“…Adam doktora gider ve “Doktor yellendiğimin (osurduğumun) farkındayım. Ama ne sesi var ne de kokusu; ben hasta mıyım ne yapmalıyım ?” der. Doktor reçeteye bir ilaç yazıp “Bunu kullan ve haftaya tekrar gel” diye adamı evine gönderir. Adam bir hafta sonra gelir ve “Doktor” der “Verdiğin ilaç iyi geldi. Şimdi kokulu osuruyorum ama hâla sessiz”. Doktor yeni bir ilaç için bir reçete daha yazarken “Burnunu açtık. Şimdi bu ilaçla da kulakların açılır” der…”
Merhaba
Oriyental bir darbe girişimi oldu ve hocaefendinin cinleri işe yaramayınca birinin burnu açıldı. Ama kulakları hâla tıkalı olmalı ki bir olgunluk, bir durulma, bir ıslah olma durumu göremiyorum. “Her şerden bir hayır aramak” için Allah bu melanetten ona bulunmaz bir fırsat verdi. Birazcık feraset gösterse, birazcık “Basiretli Tacir “olsa, azıcık Atatürk yandaşlarına da beraber olma şansı için yaklaşım sergilesi, yandaş kanalda sabahtan akşama ilkellik edebiyatı yapmasa, hepimizi Aziz Nesin’i haklı çıkaracak kefeye koymasa destek oranı iki kat artacak. İnsanlar ona güvenirlerse tek adam olma serüveni daha bir “adil süreç” içinde gelişecek. Yoksa rahmetli Erbakan’ın dediği gibi “kanlı mı yoksa kansız mı olacak” şeçeneklerinin kanla aşıldığı, kaos eşiğinden geçildiği bu süreçte daha büyük tehlikeler kapımızda. Şu an iki yüzü aşkın ölü var ve o hâla seçili ekranlarda şov yapıyor; bayram gibi kutlama yapıyor. Tamam ben de W.Allen’a inanıyorum da “yaşamın %90 nının şov olduğu bu dünyada” böylesi bir durumda nasıl bu kadar merhametten yoksun olabiliyor insan ? işte bunu anlayamıyorum. “Havsala” ne demek ola ki ? (http://www.uludagsozluk.com/k/havsala/) < Bilir misiniz ki akıl için kullandığımız “havsala” sözcüğü aslında >Farsça “leğen kemiği ” demektir. Demek ki “Türk’ün aklı ya kaçarken ya sıç…ken gelirmiş” sözü de bu üst-ast ilişkisinden ileri geliyormuş. Adam demek ki poposuna akıp aklını düşünüyor ve bu terazi bu sikleti çekmez diye bir yargıya varıp atın ölümü arpadan olsun diyerek kimseyi takmıyor. Peki ya “Mazallah” ? (http://www.nedirnedemek.com/Mazallah-nedir-Mazallah-ne-demek) > “…Allah korusun, Allah’a sığınırım demektir Gelecek bir tehlikeye karşı Allah’a sığınmak için söylenen, yegâne sığınılacak varlığın Allah olduğu ikrar edilerek Allah’dan yardım istenmekte kullanılan bir dua cümlesidir…”Mazallah…
Birkaç gündür üç dört yazı kaleme aldım. Hiçbirini sevmedim. Silip atamadım da. Taslak olarak arşivde mayalanmaya bıraktım. İlkine “Endaze ve Zıvana” başlığı attım. İpin ucunun kaçtığını, işin endazesinin aşıldığını yazmaya çalıştım. Neden “endaze” ? Neden eski ve yerli bir uzunluk birimi ? Neden 65 cm ? Neden “arşın” değil de “endaze” ? Neden “zıvana” ile birlikte ? Kendimi sorguladım. Görünenlere baktım. Görünen köye kılavuz aramadım. Görünenlerin ötesinde, arkasında neler var diye meraklandım. Yargılarımdan korktum. Yazımı taslakta bıraktım. Bugüne kadar akla mantığa sığmayan sonuçlara bakıp bize neden, gerekçe diye sunulanlarla aptal yerine konduğumu anladım. Kimin kiminle gerdeğe girdiği, kimin kimi kiminle aldattığı ve kolkola olanların “stratejik üçgen“lerindeki üç parametrenin (1.Ortak hedefler; 2.Bütünleşik eylemler; 3.Paylaşılan değerler) neresinde paylaşım kavgası çıktığını görmeye çalıştım. (https://www.youtube.com/watch?v=qAG6GL9FYHE)< Yananı görür Allah dese de hemen ardından çaresi yoktur mazallah diyor Bülent Ersoy…Mazallah…
Sonra “Serbestlik Derecesi (n-1)” başlıklı bir başka yazıya başladım. İstatistik biliminde (Ege beye göre üçüncü yalan türü olsa da) olayları, sonuçları “önemli/önemsiz/tesadüfi/vb” değerlendirmek için populasyondan (topluluktan) bir örnekleme yaparsınız. Örneğin “sokağa çıkın” uyarısı ile yollara dökülenlerin “çoğu sakallı” dır ve/veya “20 yaş üstüdürler” yargısı doğru mu yanlış mı sorusuna makul ve mantıklı bir yargı oluşturmak için yola çıkar sorarsınız “uyarıdan sonra sokağa çıktın mı ?” Yanıtın “evet/hayır” oluşuna göre adamın yüzüne bakıp “sakallı/sakalsız” notu düşersiniz. Kuşkusuz bu kadar basit değil. Belki sakalını kesti (tanınmamak için) belki de uzattı. Amacım sadeleştirip bir blog yazısı kapsamında bir mesajı verebilmek. Örneklemenin niceliği ve niteliğinin populasyonu temsil etmesi için gerekli duyarlılığı da gösterdiğinizi varsayıyorum. Şimdi sonuçlara varyans analizi uyguladığınızı (F Kontrolu ve Duncan Testi veya Ortogonal Parçalama) düşünelim. Verileri açı değerine çevirmek veya logaritmalarını almak vb öngörülen bilimsel çevrimleri de yaptınız ve varyantların karelerini alıyorsunuz, toplamın karesini alıyorsunuz ve işlemi, analizinizi sürdürüyorsunuz. Karakterlerin serbestlik derecesini, hatanın serbestlik derecesini hesaplıyorsunuz; standart sapmayı ve standart hatayı buluyorsunuz. Her şye yolunda gibi görünüyor. Şimdi bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Her varyant istediği değeri almakta serbesttir. Diyelim ki 1000 varyantınız var ve örneğinizin toplam değeri 100.000dir. Sadece birinin serbestlik derecesi, hakkı yoktur. İşte o birine düşen görev sonucu her koşulda toplam 100.000 e tamamlamaktır. Genelin serbestlik derecesi 1000-1= 999 dur. Bunun anlamı şudur, elinizdeki örnek grubunda (1000 varyantlı) 999 varyant istediği değerde olabilir; sadece 1000nci varyant serbest değildir. Aynı sonucu vermek için üstlendiği zorunlu bir değer vardır. Peki bizim yaşadığımız bu korkulu oriyental darbe girişimde 1000nci tamamlayıcı, serbest olamayan, beklenen sonucu sağlayacak olan varyant (birey, kurum, otorite vb) kimdir ? Kuvvet komutanları gerçekten de rehin mi alınmışlardır ? Yoksa bir kenarda maçın sonucunu mu beklemişlerdir ? Burnu bile kanamadan bu kadar kolay teslimiyetçi olan komutanlar yarın bir düşman karşısında veya bir başka otorite “höt” dediğinde “al sana bir g..” mü diyeceklerdir. Güvenimi yitirdim. B.Ersoy’un şarkısında nakarat aynen şöyle “ee daha dur daha dur, daha dur daha dur , ee daha dur daha dur…Mazallah…
Taşradan (Soma) İzmir’e yeni gelmiştim (ellili yılların sonlarında doğru). Zaman buldukça arkadaşlarımla (başta Osma Öztunç olmak üzere) Fuara giderdim. Birgün Paraşüt Kulesinin etrafında gezinirken üstümüzden bir pır pır uçak geçti. Küçük kağıtlara yazılmış (ilkokuldaki okuma fişleri gibi) birer cümlelik mesajlar attı. Kağıtların peşinden koştum. Birinde yazılı olan cümle altmış yıldır aklıma ve benliğime kazındı. Aynen şunlar yazılıydı “Bizim dinimiz akla ve mantığa uygun olduğu için mükemmeldir”. Ne kadar güzel bir ifade. Ne var ki şimdi ister Mercedes’li cüppeliler, ister Cuma hutbeleri, ister gece yarısı camilerden yapılan çağrılar, sokağa dökülmüş hırpani kılıklı insanlar, melaneti defetmek için canice yaklaşımlara prim veren karar vericiler hemen hepsinin yaptığı ne akla, ne mantığa ve ne de vicdana sığmadığı için beni dinden iyice soğuttu. Bir Cuma günüm vardı herkesten önce gidip de en ön sırada sadece mihraba bakıp tefekküre, dualara daldığım, ruhumu arındırmaya çalıştığım, bir haftanın hesabını vermeye çalıştığım bir cuma günüm vardı. Onu da elimden aldılar. Beni camiden de soğuttular. Mazallah…
Bu yazımdan da tatmin olmadım. Duygularım içimde kaldı. Dün gece salıncakta sallanırken torunum İrem’e sordum : “Hani sizin çizgi filmlerinizde ölen, öldükten sonra dirilen bir daha öldürülemeyen insan gibi olup da insan olmayan varlıklar var. Siz onlara ne diyorsunuz ?” Yanıtı netti: “Zombi“. Sabah yürüyüşü sonrası aklımın ve mantığımın güncel çerçevesi oluşurken cebimdeki kağıt parçasına “Oriyental Zombi” yazmışım; “Alaturka” yazmışım; “Müdürler Pusuda”, “Halojenler (*)”, “Fırıldak & Fırdöndü”, “Meymenet”, “Melanat & Metanet”, “PreDarbePost” yazmışım. Aklım durulmamış. Belki de en güzeli “Halojenler” dir. Çok bilinirler. Hep göz önündediler. Metal değildirler. Ametallerin özel bir sınıfıdırlar. Tıpkı bizim komutanlar gibi ayrıcalıklı yerleri vardır elementler hiyerarşisinde. Çok reaktifdirler. (http://kimyaca.com/halojenler/#prettyPhoto; http://kimyaygs.blogspot.com.tr/2013/09/halojenler-ve-ozellikleri.html ) > “… 7A Grubunda ; 9F, 17Cl, 35Br, 53I, 85At, elementleri bulunur. Özellikleri ;
- Gaz halinde tabiatta iki atomlu tanecikler halinde bulunurlar. ( F2, Cl2 ) < Onların da yaverleri var; danışmanları var; yalnız değiller ki; biz bu görüntüye molekül derdik.
- Grupta aşağıya doğru gidildikçe erime ve kaynama noktaları artar. Bu nedenle oda koşullarında 9F, 17Cl gaz halinde, 35Br sıvı halde, 53I, 85At ise katı halde bulunur. < Ne kadar aşağıya ? Köprü başındaki on askere kadar mı ? Yunanistan’a kaçanlar kadar mı ? Adam sözde damadır ile birlikte bu işi planlamış. Ne damatmış be ? Konsolos korumalarından yediği dayağın acısını çıkarmak için mi yapmış ?
- Değerlik elektron sayıları 7 olduğu için elektron alma eğilimindedirler. Bu sebeple metallerle bileşiklerinde ( -1 ) değerlik alırlar. < Onlar da maçın sonucunu beklerken alacak/borç hesapları yapıyorlardı.
- Kendi aralarında oluşturdukları bileşiklerinde ise ( -1 ) ile ( + 7) aralığındaki değerlikleri alabilirler. < Bak sen şu sınırların genişliğine. Bu nasıl bir rehavettir. İstersen -1 olursun istersen +7 Bu onlara tanınmış bir hak iken nasıl olur da kendi aralarında haberleşmeden gönüllü tatile çıkarlar. 1974 yılında Ayşe bile böyle tatil yapmamıştı. Akışl var izan var. Bağdat ve arşın…
- Ancak Flor elektronegatifliği en yüksek olan atomdur ve tüm bileşiklerinde ( -1 ) değerlik alır. > Garibim onun da boynunu kemerle sıkmışlar hem de en yakınındaki can ciğer kuzu sarması olan kırk yıllık arkadaşı. Sanki onu onun yanına ben soktum. Sanki istese yenisi alamazdı. Bereket ki Putin muhtarlardan korktu da bir saldıraya geçmedi. Bu ne biçim bir zafiyettir.
- Çok aktif oldukları için tabiatta bileşikleri halinde bulunurlar. < Bence aktif oldukları için değil yalnızlığın g.. korkusundandır birlikte boy göstermeleri ki çalımlarına bakarsan onlar kendilerini hâla sadrazamın sol testisi gibi altı okkalık değerde sanıyorlar. Farkında değiller mi ki ortalık toz dumanken duyamadıkları yellenme sesi yakında onları da onları da bir yerlere götürecek. Bu devran böyle gitmeyecektir.
Internet bilgileri bunları dese de benim Liseden aklımda kalan (rahmetli hocam Halil Cim-Onuralp’den) halojenlerin (ki o zamanlar Klor, Brom, Flor ve İyot olarak dört tanediler) metaller karşısında ametal (elektron alıp negatif yük> örneğin NaCl olarak yemek tuzu olur ve bizim Klor halojeni -1 değerle kendini sabitler); ametaller karşısında metal (elektron verip pozitif yük> örneğin yine bizim Klor NaClO3 olarak sodyumun destekçisi olarak okisjenin karşısında +7 değere yükselirdi) reaksiyon göstermeleridir. Nedense komutanların sözde elleri kolları bağlı, bir kenarda bekleyip de köprüdeki askerler çekildikten, Meclis ve Marmaris bombalandıktan sonra (ve hatta daha bir sonra) ortaya yalancı pelivan gibi çıkmaları bana bu görüntüyü “Halojengiller” olarak algılattı. Umarım darbe girişiminin şifresi gerçekten çözüldüğünde ve ortaya çıkan durum amaca uygunsa hemen kabullenmek kolaycılığı yerine gerçek nedenlerin araştırıldığı tıpkı Amerikan filmlerindeki gibi kılı kırk yararak bir “gerçeklik anı” yaşandığında halojenleşmenin hesabı da sorulur ve bir daha böylesi bir prova yaşanmaması için gerekli önlemler alınır. https://kaparoz.com/2016/07/bana-hic-guvenmeyin/Yoksa işimiz iş…Mazallah…
Allah hepimizi melanetten sakınırken akıl, mantık, vicdan sınırlarını aşmadan gece yarıları gelen uyarılara uyku sersemliğinde can yakıcı tepkiler vermeden, aklımızı başımıza devşirerek, olgunlaşarak (saygı&cesaret), kimsenin bulamadığı selimin aklı ile doğru yolda doğru eylemlerle hayırlı sonuçlara aydınlık ve esenliklere çıkmayı nasip etsin. Yoksa mazallah…
Öykücü