sağladık (anlamı okumamış olsa da Barış seçilen mesajı biliyor).
- BA da Barış’a son kitabının “Otobüsten İn 4×4 e Bin” kitabının İngilizce baskısını imzalamış olarak verdi.
- Sordum “İzmir programınız yok mu ?” Yanıtı da Ocak ayında Turgutlu’dan gelen bir teklifi değerlendirdiklerini ve gerçekleşirse İzmir’de konaklayacağını söyledi ve devamında “Sizi İzmir’de Netdirekt olarak ağırlamaktan mutlu oluruz” sözümle diyalog olgunlaşarak sürdü.
- “Barış’ı size emanet edebilir miyim ?” dedim ve onay alınca Barış’la ikisi yola koyuldular. Yolları açık olsun (Bu arada Nezuş meraklı sözlerle telefon açtı. Ona “O kadar iyi gelişiyor ki sanki bildiğimiz(i sandığımız) Baybars Bey değil” dedim. Öğle yemeğinde Nezuş yine aradı. Bu kez daha da heyecanlıydı ve “Aklımı başımdan aldın. Madem kuşkun vardı Baybars bey olmayabilir diye neden çocuğumuzu elin adamına teslim ettin ? Ya çalarlarsa…” İlahi Nezuş; ben espri yapmıştım. Mutluluğumu anlatabilmek için).
Sözün özü;
- Bir süre ve özellikle dün uçakta Barış sürekli dudaklarını ısırsa da (sessiz heyacan; sadece Barış mı ya ben…!)) aferin Pınar’a, çok güzel bir seçim yapmış ve mükemmel bir “kelebek etkisi” bence….Ben şimdi otelde Barış’ı bekliyorum. Ankara’nın sisli puslu havasından Rixos’un lobisinden selam ve sevgilerimle öpüyorum…”
Baybarsgillerin konuğuyuz (23.12.2015 / Ankara)
Beklemem kısa sürdü. Geldiler ve beni de öğle yemeklerinde konuk ettiler. Eşi ve büyük kızıyla çok keyifli, sohbetle süslenmiş mükemmel bir öğle yemeği yedim. Çoktan beri bu kadar haz almamıştım. Kerem’den gelen yanıtın güzelliğine bir bakın:
“Helal olsun Legomaster’a . Çok mutlu oldum . Zaten hiçbirimizde olmayan bir cool tarafı var bizim oğlanın , ileriye yönelik başarılı bir adam olacağının izleri bunlar . Sana da kocaman teşekkürler Babacım. Allaha emanet olun …”
Daha ne ister insan ! Binlerce şükür.
…Ve “Bilginin Zekatı” olarak tanımladığım Netdirekt’teki geleneksel “Genç Meslektaşlar” beraberliğinin ikinci grubu (2×25 er kişilik) olan Cuma günü güzelliğinden hemen sonra ”
From: Esra Gursoy [mailto:esragursoy17@gmail.com] Sent: Saturday, December 26, 2015 12:02 AM To: mustafa@copcu.com
Subject: Teknik Gezi 25.12.2015……Bugün için çok teşekkür ederiz. Çok güzel karşılandık, ağırlandık. İlginiz ve verdiğiniz bilgilerden dolayı çok teşekkürler.Yeniden görüşmek dileğiyle, iyi çalışmalar.
KMYO Öğrencilerinden Esra ile Gün Biterken (25.12.2015 / İzmir-Netdirekt)
İşte GAT Dünyası böyle bir şey.
Yeni yılın ülkemi Barış ve İrem için yaptığım kısa filmin başlığı gibi “Peace And Paradise (PAP)” a çevirmesi, sağlık ve esenlik getirmesi dileklerimle.
Öykücü