“…Adamın biri ölmüş (Coronadan değil; zamanın behrinde). Teneşire yatırmışlar. Yıkayacaklar fakat o da ne ? Adamın sağ eli penisini sıkı sıkıya kavramış, yumruk yapmış sımsıkı tutuyor. Elini aletten ayırmak istemişler; becerememişler. Buna bir anlam da verememişler. Hocayı çağırmışlar. Hoca meftaya ve elinin durumuna bakmış ve “Bu adam sağlığında memur muydu ?” diye sormuş. “Evet” demişler. Bunun üzerine hoca durumu açıklamış: “Bu adam sağlığında bakkala, kasaba, ev sahibine, eşe dosta çok borç yapmış ve ölmek üzereyken bir mesaj bırakmış. Onlara “borcum borç ama nah alırsınız !” demek istemiş. Böyle yıkayın; gömün gitsin” demiş…”
Coronalı günlerde evden çalışmaya geçerken neler yapılmalı ve genç meslektaşlarımızın ziyaretindeki temel mesajlarımız
Merhaba
Şimdi yerli ve milli tarım bakanı hemen herkese güven verecek ve yakın yarınlarda olması kuvvetle muhtemel kaosa meydan vermeyecek şekilde bir plan, bir program açıklamalı. Gördüğüm kadarıyla Allah ona akıl vermiş ve inşallah “kullanma talimatı”nı da beraberinde vermiştir. Ülkemizin ve tüm ülkelerin Coronalı günlerin ardılında yaşaması kaçınılmaz olan beslenme durumu için acil ve önemli önlemleri hemen eyleme geçirmek için “dış güçlere” ya da “faiz lobisine” meydan okumalı tıpkı yukarıdaki fıkrada olduğu gibi ve bunu erk sahibi güçler ölmeden (rekabetçi yaşam pazarından çekilmeden, güç ellerinden alınmadan, sürmekte olan bağlantıların kaçınılmaz baskıları ağırlaşmadan) yapmalı. Yapılacak iş aslında çok basit. Kararlılıkla (D1), Sistem Disiplini (D2) içinde bu konudaki inanç, tutku ve dik duruş (D3) ortaya konmalı. Bugün raflar boşalıyor ve yeniden doluyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor ? Önceki yazımda olduğu gibi bugün kendine “nerem doğru ki !” diye sitem eden deve “hörgüç”ünden yediğini biliyor; ya biz ! Ya bizim konu sorumlusu otoriler ! Nereye kadar ? Polatlı’daki soğanlar, Kapadokya’daki patatesler bitene kadar. Ya daha sonrası ?
Yerli ve milli otorite isterse Sümerbank’ı yeniden açıp yurt içinde üretilen pamuğu değerinden satın alacağının güvencesini vererek “Söke ovasına, Çukurova’ya, Harran’a pamuk ekilecek” der ve alım güvencesi altında ve gerçek desteklerle pamukçu sahip olduğu “pamuk yetiştirme kültürü” ile en iyi üretimi, zevkler, heyecanla yapar. Aynı “3D ile (Determination (Kararlılık) > Discipline > Dedication (Adanmışlık))” şeker fabrikaları açılır, pancar üretimi şevkle gerçekleşir ve ne alkol sıkıntısı kalır ne de hayvan beslemede pancar posasıyla yem sıkıntısı. Bundan daha iyi “tarımsal seferberlik” mi olur ? Bundan daha iyi büyüme, gelişme ve değişme için “Vallahi istemedim ama gördüğünüz gibi Coronalı koşullar nedeniyle böyle içe dönmek zaruri oldu” derken o da sağ eli ni münasip bir organa götürüp “3D” i sembolize eder. Buna ne engel olabilir ? Sadece yerli ve milli olmamak ya da “dış güçlerle göbek bağına” sahip olmak. Şimdi tam tarımsal özerklik ve özgürlük zamanı. Yıllardır sözü edilen “Tarım Reformu” bunu sağlayamadı ama yaşamsal önemdeki durum bu konuda “dik duruş” sergilenmesini sağlayabilir. Umudum var mı ? Bence benimkisi bir “ütopya”. Tıpkı Sezen’in şarkısında olduğu gibi “nerde sende o yürek yardan geçecek”. Yine de “çıkmadık canda umut vardır” diyerek gözlerimi açıp bu Coronalı rüyadan uyanmak istiyorum. Ülkemde yerli üretimle başarı zirvesinde yıllardır yerini kanıtlamış olan örneğin PLN’e bir misyon yükleyip tohumdan mutfağa giren yağa kadar mısır üretim zincirin tüm halkalarını “bütünleşik üretim (integrated production)” ile somut olarak ortaya korsan; bunu dün akşamki iki bakanın yaptığı gibi bir taahhüt olarak eyleme geçirirsen ülkemde nice mucizelerin potansiyelinin hayata geçirilmesiyle nelere kadir olduğunu görürsün. Bunu buğdayda, mercimekte, sera ürünlerinde, Bakırçay havzasındaki üretimde, Trakyanın bereketli topraklarına öyle bir yaparsın ki “kullanma talimatlı akılla” yeniden dünyanın kendine yeten ülke olarak tarihe geçersin. Bununla belki de gelecek seçimde yitirdiğin itibarla azalan oylarına tavan yaptırırsın. Hem “hayatı eve sığdıran” halkın Corona belasını atlattıktan sonra “yaşam dengeleri”ni yeniden kurarsın hem de Adam Smith ile Karl Marx arasındaki “Efficiency vs Meaning” arasındaki “sermaye vs emek” çatışmasında ortak paydada buluşmanın nasıl olduğunu tüm dünyaya gösterirsin. Bir yandan verimliliği artırırken bir yandan da üretime, üreticiye, emekçiye yaptıklarından hem gurur duyacak hem de hak ettiği kazancı sağlayacak “anlam” kazandırırsın (Bu sözcükler bir zamanlar izlediğim Dan Ariely’nin 2012 yılında Buenosaries’te yaptığı konuşmadan aklımda kalanlar ve o 20 dakikalık konuşmanın başlığı şöyleydi: Yaptığımız işte bize kendimizi iyi hissettiren nedir ?). Böyle anlamlı ve önemli bir tarımsal seferberlik Kim Amcanın “Mavi Okyanus Stratejisi” kitabının ana fikri olan “Adil Süreç” ya da “Prosedür Adaleti” kavramı çerçevesinde yapılırsa görün bakın ne mucizeler ortaya çıkar. Söke’nin usta pamukçuları (örneğin HES Üçlüsü) ürettikleri pamuğun ardıllarında nelere kadir olduğunu gördüklerinde hele bir de sarayından köşke inmiş otorite ile itibarın azalmayıp bilakis nasıl artacağına tanık olduklarında “inancın gücü” ile “tutkunun ateşi” ile nasıl kalıcı bir “sürdürülebilir yaşam”ın yaratılmasında zincirin önemli bir parçası, halkası olduklarını hissettiklerinde ülkem yepyeni bir vizyonu yakalamış olur tıpkı Atatürk’ün verdiği “gerçek motivasyon” gibi. Bunun için eksik olan ne ?
Yine bir TED konuşmasından aklımda kalan (sanırım Carmine Gallo’nun sunumuydu) ve üç temel kavramın baş harflerinden “Liderin Haritası (MAP)” diye bir şey uydurmuştum. “TED gibi konuş” kitabının yazarı olan Gallo gerçek motivasyon için (ki bu hem Söke’nin HES Üçlüsü, hem tarlada çalışan sulama ustası hem de tarımdan sorumlu olan baş otorite için geçerli) artık ne havuç (güdük primler) ne sopa (fabrikanıza el koruz ha !) gerçek, inançlı, tutkulu, üretime yansıyan bir motivasyon, bir teşvik nedeni değil derken “MAP Üçlüsü” ile şunlara dikkat çekmektedir:
1.Ustalık (Mastery): Sökeli HES Üçlüsü tıpkı 1993 yılında “örtü altı pamuk yetiştirme” serüveninde olduğu gibi “pamuğun ustası” olduklarını gösteren üretimdeki heyecanları mutlaka Söke’nin “diğer cengaverleri”ne yansıyacak ve bir ustalık yarışı içinde nicel ve nitel gelişmeler otoritenin destek ve alım garantileri altında nice farklılıklarla zenginleşmeye neden olacaktır.
2.Authonomy (Özerklik): Gereğince desteklenmiş (üretirken ve pazarlanırken), önü açık, geleceği belirli, kabul edilebilir koşullarıyla satın alınması garanti edilmiş üretimde ustalık yanında hissedilen “özerklik” ile ortaya çıkacak ürün ile gurur duyarak “yapılan işe anlam kazandıran” etki ile sadece Söke’nin “HES Üçlüsü” mü, Manisa’nın Nazım’ı, Alaşehir’in Hüseyin’i bir başka heyecan duyacaklardır.
3.Purpose (Amaç): Tam da Coronalı günlerdeki “eve sığdırılan hayat” sonrasında ortaya çıkması olası kaostan herkesi korumak ve PLN için Antalya toplantısında özellikle vurguladığım gibi “üretirken iyilik yapabilmek” patronun “3P” si olan “Profit (üretimden üreticinin kendi payına düşen teşvik gücü), People (ülkenin tüm insanları) ve Planet (üzerinde yaşadığımız ve bize, yaptıklarımıza, akılsızlıklarımıza, sınırları aşan hırslarımıza dur deme şansı)” için “taş ustası”nın dediği gibi görünenin ötesindeki (sadece pamuk, ya da üzüm veya mısır üretmek değil, bunun ötesinde kurulan yeni dengelerin uzun süreli getirileri) amaçlar için, bu amaçlara ulaşma maratonunda kendini önemli bir birey olarak hissetmesi için bundan güzel bir ortam olamaz. Böylece doğa bizi zorlamadan “erkeklik bizde kalsın” da diyebiliriz “dış güçler” bu oyunu bozmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarını düşündüğümüzde.
Halbuki bunları yazmayacaktım. Çeşme’deki Coronalı günlerin “eve sığdırdığımız hayatı” daha bir fazla keyifli kıldığımızı görerek (çocuklarımızdan uzak kalsak da sosyal medya kanalları, başta görüntülü WhatsApp görüşmeleri olmak üzere) mutlu olduğumuz şu günlerde televizyon ekranlarında boy gösteren soytarılara değinip 1995 yılında Alaşehir-Sarıgöl köy kahvelerindeki gece toplantılarında yaşadığımız bir olgu ile bağlantılı kılıp bir mesaj verecektim. Sonraki yazıma kaldı. Küçük bir ipucu vereyim. Sunucusu tam bir gerzek olan, W.Allen’in “yaşamın %90 ı şovdur” sözüne inanıp da arkası boş, temelsiz, bilgisiz şovla Coronalı günleri geçirirken konuk ettiği sözde hekim en basitinden “sirke” bazlı dezenfektan (bakteriler için, virüs içinde protein yapılı dış zarı eritsin diye alkol bazlı) yapmak yerine propolisten tutun da karanfil yağına bilmem ne tohumuna uzanan ona yakın maddeyi karıştırıp da halt işlediğini görünce isyan etmemek için zor durdum. Bizi (> 65 yaş) eve kapatanların dışarıda dolaşan (keyfi ya da zorunlu) kişiler için 14 maddelik korunma yollarını sürekli işlerken hepimizin anlaması gereken iki temel konu: Temas etme; etsen de etmesen de mutlaka ellerini hemen güzelce sabunla yıka. Yıkamadan elini hiçbir yerine (hele hele ağzına, burnuna, gözüne) sürme; hemen yıkama şansın yoksa mutlaka hemen el dezenfektanı kullan. Onun ötesi rutinlerimizdeki sağlık koruma ve sağlıklı olma koşulları (beslenme rejimler, enerji harcamaları, spor ve eksersiz). Biz (MNC Çeşme) bunları usulüne uygun olarak tam olarak yapıyoruz. Şansımız var. Örneğin eksersiz için hava güzelse çimlerde ot temizliği (mekanik) yapıyorum; camları siliyorum; yerleri paspaslıyorum, bulaşık yıkamayı eğlenceli kılma ve bahçede turluyorum. Kekik bitinceye kadar ada yürüyüşü yapmam. İçim rahat mı ? C13 içinde özellikle iki doktorumuzun ev dışı görevleri yüksek risk koşullarında sürerken, bilinçli olarak korunma tedbirlerini aldıklarını biliyor olmamıza rağmen “eve sığdırdığım hayat”ın sabah karanlığından gecenin yarısına uzanan uyanıklık anlarında günde beş vakitten daha fazla dua ediyoruz.
Alaşehir-Sarıgöl köylerindeki kahvelere sevgili Mehmet’le beraber gelen doktor için anlatmak istediğim kısa öykü bir sonraki yazıma kaldı.
Sözün özü; Coronalı günlerin yakın/uzak yarınlarında kuvvetle olası gıda, beslenme sorunlarına şimdiden çözüm üretmeye başlamak için; yetersizlik anlarında çıkacak kaosun yıkıcı etkilerini yaşamamak için kullanma talimatına da sahip olduğunu gösteren akıllı otoritenin tarım seferberliğini başlatması, “MAP Üçlüsü” gibi motivasyonlarla, Söke’nin “HES Üçlüsü” gibi inançlı, bilinçli ve çevresine bilgi, beceri ve itibarla örnek olacak “üretim cengaverleri”ni hevesle, heyecanla eyleme geçireceğini, “bütünleşik üretim maratonunu” aktive edeceğine inanarak “eve sığdırdığım hayat”ta sabırsızlıkla bekliyorum.
Sağlık ve esenlik dileklerimle.
Öykücü