Yaşam Büfesinde “Umursamak”

“…Japonya’da ay ışığını seyretme toplantısı diye bir toplantı vardır. Sizi ona davet ederler, fakat orada hiç konuşulmaz. Güzel ve zevkli bir ortamda oturur, ayın doğmasını seyreder ve bundan zevk almayı öğrenirsiniz. Kışın ilk karı seyretmek ve kutlamak için toplantı yaparlar. Karın birden çevreyi nasıl değiştirdiğinin, bütün çizgileri nasıl yumuşattığının, ışıkla gölge arasındaki farkları nasıl ortadan kaldırıldığının zevkini tadarlar (Japonya’da bizim bildiğimiz ve malum yerlere yağan “Mart Karı” yok demek ki. Ayrıca bu Mart Karından zevklenip de milletin orasına burasına koyan ahlaksızlar da yoktur. Japon samurayların yaşadıkları bir başarısızlık sonrası kendilerini ölüme değer bulup harakiri yaparak intihar ettikleri günün kiraz ağaçlarının çiçeklerinin maksimum açtığı gün-ki ertesi gün tüm çiçeklere dökülecektir- oluşu da ölüme kattıkları bir zevk alış olsa gerek). Peki ya kırlara çıkışları ! Japonlar güzel bir yaz gecesi kırlara dinlemeye giderler (Lütfen dikkat dinlenmeye değil, dinlemeye). Peki neyi dinlemeye ? Böceklerin müziğini…Orada saatlerce sessiz kalırlar, böceklerin müziğini ruhlarında hissederek zevklenirler. Mangallarındaki kömür yanarken (yazın mangal yaktıklarına göre demek ki onların da mangal keyfi varmış) içine değişik  birçok odun parçacığı da atarlar. Sonra duman çıkaran bu odun parçalarını özel bir tepsi içinde sıra ile herkes koklasın diye gezdirirler. Koku alma duygularını geliştirerek zevk duyarlar. İnsanlar böylece ilk defa orada şeftali, kiraz, çam gibi farklı odunların müzik notları gibi koku nüansları olacağını keyfiyle zevk alırlar (Biz bu kokuları, tatları çok para verdiren şarapların etiketlerinde görüp içerken yakalamaya çalışıyoruz beceriksizce. Şu Japonlar tuhaf insanlar doğrusu yaşamın çok daha sert zevki yolları varken; demek ki onlar “Ali Cengiz Oyunları”nı bilmiyorlar)…”

Merhaba
Karar Kitabı’nın üçüncü bölümünü görselleştirdiğim kolajıma rahmetli Ramiz Dayıyı da ekleyerek yazımın ekinde veriyorum. Anahtar sözcük “Umursamak” ya da Ali’nin dediği gibi “Umursamamak”. Ali neden umursamıyor ? Çünkü Ali kendisini “Ali kıran baş kesen” olarak görüyor. Sadece Ali mi ? Ekranlara bakınca, boğazmış, koridormuş, kanalmış diye öfkeli yüzleri görünce binlerce Ali görüyorum. Şarkıcı Serdar Ali’leri şarkısında “Binlerce dansöz var” diye ifşa etse de “Ali Cengiz Oyunları”nı çok iyi bilenler rahmetli Ceren’in babasını bile çileden çıkarıyorlar. Nereden başladım nereden çıktım ? Ben bunu hep yapıyorum. Ancak bugün içimde kabaran öfke ile aklım daha karışık. Biz yaramaz taşralı çocukların lise çağına gelmiş edepsiz ergenliklerinde bu akıl karışıklığına daha pornografik bir deyim uydururduk: Aklım g**v**en oluyor. Hele hele bir de ruhumu yakan utanmaz Ali’nin amcası Mehmetin dediklerini unutabilmek için tee Japonya’daki zevk arayışlarına sığınıyorum.

Bu satırları yazmak için Mavişehir’deki kafeteryada laptopumun başına geçtiğimde (laptopun başı var mı diye düşündüm) çevremdeki öfkeli seslere dikkat kesildim. Biraz sonra da öğrenmek için içlerine girdim. Paylaşılamayan bir şeyler var görülüyordu. Blokların genel kurul toplantıları yapıldığı Ocak ayı bu yıl fazla gerginlik dolu. Buraya geleli 17 yıl oldu. Önceleri Emlak Konut’un satılmayan evleri olduğu için genel kurulların ne tür çatışmaları yaşadığı pek iz bırakmamış anılarımda. Daha sonraları hep aynı kişi seçildi (VÜ). Birkaç yıl yapınca o da çağın lideri gibi “Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur” benzeri tavırlar takındı. Yöneticinin görevi netti: Yıllık işletme projesini hazırlayıp genel kurula sunmak; kabul edilen proje çerçevesinde blok ve sakinlerinin sağlık, güvenlik gereksinimlerinin karşılanmasına konforlarının korunmasına yardımcı olmak ve dönem sonunda aklanmak. Bizim buralarda yöneticinin işi nispeten kolay. Nispeten diyorum; çünkü Çeşme’de yıllarca yaptığım yöneticilikte ne tür ekstra sıkıntıları yaşadığımı hiç unutmuyorum. Aidat toplamak ayrı dert; ödemeyenleri yasal takip sürecine sokmak/sokmamak ayrı bir dert oluyordu. Ayrıca kanalizasyon, çevre koruma sorunları tam bir baş belasıydı. Burada öyle mi ? Yöneticiye yardımcı profesyonel ortak parsel yönetimi var. Aidat toplamak dert değil. Ödemeyenlerin takibini yapacak hukuk adamları var. Hesap kitap, defter tutma, banka hesaplarını takip etme, harcamaları usulüne uygun yapmak ve kayıtlarını tutmak da ortak parselin muhasebe elemanlarına ait. Hızlı çözüm arayışlarında her zaman yardımcı kadrolu teknik ekip var. Bu durumda seçilen yöneticinin afra tafra yapmasına gerek yok; hakkı da yok. Tüm bunlara ek olarak bu yıl, şu Ocak ayında alınan ya da alınacağı sinyallerini veren “tasarruf tedbirleri”ne bakınca hangi “niyet ve zihniyet”in ortaya konmasının yararlı olacağı da net. Kafeterya görevlilerine (2) her hafta pazartesi günü izin verilerek kafeteryada o gün hizmet verilmiyorsa; görevlinin günlük çalışma saatleri azaltılarak fazla mesai ücreti verilmemesi planlanıyorsa ve de site müdürünün işine son verilip; kadrosu boş bırakılıyorsa bunun anlamı bence “tasarruf etmek”tir. Bu durumda blok yöneticisi ve denetçisi için ücret artışını 2020 işletme projesine koymak doğru değildir. Buna “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” denir; yakışık almaz, şık olmaz. Herkes biliyor ki yönetici ve denetçiye verilen ücret üstlenilen görevin “angarya” olarak algılanmaması içindir. Her ikisi de bu ücret ile geçinen kişiler değildir. Semboliktir; sembolik olmalıdır. Kaldı ki 2009 yılında yazılan, 2015 yılında revize edilen sitemize ait yönetmelik nitelikli sözleşmede yönetici ve denetçi ücretleri net olarak açıklanmıştır. Buna dayanarak ve 2020 yılının tasarruf yılı olmasına katkı sağlamak için iki hafta sonra yapılacak genel kurulda bir önerimi dile getireceğim. Bu arada açıklayayım ki ben denetçiyim.

Sözün özü; elin Japonu ay ışığını seyrederken, böceklerin sesini dinlerken, yanan odundan koku alma becerisini geliştirirken (ki kaliteli şarap seçme hüneri de artacaktır veya böyle bir arayoş derdi olmayacaktır) doğanın bahşettiği ve bedel ödemek gerekmeyen keyifleriyle zevk alırken; biz hemen yanı başımızda bedelli yöneticilik ile biraz uzağımızda “çatlasanız da patlasanız da yaparım, yıkarım, açarım, gömerim” diyen zihniyetin zevksizliğinde boğuluyoruz hem de oramıza buramıza konanlarla canımız yanarken… Allah akıl fikir versin ve Karar Kitabı’nın üçüncü bölümünün konu başlığı olan “Başkalarını nasıl daha iyi anlarsınız ?” sorusuna doğru yanıtlar bulma umuduyla sağlık ve esenlik diliyorum. Ve Duru bana soruyor: “Esenlik ne demek ?”

Öykücü