“…Tokyo Hayvanat Bahçesinde 9 yaşındaki eski lider Satomo’nun ölmesi ile maymunlar arasında liderlik savaşı başlar. Satomo’nun kontrolunda yaşamaya alışmış maymunlar bir süre liderlerinin ölümüne alışmaya çalışırlar. Bu süre içinde kimse liderlik mücadelerine girişmez. Bir ay sonra topluluktaki tüm erkek maymunlar yeni lider olabilmek için kıyasıya bir mücadeleye başlarlar. Erkek maymunlar liderin tahtı olarak görülen “Maymun Tepesi”ne oturabilmek için acımasızca kavga ederler. Kim kimi yakalarsa hırpalıyor; güçlüler güçsüzlerin sırtına binip gezmeye başlıyor. Eşit güçler karşı karşıya geldiğinde ellerindeki kalın dal parçalarıyla birbirlerini korkutuyorlar. Bir süre sonra erkek maymunların bu savaşında en kuvvetli iki erkek maymun yalnız kalıyor. Diğer maymunlar da iki lider adayı çevresinde kutuplaşmaya başlıyorlar. Taraflar ara sıra toplu meydan kavgalarına da girişiyorlar..”
Merhaba
Yazımın başlığını “Tutkulu Soytarı” da koyabilirdim. “Güneş Sirki” ile “Mavi Okyanus Stratejisi“nin odağına yerleşmişti “Tutkulu Soytarı (> Guy Laliberte)“. Bu isim beni alır götürür anılarımda dokuz yıl öncesine. Halil Cibran ne güzel söylemiş: “Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan; Yalnız söylenen sözü duyabiliyorsan; Ne görebiliyorsun, Ne duyabiliyorsun.” Bizim ölü balık gibi, anlamsız, donuk bakışlarla, azıcık da ezik bakan kaydırakçımız ne açıktaki ışığı ne de söylenen sözleri duyabiliyor (kuşkusuz akıl ve yürekle ya da IQ ve EQ düzeyiyle). “Varlıklı olmanın haşmetiyle” gözleri kamaşanlar, görmeyebilirler “var olma nakışlarının gizli tadını (Dr.M.T./ Kendine Yeni Bir Hayat Ismarla)”. Ne doymak bilmez bir açgözlülükmüş; aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yemek ve milyar dolarık cepsiz giysi diktirmek ne işe yarayacaksa !
Robert Kolej’in yeni mezunlarına “Tutkulu Soytarı” örneği ile “Güneş Sirki”nin sahibi Guy beyi örnek olarak veren Sayın Oya Eczacıbaşı‘ nın şu sözleri dokuz yıl önceden bugüne bakış için bile ne kadar doğru:
“…Son araştırmalara göre, IQ ile ifade edilen zekanın, insanların iş başarısındaki payı %4-10 arasında görünüyor. Demek ki dünya başarısız olan akıllı insanlarla dolu. Demek ki başarı için başka şeylere de, örneğin tutkulara veya tutkuya ihtiyacınız var”. Kerem’in 23.05.2013 deki “Fark Yaratan Şirketler Paneli”nin kapanış değerlendirme konuşmasında söylediği gibi: “Heyecan yoksa…”
Dokuz yıl önce bir gazetecinin köşe yazısında (H/VM/25.06.2007) “Yılın girişimci ödülü bir soytarının oldu” başlığını görünce “Paşa Kaydırağı”nı icat edip en münasebetsiz yere koyan (bu eylemi “şuursuzluk, görgüsüzlük, zevksizlik, pespayelik ve hatta öküzlük” diyecek kadar ileri düzeyde tanımlayan Y.Özdil’in Sözcü köşesine bakınca neden böyle yapıyorlar diyerek yüreğim hırçınlıkla sızlıyor, titriyor) ve 1507 sokakta Avarel gibi esir düşüp de bugün saygı bekleyen ve bence Sapienslikten uzaklarda otlayan(lar) 2007 de incelemeye alınan soytarının tırnağı bile olamaz. Dokuz yıl önce o günlerde Bozcaada’da “Rengigülün Güzellikleri“yle mest olup, “Sezgi Yürüyüşü“ne hayran kalan ben “Tutkulu Soytarı”yı baş köşeye oturtan Prof.Chan Kim’den “VIP-ERIC > Strateji Tuvali” ni öğrenmiştim. Ben öğrendim de bugüne kadar “Paşa Bıyığı” olan, “Bodrum Paşası” olan “Paşa Lugatı”nda bugün yoğuşmalı “Paşa Kaydırağı”nı ve yıkılışını gördüm. Altmışlı yılların başında Öküzbaş Çivitle eş anlamlı kılınan rahmetli paşamızı (CS) anımsıyorum da (Luvr Müzesindeki Öküz Tablosu meğer aynaymış); bugün fenomen (hayranlık uyandıracak kadar dikkat çekici olan kişi) olamayan “Kaydırakçı Paşa” ya da “Paşa Kaydırağı”na bakınca elli yıl önce çok haksızlık etmişiz. Bağışlanma dilesek bir işe yarar mı ?
Dr.Murat beyin kitabında “Maymun Liderliği” diye bir konu başlığı var (10.02.1998/Hürriyet/Erdal Güven’in Japonya’dan bildirdiği haber). Yazımın girişine bu haberden bir parça aldım; devamını aşağıda vereyim. Kasacıları, Kutucuları, Kucakçıları, Koyucuları, Kaydırakçıları düşününce “Maymun Liderliği” iyi bir şey olsa gerek diye ilgimi çekti. Bakalım siz bugünle ve Kaydırakçı Paşa ile özdeşleştirebilecek misiniz ?
“…Taraflar ara sıra toplu meydan kavgalarına da girişiyorlar. Bu sırada kabiledeki 20 yaşındaki babaanne Aizohamera iki lider adayı ve etrafındakilerin kavgalarını ve savaş taktiklerini uzaktan izlemekle yetiniyor. Bir sabah Aizohamera bütün erkek maymunların yorgunluktan bitkin düştüğü bir an ani bir hareketle Maymun Tepesi üzerine çıkıp oturuyor. Bu durum maymunların bakıcılarında bile şaşkınlık yaratıyor. Bakıcılar bunun geçici bir hareket olduğunu ve babaannenin bir süre sonra ineceğini düşünüyorlar. Fakat aradan bir hafta geçmesine rağmen Aizohamera Maymun Tepesinden aşağıya inmiyor. Bu bir hafta içinde Aizohamera diğer liderler gibi davranmıyor. Farklı davranıyor. Kimseyle kavga etmiyor. Kimsenin sırtına binmiyor. Başlangıçta kendine bağımlı bir grubu yok. Daima yalnız hareket ediyor. Kavgaya karışmak yerine, kavgada arada kalan küçükleri koruyor, onların zarar görmesini önlüyor ve tepede yalnız oturuyor. Bu umursamaz durum nedeniyle hayvanat bahçesi yetkilileri Aizohamera’nın liderliği ele geçirdiğine uzun süre emin olamazlar. Liderlik savaşının en güçlü adayı 7 yaşındaki Rose bir dişinin liderliği altında yaşamak istemediği için birgün aniden Maymun Tepesine çıkıp Aizohamera’ya saldırır. İki maymun arasındaki şiddetli kavgada kabilenin en güçlü maymunu olan Rose’un burnu kırılır. Bundan sonra Rose yarıştan tamamen vazgeçer Artık Tokyo’daki hayvanat bahçesindeki panoda Aizohamera’nın fotoğrafının altında “Lider” yazıyor. Böylece Aizohamera erkek egemenliğine göre hazırlanmış olan tüm liderlik kavramlarını değiştirmiş olur…”
Sözün özü; Y.Özdil’in acımasız tanımlamalarının dışında kalırsanız (öküz olmazsanız), kendi öykünüzü yazıp yaşamınızın liderliğini elinize alırsınız. Unutmayın ki gerek Bay Covey’in “4L” sinde (Live > Love > Learn > Legacy) ve gerekse “32 Küçük Beceri”nin sekizerli dört grubunda gelişirken şu sırada gelişip değişeceksiniz: Lead self > Lead Other > Lead Team > Lead Organisation. Peki nasıl olacak bu iş ?
Yetkinliklerinizi (Competence), beceriye (Skill) dönüştereceksiniz. Kolay mı ? Dr.Maslow’un sözlerini hep aklınızda tutacaksınız: “Yaşamda hergün eğitim, herkes öğretmen ve her birimiz sürekli öğrenciyiz”. O halde ne yapmalı ? H.Cibran’ın dikkat çektiği gibi açığa çıkmayan ışığı görmeli ve söylenmeyen sözleri duyabilmeli. Nasıl olacak bu iş ? Öküz değilsen kolay (gerçek öküzlerden özür diliyorum). Öküzlü yollarda öküzleşmeden “ağımızı oluşturmak ve güven tesis etmek” için Kral Arthur’a kulak vereli: “we serve each other, we become free”. Hadi kolay gelsin.
Öykücü