Yaşam Büfesinde “Doğum ve Ölüm”

“…Hayat kaos ve karmaşanın bizim anlama kapasitemizin üstünde bir denge bulması ve bu dengede, henüz tam olarak anlayamadığımız nedenlerden dolayı, gerçekleşen değişimlerden oluşur. İnsanlık ise bu kaos ve karmaşaya bir anlam bulma, bir düzen arama ve kontrol amacıyla hayatını sürdürür. Gerek bize sunulan bilgilerin yetersizliğinden, gerek ise bir insan olarak sahip olduğumuz algılama ve analiz yetilerinin sınırlamalarından dolayı hiç birimiz bu karmaşaya tam olarak uyan, herkesçe kabul edilen ve örgünün tamamını başarılı bir şekilde tahmin eden bir formül bulabilmiş değiliz (BC-Gröningen/02.2020)… En beklenmeyen olayların gerçekleşmesinin mümkün olduğu bu kaos ortamını dizginleyen güç nedir ? İnsanların yarını öngörüp, bugünden o öngörülebilir geleceğe göre davranmalarının güvencesini kim verir ? (Aİ / Yeni Yüzyıl / 04.06.1995)…”

 

Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan, öldüğümüzde kılınan namaz içindir; bilezikli lokma ve kadehler

Merhaba

Mavili kısım torunum Barış’ın Hollanda (Görningen)da da geleceğini şekillendirirken kaleme aldığı “derin düşünceler”den bir kesit ki benim için, bana göre, tek sözcükle “wow !” Bravo. Daha ilk cümleden yazının gelişinin zenginliğini anlatıyor. Yüzeysel okunamayacak kadar bir derinlik kazanacağını gösteriyor. Sanal ortamda okuyunca yeterince anlayamam diye kızım Zeynep’ten rica ettim. Basıp getirdi. Şimdi daha iyi anlayacağım. Gürültüden uzak bir yerde okumalıyım. Okurken bir çerçevem olmalı. Bunları düşünürken “Kadehli Bilezikli Lokma Günü”nde masamda tesadüfen duran 1995 yılı ajandama baktım aşağıda bir pasaj verdiğim gazete köşe yazısını gördüm:

Yeni Yüzyıl (04.06.1995) Ahmet İnsel “Kronik Kaos Hali

Önce Ahmet İnsel kimdir ? diye bugün düşünüyorum ve internete baktığımda 13 kitabı dikkatimi çekiyor bugün 65 yaşında olan Ahmet beyin ve şu kısa not onu tanımaya yetiyor benim için:

“…Ahmet İnsel 13 Mart 1955 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Pantheon Sarbonne Üniversitesi İktisat Fakültesinde doktorasını yapmıştır. 1984 yılından beri aynı üniversitede öğretim üyeliği yapan yazar aynı zamanda Galatasaray Üniversitesinde de dersler vermektedir. Birikim Dergisi yazarlarından olan Ahmet İnsel İletişim Yayınları Genel Yayın Yönetmenliğini yapmaktadır…”

Her neyse Sayın İnsel 25 yıl önceki yazısına yukarıdaki kırmızılı kısımdaki sorularla başlıyor:

Yazar Talcott Parsons’un makalesinden bir alıntı yaparak devam ediyor. (NOT: İşte tam bu sırada telefonum çalar ve oğlum Ümit’in bize kahveye geldiğini öğrenip yazımı burada keserim. Amacım bugün BC nun sözleriyle 25 yıl önce Ahmet beyin sözlerini bir potada buluşturmaktı. İnşallah yakında…) ve ertesi gün sitemizin tartışmalı hale gelen kafeteryasında yazmayı sürdürüyorum (13.02.2020)…

Çeyrek asır yıl önce (1995) CINOS’un ilk evreside, Bitki Koruma Pazarına “Tohum İlacı” ile girmeye çalışan bir İsviçre pazarının Ege Bölgesi satış müdürüydüm. Daha önce birkaç kez bu girişimde bulunmuş ve fakat “ideal” ya da “uygun” ve hatta “kabul edilebilir” bir ürün sunamamıştık. En büyük rakip firmanın hem gerçekten ideale yakın bir ürünü pazarın standardıydı hem de olası tıkanmalarda pipeline’nında (üretim hattından çıkmış, resmi kullanım iznini almış ve) yedekte bekleyen iki ürünü daha vardı. Teknik’ten Satış’a yeni transfer olduğumdan ve de kariyer yolculuğumda teknik ağrılıklı olarak özel sektörde bir de “doçent”lik gibi bir akademik düzeyde olduğumdan tohum ilacı geliştirme ve uygulamaya ivedilikle verme konusuna da burnumu sokuyordum. Çünkü portföyümdeki bu eksiklik beni sezon başında potansiyel müşteriye yaklaşmada sıkıntıya düşürüyordu. Pazarın kabul değerlerine yakın olup da kimi yetersizlikleri (yapışma kabiliyeti; tozumaması, etki spektrumu darlığı, vb) R&D bölümünde tartışmalara neden oluyor ve süreci uzatıyordu. İşte bu tartışmalarda Bay Parsons’un “Bir sosyolojik sorun olarak düzen” konulu makalesinden bir alıntıyı Ahmet İnsel’i de kaynak göstererek savunmama almıştım. Dayandığım nokta “işlevsellik” idi ve bunu da 2007 yılında “Sosyoloji Notları”nda daha iyi anlayacaktım (http://sosyolojinotlari.blogspot.com/Sema Çınar; Sosyoloji Notları; Sayfa 35-48 : Talcott Parsons “İşlevselci Kuram”). Özetle şöyle diyordu Talcott Bey:

“…Bir toplumsal düzende fevkalade olan şey onun mükemmelliğinde değil, makul ve kabul edilebilir bir seviyede kendini devam ettirebilmesinde yatar…” İşte ben de 1995 yılında yeni tohum ilacımızın kimi yetersizliklerine rağmen ivedilikle pazara verilmesinde ısrarcı olurken bu düşünceye sığınıyordum. Sonuç ? Pazara verdik. Rekabetçi koşulları oluşturamadık ve bir kez daha “tohum ilacı pazarında” başarının hazzını yaşayamadık. Tekrar Ahmet beyin 1995 deki yazısına döneyim ve aradan 25 yıl geçmesine rağmen nelerin değişmediğini ve hatta daha da kötüye gittiğini siz düşünün:

…Yerleşik siyasi düzenin temel kurulu olan parlamento sadece kısa vadeli çıkarlar için çalışır duruma gelmiş, altı ay sonrasını düşünmekten acizse, bu çöküş tesbitinin yanına felç halini de ekleyebiliriz. Bu çöküş durumunun ilk aşaması, vatandaşın devletin düzenleme işlevine olan güvenini yitirmesidir. Türkiye bu aşamayı geçtiğimiz yıllarda yaşadı. Bugün (1995) çöküşün ikinci aşaması olan, insanların kendi yaşamlarını düzenleme güç ve olanaklarına olan inançlarını yitirmeleri aşamasını yaşamaktayız. Her türlü davranışın mümkün olduğu, irrasyonelin rasyonele galip geldiği, dolayısıyla hiçbir şeyi makul ölçülerde öngörmenin mümkün olmadığı, uzun bir süre devam edebilecek olan, bir kronik kaos hali demek bu. Bu kronik kaos hali, çok büyük bir iç çatışma biçiminde üçüncü ve son aşamaya dönüşebileceği gibi, yıllar süren bir çürümeyle de son bulabilir. Şirket ve insanlardan farklı olarak, toplumlar birden bire dünya sahnesinden silinmezler. Toplumların iflas ve ölümleri, kurulu düzenlerinin iflas ve ölümleridir. Bu da bir an değil, bir süreçtir…”

Görüldüğü gibi 1995 yılında mükemmeli aramak yerine sahip olduğumuzla yola çıkarsak ve bunu satış (SSTC) ve pazarlama becerilerimizle desteklersek zaman kazanırız demeyi güçlendirmek için “işlevselliği” dayanak kılmamla bugün Hollanda’dan ülkeme dışarıdan bakan, uluslararası hukuk yolunda ilerleyen genç torunumun yazdıkları benim potamda buluştu. Umuyorum ki genç beyinler bizi bu “kronik kaos hali”nden düze çıkaracaktır. Gelelim “Doğum ve Ölüm” konusuna…

Hayat o kadar kısa ki; doğumda kulağınıza okunan ezan ölümde kılınan cenaze namazınız içindir”. Geçtiğimiz Pazar günü, 10 Şubat tarihinin bizim için önemli iki zıt anlamına, anısına, küçük oğlum Kerem’in isteği doğrultusunda Mavişehir’de lokma döktürdük. Bu lokmanın bir anlamı Hanife ablamın ölüm yıl dönümü olan 10 Şubat tarihini vesile edip dualar almak, şükür ve şükranlarımızı sunmaktı. Diğeri ise “dört altın bilezik” ile anlam yüklediğimiz Ziyneti ablamın doğum gününün de 10 Şubat olmasıydı. Kısaca biz 10 Şubat tarihinde hem doğumu kutladık, kadehlerimizi şükür ve şükranla kaldırarak; hem de ölümü kutsal kıldık yediğimiz lokmalarla. İşte o güne ait video karelerimden kolajladığım filmi de bu yazıma ekledim. Böylece hem C13 Plus için bir paylaşım platformu yaratmaya çalıştım; hem de görsellerin ve sözlerin bir yerde anı olarak korunması için uğraştım.

Sözün özü; kronik kaos halinde de olsa yaşam umutlarla sürüyor ve madem ki hayat çok kısa, o halde: “Carpe diem”. Yolunuz açık ve aydınlık olsun.

 

Öykücü