“…Diploma asıl olarak diploması olmayan insanlar için anlamlıdır (Michel Foucault / Selin Feldman); … Okullarda öğrencilere üç tür baskı uygulanmaktadır: 1.Suç yükleme: Öğretmenin öğrencisine söylediği şudur: “Senin bilmediğin şeyler var ve sen bunları mutlaka bilmelisin”; 2.Mecburiyet: Öğretmen öğrencisine öğrenmeye mecbur olduğu mesajını vererek baskı uygular “Bilmen gereken şeyler var, ben onları biliyorum ve onları sana öğreteceğim”; 3.Kontrol: “Sana bunları öğrettik sonra bunları bilmen gerekecek. Öğrenip öğrenmediğini kontrol edeceğim” Sözün özü; “öğrenci hazır olduğunda öğretmen gelir“…”
Syngillerle on iki yıl sonra ilk kahvaltı sohbetinde buluştuğumda, nelerin çerçevesi içinde olacağım ? Copculaşmanın ışığında başarı formülümün bileşenleri ve kendini sorgulamak
Merhaba
Ne olduğunu, ne yaptığımı bilmiyorum ama mutlaka bir şeyler oldu ve on gündür bel fıtığından ağrı çekiyorum. Ben bu acıyı daha önce de yaşadım birkaç kez. İlki 2006 yılında başıma geldi; tam İsviçre’ye “SSTC Güncelleme Eğitimi”ne gitmenin arifesinde. Daha sonra 2010 yılında yaşadım; tam Türkmenistan’da sistematik seminerler için yola çıkarken. En son bu yılın başında yaptığım bir hata ile benzer acıları çektim kıvranarak. Fıtık ağrıları ile yürümekten yoksun olunca günlerim büyük oğlum Ümit’in verdiği cep tipi kitaptaki Bay Michel’in sözleriyle oyalandım. Yazımın girişine Bay M.Foucault’dan bir alıntı yaptım.
Bu arada ülkemin güneyi yangınlarla; kuzeyi sellerle ve doğusundan batısına her yanı istilacılarla boğuşurken Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirindeki tavsiyelere uyarak teselli bulmaya çalışıyorum ve söze devam ediyorum.
“Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler / Son meclisi câm üstüne câm olsun erenler / Şükranla vedâ ettiğimiz cân-ı fenaya / Son pendimiz ah-lâfa devâm olsun erenler”
“İlgi alanım”da “Nol’cek bu dünyanın hali ?” kahve kültürü sorusuyla gezegenin sona doğru gidişine gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış, otorilerin aymazlıkları var. “Etki alanım”da bugün günlük vefat sayısı 157 olan ve hemen herkesin artık “kim korkar hain kurttan” ya da “acı patlıcanı kırağı çalmaz” yargısıyle duyarlılık azalışı yaşadığı Covid-19 için üçüncü aşıyı olup olmama kararı için uzayan bekleme sürecimdeki endişelerim var. “Odak noktam”da ise kapatılmasın diye yönetim kuruluna seçildiğim derneğin online işlemlerinde geç kalınmış (!) olmasının yarattığı cezalı durumdan sıkılmayı baskılamaya çalıştığım kırıklığım var. Bunun yanında sevgili Akın’ın davetiyle; değerli Mehmet (Dr.MD)’in telefondaki sevimli sesinin yarattığı birlikte olma olasılığının hazzı var. Bu düşüncelerle ve belki gelecek hafta, bel-ayak ağrılarım geçerse giderim diye oğullarımın fotoğraflarıyla görselleştirilmiş bir mesajı, slayt ve video serisi haline getirmeye çalıştım. Bu kısa görseldeki mesajları aynı çerçevede defalarca paylaştım. Bu kez amacım Syngillerle beraberlikte daha odaklı bir sohbetin öncülünü blogumda paylaşabilmek.
Syn-Nets Sohbetleri
Bakalım ilki gerçekleşecek mi ? İlkine çağırsam HG gelecek mi ? Yoksa oluşumuna ya da devamına olumlu bakmayacak mı ? Neden bu kuşkularım ? Bugüne kadar görebildiğim öyle bir yerleşik düşünce tarzı var(dı) ki CINOS’un üç evresinde genç CEO eskisinin girmesine izin vermiş olan Bursa’yı sorgulamış ve “kapıları kapatın” mesajını vermişti net olarak. Daha sonra ben birkaç kez özlemle ya geleyim, ya gelin Netgillerde buluşalım “bakın şarap ve kadehler de hazır” demiştim Temsil Plaza’da kapı komşusu iken ve … Ne gelen oldu; ne çağıran ve hatta çağrıma olumlu/olumsuz yanıt bile veren çıkmadı. Bu bir kültür yansıması olsa gerek ki anlamam pek kolay olmadı bu güne dek. Peki bugün neden umutluyum ?
Çağrı yapmıştım genç orta düzey yönetici arkadaşıma. Olumlu baktı. Süre geçti. Ses seda çıkmadı. Meğer pandemi yasaklarının yakın etkisi altında iki haftanın geçmesi zorunluymuş. İki gün önce çağrı aldım. Bu kez de ben bel fıtığı ağrısı çektiğim için bir hafta sonraya erteledim. İnşallah haftaya gerçekleşir ve küçük adımlarla uzunca bir beraberliğin yoluna çıkılır. Ne tür faydalar umuyorum ?
Önce kendi adıma, kendim için beklediğim faydayı açıklayayım. S.Covey’in “Etkili İnsanların Sekizinci Alışkanlığı” isimli kitabının ekinde verdiği cd nin ilk filmi: “Hayat kısa, öyleyse...” ve üç dakikalık filmin ana mesajı şu kısacık yaşamda: “İnsanların dört temel ihtiyacı (L1 den L4 e)” ve dördüncüsü “L4:Legacy”. Türkçesi “Miras” ve biraz daha açarsam “Leave a legacy: Bir miras bırakmak” ya da “Bir iz bırakmak” ki özellikle 2009 yılında ilk “MAS”ım olan “Mustafa Artık Serbest” derken amacım bu “4L” nin her birine katkıda bulunabilmekti. Bunu “Bilginin Zekatını Vermek” olarak tanımlamıştım. Bunu da hem CINOS’un üç aşamasında, hem CINOS’tan sonra ABG; PLN ve AS gibi mesleğimin kuruluşlarında ve hem de sevgili Utku ile birlikte Boya, Tekstil, Kağıt sanayiinin kuruluşlarında hep “SSTC” çerçevesi içinde, “öğrenme ve ustalık yolculuklarının prensiplerinde” yapmaya çalıştım. Asıl yoğunlaştığım yer ise 2009 dan bu yana kesintisiz olarak Netgiller (Netdirekt ve Netin) oldu. Şimdi sevgili AÖ in açtığı kapı ile Syngillerle beraberliğimde bir ivme olacak mı; göreceğiz. Eğer gerçekten de genç Syngiller “Öğrenme (L3:Learn)” yi dört temel ihtiyaçtan biri olarak görürlerse ve buna hazır olurlarsa keyifli anlar olacağına inanıyorum. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Yazımın ekindeki videoda görüldüğü gibi ilk beraberliği şu çerçevede başlatmak istiyorum:
- Konuşma halkasında Tanışma: Kimsiniz ?
- Syngilli olduğunuza göre başarılısınız; başarınızı neye borçlusunuz ?
- Ana mesajım: “Kendinizi sorgulayın > sahip olduğunuz değerlerin farkına varın > Farkındalığınızı geliştirin > Özgüveninizi yükseltin > Sizi motive eden nedenleri bulun.
- Kendinizi nasıl sorgularsınız ?
- Hangi temel değerlere sahipsiniz ?
- Farkındalığınızı nasıl geliştirirsiniz ?
- Farkındalığınız gelişirse ne olur ?
- Özgüveninizi nasıl yükseltirsiniz ?
- Sizi ne motive ediyor ?
- Vb soruların gücünden ve öykülerden nasıl yararlanabiliriz ?
Önce üç sorunun önemine değinen bir başka mesaj: İnsanlar ve şirketler birbirlerine benzerler. İnsanlar ve şirketlerin hemen hepsi ne yaptıklarını bilirler. İnsanlar ve şirketlerin pek çoğu nasıl yaptıklarını bilirler. İnsanlar ve şirketlerin pek azı neden yaptığını bilir. İşte bu açıklamaya göre yukarıdaki dokuzuncu sorunun yanıtını bulmak gerek. Kazanmak mı; kaybetme korkusu mu ? Yoksa zevk mi, sıkıntı çekmemek mi ? Ya da gurur mu yoksa toplum beğenisini kazanmak mı ? İşte bu altı dürtü, tee 1926 da Dr.Stronk’un ortaya koyduğu ve yüz yıl sonra da aynen geçerli olan motivasyon nedenleri… Bu nedenle kendini sorgulamakla yol çıkmak, işe başlamak gerek. Tıpkı Kerem’in panelin kapanışındaki konuşmasında olduğu gibi.
Netgillerin (Netdirekt ve Netin) kurucu ortağı olan Kerem Copcu, Teknoloji Zirvesi / fark Yaratan Şirketler Paneli’nin kapanış konuşmasına neler söyledi ? Bunlardan hangileri sizin için daha önemli ? Pusula ile yön mü; ayak izleriyle eylem mi yoksa saat ile hız mı daha önemli başarı yolculuğunda ?
Kendi görüntümle başlayan 2021 den NKM (76/53/12) ile yine aynı yıl içinde NKKerem’in fit görüntüsünün öncülü olan 2013 yılından bu güne uzanan sekiz yıldaki öykülerin başarıya ve sağlığa olan etkileri biz Copcuların (C13) iz bırakan anıları… Yunt Dağındaki enerji kanatlarının ROI’si (Return Of Investment / Yatırımın Geri Dönüşü) öylesine yoğun emekle yaşama aktarıldı ki zaman oldu Ankara yollarında bunaldık. Umutların dibe vurduğu anda “Network” etkinliği ile çözüme ulaştığında en verimli ilk iki yıldaki gecikmenin bilançomuza yansıyan kaybı bir milyon doları bulmuştu. Bunun yanı sıra kendi tükettiği enerjisini üreten Türkiye’nin ilk ve tek veri merkezi olmanın gururu gerçek bir sosyal sorumluluk projesine sahip olmakla gerçekleşmişti. Aynı şekilde Netgillerin kurucu ortakları olan Kerem ve Semih’in İbrahim’in ekibiyle dünyaya açılması kısa sürede “Kafa Topu”nu Masomo’dan İngiliz Miniclip’e devrini sağlayınca tekneli keyifler zirve yapmıştı. Tüm bu güzellikler hızla gelişirken dualarımız da artarak sürüyordu. Öte yandan Copcuların “Y Kuşağının Erkeklerinin Kardeşliği (EKÜ Tribrosis)” nin Korelilerle ekstra Mestleşen Sidney/San Diego seferleri ve Bursa yoluyla Pakistan ve Tacikistan sonrası bugün Burdur / Kütahya hattında emekle yoğrulmuş sodalı sulara dönüşmeye çalışan gayretleri ve sonuçları da apayrı gurur nedenlerimiz oluyor. İşte odağımdaki tüm bu güzellikler, güneydeki yangınlarla, kuzeydeki sellerle ve doğudan gelen Afganlılarla kararan enseme, yıpranan umutlarıma az da olsa teselli nedenim oluyor. Görüyorum ki; her şeye rağmen bugün, dünden daha iyi ve yarınlar mutlaka çok daha güzel olacak.
Sözün özü; AÖ ile buluşmak için sağlığımın düzelmesini beklerken “EKÜ Tribrosis”in Netgilli, Mestli ve CC kültürlü verimliliklerinin yarattığı umut ışığı ile “başarı formülümün ardılları”nı yeniden paylaşmak istiyorum; bir kahvaltı sohbetinin konuşma halkasında. Her şey nasip meselesi.
Öykücü