“…Bu, Chu ve Fu isimli üç Çinli kardeş ABD’lerine gelirler. Bir süre sonra bir restoran açmak isterler. Bunun için milli olmaları gerekir. Milli olmak için de isimlerini yerelleştirirler. Bu, “Buck” olur; Cu “Chuck” olur ve Fu, Çin’e geri dönmeye karar verir…Ben “Milli Olmak” denince hep amcanın yeğenini keçi pazarına götürüp şiftah etmesi olduğunu sanırdım. “Milli Olma”ne demek olduğunu Prof.Dr.Özgür Demirtaş’ın MTV18 Gençlik Zirvesi’ndeki sözlerinden çok iyi anladım (https://www.youtube.com/watch?v=OMws9QGQNVI). Bu arada “BuChuFu” ile “JoWoRo” kıyaslaması yaparken “Ro’nun Zincirleri”ni de unutmadım…”
Milli olmak ne demek ? Katma değerli ürünler yaratan İzmirli gençler
Merhaba
Bu sabah güne bu denli sağlıklı uyanacağımdan umudum yoktu. Gecenin bir vaktinde 1994 yılında yaşadığım bir sendromun bir benzeri ile uyandım. Birkaç kez yinelenen “dünya dönüyor sen ne dersen de...” diye mırıldanıp sebep/sonuç ilişkisini çözmeye çalıştım. Endişelenmedim; sadece neyin tetiklediğini anlamaya gayret ettim. Ne var ki bulamadım. Bir süredir disiplinli beslenme düzeni içindeyiz. Faydasını da görüyorum. Sadece hafta sonunda, Pazar günü serbest gün yapıp yumurtayla peyniri, cevizle balı kahvaltı sofrasında buluşturuyoruz. Bu disiplini bir gün daha doğrusu bir gece önce bozdum. Komşumuz irmik helvası getirmiş. Pek de güzel yapmış. Akşam yemeği de acı olunca yemeğin üstüne önce birkaç kaşık aldım. Sonra dayanamadım hepsini yedim. Kendime, arsızca pisboğazlığıma kızdım. Rahmetli annem öyle derdi: “Pisboğazla boşboğaz dünyada rahat durmaz”. Gecenin, daha doğrusu sabahın dördünde beni uyandıran 1994 yılında yaşadığım sendrom oldu. Sendrom diyorum çünkü; simptomların (belirtiler kümesi) nedenini bilmiyorum. “Sabah ola hayrola” diyerek önce bir elma yedim daha sonra azıcık oturdum ve yeniden uyudum. Şimdilerde (saat 12) her zamanki gibiyim. Yasemin yakınlarında yürürken yine de düz çizgiyi tutturamadığımı gördüm. Belki de dün gece uzunca bir süredir yürürken yaşadığımın uyurken yaşanacak bir sonraki adımıydı. Her neyse; takmamak gerek kafaya tokadan başka bir şey. Yap, yapabilirsen. İki gece önce yine İzmir Evleri’nde şömine keyfinde ve Suvla ile Öküzgözü eşiliğinde “neden tam ekran yapamıyorum ?” sorusunun yanıtını öğrenip uygulama becerisi kazanmak için Kerem’in öğreticiliğinde pratik yaptım. Bu gayretin yan ürünü olarak da Business Leaders StartUp Dergisinin 2019/23 sayısındaki “Dünyanın En Şanssız Adamı” makalesini okudum. Bu makale ile üç Çinli kardeşin öyküsü arasında nasıl bir bağ kurdum ?
İkisinde de kardeş ya da dost (iş arkadaşı, ortak) üç kişi var. İkisinde de ikisi kalıp biri gidiyor. İkisini de BuChuFu derken JoWoRo gibi aynı kalıplara sokarak kısaltıp sembolleştirebildi zihnim. Hep yaptığımı yapıyorum; akılda kalıcı olsun diye uyduruk kavramlara, sembollere, kısaltmalara dönüştürüyorum. “Pişman değilim” dese de dili bence 36 milyar $ yerine 2.300$ ile çırak çıkmış (çıkarılmış) olmasını hazmetmesi pek kolay olmuyordur. Nedense 2009 yılında “HoTeNa Üçlüsü” rekabetten vazgeçip de “Ortaklaşa Rekabet” için güçlerini birleştirmeye karar verdiklerinde de aynı durumu görüyorum. Konularında uzman olan Ho ve Te şirketlerinin “SEK İkilisi” birbirlerinin zayıf yönlerini güçlendirirken konudan uzak ama pazarda yeri olan “Na Üçüncüsü”nün önce girip hemen ardından ayrılmış olması da Netgillerin kariyer yolculuğundaki kuvvetle olası taşları baştan temizlemiş oldu. Ro da şirkette kalsaydı aynı sıkıntıyı “JoWo İkilisi” için yaratır mıydı ?
“Ro’nun Zincirleri”ne daha sonra değineceğim. Dergideki söyleşinin son satırlarından bir örnek verirsem belki de 2.300 $ la çırak çıkmanın esbab-ı mucibesi daha iyi anlaşılır. Ro der ki “Gerçek şu ki, hayatımın kapanış döneminde varoluş kaliteme katkıda bulunacak şeylerin pek azını teknoloji dünyasında buluyorum”. Ve oluşumuna katkıda bulunup da bugün 360 milyar $ değeri olan şirket için itiraf ediyor “Son 20 yılda bir tek App. Ürünü bile almadım; kullanmadım”. Peki başta ne işi varmış o şirketin ilk adımları atılırken ?
Bundan 43 kırk yıl önce boş gezenin boş kalfası olan Jo ve Wo bir araya geldiler. Bir icat yaptılar. Ancak ceplerinde beş kuruş para yoktu. Üstelik bir de birbirleriyle geçimsiz iki gençlerdi onlar. Biri 21 diğeri 26 yaşında aklı havada idiler. Ne var ki Jo’nun dinamik girişimciliği ile Wo’nun yaratıcı dehasına daha sonra iki başarı faktörü de eklenip bugün 360 milyar $ lık bir kurum ortaya çıkacaktı. Atari’den deneyimli 46 yaşındaki Ro’yu yanlarına istediklerinde iki etkenden hangisi baskındı bilmiyorum. Ro’nun evi, arabası ve banka hesabı ile sağlanabilecek krediye ihtiyaçları mı yoksa ikisi arasındaki çatışmaları giderecek olan bir arabulucuya olan gereksinim mi ? Ne var ki bugün 86 yaşındaki adamın korkuları (ev, araba ve banka hesabı) “Ro’nun Zincirleri” olacak ve 12 gün sonra sahip olduğu (!) %10 luk hisseyi 2.300 $ a devrederek bugün 36 milyar $ dan mahrum kalacaktı. Sözlerinde içtense, gerçekçiyse eğer belki de duymadığı pişmanlık için samimidir. Şöyle diyor “Eğer kurumsallaşma süreci boyunca bu girişimin içinde kalsaydım sonunda mezarlıktaki en zengin adam olurdum”. Haksız mı ? Değer mi ?
İzmir Evleri’ndeki şöminenin karşısında bir kadeh Öküzgözü eşliğinde “tam ekran olma”nın yolunu öğrendiğim Cuma gecesinin keyfinde sabahının ne olacağını kestiremediğim uykudan uyanmanın etkileri altında JoWoRo Üçlüsü’yle çizdim yazımın çerçevesini. Oradan Netgillerin gelişme sürecine ve uykusuz gecelere yöneldim. Yürüyüşüm sırasında “Gizli Güzellikler” yeniden aklıma düşünce Prof.Dr.Özgür Demirtaş’ın konuşmasını anımsadım ( https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/ozgur-demirtas-kimdir-2384085/ ). MZV (Mehmet Zorlu Vakfı) 18 Gençlik Zirvesi’nde gençlere yaptığı “Gelecek Kaygısı” başlıklı 21 dakikalık konuşmasının başını ve sonunu kolajladım (). Özellikle sonunda “Milli Olmak Ne Demek ?” sorusuna verdiği yanıtla da Masomo’nun 2019 başarısına atladım. “Katma Değer Yaratmak” ve katma değerle yoğrulmuş ürünü “Yurt Dışına Satmak” kavramları için mükemmel bir yerli ve milli olmanın; özellikle de “İzmirli Gençler”in öne çıkışlarını bir kez daha paylaşmayı istedim. Kolajın içine “Masomo Yeni Evinde” filminden iki parçayı da “Varken var gibi eğlenmek” mesajını görselleştirmek için ekledim. Ve de her zaman olduğu gibi Kerem’in paneldeki konuşması ile “hiçbir emek boşa gitmez” deyişini yine ve yeniden paylaştım. Bu arada kolajın başına da “Cuk diye otursun” diye Sinead Occonor’ın “Benzemez kimse sana (nothing compares to you)” i koyuverdim.
Sözlerimi diğerlerine de örnek olsun diye Ro’nun söyleşisindeki dört başarı faktörünü yazarak bitirmek istiyorum -ki Netgillerin ikinci ürününde Ali ile Ali’nin ekibiyle dört faktörü de görüyoruz. Bu dört faktör sadece App.ın değil hemen her kurumun başarısının temelidir:
1.Jo/KC’nin dinamik girişimciliği;
2.Wo/SA’ın yaratıcı dehası;
3.Ekibin (Netgillerin) ürün geliştirme hayal gücü;
4.Yetenekli yönetim ekibi (Ali plus).
Demek ki “Milli Olmak” sadece benim anladığım şekliyle amcanın yeğenini şiftah için keçi pazarına götürmesi değilmiş. Peki neymiş ? Yanıtını Prof.Demirtaş’ın sözlerinde ve Masomo’nun başarısında görebilirsiniz. “Milli Olma” yolunda başarılarınızın katma değerli olması dileklerimle sağ ve esen kalınız.
Öykücü