“…“Satılık Köpek Yavruları” ilanının hemen altında küçük bir çocuğun başı gözüktü veçocuk dükkan sahibine sordu : -“Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?” Dükkan sahibi : -“30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları” dedi -“Benim 2 dolar 37 sentim var” dedi çocuk -“Bir bakabilir miyim yavrulara” Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve köpek kulübesinden beş tane yumak halinde yavru çıktı. Yavrulardan biri arkadan geliyordu. Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu: -“Bunun nesi var?” Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açıkladı.Küçük çocuk heyecanlanmıştı. -“Ben bu yavruyu satın almak istiyorum.” Dükkan sahibi: -“Hayır o yavruyu satın alman gerekmiyor. Eğer gerçekten istiyorsan o yavruyu sana bedava veririm” Küçük çocuk birden sinirlendi. Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik bakarak: -“Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Aslında şimdi size 2 dolar 37 cent vereceğim ve geri kalanını ayda 50 cent ödeyerek tamamlayacağım.”Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı: -“Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum. Bu yavru hiçbir zaman diğer yavrular gibi koşup, zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak.” Bunun üzerine küçük çocuk eğildi, pantolonunu sıvadı ve büyük bir metal parçasıyla desteklediği sakat bacağını dükkan sahibine gösterip, tatlı bir sesle: -“Ben de çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var” dedi…”
Raci’un’ u unutma; asla racon kesme ve yalnız kalma (Dik dur, diklenme)
Merhaba
Ağustosun sonuna, bayramın önüne geliyoruz. Çeşme’de hâla hava, güneş ve deniz harika. Belki havaya değil ama havamıza azıcık da olsa Eylülün hüznü çöktü. Pek yakında, bayramın şenliğinden hemen sonra Çeşme’nin güzelliklerinde kendimizi daha bir yalnız ve garip hissedeceğimizin etkisi şimdiden üstümüze çöktü. Bu arada hem Dell hem de çatıdaki desktop da çöktü. Belli ki bu hüzün okullar açılacak diye İzmir’e yuvaya dönüş, yaz sezonunu kapama gayretlerinin ilk adımlarını görmekten kaynaklanıyor. Nasıl bir 2017 yazı geçirdik derseniz… Sahi der misiniz ?
Dediğinizi varsayıyorum. Başında havuzun sefası yanında bolca kuşkularımız vardı. Özellikle Duru için. Çünkü Duru (beş yaş deyince kesin itiraz etse de) küçük, haşarı, söz dinlemez ve yüzme bilmiyordu. İlk iki özellikten, haşarı ve söz dinlememekten olsa gerek ilk defada ve bir defada kimse zorlamadan yüzmeyi kendi kendine öğrendi. Böylece korkularımız hemen dağıldı. Havuz sefaları içinde ve yanında keyifli, keyifle geçti yaz boyunca. Binlerce şükür. Sezon boyunca “Çardak/Park” ta gece yarısını aşan çoçuk oyunlarında buluşma İrem (11 yaş) için zaman zaman aklımızı geride bıraksa da çok şükür bir sıkıntı yaşamadık. Ta ki bisiklet öğrenme sevdası depreşince ve bizden de konuya önem verip da yanında kimse olmayınca. Hele bir de “Somalı Kör Şakir”in bisikleti gibi (1950 lerin ortaları) frensiz bir bisiklette denemeye kalkınca, ilk düşme seferinde parmağına zarar verdi. Hastane acili ve sonrasında doktor limanında ciddi müdahale gerekmedi. Önemli olan bizim sinyali okuyabilmemizdi. Basiretimiz bağlandı. Bir hafta sonra daha ciddi düşme ile bileğini kırdı. Önceki yazımda değindiğim gibi böylece ilk yatılı hastane ce ameliyat deneyi yaşadı. İki profesörümüze de teşekkürlerimizle konu doğru yönde iyileşme sürecine girdi. İçimize bakarak “Aman Allah beterinden korusun” diyerek sezonu kapamaya çalışırken birkaç gün önce sevgili Demir’e (Netdirekt kurucu ortağı Semih-Müşerref’in oğlu; İrem’in yaşıtı ve arkadaşı) marketten ekmek alıp da dönerken benzincinin önünde araba çarpınca daha bir şok olduk. hele bir de benzincinin kamera kayıtlarından kazayı izleyince çarpışmanın nasıl olduğunu, Demir’in nasıl havaya savrulup da arabanın üstüne sonra yere düştüğünü görünce yüreğimiz bir başka sızladı. Bereket ki aracın üstüne düşüp ilk darbenin etkisini doğruca yerden almamış. İnanıyorum ki çocukları koruyan melekler var. Allah tüm çocukları kazalardan, belalardan, hastalık ve felaketlerden korusun. Yine hastane (Çeşme ve İzmir) yine hoca doktorların yakın ilgileriyle kol ve ayak alçıda sezonu kapatıp, okula gazi olarak başlayacak. Demem o ki 2017 yaz sezonu sonuna doğu hepimizi korkuttu. Tekrar yazayım ki Allah beterinden korusun. İçimizd, yakınımızda bunlar olurken, don, atylet tartışmaları tıpkı Menderes’in bebek davası gibi gündem ciddi sıkıntılardan (ekonomi, işssizlik, terör, hukuksuzluk, adalar, sınırlar, dostsuzluklar, dünya ile kavga,vb) uzak tutulurken bir de bakıyorum üç kaynaktan “Racon”a takılı kalmış aklım. Adam hâla kendini Kasımpaşa’da sanıyor. Ben bu türlere ne kadar yakınım ?
İzmir’in iki kenar mahallesi racon kesen kabadayılarıyla ünlüdür. Biri Eşrefpaşa diğeri Tepecik ve ben Karşıyaka’ya terfi etmeden önce Tepecik’te 29 yıl yaşadım (1958-1987). Beş arkadaştık. Beşimiz de oradan kurtulmak için okumak zorundaydık. Babam bakkaldı ve ben okudum ve işte şimdi bu durumdayım. Ben hiç racon kesmedim. Kesmesini bilmem de…Binlerce şükür. Rahmetli Lâtif hem mahalle ve hem de lise, üniversite, askerlik ve iş arkadaşımdı. Babasının Fuarda kantarı vardı, hemen Gül Bahçesinde. Ne zaman Fuara gitsek tartılırdık. Yaşam herkes için zordu. Zorluklar öğreticiydi. Lâtif yaz tatillerinde hemen evimizin yanındaki tütün mağazasında çalışırdı. Siz tütün mağazasında çalışmanın ne demek olduğunu bilir misiniz ? Seksen kiloya varan tütün balyalarını sırtınızda taşırsınız. Gününüz hep ttün tozu ve kokusu içind geçer. Çok zordur gerçekten. O da mesleğini zirvesine kadar taşıdı. Akademik yolu seçti. Profesör oldu. Ellisine basmadan genç yaşta kanserden öldü. Sadece çalıştı; hem de çok çalıştı. Giessen’in mahrumiyetinde Almanya’da doktorasını tamamladı. O sırada kurduğu ilişkileri sürdürüp kürsüsüne maddi destek sağladı. Projeler üretti. Katkı sağladı. Kemalpaşa’da Özdeşkent’i kurdu. O da hiç racon kesmedi. Mekanı mutlaka Cennet olmuştur. Üçüncü arkadaşımız Mahmut da lise için Turgutlu’dan İzmir’e gelmişti. Babası çiftçiydi. Mahmut ilk yıl lisede, tekleyince (çünkü İzmir Atatürk Lisesi taşradan gelen için gerçekten zordur) okutmama kararı aldı. Rahmetli Lâtif’le Turgutlu’ya gidip babasını ikna etmiştik. Nasıl becerdiğimizi şimdi bile anlamış değilim. Mahmut’a bir yıl daha şans verdi babası. Ablasının yanında okuyan mahalle arkadaşımız Mahmut lise sonrasında üniversiteyi Almanya’da okudu. Hava Meydanları Yüksek İnşaat Mühendisi oldu. İzmir Adnan Menderes Havalimanı inşaatında bulundu. Bayındır İnşaat da yol yapımında uzmanlaştı. Kendi şirketini kurdu. Özdeşkent’i rahmetli Lâtif’den devraldı ve tamamladı. O da hiç racon kesmedi. Dördüncümüz Şaban’dı. Babası “Bakkal Abidin” idi ve aslında Tekel’de işçiydi. Şaban bizden bir yıl geriden gelirdi. Yaşı küçüktü. O da İzmir Atatürk Lisesi sonrası üniversiteyi İngiltere’de okudu. Yurda dönünce akademik gelişmeleri yeğledi. Prof.O.Manas’ın yanında Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliğine öğretim üyesi oldu. Profesörlükten sonra Karşıyaka’da keyifli emeklilik yaşadığını umuyorum. Büyüyüp de aile içi ilişkiler odağımıza yerleşince birbirimizden koptuk. Daha doğrusu bizi bir araya hep rahmetli Lâtif getirirdi. Lâtif’in vefatından sonra buluşmalarımızı sürdüremedik. Şaban’ın Tepecikli olmakla övündüğünü ama hiç racok kesmediğini bilirim. Ve beşincimiz “Nail”. Babası Tekelde işçiydi. Bizi bir yıl geriden takip edip Namık Kemal Lisesinden mezun olduktan sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandı. Doktor oldu. Doktorluk yolunda solcu bakışlarla ceza evi ile de tanıştı. Kimi zaman yolumuzu kırık çıkık onarmada Urla Hastanesinde ve Hatay’daki muayenehanesinde kesiştiyse de dediğim gibi Lâtif’in toparlayıcı etkisi vefatıyla yok olunca pek fazla görüşemedik. En son Kerem’in nikahında (12.06.2005) görüşmüştük. O da beişimiz gibi Tepecikli ise de hiç birimiz racon kesmedik. Bizim reis gibi becerilerimiz olmadı. Biz ayakkabıların arkasına basmadık. Bizim yumurta topuklarımız yoktu. Biz “eyyyt” diye bağırmasını bilmezdik. Biz Allah’tan korkardık. Biz ne dindar ve de kindardık. Bizim öğrenme ve gelişme yolculuklarımızda yolumuza çıkan engellere, taşlara, dikenlere hiç kızgınlığımız yoktu ve biz Racondan çok Raciun’a inandık. “İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raci’un. Şüphesiz Biz ALLAH’tan Geldik ve Şüphesiz Dönüşümüz O’nadır.”
Şimdi son bir haftadır basılı olarak gözüe giren üç kaynaktan racona bakmak istiyorum. İlki Sözcü’de Rahi beyden ki oldukça kibar yazmaya çalışmış (23.08.2017). Demiş ki ” Bu kelime İtalyanca “Ragione” sözcüğünden dilimize girmiştir. İtalyanca anlamı “sebep, gerekçe” dir. Aynı kelime Türkçede farklılaşarak “kural, yol, yöntem” anlamında kullanıyor. “Racon kesmek” sorunların toparlanıp adil bir sonuca bağlanması demektir”. Nereden bulduysa bu tanımı, bu yargıyı Rahmi bey “adil kesmeyi” adil sonuçla buluşturmuş. “Hadi canım” diyor benim ruhum. Bay Turan devam ediyor “Racon kesen, etkili, güçlü, sözü geçen, tarafsız, olgun ve tecrübe sahibi olmalıdır. Sözüne itiraz edilemeyen güvenilir kişinin ya da hakem heyetinin kestiği raconu taraflar kabul eder. Bu raconu tanımayanlar “ayıplı” sayılarak camiadan kovulurlar. “Racon keserek anlaşmazlıkları çözmek” genellikle kabadayılar dünyasında uygulanan bir metottur…” Bu yazıya konu olan, ülkeyi etkisine alan racon kesiciyi düşününce ne adil sonuç ve ne de “tarafsız ve olgun” sözcükleri yerine oturmuyor. Rahmi bey hayal dünyasında yaşıyor.” Ya diğer ikisi ?
Biri yıllardır okuduğum ve ekonomi duayeni olan, “eko diyalog”taki sulandırmalara dayanamayarak üçlüden ayrılan ve tüm bu orta yolculuğuna rağmen doğru sözleriyle Doğan Aydın beyin yol vermesi sonucuna uğrayan Ege beydir. Üçüncüsü de grubumuzda cepten paylaşılan Rifat Serdaroğlu’nun mesajıdır ki “sen tırnak bile kesemezsin” aşağılamasıyla başlıyor ve işte bazı kısımları “…Bu usluba daha çok batakhanelerde, kumarhanelerde, bitirimhanelerde zorla başkalarının emeğini çalan çete elemanlarının arasındaki konuşmalarda rastlayabilirsiniz. Racon kesmek, bir anlaşmazlığı yeraltı dünyasının kurallarına göre çözüme bağlamak demektir… Oturduğun yer babanın takası değildir. Sen racon kesemezsin. Anayasal görevlerin arasında racon kesmek, kabadayılık, tehdit gibi ilkellikler yoktur…Efendi ol. Taşıdığın sorumlulukların bilincinde ol…” Bu sözün dinleyecek mi ? Racon kesmekten vaz geçecek mi ? Herşeyden önce okuyup anlayacak mı ? Yoksa üç maymun örneği kulağını, gözünü ve ağzını kapatacak mı ? Racon kessen de kesmesen de “Rac’iun” > Şüphesiz Biz ALLAH’tan Geldik ve Şüphesiz Dönüşümüz O’nadır. Peki Ege bey konuya nasıl yaklaşmış (24.08.2017) ?
Olayın oluşumuna yer, zaman ve kişi olarak yer veren Cansen bey sözlerini şöyle sürdürmüş ” Kökü Latince olan Racon kelimesinin Türkçe’de doğru karşılığı “Hüküm” dür. Yeraltı dünyası aralarındaki menfaat uyuşmazlıklarını, menfaatin kendisi yasal olmadığı için meşru huku yollarıyla çözemez. Uyuşmazlığı yeraltı dünyasının “Hakem Mahkemesine” yani bir “Baba”ya götürür. İşte bu babanın aldığı karara (hükme) racon denir. Bu racon/hüküm/karar gelecek için de emsal teşkil eder. Racon kesecek çapta bir baba olmak için saygın olmak yetmez. “Verdiği hükmü infaz edecek güce de sahip olmak gerekir”. Racon kesmek iş hayatında da zaman zaman uygulanır. Çünkü hızlıdır. Ekonomiktir. Bu durumda bir racona bakılır, bir de racon kesene…” Bulunduğu yer yeraltı dünyası değildir. Olgun değildir. Adil değildir. Sabah traşl olurken aynada kendi yüzüne nasıl bakıyor, kendine nasıl katlanıyor ve kendine neden ayar veremiyordur ? ve nereye kadar ? Bu kadar yetsin.
Rahmetli Ramiz Dayı da racon kesiyordu. Onu kollayan mahalleli de tankların önüne yatıyordu. O da Allah’ına kavuştu. Bu nedenle Racon ve Raciun bence kol kola aynı yollarda yürüyorlar (https://www.youtube.com/watch?v=XiqaWQMbN1I).
Raconsuz, racon kesensiz, açık yollarda, dürüst hükümlerle hep birlikte aydınlığa kavuşmak umuduyla yaza elveda; bayrama merhaba diyebilmenin huzuru ve esenliği içinde yarınlar için umutlu olmak, umutla dolmak dualarıyla.
Öykücü