“…Bir gün bir baba oğluna timsahla kaplumbağa öyküsünü anlatır. Der ki “Bir timsah kaplumbağayı yutmak ister; kovalamaya başlar. Tam yakalayıp yutacağı sırada kaplumbağa kenara sıçrar ve bir ağaca tırmanır“. Öykünün burasında çocuk hayretle “Baba, hiç kaplumbağa ağaca çıkar mı ?” diye sorar. Babası şu cevabı verir: “Çıkması lazımdı oğlum, çıkması lazımdı. Kurtulması için çıkması lazımdı“…”
Seri Saçmalıklar: Ağaca tırmanan kaplumbağa; Torbadan düşen öküz, Söğüt dalına yuva yapan manda ve “Aaaa, bak cambaz !”
Merhaba
Ülkem, söz sahibi olanların, yalanların, hainlerin, rakamların, afişlerin etkisi altında; Ukrayna ve Rusya gerginliğinde Boğazlardan geçti, geçecek savaş gemilerinin, Montrö’yü dillendiren magazin cahillerinin ve dikkat çekmeye çalışan amirallerin gelgitlerinde kimin, neden, kurtulması için hangi saçmalıklara sığınacağını düşünmekten kendimi alamıyorum. Uykularım kaçıyor. Gecem gündüzüme, gündüzümün geceye dönüştüğü alaca karanlıklarda ağaçtaki kaplumbağayı, torbadaki öküzü, söğüt dalındaki mandayı ve yavrusunu kapan sineğin rollerini düşünürken doğru ile eğriyi ayırt etmede, niyetlerin arka bahçesini görmede zorlanıyorum. Bu detaylar beni yıllar öncesindeki bir türküye götürüyor. Türkünün yerel sanatçısı için rahmetli Şemsi Yastıman’ı arıyorum. Türkü ile Yastıman’ı bir arada göremiyorum ve en eski kayıtlardan birinde Zehra Bilir’i buluyorum. Sanırım Kastamonu’ya ait olan bu türküdeki sözleri bilinçli bir saçmalık olarak görüyorum. Bugün anlamakta güçlük çeksem de kim bilir o yıllarda da ne denli saçmalıklar oldu ki bu türkü dillere düştü. Bu ikilemler de çatışan niyetlerdeki iyi ve kötünün ayırdını belirleyen kırmızı ince çizgiyi arıyorum. Bir yanda türkünün içimde dır dır eden saçmalıkları diğer yanda izlemekte olduğum “Homecoming (Gizli bir devlet tesisinde çalışan insanların hayatının ve tesiste yaşananların anlatılacağı Homecoming dizisinde; Julia Roberts sosyal hizmet görevlisi Heidi’yi, Bobby Cannavale hırslı patron Colin Belfast’i, Stephan James ise sivil hayata dönmeye çalışan bir asker olan Walter Cruz karakterini canlandıracak. Mr. Robot dizisinin yaratıcısı Sam Esmail’in hazırladığı psikolojik gerilim türündeki yapımın senaryosunu podcast’in yaratıcıları Eli Horowitz ve Micah Bloomberg kaleme alıyor. Dizi dünya çapında yalnızca Amazon Prime Video platformunda; 2018) ” isimli dizinin birinci sezon, dokuzuncu bölümünün 27 nci dakikasındaki aşağıda verdiğim diyalogun açtığı pencereler ile bu yazıma başlıyorum.
Ve Çeşme’de bugün (17.04.2021). İki gündür hava puslu; güneş pusların ardına ve hava sıcak. Tahminler yağış dese de yağmurun işaretleri yok. Bahçemin ön tarafında bir ay önce bellemeğe başladığım yer defalarca yaptığım tırmıklama ve tesviye ile çim sermeye hazır. Ancak dün verdiğimiz karar ile evi mantolama işlemi haftaya başlar diye çim sermeyi ertelemem gerekiyor. Demem o ki; Çeşme’de günler rutinlerin etkisi altında bir yılı aşkın süredir, kesintisiz ikametle her şeye rağmen keyifli olmayı sürdürüyor. Şükür ve şükranlarımız dolu dolu. Ayrıcalıklı yaşam koşullarımız var ve bunların değerinin ve anlamının farkındayız. Her gün deniz kenarındaki yürüyüşümüzü keyifle yapıyoruz. Standart kahvaltımızdaki “Yeşil Şifa”yı kesintisiz sürdürüyoruz. Bahçeden bir limon ve nane, yarımşar demet maydanoz, dereotu, bir havuç, ceviz kadar zencefil karışımını yarım bardak su ile parçalayıp suyunu Nezuş içiyor, posasını ben yiyorum. Domates (4 çeri), biber, hıyar, dörder zeytin ve kibrit kutusu kadar peynirle birer küçük dilim esmer ekmekten sonra, üçüncü bardak çay ile ikişer ceviz ile finali yapıyoruz. Geç saate uzanan (saat 11 gibi) kahvaltından sonra bir saatlik rahvan (atlara ayıp olmasın) yürüyüş sonrası Sözcü okuma ve kahve sohbeti ile saat ikiyi buluyor. Bir meyve ile öğle/akşam yemeği karışımı yemeğimiz için saat dörde ulaşıyor. “Beş Çayı” denen şey bizde ya adadan her gün topladığımız taze kekiklerden veya yeşil çay oluyor. Hafta içi Nezuş “Esra”yı izlerken ben ya kitap okuyorum (Nisan ayı bereketli geçti; Utku’dan bir ve Ümit’den sekiz kitap armağan geldi); ya blogumda yazı yazıyorum veya kulaklık ile “Homecoming ve Line Of Duty” benzeri diziler izliyorum. Günler günlere ekleniyor. Pazartesi Cumaya yapışıyor. Günlerimiz dolu dolu geçiyor (gibi geliyor bizi).
Önce “Line of Duty (Jed Mercurio tarafından oluşturulan ve World Productions tarafından üretilen bir İngiliz polisi prosedür BBC televizyon dizisidir. 26 Haziran 2012’de BBC Two ilk diziyi yayınlamaya başladı. 4,1 milyon izleyiciden oluşan konsolide izleyici kitlesiyle on yılda en iyi performans gösteren drama serisiydi)” den “Doğrunun Söylenmesi” konusundaki yemini tam metnini doğruyu söylemeyen ve yalan söylememekle övünen “dilsiz şeytanlar” için yazmak istiyorum:
“Samimiyet, içtenlik ve doğrulukla ilan ve tasdik ederim ki vermek üzere olduğum ifade doğru, doğrunun tamamı ve sadece doğru olacaktır” Ve bizimkiler ! Samimiyet ne gezer ! İçtenlik, ara ki bulasın ! Peki ya doğru ! S3B2 sondan 15 dakika önce aynen şöyle sözler var sanki bizimkiler için söylenmiş: “O kadar çok yalan söylüyorsun ki doğrunun izini kaybediyorum”.
S1B9 un 27nci dakikasındaki diyalog birden gereğinden fazla ilgimi çekti. Konuşmaları defterime yazdım. Buraya da olduğu gibi aktaracağım. Amacım işe alımda deneyimsizi tercih eden karar vericinin art niyetini ortaya koyarken kullandığı sözcüklerdeki anahtarları paylaşmak. Bunu yaparken aynı anda Netdirekt‘e teknik destek operatörü seçerken çoklukla tercihimiz olan “deneyimsiz olma”nın amacını düşündüm. Biz, “Kurumsal Kültür” için bunu istiyoruz. “Homecoming” de karar verici Colin’in niyetinin iyi olmadığını dizinin ileri bölümlerinde anlıyoruz. Şimdi diyaloga bakalım. Bay Colin (Bobby Cannavale; BC), işe baş vuran bayan Heidi (Julia Roberts; JR) nin özgeçmişini inceleyip diyalogu başlatıyor:
BC: İyi görünüyor.
JR: Tamam
BC: Bir sürü insanla görüştük; bir sürü seçenek, bazıları çok deneyimli adaylar. Ama deneyim nedir Heidi ?
JR: Deneyim ne midir ?
BC: Evet, özünde aşinalıktır, değil mi ? Geçmişte işlerin şimdi nasıl yürüdüğüne aşina olmak. Peki ya gelecek ? İşlerin nasıl yürüyebileceği ?
JR: Demek istediğinizi anlıyorum.
BC: Bize tutku, odaklanma lazım. Henüz var olmadığı için o an net olmayan bir şeye amansızca kendini adayabilme. Öyle birini bulmanın ne zor olduğunu bilemezsin.
JR: Siz…Bu niteliklere sahip miyim ? diye soruyorsunuz.
BC: Evet, öyle.
JR: Deneyimlerimin sınırlı olduğunu biliyorum ve eğitimim tam olarak bunu karşılamıyor ama kesinlikle çok hevesliyim. Bilirsiniz bu süreçte rol oynamaya, bunun parçası olmaya. Bu şeyin…
BC: Harika. Dinle, buraya kadar geldiğin için çok teşekkürler.
JR: Biraz daha açabilir miyim ?
BC: Tabii
JR: Her şeyini verecek birini arıyorsunuz. Hayatını bu iş ekseninde inşa edecek birini. O, benim. İstediğim bu. Ben bu işe başından sonuna dek tüm kalbimi, sahip olduğum her şeyi vermeye hazırım. Kesinlikle.
“İşe kalbini koymak” bana “Başarı Formülüm“deki “4H” i; “Tutku ve Heves” ise hem Kerem’in paneldeki sözlerini hem de yine “Başarı Formülüm“deki “2P“i anımsatıyor.
Oğlum Ümit’in armağanı olan sekiz kitaptan ilk okumaya başladığım Osho‘nun “Her şeye sahipsiniz, kendiniz hariç” isimli kitaptan küçük bir öykü ile yazımı bitireyim.
“…Gezginin biri yürüdüğü uzun bir yolun ardından bulduğu bir ağaç gölgesine oturur. Acıkmıştır. “Şurada biraz yiyecek olsaydı yerdim” diye düşünür ve birden orada yiyecek belirir. Aç olduğu için hiç sorgulamadan bir güzel yer. Sonra uykusu gelir. “Şurada bir yatak olsaydı uyurdum” diye düşünür ve bir yatak belirir. Fakat yatarken adamın içini bir düşünce kaplar. “Neler oluyor ? Etrafta kimse yok ama yiyecek dedim geldi, yatak dedim geldi, şimdi hayaletler gelip beni yiyecek” diye düşünür. Ve hayaletler gelip onu yer…”
Rahmetli anam, uluyan bir köpek gördüğünde “Başını ye !” diye söylenirdi. Bugünün hain yalancılarını ya kendi yarattıkları hayaletler yiyecek ya da kendi başlarını kendileri yiyecekler. İnşallah onların kaderi, ülkemin kederi olmaz.
Sağlık ve esenlik içinde doğruların yarattığı güzelliklerle tüneldeki üç adamdan (kötümser, iyimser ve gerçekçi) gerçekçinin gözü ile hem tüneli, hem ışığı ve hem de gelmesi olası treni görüp iş işten geçmeden hayaletler hepimizi yemeden açık ve aydınlık yollarda yaşam gölünde keyifli kulaçlar atmayı sürdürürüz.
Öykücü