“...What is your “Why” ? Sebebiniz nedir ? Bu sabah yataktan çıkma sebebiniz neydi ? Yediğiniz şeyi yeme sebebiniz neydi ? Giydiğiniz şeyi giyme sebebiniz neydi ? Buraya gelme sebebiniz neydi ? İşe gelmediğiniz takdirde yerinize başkasını alacak olmamın de bir etkisi var tabii ama asıl nedeninizi bilmek istiyorum (Big Why). Sadece bir şeyler satmak için burada değiliz herhalde. Buradayız çünkü bağ kuruyoruz. Hayatın özü insanlardır (Life is about people). Ürünlerin ve hizmetlerin insanların hayatlarına nasıl değer katacağı konusunda yol gösteriyoruz. Bunu nasıl yapıyoruz ? Love, Time and Death (Sevgi, Zaman ve Ölüm), bu üç kavram dünyadaki her insanı birbirine bağlar. İmrendiğimiz her şey, sahip olamamaktan korkup sonunda satın aldığımız her şeyin sebebi günü bitirirken, “Sevgiyi aramamız; Daha çok zaman istememiz ve ölümden korkmamızdır… ve domino taşları ile “Aptalı Tanımak” için “Örüntü Tanıma“…”
Gizli Güzellik (Collateral Beauty); Sevgi, Zaman ve Ölüm >< Life is about people (https://www.youtube.com/watch?v=isQ5Ycie73U)
Merhaba
Tam zamanında Çeşme’den döndük. Yağmur başlamış ve hava soğumuştu. Mavişehir’de kaloriferler yanarken Çeşme’de ek bir ısınma gideri yapmak hem akılcı değildi hem de israf olurdu. Mart ayından Aralık başına kadar dokuz aylık Çeşme günleri dolu doluydu. Doyumluydu. Yeterince enerji toplamıştık. Kasım sonu sezonu kapattığımızı sanıyorduk. Değilmiş. İki hafta önce birdenbire yükselen tansiyonun en doğal ilacı yine Çeşme’ye dönmekmiş. İklim de izin verdi. En alt ısınma derecesindeki kalorifere şömine desteği ile üşümedik. On yedilerde dolaşan tansiyonu da üçüncü ilacı kullanmadan on ikilerde tuttuk. Gece uykuları mükemmeldi. Diz ağrıları sürse de üç gün Ada Yürüyüşü yapmış olmak da ayrı bir güzellikti. Demek ki daha farkına varmadığımız “Gizli Güzelliklerimiz” varmış. Güzelliğin başına eklenen “Gizli“nin İngilizcesi neden “hidden” değil de “collateral” olduğunu anlamasam da Wall Smith’in Edward Norton’la birlikte çevirdiği “Gizli Güzellik” filmine “Seçici Bakış mAçıla” hayran kaldım. Beyin ne ararsa onu buluyor. Zihinde oluşan paradigmanın filtresi buna göre seçiyor. Filmin girişinde “Inlet”in CEO’su Howard’ın konuşmasını “Sunum Becerileri” açısından sevdim. Sunumuna sorularla başlamasını sevdim. Sorularını “Neden, Ne ve Nasıl” olarak sıralamasını sevdim. Böylece ilk birkaç cümle ile “Dikkat”i sağladığını ve hemen “İlgi”ye dönüştürdüğünü gördüm. Araya sıkıştırdığı “Mizah”ı sevdim. Filmin ana fikrini oluşturan üç kavrama sakin ve vurgulu dikkat çekişini sevdim. “Love/Time/Death” in Türkçe karşılıklarından küçük bir yer değiştirme ile “Sevgi, Ölüm ve Zaman” dan “SÖZ Üçlüsü”nü akıldı kalıcılığı artırmak için öne çektim. Ve yine şartlanmış zihnim “bağlantı Kurmak” ile “İlişki ve İletişim Becerisi” için torbada bulunsun diye bir köşesine yazdı. Bu yazılım sırasında küllenmeden bekleyen “SSTC” nin “Altı Satın Alma Dürtüsü”nün “İki Ana Grubu” ile aynı potada buluşturdu. Böylece “Sevgi ve Ölüm” ile “Hazza Yaklaşmak ve Acıdan Sakınmak” grupları arasında bağ kurdum. Ben bunlarla iç dünyamda sohbet ederken çevremde neler oluyordu ?
Uzunca bir aradan sonra Key West (Florida) den sevgili Şükrü (Sam) nün sağlık haberleri düşüyordu elektronik posta kutuma. Bu kez haberle iyiydi. Son on yılda “mortgage” ile kaybedilenler yeni gayri menkul alımlarıyla kâra geçiyordu Sam ve Vanessa cephesinde. Sevindim. Yeni evin yen dertlerini çözerken yetmişinden sonra ve çatıdan düşmüş olmanın kalıcı kısıtlarında işe yaramış olmanın duygusuyla hazza erişen günlük yaşamı paylaşmak da ayrı bir keyif oldu (hem Şükrü ve hem de bunu duyan benim için). Sevindim. Bu arada uçak biletleri ucuzladı “atlayıp da geliversen” daveti de içtendi. Teşekkürlerimle kıvanç duydum. Ne var ki çok istememe rağmen hala Batı Karadeniz turu yapıp da bugüne kadar “Safranbolu“yu görmemiş olamamın hüznü içimdeyken ABD’e gitmek aklımdan geçmiyor. Gözüm yemiyor yetmiş beşin dolmasına bir ay kala. Safranbolu bile uzak kalıyor on kilometre ötedeki dostlarımız Alev/Fatoş’a gitmek her an gündemimizdeyken. Her şey nasip meselesi ise de biraz da “kader için gayret gerek“. Umarım geç değildir. Sevgili Şükrü’ye teşekkürlerimle selam ve sevgiler sunuyorum. Ve biraz önce hangi küçük şeyler şükür ve şükran için bize yetti ?
Dün gece yükselen tansiyon için gelişleriyle destek veren umut veren C13 ün seçilmişlerinin yönlendirmesiyle bugün tıbbi tetkikler için yola koyulduk. Yakın ilgi ile kısa sürdü. Üst katta Netgillere uğradık. Kerem’in öğle yemeğine konuk olduk. Barselona sonrasında Londra’dan gelecek olan Göcek böceğini öğrendik. Sevincimiz hak edilmiş güzellikler için olsun diye dualarımızı artırdık. Hayırlısı olsun diyerek baharı bekleyenlerden olduk. Yeni yıl öncesi Kuşadası Tusan davetinden mutlu olduk. Prag seyahati nedeniyle bize düşen görevden ayrı bir memnuniyet duyduk. Park Yaşam’da beklerken kitaplıktan bir kitap aldım elime: Prof.Dr.A.M.Celal Şengör‘ün “Aptalı Tanımak” kitabı (http://www.okumedya.com/A.-M.-Celal-%C5%9Eeng%C3%B6r-Aptal%C4%B1-Tan%C4%B1mak.pdf). Kısa sürede birkaç sayfasını okuyup not aldım. Yine beyin aradığını seçip buldu ve odaklandı. Bu yazdıklarıma bakınca hocanın kitabın girişindeki sözüne gülümsemeyle baktım: “Bu salak yine mi yazdı ?” dersiniz diyordu ve ben de veriyi işleyip de “bilgelik” düzeyine eriştirememiş olan “turfa müneccimleri” aklıma getirdim. Yazılarımın birinde daha önce dile getirdiğim “Bilgelik Piramidi“ni anımsıyor musunuz ?
Her neyse ünlü satranç ustası Polgar Babanın üç kızını da nasıl satranç ustası yaptığının sırrını öğrendim: “Örüntü Tanıma”. İşte bu kavramı ben Howard’ın filmdeki “to connect / bağ kurma” kavramıyla buluşturdum. Ünlü matematikçe Gauss’a “Bu problemi ne kadar zamanda çözersin ?” diye sorduklarında “Cevabı biliyorum da oraya ne kadar zamanda varabilirim onu kestiremiyorum” dermiş. Zaman kazanmak ve kolaylaştırmak işte bütün mesele…
Sevgi, Zaman ve Ölüm; yolun başındayken Yaşam Büfesi önünde “Sıraya Girmek” için çabaladık. Oyunun kurallarını öğrendik. Sıraya girdik. Sıraya girdikten sonra ustalaşmak Yaşam Büfesi önündeki sırada kalmaya çalıştık. Alışkanlıklarımızı değiştirdik. Yoldan çıkmamayı öğrendik. Öğrendiklerimizi bilgi ve becerinin ortak alanında istekler, hevesle pekiştirdik. Yetmedi. Yaşımız ilerledi. Yolumuz dikleşti. Ustalık ve uzmanlığı daha etkili kılmak istedik. Yaşam Büfesindeki sıranın önüne geçmeye çalıştık. Piramidin tabanından tepesine doğru ilerlemeye başladık ve yaş yetmiş beşe az kala, yaşam büfesinden “yaşam Gölü”ne bakmaya başladık. Karşı kıyı görünse de hala kulaç atıyoruz ve sahip olduklarımıza binlerce şükürle sağlık ve esenlik içindeyiz. Ülkem için de aynı gizli güzellikleri diliyoruz açık ve aydınlık yollarda.
Öykücü