“…Gömlek cebinde bir kaşık ve pantolonların fermuarından sarkan ipli garsonlar önceki yazımdan beri bekliyorlar … Etkinliği, verimliliği artırmak için yapılan araştırmanın sonucunu inançla uygulayan otorite… Eğitimi, üretimin stratejik girdisi kılmaya çalışan patron…İş yaşamında insan usluplarının kapağındaki dört tip insan figürü ve hepsinin bağlandıkları eksantrik mili (ve eksantrik yönetici)…Ödül mutlaka risk içermeli ki ulaşma sürecinin hazzı olsun…Bekçi köpeği hırsızı ısırdığı gibi bazen postacıyı da ısırır…Kaynağına göre parayı harcama kararındaki değişkenler ve duygu yumağı...”
Netgillerle ilk beraberliğimden kesitler (iç ve dış iletişim becerilerini geliştirmek; 07.2012)
Merhaba
Çeşme’ye gidemeyince elimdeki kitaplar yetinmek zorunda kalıyorum. Bunlardan biri LCWS 2007 Çanakkale-Kolin‘deki finalde Zeynep&Janet hanımlarca hediye edilen kitap; diğeri 17 Ocak 2016 da Pınar’ın hediye ettiği beş kitaptan biri ve bir diğeri de A1 in kapı girişine konmuş olan ortak kitaplıktan ödünç aldığım Bay Arat’ın kitabı. Üçü bir araya geldiğinde yazımın girişindeki karma(şa) oluşsa da ağı ören ipleri ben uyumlu görüyorum. Ruhumun karması kadar kitapların renk harmonisinde neler var dersiniz ?
Sevgili Utku fermuardan sarkan ipleri merak etmiş ve yazılı olarak sordu. Bir önceki yazımın başlangıç öyküsü olan fıkranın devamını yazayım. Ünlü, şanlı restoranın tüm garsonlarının gömlek ceplerinde birer kaşık ve pantolon fermuarlarından dışarı sarkan birer ip parçası gören müşteri merakla sorar. Kaşıkla ilgili yanıt yapılan araştırma sonucunda müşterilerin kaşıkları kullanırken çatal ve bıçaklardan daha çok yere düşürdüklerinin anlaşılması ve ceplerde taşınan yedek kaşıkların anında müşteriye sunulmasıyla zamandan %76 tasarruf yapılması sonucunun uygulamaya aktarılması idi. İpe gelince; yine yapılan araştırma sonucunda garsonların sıkca gittikleri tuvalette aletlerine bağlı ipi çekerek pisuvarın başında aletlerini tutmadan işlerini (işemek) hızla halletmeleri ve ellerini yıkama gereği olmadan da yine %50 zaman tasarrufu yapmalarını sağlama kolaylığı uygulaması olduğunu öğrenen müşterinin aklına bir soru takılı kalmıştır. Dayanamaz ve sorar “Peki” der “İşedikten sonra aleti içeri nasıl sokuyorsunuz ?“. Garson hafifçe eğilir ve meraklı müşterinin kulağına fısıldar “Vallahi diğerlerini bilmem ama ben cebimdeki kaşığı kullanıyorum” der demez yere düşen kaşık sesine koşup hemen cebindeki kaşığı müşteriye verir. Çözüm sürecinin göze görünmeyen cephesinde neler olduğunu kim bilebilir ki ?
Robert ve Dorothy Bolton‘lar (http://www.amazon.com/Robert-Bolton/e/B000APO7JK) “Uslup Uyumu” konusunda çok şey yazmışlar. Ben de nedense dokuz yıl önce kitaplarını okurken 67 nci sayfadaki “uslup uyumu” nu “zarf ve mazruf” benzetmesi şeklinde bir yerlere not emişim. Neden etkilenmiş olabilirim ve bugün “ip ve kaşık” beraberliğinde neden yeniden aklıma düştü ?
Şu soru çok güzel “Uslup uyumu cesaretten yoksun konformitenin abartılmış bir biçiminden ibaret midir ?” Demek istiyor ki; karşı çıkmaya cesaretin yok ve konfor zonundan, rahatlık alanından çıkmamak için “bana dokunmayan yılan” ya da “ne Şamın şekeri” benzeri duygularla (sanki MO / Mutualy Obligation benzeri) bir razı oluş nedeniyle mi benzerlik gayretindesin ? Her ne kadar yazarlar sorularını kendileri “elbette değil” sözcükleriyle kesin red ediyor görülseler de bunu kabullenmek için içim pek rahat değil. Yani, işte uslup uyumundan vaz geçtim. Uygulamalı davranışçılık araştırmacıları bir etkileşimin içeriği ile sreci arasında yararlı bir ayırım yaparlar(mış). İçerik ne söylediğini gösterir; süreç ise insanların nasıl iletişim kurdukları. “Ne” ve “Nasıl” iki temel soru sözcüğü ve Rudyard Kipling’in altı yardımcısından ikisi ve Bay Kipling aynen şöyle der “Altı yardımcım var; ne öğrendimse onlardan öğrendim“. Haklı. İki gündür yoğun olarak SSTC PLN XX VTR1 VTR4 EDA1 montajları yapıyorum. Tamamı 16 kişiye ait ayrı çekimlerden oluşan bir set olacak. Önce salonun mükemmelliğini yansıtıyorum. Büyüklük olarak hem U Düzeni ve hem de Konuşma Halkası uygunluğunu; kuzeye bakan, gün ışığı gören yapısıyla ferahlığını; duvarlarda beş gün boyunca sayıları artarak ve sürekli göz önünde duran FC kağıtlarını; ikili görüşmelere ait küçük masayı; ekranda sadece dört harfle simgelenmiş, kırmızı-mavi-yeşil renkli kavramı gösteriyorum. Sizce ben neden bu üç rengi seçiyorum ? Tıpkı sigara firmalarının gece mavisi, kırmızı-siyah beraberliği gibi düşünün sizce bu üç renk sürecin ilerleyişinde hangi üç adımla “uslup uyumu” yaratmaya çalışıyor ?
“Uslup uyumu, hedeflerinizden vaz geçmeniz ya da görüşlerinizi saklamanız demek değildir. Daha çok fikirlerinizi diğer kişinin rahatlıkla anlayabileceği şekilde sunmak demektir“dese de demek ki yapamamışım. Onbir yıl önceydi (Çanakkale ustalık yolculuğundan iki yıl önce). Gündemde fark yaratmak, farklı olmak, ayrı bir kulvar oluşturmak için CEO nun yeni bir açılımı vardı: “SGC / Syngiller Çiftçi Klubü”. Üst yöneticilerini ikna etmişti. Yurt içindeki üst yöneticiler (ben de dahil) kerhen kabullenmiş görünüyorlardı. İnançları zayıftı. Riskleri çoktu. Ödül bekleyecek hedef göremiyorlardı. Riskli olan ödül yolculuğunda haz duymuyorlardı. Yine de CEO inatçıydı. O hep inatçıydı. Ekibi karşı çıkamıyordu. Uslup uyumu (ben dışında) pek sağlanmış görünmüyordu. Konu kucağıma düşmüştü. Soğuk bir kış günü Antalya’da toplanmıştık (SynEnergy). Baş aktörler Avrupa’daki bir başka toplantıdan geleceklerdi. Uygun olmayan hava koşulları nedeniyle gelişleri gecikti. Toplantıyı başlattım. Başarı Formülümdeki “2P” etkisiyle toplantıyı sürdürdüm. Tepkiler kabullerin çok üstündeydi. Ancak karşı çıkış sesleri cılız mırıldanmalardan öte değildi. Bu açılımı fazntezi olarak görüyorlardı. “Bu da geçer” düşüncesiyle etkisiz, katkısız bekleyişe girdiler. Ve iki yıl sonra (27.07.2007) Çanakkale Boğazının serin sularına bakarak balık-rakı sofrasının ilerleyen saatlerinde, iki hanım öğitmenin üç günlük öğretilerinin etkisiyle gala yemeğinde aynen şu sorulara muhatap oldum:
1.Yeriniz neresi, belli değil ? > Tıpkı asrın liderinin dediği gibi “bitaraf ve bertaraf” düşüncesi;
2.Şov yapmaya ihtiyacınız mı var ? > Uslup içeriğin önünde;
3.Neden üç kişiyi mutlu ederken, kırk kişiyi mutsuz ediyorsunuz ? > Yöneten ve üreten aynı amaçta buluşamayınca;
4.Neden yeterince direnmediniz ? > İşte bu son soru yukarıdaki iki yazarın sorusunun ana teması (konfor alanından çıkmak ya da çıkmamak).
Bu notların yanında şu sözleri düşmüşüm: “Hepimizin kaynama derecesi farklıdır”. Ya sizin ki ?
Kısaca Acar Hocanın kitabından da azıcık söz edip yazımı tamamlayayım (http://www.kitapyurdu.com/kitap/akilsiz-duygularin-cezasini-kararlar-ceker/377812.html). Biz sağ, sol derken hoca beynimizi “düşünen” ve “hisseden” diye ayırmış. Fena da olmamış. Kayınbiraderim Nezih abi bu aralarda sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Allah yardımcısı olsun. Birkaç operasyon sonrası hem kemo (ilaç) hem radyo (ışın) tedavileri birlikte sürüyor. Hastalığını artıran temel sorunun sigara içmek olduğunu bildiği halde içmeden duramıyor. Hani “müptela”derler ya işte tam o kıvamda sigara ile uslup uyumu. Bir kez daha Allah yardımcısı olsun demekten gayrisi gelmiyor elimizden. Hep aklımda canlı duran, 2005 deki MAS (Mükemmeli Arayış Sempozyumu) ın ana fikri olan “Kelebek Etkisi” için verilen küçük bir örneğin çarpıcı, düşündürücü mesajıdır. Mesajı özetleyeyim mi ?
Örnek şöyleydi: “Elini kızgın sobaya değdiren çocuğun eli yanmasaydı da bunun yerine altı ay sonra kulakları düşseydi, bugün hepimiz kulaksız olurduk”. Tam da vermek istediği mesajın “etki ile tepki arasında bazen zaman ve/veya mekanda öyle uzaklıklar oluşur ki insanlar uğradıkları sonucun yaşadıkları sebepten olduğuna inanmakta zorluk çekerler ve bildiklerini okurlar” oluşu ile sanki sigara ve ölüm arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Yanağınızda çıkan bir sivilce için doktora gidersiniz de günde bir paketten fazla sigara içmekten geri kalmazsınız. Neden ?
Hazdan kaynaklanacak tehlikenin kesin olmaması veya etkisini kısa sürede göstermemesi akılcı süreci (düşünen beyni) devre dışı bırakırmış ve haz peşinde koşan hisseden beynin baskın çıkmasına neden olurmuş. Bunu bir de iş yaşamında düşünürseniz hangi hazların, hangi ödül için yaşanan risklerin ödülü daha anlamlı kıldığını düşünürseniz öğrenme ve ustalık yolculuğundaki gayretlerinizde neler gelir aklınıza ?
Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz hep açık ve aydınlık olsun.
Öykücü