“Ortaçağ’da kilise, karı kocaların sevişme pozisyonlarını denetlemeye kadar götürmüştü işi…Kadının erkeğinin üstünde sevişmesi günahtı. Hamile kalma olasılığını azalttığı için günahlıydı. Bugün Londra’daki Hyde Park’ta çiftlerin sevişmesine polis ses çıkartmaz; ancak bir koşulla, kadın erkeğinin üstündeyse…İşin içinde bir zorbalık bulunmadığı iyice belirgin olsun diye (Ç.A.; 15.09.1992)…”
Öykülerin gücü (Adana/2014); AGB Kaymakamlaşmak (İzmir/2015); MG İyi gidiyordu; küstü (İzmir/2015); PLN Değişim ZM68 Alev ve Mustafa (Antalya/2011); NetEbilder Sektörde Cevher “RAW” (İzmir/2012); NetMOTES Yunt Kanatları (İzmir/2012-15); Netdirekt Değerler (İzmir/2015)
Merhaba
Son iki yıldır Mart ayının bugünleri (18 Mart çevresi) ruhumda nasıl etkiler yaratmış ve neler yazıya dökülmüş ? Geçmiş yazımlarımdan pasajlar alıp bu yazımı yapılandırmak istiyorum. Yazımın girişindeki alıntı ise rahmetli Çetin Altan’dan. Geçen yazımda sözünü ettiğim kitabını (Şeytanın Gör Dediği) satır satır inceleyerek okuyorum. Bu kadar dikkatli okumamın nedeni zihnime kazınmış olan cümlesini ne zaman, hangi kompozisyon içinde yazdığını bulabilmek. Aradığım ve şu ana kadar henüz bulamadığım cümleyi de bir kez daha paylaşayım:
“Varlık içinde yokluğu, yok saymanın en kolay yolu, uygulanamaz yasaklar koymaktır”
* 2009: MAS (Mustafa Artık Serbest / Freelancer) lık iddiasıyla yola çıkış
https://www.copcu.com/2009/03/19/yasam-bufesinde-4e-ler/
“… Onun eski ve yeni “4E” si olduğunu bu ayın başında öğrendim. Sanırım global krizin pençesindeki büyük şirketlerin lider kadrosu için görüşlerini güncelliyordu. “Kazanmak” isimli kitabını da çok sevdim. …”
… Son yazımı geçen hafta cuma günü Malatya Altın Kayısı Oteli’nde yazmıştım. Yıllardır özlediğim dostlarımı gördüğüm için mutlu ve umutlu döndüm Malatya’dan. İnşallah yaz sonlarına doğru tekrar Malatya’ya gideceğim…
… İşte bu nedenle dün “SZM” bugün “AZM” olarak “kurum/meslek/kişi” sorumluluk üçgeninde emeklerimizin daha verimli daha etkili olması için aynı sözleri ve doğrular adına tüm bütünleşik çabalar için sizleri peşinen kutluyorum.
Gittikçe zorlaşan mesleğimiz adına “yolunuz hep aydınlık olsun” diyorum.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2010: SZM dan sonra ADM (Danışman görünse de sınır tanımayan SSTC > SSFW bazlı saha çalışmalarında koçluk gayretleri)
https://www.copcu.com/2010/03/20/yasam-bufesinde-olcumun-gucu/
“…Satışçılar çoğu zaman organizasyonunuzun dışa dönük yüzüdür. Onlar müşterilerinizin yürüyen ve konuşan deneyimleridir. Satış alanındaki yeni gerçekler (internet, bilgi dolaşım hızı, fiyatlardaki düşüş, hızlı kopyalama teknolojileri, yenilikçilik ve pazarı bölücü unsurlar) şirket ve ürün markasını zayıflatır. Özgün hizmetten yoksun kalan satışçılar kısa sürede farklılıklarını yitirirler. Gereken ivme kaybedilir. İş iklimi sürekli değişirken dört seçenek içinde çırpınıp kalırsınız…”
Sekiz yıl önce Hollanda’da da bir günlük birliktelikle beni çok etkileyen Neil beyden sonra bir süre aynı kulvardaki satış odaklı gelişmelerin etkisinde kaldım. Elli yıl önceki prensiplerle çerçevesi çizilen ve sürekli güncellendiği için temel geçerliliğini yitirmeyen SSTC Öğrenme Yolculuklarını Neil beyin SPIN satış tekniği ile zenginleştirmiştim…
… Konya’dan sonra, Adana-Gaziantep-Konya üçgeninde SSTC odaklı soru sorma becerilerini geliştirmeye çalışırken usta müşterilerinin uzman satışçıları olma yolunda sessizliklerini sürdüren iş ortaklarıma Allah kolaylık versin. Onlar her zaman olduğu gibi pazarın yakıcı, yıkıcı rekabetinde ayakta kalmak, hayatta kalmak adına oyunu kurallarına göre oynamak için yine yangın söndürmekle meşguller. İyi olur inşallah.
Yolunuzun hep aydınlık olması dileklerimle.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2011: ADM beklenti dışı uzayınca sular ısınıyor
https://www.copcu.com/2011/03/19/yasam-bufesinde-30/
“…Taksitle ev aldınız yani “yatırım” yaptınız diyelim. Ayda 1000 lira tasarruf ederek taksitleri ödeyeceksiniz. Birden coştunuz ve şu ölümlü dünyada bir turistik geziye çıkmaya karar verdiniz. Ama o zaman evin takdisini ödeyecek paranız kalmayacak. Arkadaşınızdan ne gerekçeyle borç isteyeceksiniz ? Geziye çıkmak mı yoksa evin taksidini ödemek için mi ? Aritmetik sonuç aynıdır. Bin lira borç paraya ihtiyacınız var. Gezi (tüketim) için isterseniz arkadaşınız size borç vermeyebilir. İyisi mi siz ona “ev” (yatırım) için deyin…”
… Bugünlerde bir proje hazırlığı içindeyim. Beni bu konuda yüreklendiren 2009 un sonlarında tartışma konusu olan ve 2010 nun ilk yarısında “dublenin triplesi (x6)“ni yaratan “patron atağı“nı formatlayabilme konusundaki hevesim. Bu hevesi MASRAF (More And Smarter by Ready Able Faith / Hazırlık yetkinlik ve inançla daha fazla kapasite ve kapabilite artışı sağlamak) laştırararak somutlaştırmak istiyorum.
…Bay Pink’in Capital’den başka ayrıca Pegasus Havayolları’na ait derginin Nisan 2010 sayısına da yukarıdaki ifadelerin aynısı ile özel konuk olduğunu görüyorum. Tam bu noktada şu üç ana soruyu kendilerine sormalarını öneriyor Daniel bey.
1.Çalışanlarımız işlerini nasıl, ne zaman, nerede ve kimle yapacakları konusunda yeterli kontrol ve özgürlüğe sahip mi ?
2.Çalışanlarımıza düzenli olarak yaptıkları işi daha iyi yapmaları konusunda fırsat veriliyor mu ?
3.Çalışanlarımız yaptıkları işin ne kadar önemli olduğunu, dinyayı ya da yaşamları anlamlı bir şekilde değiştirmeye katkıda bulundukları duygusunu yaşıyorlar mı ?
Herbir soruya çalışanlar adına “evet” yanıtı verebilen şirketlere ne mutlu !
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2012: Netgillere odaklanma “Mum dibine ışık vermek istiyor”
https://www.copcu.com/2012/03/15/yasam-bufesinde-duruyu-beklerken/
“… Bir gün, Charles ve karısı restoranda yemek yerlerken bir adam masalarına yaklaşır ve şaşkınlık içinde çığlık atar “Aman Allahım ! Sen Plumb’sın. Vietnam’da jet pilotuydun. Uçağın düşmüştü“. “Evet ama sen bunu nerden biliyorsun ?” der eski pilot Plumb. “Biliyorum, çünkü uçuş öncesi senin paraşütünü ben hazırlamıştım.” Plumb hayretler içindedir. Adam elini Plumb’ın omzuna atar : “Anladığım kadarıyla paraşüt işe yaramış”…”
Merhaba
Az kaldı. Belki gelecek hafta Duru aramıza katılacak. Dualarımız kadar heyecanlarımız da yüksek. Kuşkusuz dokuz doğuran Zeynep ve Kerem. Duru geldiğinde İzmir’de havalar da artık gerçek bahara dönecek…
… İşte böyle dostlar. Nereden nereye geldik ! SSTC dedik; Slatzman’a uğradık. Görgülügillerden esinlendik. Esra hanımla güncele döndük. Paraşütle mesaj vermeye çalıştık ve biz İzmir’in hâlâ puslu havasında Duru’yu beklerken dualar içindeyiz. Binlerce şükür. Daha ne ister insan.
Taktığınız ya da hazırladığınız paraşütlerin hepinizi aydınlık yollarda koruması dileklerimle.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2013: Netgillerin ikinci kanadı kurumsallaşma yapısına doğru hızlanıyor ve panelde Kerem başarılı olmanın formülünü paylaşıyor
https://www.copcu.com/2013/03/20/yasam-bufesinde-bereketin-sirri/
“…Erkek kardeşlerden ikisi de babalarından kalma çiftlikte çalışırlardı. Kardeşlerden biri evliydi ve çocukları vardı. Diğeri ise bekardı. Her mahsul mevsimi sonunda iki erkek kardeş ürünlerini ve kazançlarını eşit olarak bölüşürlerdi. Günün birinde bekar kardeş kendi kendine: “Ürünümüzü ve kazancımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de hakça değil. Ben yalnızım ve pek fazla ihtiyacım yok” dedi. Bu düşünceyle, her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye başladı. Bu arada, evli olan kardeş kendi kendine: “Ürünümüzü ve kazancımızı eşit olarak bölüşmemiz, hiç de hakça değil, üstelik ben evliyim, bir eşim ve çocuklarım var ve yaşlandığım zaman 0nlar bana bakabilirler. Oysa kardeşimin kimsesi yok” diyordu…”
…Daha önce de defalarca (ve nazar değmesin ekiyle birlikte) dile getirdim. Benzerini ve daha nicelerini biz COPCULAR’da görmek olanaklıdır. Doksanlı yılların başında şirketimden satın aldığım arabam önce sevgili Eray’daydı istanbul’da uzmanlığa başlayınca. Daha sonra Aslıhan’ın rahatsızlığı ortaya çıkınca hemen Bursa’daki Ümit’e gönderdi arabayı. Kerem okurken internet ortamında iş de yapıyordu ve o günlerde güçlükle alınan laptopunu doçentlik hazırlıklarında gerekli diye hemen Eray’a vermişti. Daha ne ister insan ! Binlerce şükür.
Nice yaşamı basitleştirme ve bereketli kılma gayretlerinizin aydınlık yollardaki keyifli serüvenlerle hedeflerinize gururla erişmenize yardımcı olması dileklerimle.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2014: Netgillere ek olarak UN ile SSTC çerçeveli öğrenme yolculuklarımız keyif veriyor; Yunt Dağının kanatları üretirken üzüyor
https://www.copcu.com/2014/03/24/yasam-bufesinde-karalar-baglamak/
“… Kargıdan tüfek / Bamyadan fişek / Keçi bokundan saçma / Maçan sıkıyorsa kaçma… Kimse üstüne alınmasın ! Kaçacak olan yine kaçsın ! Adam elindeki güçle her şeyin kılıfını hazırlarken canlılığı düşen, söylemleri cılızlaşan karşıt güçlere kızgınlıklarım artıyor ve sanki bu sözleri söylüyorlar gibi geliyor bana… Bu da taşrada geçen (Soma 1950 ler) ilk okul yıllarımdan bir deyiş ve “Maça” nın karasıdır bugün dilime düşen, yüreğimi karartan…”
Merhaba
Bugün yazımın girişine bir öykü yazmak geçmedi içimden ve sevgili Diğdem “Yüreğini karartma Mustafa bey” dese de yüreğime söz geçiremiyorum. Cumartesi günü Işılay Saygun sokağında Mest’leşen Copcu Plus beraberliklerinin keyfini ertesi gün de sürdürürken dün “MCDN3” dörtlüsü olarak Foça’da çok güzel bir gün geçirdik. Sahipken, yakınken farkına varamadıklarımızı doyumsuyarak yaşama olanağından bir kez daha mest olduk. Binlerce şükür.
… Şimdiden başarılar dileyen öykücü böylece kara maçaların kararttığı ortamda böylesi kamusal konulara destek olmaya çalışarak deneyimlerinin paylaşılmasından medet ummakta, avunmakta ve kararan yüreğinin korkulardan kurtulmaya çalışırken teselli bulmaktadır. Nice öykülerle öğrenme yolculuklarınızın hep aydınlık yollarda geçmesini diliyorum.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2015: Duru iki yaşına basarken ABİDE odaklı şükür ve şükran dolu günlerimizle doyumluyuz
https://www.copcu.com/2015/03/18/yasam-bufesinde-ikinci-donemec/
“…Hayatta ikinci dönemece başlamak için genelde bir tetikleyici gerekiyor. İşin nasıl büyüdüğünü, sonunda çökse de, açıklamak için sigmoid eğrileri (S-eğrileri) teorisini geliştirdim. Bu eğriler hayatlarımıza da uyarlanabilir… Eğri, başarısızlık daha ufukta görülmeden düşüşe geçer. Çoğu işletme ancak bu noktada alternatifler hakkında düşünmeye başlar. Genellikle artık çok geçtir…”
… Bu düşüncelerle Utku’nun ve Hüseyin’in geribildirimlerden keyif alarak bugün Netdirekt’e geldim. Uykusuz geceler sürüyor. Sigmoid eğrileri kendini hissettiriyor. Kafeteryada vakit geçirdim. Postalarımı yanıtladım. Birilerini dürttüm. Dördüncü kata indim. Tuvalette “başucu kitabı” değişmiş. Bu kez kitaplıktan Prof. C.Handy‘nin “Ben Kalender Meşrebim” kitabı yine okunur olmuş. Bu kitaptan on adet alıp dağıttığımı anımsıyorum…
… Bugünden (18.03.2015) güç alarak yakın (2000-2015) ve uzak (1970-1985) on beşer yıllık dünlerden yarınlara baktığımda gördüklerim, C13 ü oluşturan sevgili eşim Nezuş, sevgili oğullarım Pakümit, Mesteray, Netkerem ve bize kazandırdıkları sevgili kızlarımız Pınar, Özgen ve Zeynep’le ABİDE’leşen torunlarımız tüm mutluluk, gurur kaynağımız. Binlerce şükür. Daha ne ister insan . kendi adıma yarım kalmış hiçbir işim yok. Günlerim dingin. Tıpkı İrem’in söylediği, Duru’nun Ata’dan alıntı yaparak modifiye ettiği şarkının sözlerinde olduğu gibi: “Dualar eder insan mutlu bir ömür için / Sen varsan her yer huzur, huzurla dolar içim / Çok şükür bin şükür seni bana verene“. Dualarım sabah yürüyüşünde tüm tur boyunca birkaç aşamalı, birkaç özelleştirilmiş C13 kapsamında kendi özel hedef kitlem için. Yine binlerce şükür dualarımız hep yerine vardı.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2016: Mest’li açılımlar; Seyirtepeli yazlar; Pakistan’ın ardılları ve Netgillerde büyüme
https://www.copcu.com/2016/03/20/yasam-bufesinde-kara-mizah/
“…Marx ve Engels’in dediklerini Lenin zaten anlatmış. Onun söyledikleri ise Stalin’de zaten var. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi de ortada. Aslında Stalin’in söylediklerini en iyi anlayan, en iyi uygulayan ve ifade eden de Mao’dur. Dört ciltlik “Seçme Eserler”de herşey var. Lin tarafından yayınlanan minik kırmızı kitap ise Seçme Eserler’in bir özetidir. Onu okuyun yeter, kaybedecek zamanımız yok…”
Merhaba
Bu kadar kestirme bir yol olabilir mi ? Amaca bu kadar kolay erişilebilir mi ? Öğrenmenin bedeli bu kadar hafif mi ? Dün hava pusluydu. Ruhumda hüzün vardı. Bugün bahara döndü. Güneş parladı. Isıtmaya başladı. Sabah yürüyüşüm biraz daha uzadı. Dönüşte sağa dönmenin keyfini yaşadım. Kahvaltı daha bir leziz geldi. Tartıya baktım. Yıl başında 66,7 den yola çıkmıştım. Adım adım 61,1 e kadar inen disipline olma yolculuğum bir ara yeniden 61,4 e doğru kırdı dümenini. Hemen küçük oynamalarla bugün yeniden 61,1 ve mutluyum. güzelliği yaşarken, hissederken yazımın girişindeki mavili alıntı neden bu denli ilgisiz gibi duruyor ?
… Bu arada Ali beyin bir anısını da aktarıp yazımı bitireyim. Bu anı benim 1997 Temmuzunda İzmir’de Merih hanımın çıkardığı öğrenme yolculuğundaki “maydenozun lohusa kadınlarda süt verimini artırdığına ilişkin haberin fantezi anlatımına fazlaca ağırlık vermem üzerine yaptığı bir uyarıyı” anımsattığı için buraya aldım. Ali Bey 1985 de dergi yayımcılığı pratiği konusunda eğitim almaya gittiğinde Hintli hocası Haresh efendi, Ali beyin “dünya ateşten toptu” benzeri uzun açıklamalara dayanamayıp isyan ettiğini ve tahtaya hışımla “Das geniale ist das Einfache zu finden / Dahiyane olan, basit olanı bulmaktır” yazmış. Gereği kadar sadeleştirebilmek bir beceridir bu gayretlerde tek sıkıntı defoların saklanamamısıdır ki bu da sizin “MAS”laşmaya götüren zorunlu bir yolculuğa çıkarır. Hayırlı yolculuklar.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2017: Ülkemde sular durulmuyor; Atı alıp Üsküdar’ı geçenle, geç kalıp eşeğini Niğde’ye sürenin kayıkçı kavgaları ruhumu karartıyor
https://www.copcu.com/2017/03/24/yasam-bufesinde-onursuz-otobus/
“…Seksenli yılların başlarıydı. Ankara’dayız. Rahmetli Özal bir resepsiyon vermişti. Askeri erkan ve yabancı diplomatlar katılmıştı. Birkaç kişilik bir grup Özal’ın yakınında sohbete dalmıştı. Gruptaki yabancı diplomatlardan biri “hani sizin iki siyaset adamınız vardı; biri romantik diğer klasik, ne oldu onlara ?” diye sordu; rahmetli Ecevit ile Demirel’i kastederek. Leyla hanım (rivayet olunur ki bayan Umar) söze atlayıp şöyle cevapladı: “Romantik’in romanı gitti, tiki kaldı. Klasik’in de klası gitti...” Sözlerini tamamlamaya fırsat kalmadan yanında duran bir diplomatımız “Aman ha! Leyla hanım, Özal böyle sözleri sevmez” diye uyarınca Leyla hanım sözlerini şöyle sürdürdü: “Klasik’in de klası gitti, kalanına da biz baba diyoruz“…”
Merhaba
Rahmetli Leyla Umar ve yukarıdaki eski fıkra neden şimdi yeniden aklıma düştü ? Önce Leyla hanımın eski eşi Refik Erduran’ın şu sözlerini aktarayım ki Leyla hanımı yukarıdaki fıkra ile özdeşleştirmede kolaylık sağlayayım (http://t24.com.tr/haber/refik-erduran-eski-esi-leyla-umari-yazdi-kendi-olumsuzluklarim-nedeniyle-ondan-ayrildim,317046).
“…Neşesi ve kahkahası etkiliydi dedim ya. Git gide diş gıcırtılı kasvet ülkesine dönüşen yurdumuzun içinde ve kavga işportası basınımızın kulislerinde de onun nasıl yararlı olabildiği pek bilinmez… Hava fazlaca gerginleşince Leyla bambaşka bir konuyla devreye girer, hepimize takılır, suları yatıştırırdı…”
… Leyla Hanıma atfedilen ve “Baba” diye medet umulan haykırışlar neden yeniden aklıma düştü ? sorusunun yanıtına gelince. Tam bir bahar havasındaki Bostanlı sahilindeki sabah yürüyüşünden sonra aldığım gazeteye üzgün gözlerle bakarken ilk gözüme çarpan Necati Doğru’nun köşe yazısının ilk sözcükleri oldu: “Fırat’ın Batısı Gitti ! Kalkan elde kaldı…” Eldeki “kalkan” ve “baba”…Eldekiyle yetinmek mi gerek ? Rahmetli Özal da Körfez Savaşına girme hevesini dillendirirken “bir koyup üç alacağız” diyordu ve haklı da çıktı “Üçün birini aldık”. Onun da kıymetini bilemedik. Bizim otobüstekiler yaramaz. Ne yapmalı, nasıl yapmalı da…?
Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz hep açık ve aydınlık olsun.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2018: Pakistan sonrası Tacikistan; Mest’te tebdil-i mekanda ferahlık arayışları; Çatıda Masomo öncülleri
https://www.copcu.com/2018/03/19/yasam-bufesinde-kaz-ayagi/
“…Halk, anlamını kavrayamadığı kimi yabancı sözcüklere, o sözcüğün ses yapısına uygun yakıştırmalar yapar. Bu yakıştırmalar zamanla yaygınlaşır ve aslını unutturup onun yerine geçer. “Kazın ayağı öyle değil” deyimi de böyledir. Bu deyimin anlamı şudur: “Sen öyle düşünüyorsun ama yanılıyorsun”. İyi de bu tanımla kaz ayağı arasındaki bağlantının mantığı ne ? Bir bağlantı mantığı aramak gerekli mi ? Bir Fransız Türkologun dediği “Türkçe’ye hayranım; son derece mantıklı bir dil” demiş. Buna göre bir mantık ilintisi olması gerekmiyor mu ? Aslında deyimde geçen kazın ayağı ile gerçek kaz ayağı arasında hiç bir mantık bağlantısı yok, sadece ses benzerliği… Zamanla kazın ayağına dönüşen ilk yakıştırma Arapça “kazâyâ” dır. Kazâyâ, “kaziyye“nin çoğuludur. Kaziyye ise “iş, konu, sorun, dava” demektir. Deyimin aslı “Kazâyâ öyle değildir” ve “işin, konunun aslı ya da sorun, öyle sizin dediğiniz gibi değildir” demektir…Bırakın “Kazın ayağı öyle değil” olarak kalsın ve siz öncülünü bilirseniz bir gün yeri gelir “AHA” dedirtirsiniz…”
Merhaba
Yazımın girişindeki alıntı on yedi yıl önceden; Bütün Dünya’nın Ocak 2001 sayısından ve Orhan Velidedeoğlu tarafından yazılmış. Bugün yeni bir haftanın başlangıcı olan pazartesi günü, biraz önce Netin’de çok yararlı ve keyifli bir toplantı gerçekleştirdik. Adına MOTES (Marketing Technical Sales- Operational Excellence / Pazarlama Teknik Satış Etkinlikleri İyileştirme) dediğimiz toplantımızı ekiple kahvaltı masasında, sofrasında yaptık. Çok güzel görüşler paylaştık. Katılımcıydı. Gençler bambaşka !
… Şimdilik bu kadarcık yazı ile yüksek hızlı internet bağlantısından yararlanarak yayımlayıp hemen paylaşayım. Çünkü biraz sonra sevgili dostum Prof.Dr.E.E.Onoğur ile Albatros Kafeteryada buluşmak için Işıkkent’ten ayrılacağım. Daha sonra yazımı tamamlayacağım.
Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2019: Netgiller büyüyor ve beklenen zor yıllara hazırlıklı olmaya çalışıyoruz
https://www.copcu.com/2019/03/23/yasam-bufesinde-bisiklet-2/
“…”Nesnel (objektif) olarak birbirine eşdeğer olan çözümlerden birinde karar kılmaya “tercih” denir ve tercih öznel (sübjektif)tir. Çözüm geliştirmek zeka, en iyisini bulmak ise akıl ister” demiş Ege Bey. Kral Arthur da aynanın karşısına geçip dua ederken aynen şöyle diyordu: “Tanrım, bana doğruyu bulmak için akıl, seçmek için irade ve sürdürmek için de güç ver“. Kral Arthur akıllandı mı ? Asrın otoritesi akıllı değil mi ? Aşırı güç iradeyi bozar mı ? MRP II nedir bilir misiniz ?..”
Merhaba
Bir yanda Ege beyin yazısının zihnimdeki izleri; diğer yanda gözümü kulağımı kapasam da öfke dolu yalanların yıpratıcı etkisi Çeşme’nin bahar güzelliğinde bile beni yoruyor. Akşam olunca kendime soruyorum: “Hangisi daha yorucu ?“. Çimleri baskılamış yabancı otları temizlemek için üstümdeki kırmızı tulumla ot yolmak mı ? Yoksa saat 19.00 olunca bay Portakal’dan haber dinlerken ar damarları çatlamış; şakaklarındaki gerçek damarları kabarmış öfke dolu gözlerle yalan dolu sözleri duymak mı ? İkincisi daha yorucu ve uykumda karabasanlara dönüşüyor.
… Rahmetli annemin dediği “Şeytana azapta yaraşır” sözüne bir kez daha inandım. Satın aldığım bisikleti eve taşımanın yarattığı bu zorluğun bir benzerini Pinokyo’yu alınca da yaşamıştım. O günün koşullarında parasal olarak devlet memuru olmanın sıkıntılarıyla bisikleti alınca cebimdeki son metelikle Tepecik dolmuşuna binmiş ve bisikleti de bagaja sığdırmıştım. Çankaya’dan binip, bir durak sonra, Basmane’den dolmuş sağa döneceğine sola dönünce anladım ki yanlış dolmuşa, Kahramanlar dolmuşuna binmişim Tepecik diye. Hemen Fuar’ın köşesinde indim ve Pinokyo’yu ittire ittire eve kadar yaya olarak geldim. Demek ki yaşamımda bisikletin Miele olmasının lastik tamiriyle, Pinokyo olmasının yaya yolculuğu ile ve dün Prenses olmanın İzban sıkıntısıyla bende, öykü yaratacak etkileri anıları oluyor. Bunlar sıkıntı gibi görünse de heveslisine öğrenme mesajları da veriyor.; tıpkı HAGEM‘deki konuşmamda dikkat çektiğim “Her piyon potansiyel vezirdir” sözü gibi. Yeter ki kişi almaya hazır olsun, istekli olsun kişi…
Bu kadar yetsin. Şimdi yazıma görsel olarak ne ekleyebilirim ona bakayım. Sağlık ve esenlik dileklerimle bisikletli günleriniz hep açık ve aydınlık yollarda keyif ve huzur dolu olsun.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
* 2020: Koronanın ilk günlerinde güvenli yerlere dağılıp sanal ortama odaklı yaşamı şekillendirmeye çalışıyoruz
https://www.copcu.com/2020/03/20/yasam-bufesinde-game-over/
“…Gücün var mı? Sevgilim / Derin sularda inci tanesi aramaya / Cesaretin kaldıysa Hala benle aşktan konuşmaya / …/ Söyle canım sevgilim / Hayat bize oyun oynuyor olabilir mi? / Yorgun gibi bir halin var / Duyguların karışık olabilir mi? / …/ Sil baştan başlamak gerek bazen / Hayatı sıfırlamak / Sil baştan sevmek gerek bazen / Her şeyi, unutmak / …/Sanki bugün son günmüş gibi / Dolu dolu yaşamak istiyorum ben / Her ne çıkarsa yoluma / Selam verip yürümek istiyorum ben / …/ Sil baştan başlamak gerek bazen / Hayatı sıfırlamak / Sil baştan sevmek gerek bazen / Her şeyi, unutmak…”
Merhaba
Uyarılara ve özellikle C13 içinde hekim çocuklarımızın uyarılarına ciddiyetle kulak veriyoruz ve uyuyoruz (uyumak değil uymak; cinsiz tonik dahil). Şanslıyız; hani Almancadaki ünlü söz gibi “glück und unglück” yani “şanssızlık içinde şans” ve esas soru “Nereye kadar ?” Bir süredir olgular beklentilerin dışında, öngörülerin tersine oluşuyordu. Otorite sürekli olarak olmayan dövizi satıyor ve hem dövizi hem de faizi düşürüyordu. Ege bey gibi, Murat kardeşimiz gibi ve belki de Erol bey gibi konu uzmanları buna kuşkuyla bakıyorlar ve “çok değil yakın zamanda ellerinde patlayacak” diyorlardı
…Barış tam zamanında, Corona önlemleri alınmadan hemen önce Hollanda’dan salimen Türkiye’ye geldi ve Ümitgiller Nato’lu Malçik’le birlikte Kemalpaşa’da dağ evlerinde kendilerini izole ettiler. Keremgiller İzmir’de de olsa “İzmir Evleri”nin müstakil yapısı içinde sanal ortamın ekstralarıyla iş ve özel yaşamı dengeleyip salimen yollarına devam ediyorlar. Şimdi anlıyorum ki “Z Kuşağı” nın sanal ortam tutkusu günün zorlu koşullarında bir şans (glück und unglück) ve biz hepimiz “Artırılmış Gerçeklik” veya “Siber Fiziksel Sistemler” ile ve hatta “Nesnelerin Interneti (IoT)” ile bu günlere her zamankinden fazla hazırlıklıymışız. Sağlık ve esenlik dileklerimle yolumuz açık ve aydınlık olsun.
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Ve 2021 Mart ayının 19 u…
Üç ay olmadan üç vefatımız oldu hısımlarımızdan: Sırasıyla dünürüm Nadire Hanım, bacanağım Mustafa Ergüzer ve rahmetli bacanağımın kardeşi Muhlise abla. Bir kez daha rahmet diliyorum; nurlar içinde yatsınlar. Ülkeme bakınca; Fox dahil hiç bir haber kanalını seyretmeye yüreğim dayanmaz oldu. Yalanın bu denli baskın olduğu, gözlerin bu kadar karardığı, öfkenin bu şiddette yüzleri kan çanağına çevirdiği bir dönem görmedim bu güne kadar. Altı satın alma dürtüsünden “Kaybetme Korkusu (Fear of the Lost)” bu kadar acı verdiğini görmemiştim. Bu gidiş gidiş değil. Bindiğimiz alametin bizi selamete çıkaracağına inancım kalmadı. Gidecekler, başka çareleri yok; ancak giderken bizi de yanlarında sürükleyecekler. İçerdeki bu it dalaşı sürerken batıdan doğuya bizi çevreleyen ABD yapılı güçlerin niyetlerinin ne denli kötü olduğu ortada. Bu aymazlık, bu görmezlik acaba gerçekten de çaresizliğin işareti mi ? Kurtuluş Savaşı’ndan önce, Bandırma Vapuru yol çıkarken de durum bu gün gözümün gördüğü ve yüreğimin ürktüğü gibi miydi ? Tarihe yazılınca mı doğruyu görüyor insan iş işten geçtikten sonra ? Bu duruma düşmek “Basiret Bağlanması”nın ötesinde hainlerin kurtuluş reçetesi mi oluyor ? Dün 18 Mart Zaferini kutlamanın avuntusu yanında bunlara bakıp, bunlarla yatıp kalkıp gel de enseyi karartma…
Bugün Sözcü’de Soner Yalçın çok güzel yazmış; çok net uyarılarda bulunmuş (Başka Yol Yok). Koronanın bile tüm cephelerde akılları devşirmediğini görüyorum. Niyeti tasarruf olan için, uçak, saray, kanal sevdasından vaz geçip bütünleşme elini uzatmak için bulunmaz bir fırsat var bugün sorunların içinde. Bunu yapabilse işsizler, aşsızlar ve çaresizler bile “helal olsun” der ve yolun sonu selamete çıkabilir. Bence kurtuluş savaşta değil barışta ve düşman yanı başımıza yığınak yaparken en büyük şansımız bu bütünlüğü gerçek anlamda gösterebilmek. Bunun için tek şey gerek: RUH
Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Öykücü