“…Bazen televizyonda cumhurun başının muhtarlarla yaptığı toplantılara denk geliyorum. Hayretler içinde izliyorum. Elpençe divan durmalar…Ayakta alkışlamalar…Sloganlar…Biatlar…Zamane muhtarlarını izlerken o okaliptüsler geliyor aklıma…Muhtar Mehmet geliyor…Halikarnas Balıkçısı geliyor…Ve hocam Şadan Gökovalı..
Ah güzel ülkem benim…Ah canım memleketim…Ah yurdum insanı…Nereden nereye geldik…Farkında mısın?…”
ZM68 Kuşadası Mayıs 2017 “Bana Öykünü Anlat” > Sam’leşen Şükrü’nün “Yaşam Yolculuğu”
Merhaba
WhatsApp’ta bir grubumuz var “ZM68“. Anlamı biz 1968 Ege Üniversitesi mezunu ziraat yüksek mühendileri demek ki “kalan sağlar bizimdir” demek. Hızlı bir grup. Hanımlı beyli, kimi zaman sınırları zorlayan, hemen her zaman Ersin’in değerli, anlamlı görselleriyle acı gülümseler yaşayan, Yusuf’la “sabah şerifler hayrolsun” diyerek güne başlayan, evde rakı yapımında yer aldığım için grubun eş üyesi olan Nezuş’tan fırça yiyen ben, geç olan ama temiz olan bir iletişim içinde yaşam gölünde kulaç atmayı sürdürüyoruz. Birkaç gün önce grubun aktif üyelerinden İstanbul’lu Hayrettin, Florida’lı ZM68 Sam’leşmiş Şükrü’nün Kanada yolcluğundan bir mesaj aktarır. Gruba sorar :” Hanginiz böylesi meşakkatli bir yolculuğa çıkarsınız ?“. Aslında “…nerde bizde o yürek; hiçbirimiz çıkamayız…” demek ister. Gerçekten de yetmişi aşan ve de üstelik kimi ekstra ve kalıcı sağlık sorunları yaşayan Şükrü dört yılda bir Florida-Kanada yolunu gider gelir. Yaklaşık 5000 km yol yapar. Üstüne üstlük bunu, bugün bizim pekçoğumuzun sahip olduğu son model konforu yüksek arabayla yapmaz. Şükrü’nün bu konuda paylaştığı iletisi nasıl bir başlangıç yapmıştır ?
Bir Yol Hikayesi
Sevgili Şükrü’nün iletisi 30 Ağustos 2017 tarihinde Datça’dan kendisine gelen ve konu başlığı “Bir Yol Hikayesi” olan Sedat Kaya’nın mesajıyla başlar. Aşağıda tamamını vereceğim mesajın son bölümüdür yazımın girişine koyduğun mavili anlatı. Sedat’tan Şükrü’ye ve ondan da pekçok adres yanında bana ve Hayrettin’e uzanan öykü aynen şöyle dillendirilmiştir:
“…Yıl 1938’di..O yıllar Ege’nin kuş uçmaz, kervan geçmez bir köyünde, bir muhtar halkla elele vererek önemli işlere imza atıyordu.
Muhtar aydın, çalışkan, çok sevilen, doğayı çok seven, çok bilge bir insandı. Yörede nam salmıştı. Köylüler muhtara besledikleri güvenle özverili çalışırdı. Köylerine yol, köprü, okul gibi bir çok eser diktiler. Ancak, bölge bataklıktı. Tüm ova sivsinek yuvasıydı. Bu nedenle sıtma gibi salgın hastalıklar köylüyü canından bezdirmişti. İnsanlar ölüyordu. Muhtarın o güne kadar 7 kız çocuğu olmuş, 4’ü maalesef ölmüştü. Son çocuğu erkek doğdu. Muhtar erkek çoçuğun şerefine halkına söz verdi. O bataklık kurutulacaktı. Çünkü bataklık kurursa, sıtmanın da kökünü kurutacaklardı. İnsanlar yaşayacaktı.
Dönemin valisi de çalışkan, görev bölgesini ve bölge halkını düşünen, üstelik muhtarı çok seven biriydi. Muhtar ve köylüler valiye çıktılar. Bataklığı ve onun neden olduğu hastalıkları anlattılar. Vali, muhtarı ve köylüleri dinledi. Bilim insanlarına danıştı.
Sonunda çare bulundu. Bataklığı besleyen sularını kesmenin tek yolu okaliptüs ağacıydı. Lakin ülkede bu ağaçtan yoktu. Yörede yaşayan dünyaca ünlü bir yazar girdi devreye. Avusturalya’dan yüzlerce Okaliptüs getirildi. Köylüler kadın erkek hep birlikte işe koyuldu. Fidanlar 3 kilometre boyunca tüm ovaya cetvelle çizilmiş gibi karşılıklı dikildi. Ve ağaçlar büyüdükçe bataklık kurudu.
Sivrisineklerin ve hastalıkların da kökü kazındı. Böylece muhtar, erkek çocuğunun şerefine halkına verdiği sözü tutmuş oldu.
Bugün Marmaris’e ya da Datça’ya karayoluyla gelenler, Sakar’dan Gökova’ya indiklerinde iki tarafı dev okaliptüslerle çevrili uzun ince bir yola hayran kalır. Çok kişi bir mola verip, o seyri doyumsuz yolda fotoğraf çektirir. Nostaljik ve otantik ortam herkesi büyüler.
İnsanlar o yeşil tünelden Akçapınar Köyüne gidip çay, kahve, ayran içer. Bir çok dizi, film ve klip o yolda çekilmiştir.
İşte o yolun iki tarafındaki okaliptüsler 1938 yılında Gökova köylülerinin diktiği fidanlar. Şimdi birer dev oldular. Bazılarının boyu 20 metreyi geçti. O muhtar Gökova köyü muhtarı Mehmet Gökovalı..O dönemin valisi Recai Güreli. O fidanların Avusturalya’dan getirilmesi için devreye giren ünlü yazar Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir. Peki, muhtarın oğlu kim biliyor musunuz? Şadan Gökovalı.
Muhtar Mehmet’in oğlu. Halikarnas Balıkçısının manevi evladı. Bir bilge. Bir bilim insanı. Bir doğa aşığı. Bir turizm rehberi. Bir arkeoloji uzmanı. Bir yazar. Bir şair. Bir gazeteci. Ve benim üniversitedeki hocam Prof. Dr. Şadan Gökovalı.
Eskiden o yol kullanırdı. Şimdi yanına maalesef duble yol yaptılar. Adına “Sevgi Yolu” dediler ama sevgisiz bıraktılar. Sahipsiz ve korumasız kaldı. Yoğun yağış ve fırtınalar ağaçlara zarar veriyor. Ve de yurdum insanı. Gövdesi kazılmadık, yazı yazılmadık ağaç bırakmadılar. Hedef tahtası yapıp silahla ateş edenler bile var. O ağaçlar yavaş yavaş ölüyor. Böyle giderse, o yol tarihe karışacak.
Bazen televizyonda cumhurun başının muhtarlarla yaptığı toplantılara denk geliyorum. Hayretler içinde izliyorum. Elpençe divan durmalar. Ayakta alkışlamalar. Sloganlar. Biatlar. Zamane muhtarlarını izlerken o okaliptüsler geliyor aklıma. Muhtar Mehmet geliyor. Halikarnas Balıkçısı geliyor. Ve hocam Şadan Gökovalı..
Ah güzel ülkem benim. Ah canım memleketim. Ah yurdum insanı. Nereden nereye geldik. Farkında mısın?…Sedat Kaya, Datça”
ve Şükrü’nün Yolculuğu
Adam gibi adam Muhtarlardan, zamana muhtarcıklarına terfi ederken yağcılık, Şükrü kasırganın yaşadığı yerleri hırpaladığı günlerde Kanada yolcusudur. Önceki iletilerinde yola nasıl çıkmaya hazırlandığını anlatır. Şükrü o haliyle arabanın tüm bakım ve onarım işlerini kendisi yapar. Hatta motor bile indirip ağır bakım işlerini bile. Dönüşünde Hayrettin’e yazdığı ve benim de tanık olduğum sözlerinden birkaç pasaj aktarayım:
“…Irma ” ismi verilen okyanus kasirgasinin ” göz “ü 9-10 eylul gunleri , Key West’ten 20 miles berideki Summerlad Key denen sayfiye koyunu vurmus. Oralari karisi karisina cok iyi bilirim.” Irma ” kasirgasinin capi 500 miles civarindaymis. Boyle bir olusum, hem buharlasmanin hem de peyda olan yagmurlarin, yarattigi 2-3 miles yukseklikteki silindir icindeki hortum ve tayfunlarla birlikte, ortasindaki ” goz ” etrafinda done done, ortaya cikan kinetik enerjinin verdigi bir hizla ( genellikle saatte 5-15 miles ) kara’lara dogru ilerliyor. ” Goz “un capi da 10-15 miles civarindaymis. Okyanus uzerinde bu “goz” yoresi sakin olmasina ragmen, kasirga kara’ya vurunca, ortaya cikan vakum otomobilleri bile kaldirip tekrar yere vuruyormus. Ben bunu , 1998 Eylul 25 gunu yer alan ” Georges ” kasirgasinin vurdugu Big Coppit Key koyunde bizzat gordum ( tabii, kasirga oldukten sonra ! )
” Irma ” kasirgasinda da “Azrail’in kucagindan kil payi ile kactim” , sayilir. Soyle ki, Agustos sonunda arabamla Montreal ( Canadda ) ‘e gitmistim. 1500 kusur miles’lik 3 gun suren ( gunde 500 kusur miles ) bir yolculuk. Islerimi bitirdikten ( her dort senede bir yeni resimlerle birlikte yeni kimlik kartlari ( ehliyet, saglik karti, vs ) icin sahsen muracaat etmek gerekiyor ) ve birkac arkadasi ziyaret ettikten sonra, donus yolunu tuttum. Planlarima gore 9 eylul gunu Fort Pierce(Florida)’deki evime ulasacaktim. ” Irma ” haberlerini duyunca Plattzburg ( Vermont eyaleti, USA’nin en kuzeyi, Montreal’e 50 miles ) sehrinden Vanessa’ya telefon ettim. Benim Amerikan telefonum Canada’da calismiyor. O sebeple hududu gectikten sonra Key West’e telefon edebildim. Meger benim benim Vanessa ve baldizlar, coluk-cocuk, kedi-kopek ve kuslari ile birlikte once Fort Pierce’e gelmisler ve oradan da “Irma”nin capini goze alarak daha da kuzeye dogru yola cikmislar.
Bu arada benim arabanin bir lastigi ” I-287 ” otobani uzerinde New Jersey eyaletinde patladi. Uc kusur saat bekledikten sonra ” AAA ” sirketi tarafindan degistirildi ( Allah’tan yedek tekerlek vardi ). Geceyi bir “Truck-Stop”da, arabamin icinde uyuyarak gecirdim. Ertesi gun, Richmond ( Virginia eyaleti )’ sehrini gectikten sonra ” I-95 ” uzerinde North Carolina hududuna yakin bir yerde, aksamleyin ikinci bir lastik patladi. Yedek lastik olmadigi icin, “AAA” nin remorku beni Rocky Mount ( North Calolina ) sehrindeki Walmart’in onune goturdu. Geceyi yine arabamda gecirdim. Ertesi gun iki lastik Walmart’ta degistirdiler. Bana da $188.00 dolara mal oldu bu iki lastik…
O gun benim Vanessa ve baldiz Gloria’nin diger kardesleri Peggy’nin evlerine gittim. ” I-95 ” den 60 miles mesafedeymis Boykins isimli koy… Vanessa benim kopeklerim Ike, Monte` ve Saffy’yi de kendi kedileri ( 3 tane ) ve kus’u ile birlikte o koye kadar getirmis. Neyse , iki gun sonra, kopeklerimle birlikte yine donus yolunu tuttum, tek basima. Yine ” I-95 ” uzerinde Savannah ( Georgia eyaleti ) sehri civarinda bir gece daha gecirdim arabada, uc kopegimle birlikte…
Velhasil, 12 eylul ogleden sonrasi Fort Pierce’deki eve vardim. Koca mese agaclarinin kirilan dallari bahceyi doldurmus. Diktigim fidanlar, sanki koklerinden sokulmus gibi egilmis. Papaya fidanlarimin yapraklari tuzlu deniz suyundan yanmis. Tahminim, ev icine su girmemesine ragmen bahcede 5 inches kadar su yukselmis ve cekilmis. Evde bir hasar yok. Benden bir gun sonra Vanessa Fort Pierce’e geri dondu. Duyusumuz, Key West’te su-elektrik yokmus. Sehirden ayrilmayan halk’a “Red Cross” su ve sicak yemek dagitiyormus . Gunde 4 saat su-elektrik veriliyormus haberini alir almaz, Vanessa dun ogleden sonra Key West yolunu tuttu.
Key West’te ise Vanessa’nin ” trailer home “unda hasar, su basmasi yok. Fakat benim diktigim Avocado agaci gobeginden kirilmis Baldiz Daisy’nin “trailer home”nun daminin bir ucu ucmus. Acik yeri derhal buyuk bir musambayla kapatmislar.
Bana simdi bahce temizligi kaldi. Yavas yavas temizliyorum. “Irma”nin gazabina, son haberlere gore, sadece “Florida Keys”de 9 kisi kurban gitmis. Bu can bilancosu. Mali bilanco yakinda ortaya cikar. Su anda en fazla aglayan millet, sigorta sirketlerinin hissedarlari…
Iste, donus yolunda, iki lastigin patlamasi benim “Irma” kasirgasi icinde yasamama engel oldu. Yoksa sizlere “canli yayin” yapabilecektim. Kimbilir, belki de Azrail’in kucagindan da boyle ucuza kacamayacaktim. Bizim Amcaoglu Ismail’e sorarsam o da ” Her seyi Allah bilir, Allah karar verir ” der, herhalde…
Atlayin ucaga, gelin benim evime, kasirga sezonu henuz bitmedi. Sizlere de Azrail gelmeden, bu kasirgalardan biri icinde Azrail’in nasil “kulagi tetik”te beklendigini ogrenmis olursunuz Meteo haberlerine gore Allah, Atlas okyanusunda ( 2000 miles uzaklarda ) bir kac tane kasirgayi kaynatmaya baslamis bile.
Selam ve sevgilerimle. Sam Kaya / 20.09.2017…”
Şükrü’nün tüm yolculuklarında “Kader ve Keder” içiçe. Dört yıl önce Antalya buluşmamızın hazırlıklarında Sam’leşen Şükrü ile iletişimim gelişti. Öyle ki 1963-68 yılları arasındaki beş yıllık öğrencilik dönemimde bile böylesi gelişmemişti ilişkilerimiz . O günlerde de Muğla’nın Saburhane Mahallesinde başlayan sıkıntılı çocukluk günlerinin ardından 1972 yılı Şubat ayında Fransa üzerinden Kanada’ya uzanan yolculuğudaki sıkıntıları anlatır. Tıpkı yazıma eklediğim kısa filmdeki gibi. Kanada’da 25 yıl süren ve pekçok iş kolunda süren öğrenme, ustalık ve yaşam yolculukları da hep sıkıntılı geçmiş. Hayrettin yukarıdaki detaylı yolculuk paylaşımın ardından Şükrü’ye bir yanıt gönderir 22 Eylülde. Mesajı okudum ve paylaşmakta bir sakınca görmedim. Hayrettin bu yazımı okur; paylaşılmasını uygun görmez ve “Sil abicim” derse silerim. Mesaj şöyle:
“…Verdiğin kapsamlı bilgi için çok teşekkürler. Kasırgadan da kıl payı kurtulmuşsun Allah korumuş(Bir söyleşi Amcaoğlu öyle dermiş biz de öyle deriz.) gelelim diğer meseleye. Aslanım hala kendini 18 lik hissediyorsun bu çok güzel bir his ama bu beyninin sana verdiği bir mesaj.Vucudun da aynı mesajı veriyor mu bir ona bakalım. Bence vucut göstergelerin de bunu doğrulamıyor. Bunu nerden anladın dersen gençliğimizde AAA yı çağırmaz lastiğimizi hemen kendimiz değiştirirdik. Bu durum böyle. Artık uzun yola çıkamıyoruz. Sağlığımız elvermiyor ama buna da şükür. Sana kalan işlere gelince yavaş yavaş kendini yormadan yapmanı öneriyorum. Sağlık çok önemli. Sigortacıların sızlandığını burda haberlerde de verdiler. Tatlı tatlı milleti soyarken iyi de bugün mü kötü ? Burda da deprem sigortası diye birşey vardı Ecevit zamanın da çıktı bir defaya mahsus dediler. Sonra AKP nin işine geldi devam dediler. Sigorta bu mecburi olamaz ancak onun da yolunu buldular. Devlet dairesine işin düştüğünde veya evine su-elk vs bağlatacaksan deprem sigortanı yap getir gibi bir yol tuturdular. O para bir fonda toplanıyor deprem için bloke edilmesi gerekirken televizyona çıkıp kıskıs gülerek size yol yaptık diyebiliyorlar. Dünya işleri böyle Yusuf un baş dönmesi tekrarladı (Menier). Benim allerjilerim azdı. İlaçlar dokunuyor ama geçecek. Durum böyle
Sevgiler (eşine ve kızına da ) saygılar. Hayrettin”
Anahtar sözcükler bulmaya çalışıyorum. Mesajları Amerika-Türkiye kıyaslaması yaparak irdelemeye çalışıyorum. Kaderin kederle ve sevinçle çizdiği yoldaki engelleri dün ve bugünün bakış açılarıyla görmeye çalışıyorum. Görebildiğim şu ki; biz, çoğumuz, ülkemizdeki emeklilik koşullarında ve bu koşulları iyileştirmek için standart düzeyli ve uzun süreli çabalarımızın ürünlerinde, ürünleriyle Sam’den daha şanslıyız. Kırk yılı aşkın süredir yurt dışında süren yolculuklarının Sam’e çok fazla konfor olanağı sağlamamış. Bu Sam’in şansızlığı mıdır yoksa oraların yabancısı Sam’lerin yaşam yolculukları ülkemde kalan yerli Şükrü’lere oranla hep mi daha engebelidir yaşam yolculukları ?
Quae nocent docent
Oğlum Kerem’in Teknoloji Zirvesi-Fark Yaratan Şirketler Panelinde Netdirekt’in kurucu ortağı olarak yaptığı değerlendirme ve kapanış konuşmasında dile getirdiği gibi “Uykusuz Geceler / Emeksiz olmayan yemek / Hiçbir zaman boşa gitmeyen emek” yargıları Sam’leşen Şükrü’ler için de şu sözlerle aynen geçerlidir : “No gain without pain / Acı yoksa kazanç da yok“. Latincesi de çok güzel “quae nocent docent”. Anlamı çok anlamlı “acıtan şeyler öğretir” ya da “öğretici şeyler yaralar“. Öğrenmenin bedeli. Önemli olan öğrendiklerinden yaşam yolculuğundaki adımlarında, yaşam gölündeki kulaçlarında ya da yaşam büfesi önünde sıraya girip, sırada kalma gayretlerinde ve sırada öne geçme çabalarında neler kazandığın ya da kazanmadığındır. Kendini sorgula ve bu bunun hesabını yap. Hiç bir zaman geç değildir. Ortada her zaman adına “GAT” dediğim bir denge var. “GAT”ın anlamı “Give And Take / Ver ki alasın“; daha güzel bir anlatımla “Bu dünya al gülüm ver gülüm dünyası“. Tek sözcükle : Denge. Peki bu denge Sam’leşen Şükrü için neden yeterince verimli kurulmadı. Sam’leşen Şükrü kendini sorguladığında hangi özgün yanıtları buluyor acaba ?
Arabadaki Uzun Boru
Şükrü aynı gün (22 Eylül) Hayrettin’e aşağıdaki mesajı gönderir:
“…Aslinda, ” I-287 ” otobani uzerinde, lastigi bizzat degistirmek icin alet=edevatim vardi. Fakat bijonlari bizzat gevsetemedim. Hatta bir kamyon benim onumde durdu ve bana yardim teklif etti. O guclu-kuvvetli sofor ( islam kulturu hic almamis gavur-mavur bile olsa yine de insani hisleri yuksek bir tanri kulu ) bile bijonlari gevsetemeyince “AAA”ye telefon etmek zorunda kaldim. Ben uzun yola her cikisimda, arabada uzun bir boru ( uzunlugu 1 metre, capi 4 cm kadar ) tutarim. Nedense bu yolculukta o boruyu arabaya koymayi unutmusum. Iste, ihtiyarlik alametleri basliyor, biz ister-istemez ! Haklisin, bu yasimizda cok kere, delikanlilik yillarimizin mazide kaldigini hatirlamak bile istemiyoruz.
Bugunku modern dunyada sigortacilik, bankacilik dunyanin en buyuk soygunlarinin dondugu birer ticarethane oldular. Bunun yaninda borsa faaliyetleri de ayni. Bunlar, devlet icinde devletten de guclu rejimler. Sigortanin bir avuc kazazadeye nasil yardim elini uzattigini her zaman medyada duyariz fakat bizzat kendimiz kazazade durumuna dustugumuz zaman, ne bicim sahtekarliklar dondugunu goruruz. Fakat sesimizi-feryadimizi medya hic bir zaman yansitmaz. Iste, Kuzey Kore gibi, kitlelere hizmet goturmekte en basta yer alan bir ulkede boyle soygunlarin yer alamayisi, soyguncu sinifinin derhal dikkatini cekiyor ve medyayi sahte haberlerle ( neymis, insan haklari eziliyormus ulkede, neymis, diktatorlukmus, neymis nukleer bombalar yapip dunyayi yerle bir edeceklermis, vs vs) . Iste Turkiye gibi, genel dunya kulturunun gelismedigi ulkelerde %52’lik iktidar rejimlerini destekleyen kitle, boyle sahte haberlere inanan fertlerle dolu…
Selam ve sevgilerimle. SK…”
İşin sırrı anlaşıldı. Uzun demir boru arabada olsaydı bijonları değiştirebilecekti Şükrü. Ben bundan önceki arabam üç yılını doldurunca, geçen yıl vize yaptırmak yerine yenisini almaya karar verdiğimde yetmişbin kilometre yol yapmıştım (Lütfen beni, çalışma hayatında ev, yazlık ve araba gereksinimlerini karşılamış ve eşiyle birlikte emekli olan ve emeklilik dışında kira vb hiçbir ekstra geliri olmayan biri olarak dikkate alın). Lastiklerin dördünü de ellibin km de değiştirdiğimde ve arabamı yetmişbin km de yenilediğimde hiç lastiğim patlamamıştı; ne stepnenin ve ne de krikonun nerede olduğunu bilmedim. Bu küçük anıyı bu araya neden sıkıştırıverdim ? Binlerce şükür ki ülkemdeyim; tüm olağanüstü, akıl dışı, akıl almaz, kutulu, kasalı, kucaklı olumsuzluklarına rağmen ülkemde yaşayarak, ülkemi daha çok seviyorum; ve aileme dönüp baktığımda defalarca şükrediyorum; çünkü dördümüz de İzmir-Karşıyaka-Mavişehir yerleşkesinde bir tıklık mesafede yakınız; yakın yaşıyoruz… Daha ne ister insan ? Sam’leşen Şükrü’ler için her zaman ek zorlukları var ülke dışındaki yaşam yolculuklarının Amerika gibi bir ülkede yaşıyorlar diye kimi zaman özenerek düşünsek bile…
Yolculuklarınız ve kulaçlarınız hep aydınlık yollarda ve mavi sularda keyifli olsun, keyifle olsun. Sağlıcakla kalın. Allah’a emanet olun.
Öykücü