“…Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri deli sanırlar (Nietzsche); … Between the idea and the reality; between the motion and act, falls the shadow ( The Fall, S1B3; Düşünceyle gerçek arasına, devinimle eylem arasına düşer o gölge);.. Dans eden bir yıldız doğurabilmek için insanın içinde uzlaşmayan bir yan olmalıdır (Nietzsche; The Fall S1B4);… Çok fazla yalan söyledin, doğruların izini kaybettim (Line of Duty, S4B5);…”
A bove ante, ab asino retro, a stulto undique caveto (Öküzün önünde, eşeğin arkasında, aptalın her tarafında hazırlıklı ol).
Merhaba
Özel sektördeki ilk yılım henüz dolmamıştı. Torbalı, Kuşçuburun’da (bugün AL’nın şaraplık üzüm bağları ve tesisleri) “Şahin Tepesi” gibi camlı kulede rahmetli Atıf Attila ile oturup çayımızı içiyorduk. Önümüzde uzanan ikibin dekarlık bağın güzelliklerine bakıyordum (Nisan 1986). Sohbet konusu neydi ? Arayışım neydi ?şimdi filmi biraz geriye sarayım.
Bir yıl nasıl geçmişti ? Kucağımda neler vardı ivedilikle yapmam gereken ? “Teknik Danışmanlık” sorumluluk çerçevesi bana yabancı değildi. İşim kolaydı (!)…Yanılmışım. Gerçekten de ağaç yaşken eğilirmiş. Kırk yaşında özel sektöre geçince uyumda zorlanıyordum. Kamudan özel sektöre geçişim benim için bile sürprizdi. Kamuda tıkanmaya başlamıştım. Gönen yollarında Gazanfer Bilge‘den Kamil Koç‘a bile terfi edememiştim. Otobüsle Balıkesir-Gönen’e erişsem bile yine bana araç gerekiyordu. Ya Balıkesir Zirai Donatıma; ya Gönen İlçe Müdürlüğüne veya (hatta zaman zaman) Gönen-Tahirova (Alman) Çiftliği Müdürüne başvuruyordum. Bir keresinde çiftlik müdürü İsmail bey (Demirci) beni kendi arabasıyla çeltik taralasına götürmüştü karlı bir kış gününde. Özel sektöre geçtiğimde İsmail beyin, meslektaşım ve BYR’in Ankara bölge müdürü olan Kubilay’ın babası olduğunu öğrenecektim. Eylülden Mayıs ayına kadar her ay Gönen’de Sarıköy ile Dereköy arasındaki Panayır Mevkii’ne gidip Yanıklık hastalığı etmeni olan Pyricularia oryzae fungusunun “survival / overwintering / Kışı geçirme” verilerini almam gerekiyordu doktora çalışmamda…Yıllar yılları kovaladı. Doktoram biteli altı yıl olmuştu. Kadrom gelmemişti. Hâla “asistan masistan parçası” tanımı içinde (sözde) kadro yokluğu nedeniyle son kademeye gelip tıkanmış ve maaşında terfi edememiş birinin mutsuzluğu içindeydim. Gönen’de hâla Tayyare Otel’de kalamıyordum. Alman Çiftliği’nde konaklamak için bile torpil aramak zorunda kalıyordum. Bu da benim zoruma gidiyordu. Rahmetli müdürüm Dr.Kâzım Türkoğlu’nun teklif ve desteği ile TÜBİTAK Teşvik Ödülü’nü alınca (1983) Bakanlığın dikkatini çekmiştim. Ardından adıma laboratuvar açılmış (Tohum Patolojisi) ve ben de hem kadro, hem maaş artışıyla laboratuvar şefi olmuştum. Ancak aynı anda özel sektörün (daha doğrusu dostum Alev’in) de dikkatini çekmişim; hiç düşünmeden bir günde “Üçüncü Dönemeç“e giriverdim (01.05.1985).
Otuz altı yıl önce, 1985 yılının Nisan ayının son Çarşambasında Alev’in elindeki bond çanta ve araba anahtarı “Üçüncü Dönemeç” ile yön değiştirmeme yetmişti. İşçi Bayramında özel sektörlü olmuştum. Sevgili Alev’e, eşi sevgili Fatoş’a ve tüm Kutay Ailesine sağlık ve esenlikler diliyorum.
Aradan bir yıl geçmiş ve ben uyum sürecinde hâla zorlanıyordum. Kırkından sonra zor oluyor bu tür dönemeçleri geçmek. Geliştirmem gereken ve ruhsatlandırmam istenen iki önemli preparat kucağıma düşmüştü (TPS ve RMZ). Bunlardan biri bağ içindi ve gelişmekte olan şirketim için bağ pazarına hemen girebilmek çok önemliydi (TPS). Çünkü bağ pazarında rakiplerin beş yıl gerisinde kalmıştık. Bereket o günlerde bu sektörde alıp da Üsküdar’u geçecek at yoktu. Hâla şansımız vardı. Elimi çabuk tutmalıydım. Sezon ilerliyordu. Yine Nisan ayı gelmişti. Bir yıl nasıl da çabuk geçmişti. Bir yıl içinde şirketimin baskın olduğu pamuk çalışmalarıyla nasıl da hızlı geçmişti. Bağ yeni bir alandı bizim için. Bağ için geç kalmamam gerekliydi. Bağlar uyanmaya başlamıştı. İlacın denemeye alınma prosedürü tamamlanmamıştı. İki hafta içinde süreci tamamlayamazsak bir yıl kaybedecektik. Hızlı, hırslı ve çevik olmalıydım. By-pass’lar bulmalıydım. Sempatik ikmal çözümleri yaratmalıydım. Bunun için öncelikle (evvela) resmi tarla denemelerinin BZMAEnstitüsü uzmanlarıyla işbirliğini sağlamam gerekiyordu. Konu uzmanına (MA) iki deneme yeri bulmalıydım. Deneme bağlarında hastalık çıkma ve gelişme şansı yüksek olmalıyfı. Her bağ bu amaca uygun ddğildi. Amaca uygun iki bağ buldum. Biri Menemen Topraksu Araştırma Enstitüsü bağı; diğeri Manisa Merkez’de Gediz’in kenarında Terzi Mustafa‘nın bağı. Nisan başı ile ortası arasındaki iki haftanın öyküleri anlatmakla bitmez. Bir yanda İstanbul’da Dr.Heye (Teknik) ve Dr.Kaeding (Pazarlama) ile “SSTC Follow-up” uygulaması; diğer yanda çalışma planının EAK’de kabulü için “Sempatik İkmal“. Koşturmacası kadar keyfi de zirve yapıyordu. Yıllar sonra, 2005 yılında Rio (Brezilya)’da “Tatlı Sert” diye TPS’ın “Başarı Öyküsü“nü videolarla zenginleştirip de anlatırken bu ilk adımdaki iki doktoru ve yaptıklarını vurgulamış ve “Onu ne doktorlar istedi de; biz vermedik” diye öyküme başlamıştım. Yirmi yılın her adımı ayrı bir öyküdür benim için. Yazmakla bitmez. Ben de yazmaktan usanmam. Şimdi konuya döneyim ki “Doğru Seçimler” çerçevesi içinde bir anı bir öykü paylaşayım.
Zor da olsa yılı ruhsatlandırma çalışmaları açısından yılı yitirmedik. İkinci olarak (saniyen) geç kalmadan bu ilaçlarla ilgili bizzat kendim tarla çalışmaları yapmalıydım. Farklı koşullarda, çiftçi uygulamalarında, geniş parsel uygulamalarında hastalık kontrolundeki değişimleri görmeliydim. Yönetimli uygulamalar için uygun bağ ve bağcılar arıyordum.
Öte yandan (salisen); geliştirmem gereken diğer ilaç da patates mildiyösü konusunda yepyeni ve karışım yapılı bir fungisitti. Bu arada, bir yıl önce patates mildiyösü konusunda köy-kahve toplantılarına başlamaya hazırlanıyordum bölge müdürüm Alev’in önderliğinde ve öğreticiliğinde. Nasıl becerdi; hangi kanaldan girdi bilmiyorum ama rahmetli Alpaslan Beşikçioğlu‘nun teknik ekibiyle bir diyalog geliştirmişti Alev. Ciba’nın Farma Bölümünden aldığımız 8mm lik (yoksa 16 mıydı ?) bir film makinası ve İsviçre’de hazırlanmış İngilizce bir filmle yollara düşüyordum. İlk etapta Beşikçioğlu’nun Simplot Projesi teknik elemanlarıyla birlikte olduk. Patates çalışmalarının ruhsat amaçlı resmi enstitü denemelerine evrilmesi için uzmanların kabulleri henüz olgunlaşmamıştı. Bize ilk adımda “etkili etkileyiciler” gerekliydi. Bu nedenle Beşikçioğlu ekibi ile beraberlik ayrı bir öneme sahipti. Otuz beş yıl önce bu amaçla yaptığım görüşmelerde bugün EÜZF’de öğretim üyesi olan Prof.Dr.A.A. ile görüştüm mü ? anımsamıyorum. Daha sonra yıllarca birlikte çalıştığım, patatese aşkla bağlı Ayhan Kullep’le Simplot içinde tanıştım mı bilmiyorum. Bu konuyu bir başka yazıya bırakayım. Şimdi ben yazımın ilk cümlesine döneyim ve “Doğru Seçimler” başlığı ile bağımı yeniden kurayım
“Şahin Tepesi” gibi camlı kulede rahmetli Atıf Attila ile oturup çayımızı içiyorduk. Önümüzde uzanan ikibin dekarlık bağın güzelliklerine bakıyordum (Nisan 1986). Sohbet konusu neydi ? Arayışım neydi ? Rahmetli Atıf beyi tanıyanlar çok iyi bilirler. Atıf hoca radyoda sabahları tarım programı yapan bilgili ve bilgili olduğu kadar deneyimli bir meslektaşımdır. Bizden önceki kuşaktandır. Amerika deneyimlidir. Stajda yer ölçme (arazi tesviye) pratiklerinde eğitmenimiz olmuştur. Manisa merkezli Gediz Planlama çalışmalarında yer almıştır. Enstitü yıllarımda rahmetli Niyazi Hoca (Prof.Dr.N.Lodos) ile birlikte enstitüye çay saatinde gelirdi. Sanırım Meyve Hastalıkları Lab.Şefi Sadık Bilgir’in de sınıf arkadaşıydı. Davudi gür sesiyle, iki metreye yakın heybetli duruşuyla, bilgi ve becerisiyle unutulmaz, iz bırakan, farklı ve faydalı bir meslektaşımızdı Tek eksiği yazmayı sevmiyor oluşuydu. Anıları ve bilgileri beraberinde mezara gitmesin diye sevgili Ahmet (Prof.Dr.A.A.) konuşmalarını kayda almayı kendine görev edinmişti. Sonuç ? Bilmiyorum.
Şahin Tepesi’nde bağlara bakarken rahmetli Atıf beyden TPS için demo bağları için tavsiye almaya çalışıyordum. Bu arada kendi seçtiklerimden de söz ediyordum. Sekiz demo yeri seçmiştim. Bunlardan biri Menemen’de Haritacı Mustafa’nın bağıydı. Doğru bir seçimdi. Hem bağı herksin görebileceği bir yerdeydi hem de bağcının dükkanı hemen en büyük bayimize komşuydu. Bu seçim hem bayimizi (Aziz Civan) mutlu ediyor hem de hırdavatçı olan Mustafa’nın dükkanında sonuçların etrafa yayılması (ağızdan ağıza pazarlama; virüs etkisi; hendeği aşmak) gerçekleşiyordu. Seçtiğim bağlardan birisi de Alaşehir Tariş’in yönetim kurulu üyesi NN’un bağıydı. Büyük bağcı olmanın baskısıyla elimdeki tüm demo amaçlı TPS’nin hepsini almaya çalışan; alamayınca mutsuz ve huysuz olan biriydi. Etkileyici olarak çok önemliydi ama baskısına dayanmak da bir o kadar zordu. Bir diğeri de yine Tariş yönetim kurulu üyesi ve MF Traktör bayisi Kasaplı HÖ idi. Seçimim pek çok açıdan doğruydu. Bağı ve konumu amaca çok uygundu. Bağlarına bakan Kuyucu Ali ve oğlu ne dersem yapıyorlardı. Baştan her şey mükemmeldi. Ne zaman ki KH arkadaşının karısını ayartıp çevre tarafından afaroz edilince bu seçim de “Doğru Seçim” sınıfından çıkmış oldu. Yeni olmanın, bağa ve bağcıya yabancı olmanın, seçimde detaylı düşünemeyen ben benzer durumlardan sakınmak için Atıf hocamdan yardım istiyordum. Gökkaya’dan XY’e git ve benden selam söyle; köyünün en sözü geçen adamıdır ve dediğini yapar dedi. Bu arada ben Gökkaya’nın hemen komşu köyü Mersindere’den İD’un bağını seçtiğimi söyleyince yerinden fırladı: Bağcının yapısı ve kendi bildiğini okuyacağı için sonuçlarının kuşkulu olacağı yargısı ile bu seçimime külliyen karşı çıktı. Bunu söylerken satır arasında “Alevi” olmanın küçümseyici sözcüğünü kullanmaktan da çekinmedi rahmetli. Mükemmel bir konumda olan bu bağ ve bağcı ile demonun ileriki adımlarında neler yaşadım ? başlı başına bir öykü olur.
Bu örneklerle hangi mesajı vermeye çalışıyorum: Kullanım iznine sahip olarak bayi raflarında satışa sunulmuş olan bir tarım ilacının “satış destek çalışmaları” içinde “demo (demonstrasyon)” çok önemlidir. Doğru yapılırsa zaman kazandırır; doğrudan satış artışına etki eder. Doğru yapılmaz ya da yönetilmezse akla ziyan kalıcı etkileri olur ki daha sonra ağzınızla kuş tutsanız faydası olmaz. Elinizde demo kriterleri vardır. Onlara göre seçim yaparsınız, uygulama yaparsınız, gelişmeleri değerlendirir ve uygun durumda “Tarla Günü” ile taçlandırırsınız.
Kimi zaman doğrular çatışır. Benim doğrumla rahmetli Atıf hocanın doğrusu buluşmaz. Örneğin Nazilli’de seçtiğim demo yerinin sahibi olan Mehmet Gürbüz hem Atıf Hoca için, hem benim için hem de sonuçları yayıp kullanacak olan bayi için de uygundu. Atalan’lı rahmetli Süleyman Gülcüoğlu benim için uygundu ama en büyük bayimiz SK için uygun değildi. Çünkü büyük çiftçi olan Süleyman beyin ödeme disiplini keyfinceydi ve SK bundan memnun değildi. Ancak Atıf hocamın onaylamadığı Mersindereli İD’un ciddi bir takım sıkıntıları aştıktan sonra yaptığımız Tarla Gününün akıllara çıpalanan etkisi yirmi yıl sonra, Rio öncesi yaptığım survey çalışmasında aynen karşıma çıkıyordu. Akıl almaz bir güzellikti bu bulgu. Bunu bir “Kelebek Etkisi” olarak düşünerek yirminci yaşında yetmiş tonu aşan satışının sürmesi ile TPS ilacının patent süresinin dolmasına, rakiplerinin arttığı ortamda, fiyatından taviz vermeden hâla liste başı olmasında “Doğru Seçimler”in etkisi çok fazladır. Bence buradaki anahtar sözcük “Doğru” dur.
Sözün özü; doğrularımız çatışabilir. Gerçek değişmez ve her zaman egemendir. Peki “gerçek” ve “doğru” nedir ? Gerçek, objenin var oluş özelliğidir (on demodan birinin İD’un bağında olması ve bağın konumu gerçektir); doğru ise obje ile süjenin arasındaki ilişkinin özelliğidir (bağcının özelliklerini benim ve Atıf hocanın algılayışı). Karşı tarafa bakarken aynaya da bakmak gerekir. Sonuçta biz seçimlerimizin ürünüyüz. Her zaman hazırlıklı olmalıyız ? Seçimlerimizle çıktığımız yol dümdüz gitmeyebilir. Dikkatli olmak; uyanık olmak ve manevra yeteneğini yitirmemek gerekir.
Bir Latince deyişle bağdan çıkayım, dünden kopayım ve bugüne bakıp yazımı kapatayım: A bove ante, ab asino retro, a stulto undique caveto (Öküzün önünde, eşeğin arkasında, aptalın her tarafında hazırlıklı ol).
Sağlık ve esenlik içinde yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Öykücü