“…İyi akşamlar dostlar. Bugün Ersin’le (ZM68EEO) Mavişehir’de buluştuk. Hasret giderdik. Sohbet ederken grubumuzda bir konunun ikimizin de ortak dikkatine düştüğünü gördük. Biraz sonra paylaşacağım. Önce iki soru: 1.Dr.Atanasiu’ye hatırlıyor musunuz ? 2.Nasıl hatırlıyorsunuz? Ben daha sonra bir anımı paylaşıp vermek istediğim mesaja döneceğim. İyi akşamlar. Sağlık ve esenlik dileklerimle selamlar (ZM68MC)..;Son sınıfta tarla bölümüne deneme tekniği dersine girerdi. İlk dersinde daha önceki yıllarda anlattıklarından soru sormuştu ve bizlerden çıt çıkmayınca, masanızın gözüne birşeyler koymak istediğinizde çekmece dolu ise ne yaparsınız dedi. Bizde gene çıt yok, masanın gözünden birşeyler çıkararak yer açarsınız değil mi dedi. Sizler de yeni bilgilere yer açmak için deneme tekniğinden birşeyler çıkarmışsınız dedi ve yeniden anlatmaya başladı kibar sevecen bir kişiliği vardı (ZM68HS)...; Atanasiu Alman hocaydı, deneme tekniği derslerine gelirdi. Dersi Almanca anlatırdı, tercümesini de rahmetli İbrahim Demir hocamız yapardı. Dersin birinde İ.Demir Hoca gelmedi. İşte bu andan itibaren hayatta hiç unutamadığım anı başladı. Atanasiu beni çağırdı, karınca kararınca tercümesini ben yapmıştım. Ne kadar terlediğimi tahmin edemezsiniz. Sanki sırtımdan su döktüler. Bu bende bir anı olarak kaldı. Öldüyse Allah rahmet eylesin. Herkese iyi geceler ve sağlıklar dilerim (ZM68MA);...
CINOS (1992-2005) Ekimleri (Ajandalarımın13 Ekim ve çevresindeki notlarım): TD>SBM>PGM>PGM>ÜGM>PM>YGM ve “Neden yazıyorum ?”
Merhaba
Ve ertesi gün: “Günaydın dostlar İyi bir gün diliyorum. Neden dün Dr.Atanasiu’dan söz ederek bir konuya girmeye çalıştım ve neden birgün bekledim? Dr.Atanasiu Hayrettin’in sözünü ettiği gibi gerçekten “kibar ve sevecen bir kişiliği vardı” hocanın ve sınıfa girdiğinde ilk sözü “Meine Damen Und Herren” olurdu. Türkçesi “Hanımlarım ve Beylerim”. Dün Ersin’le Mavişehir’de birer bira ile sohbetin yoğunluğundan haz duyarken konu “Acaba biz, grubumuzun beylerinin “kibar ve sevecen olmadığı” bir an mı oldu da grubumuzun hanımları (örneğin Alev ve Fatoş) eskiden olduğu gibi diyaloga, paylaşıma katılmıyorlar?” İyi misiniz? Sözcüklerde sesinizi özledik. Sağlık ve esenlik dileklerimizle. Bu mesajı şahsım (!) ve Ersin adına yazdım. Selamlar (ZM68MC)…” mesajımı WA ZM68 de paylaştım.
…Ve gecikmeden gönlümüzü ferahlatan yanıtlar aldık:
- ZM68AK: “Sevgili arkadaşlarım, hatırlanmak ve özlenmek ne güzel bir duygu. Beni onurlandırdınız. Sizlere kırılmak mümkün mü? Biliyorsunuz bir yanlışlık gördüğümüz zaman anında tepkimizi gösteririz ve sonuçta tatlıya bağlanır. Benim bir süredir sohbete katılamamamın sebebi evimde başlayan büyük çaplı tadilattır. Ara ara sizin yorumlarınıza bakıyorum ama cevap yazabilecek konsantrasyonu bulamıyorum. 15-20 gün sora inşaallah işler bitince sizlere daha rahat ulaşabileceğim. Sağlığım da iyi çok şükür. Tüm arkadaşlarıma sevgiler.”
- ZMFK(AK): “Çok değerli ZM68’li arkadaşlarımız, Alev’in de yazdığı gibi, size hiç darılmak olur mu? Ben bütün yazı Seferihisar’da yazlıkta koşuşturma içinde geçirdim.. Evimiz çocuklar ve torunlar, kardeşlerle oldukça yoğun geçti.. Ben grubunuzda bulunmaktan çok mutluyum.. Zaten kendimi de bu gruba ait sayıyorum..Sevgili eşim Alev’e de sizlerden haberler veriyorum, mutlu oluyor çok…Biraz önce anılarınızı, ders notlarınızı görünce, kaybettiğimiz sevgili arkadaşları anınca çok duygulandım.. Ben kendi notlarımı, yazımı çok beğenirdim ama, Mustafa’nın ve rahmetli Ali’nin kitap kalitesinde notlarını görünce çok takdir ettim.. Ben de nişanlı olduğumuz dönemde Alev için bir ders notunuzu deftere geçirmiştim özene bezene…Sınavı verip mezun olmuştu…Şu pandemi günleri geçip buluşma olduğunda bir özel “ Anılar” oturumu yapsanız harika olur..Hepinize Alev ve benden sevgiler, selamlar sevgili ZM68!”
Böylece Edward De Bono’nun “Sur/Petition” isimli kitabında önerdiği iki yoldan birini (tahrik) kullanarak ses duydum; mutlu oldum; sevindim. Seslenip ses beklediğim iki hanım arkadaşımız vardı diyaloga çoktan beri girmeyen. Daha düne kadar paylaşımları çokca olurdu. Meraklanmıştım. Bunlardan biri ZM68AK, diğeri de ZM68AK adına FK… Teşekkür mesajımda belirttiğim gibi ilginç bir durum oluştu: “...Sevgili Alev ve Fatoş, böyle seslenince ilginç bir durum oluşuyor. Fatoş’un eşi de Alev. Okulda ayırt etmek için “Kız Alev, Erkek Alev” derdik. Herneyse! Bugüne döneyim. Sesinizi sözcüklerde duymak güzeldi. İyi olduğunuza sevindik. Sağlık ve esenlik içinde aydınlık yakın yarınlarda görüşmek umuduyla selamlar…”
Dileğim “sağlık ve esenlik içinde aydınlık yakın yarınlarda buluşmak“. Bir yanda pandemi, yarınların sağlığını tehdit ediyor; diğer yanda ekranlardaki arsız, nursuz, ruhsuz, duygusuz ve hatta hırsız öfkeli suratları görünce “yakın yarınlarda” esenlik arayışımda umutsuzluğum artıyor. Hem aydınlık olacak hem de yakın olacak ki; çok düşük olasılık kanal ve saray sevdası bağımlılarıyla…Bindiğimiz şeyin artık bir “alamet” olduğu kesin. “Kıyamet”e gelince; küçük mü yoksa büyük mü olacak göreceğiz…Kıyametin küçüğü, büyüğü mü olurmuş ?
Köylüler Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Hocam kıyamet ne zaman kopacak ?“. Hoca “Küçük kıyamet mi yoksa büyük kıyamet mi ?” demiş. Köylüler şaşırmış ve “Hocam kıyametin küçüğü,büyüğü olur mu ?” deyince Hoca “Olur” demiş “Karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak” demiş. Bu tanımlamayı ülkesel boyuta taşısam, nasıl bir kıyamet beklentisi olurdu ?
ZM68 de iletişim ağında Dr.Atanasiu örneğinden yola çıkarak anılar tetiklenince Bitki Sistematiği ve Bağcılık derslerini veren yabancı hocaların isimleri görüşme konusu oldu. Çatıya çıkıp defterlerimden sözü edilen isimleri arayıp buldum (Pof.Charles Olivier Orsat; Gilbert Bocquet). Ve konu “güzel yazı” ile not tutma konusunda zenginleşti. İşte birkaç örnek:
- ZM68CK: “…Mustafa’nın ‘inci gibi’ yazdığı kitap baskısını andıran notlarına hep imrenirdim. Onun kadar güzel not tutan bir başka arkadaşımız da rahmetli Ali Zeybek idi. Onun ‘Turunçgil Meyvaları’ dersine ait notları da bende yadigar kalmış (son sınıfta diğer bütün dersleri Haziran’da vermiş, bütünlemeye yalnız Turunçgiller kalmıştı). Sevgili kardeşimiz meleklerle uyusun…”
- ZM68EEO: “…Bugünün öğleden sonrası mesajları için teşekkür ediyorum. Hayıflandım şimdi, çünkü defterlerimi azalttım. İmdi bazı sorular ve ekler: Mösye Boke’nin adı nasıl yazılıyor, öğrendik. Kaynak; Copçu. Peki mösyönün dersini kim tercüme ediyordu??? Ali Zeybek’i çok severdik. Çok yönlü bir arkadaşımız idi. İzmir deki evine çok gitmisimdir. Filmler, araba markaları gibi konularda bilgi sahibi idi. Konak’ta şimdi ismini hatırlamadığım bahçe icindeki kahvehanede bric oynardık. Brici o ögretmisti bize. Hasan da vardı oynayanlar içinde. Söz konusu not rahmetli A. Zeybek’e aittir. Yazısinı tanırım . Rahmetli en son bir DÜÇ te çalışti ve oradan emekli oldu. Bag dersi veren yabancı hocayı hic hatirlamıyorum. Özel bagcılıga kim gelmisti ???...”
Yıllar yılları kovaladı. Bazen önünde olduk bu kovalamacanın bazen gerisinde kaldık. Kimi zaman yaşam büfesi önündeki sıranın önüne geçmek için kan ter içinde kaldık; kimi zaman bir ağacın gölgesinde yan gelip yattık (!). Gün oldu rüzgarı arkamıza alıp hızlandık; gün oldu arkamızdaki rüzgarla yuvarlanıp gittik. Bu sözcükleri yazarken iki kuş düştü aklıma: Biri “Guguk Kuşu” diğeri “Angut”. Guguk Kuşu’nun özelliğini bilirsiniz. Yumurtalarını bir başka kuşun yuvasına bıraktığı; beleşten yavru büyüttürdüğü ve daha sonra yavrularının yuvanın sahibi olan diğer kuş yavrularını yuvadan atıp başkasının yuvasına sahip olduğu anlatılır. Bu tanım da bana “Tarım Ekonomisi Kürsüsü‘ndeki yaşı bize yakın kimi “kurnaz” hocaları anımsatır. Peki, Angut’u bilir misiniz ?
Angut’laşmak
İyi mi ? Kötü mü ? Suçlu kim ? Otorite çoklukla “Rüzgarı arkamıza aldık. Yürüyelim arkadaşlar. Kim tutar bizi…” sözleriyle “bisiklete binme“nin gereğini yapar. Hoppala ! Nasıl bir cümle oldu ? Birkaç kavram iç içe girdi. “İş dünyası bisiklete binmeye benzer; durursanız düşerseniz”. Bu nedenle otorite “Hedef 10” diye yola çıkarır; “10” ve hatta” 15″ yaparsınız. Otorite “Rüzgarı arkamıza aldık; tam zamanı: Hedef 20″ der. Ve bir de bakarsınız angutlaşmışsınız. Ne demek ? Angut (Tadorna ferruginea)‘a biraz bakalım: Kuşlar genellikle yere inecekleri zaman rüzgarı karşılarına alırlarmış. Angut kuşu türü iniş yaparken rüzgarı arkasına alarak indiği için sağlıklı bir iniş yapamayarak yuvarlanır. Bu özelliğinden teşbih yapılarak argoda da kullanılır.
Yurtdışı Deneyimlerimiz
Sınıf arkadaşımız ZM68ŞK, cebindeki 250$ la Fransa’dan Kanada’ya uçar soğuk bir Şubat günü,1972 de. Kanadalı olunca “Şükrü > Sam” yapar adını söylenmesi kolay olsun diye. Ama yaşam ona hiç de kolay olmaz 25 yıllık Kanada günlerinde… Kanada’dan emekli olur ve şimdi artık ABD’de Key West‘te yaşamaktadır Sam’leşen Şükrü… Sekiz yıldan bu yana üç kez toplanabildiğimiz beraberliklerimizin ikisine katılmak için Türkiye’ye gelir bizim Şükrü… Pek sağlıklı görünmemektedir. Bir süredir kendinden haber alamıyorum. Neden şimdi Şükrü’den söz ediyorum ? Her yıl Fransa’ya giderdi fakülte yıllarımızda. İmrenirdik. Evet, Fransa’ya gidiyormuş ama göründüğü gibi keyifli değilmiş bu gidişler. Necdet (ZM68NY)’in, Mehmet Ali (ZM68MAÇ)’nin ve Mustafa (ZM68MA)‘nın fakülte yıllarında İsviçre’de Almanya’da yaz stajı yaptıklarını bu vesileyle öğrenmek de güzel. Benim ilk yurt dışı çıkışımın 1986 Eyül’ünde Les Barges (İsviçre) da iki haftalık “Aplikasyon Teknikleri Eğitimi” oluşu ile kıyaslama yapınca aklım, bir soru düştü zihnime: Fakülte yıllarındaki yurt dışı deneyimleri sonraki kariyer basamaklarında neleri nasıl etkiledi acaba ?
Sevgili NY kısa paylaşımı içine ne güzel bilgiler sıkıştırmış: “Sevgili Mustafa Monsieur Bocquet idi hocamızın ismi benimle Mehmet Ali nin 4 ay İsviçre’de çalışmasını sağlamıştı. Cenevre’de bizi bir akşam yemeğine evine davet etmiş ve Çerkez tavuğu ikram etmişti…” Cenevre’deki akşam yemeğindeki Çerkez Tavuğu’nun lezzeti nasıldı acaba ? Acaba o günde de NY hocanın elini şimdilerde sıktığı gibi mi sıktı ? Bereket pandemi kısıtlarında artık el sıkmıyoruz ve yumruk tokuşturuyoruz da elimizi NY dan kurtarıyoruz.
Yazmak
Bir soru daha sordum ZM68 dostlarıma: “Değerli arkadaşlarım. Anılar birbirini çağrıştırdı. Bu çağrışımlar günüme anlam katılıyor ve vigorumun yükseldiğini hissedip seviniyorum. Biraz sonra bir seri mesaj yazıp birkaç fotoğraf paylaşacağım.
Konu:Yazmak… Güzel yazmak değil sadece yazmak. Ben dün (fakülte, enstitü ve CINOSlu 24 yıl) yazıyordum. Bugün de yazıyorum. Bu cümle için iki örnek foto veriyorum. Soru şu: Neden yazıyorum?
Birkaç nedenim var:
1.Mutually Obligation (Gönüllü Mecburiyet): Fakülte yıllarım
2.La havle süreci: Etki ile tepki arasında bir boşluk vardır. Bu boşluk sizin özgürlük alanınızdır. Ben o anlarda yazıyorum ve tepkimi o an için sıfırlamaya çalışıyorum. Diğer bir ifadeyle “Unutmak için” yazıyorum
3.Anımsamak için yazıyorum. Şimdi yaptığım gibi
4.Değişimleri görmek , kıyaslama yapmak için yazıyorum. Sadece ölçülebilen değerler gelişir. Kendimi sorgulamak ve farkındalığımı artırmak için yazıyorum.
5.Ve alışkanlık oluştuğu için yazıyorum.
Özellikle “Sabah Notları”nı önemsiyorum. Ve bugünlerde blogumda daha sık yazıyorum. Sanki bir telaş var rutinimde. Sayısı gittikçe artan “B’lerin Etkisi” altında olduğumu hissediyorum.
Sabah Notları ve Duvar Yazıları (https://www.copcu.com/2009/04/15/yasam-bufesinde-sabah-notlari/)
Verdiğim linkte görüldüğü gibi 4 Nisan 2015 günü blogumda “Sabah Notları” başlıklı bir yazı yazmışım. Yazımın girişini 1993 Kuşadası-PineBay’dan bir fotoğraf eklemişim. Fotoğrafta beş kişi var: Ben, Nezuş, Alev, Fatoş ve Lâtif ve yzımın ilk cümleleri:
“…Geçen gün sevgili arkadaşım Hayrettin Selçuk bir dvd gönderdi. Onaltı yıl önce Kuşadası-Pine Bay Otel’de kutladığımız 25 nci yılın video kayıtlarını paylaştı. Biz 68 liler pek vefakar çıkmadık. Ancak 25nci yılda o da rahmetli Lâtif’in çabalarıyla gerçekleşti. Allah razı olsun. O kayıtlarda Cihan’ı gördüm. Cici Başkan’la aynı masayı paylaştığımızı gördüm. Fatoş’la uzun uzun dans ettiğimi gördüm. İçimi hüzün kapladı. Çeşme çatıdaki çeyizlerime döndüm. Sabah notlarımı, duvar yazılarımı aradım…”
ve o günlerde okumakta olduğum bir kitaptan alıntıya yer vermişim:
“…Robert Cooper ve Ayman Sawaf “Liderlikte Duygusal Zeka” isimli kitaplarında “sabah notları” başlığı altında şöyle yazmışlar: “…Duygusal olarak kendinize ne kadar dürüst olabilirsiniz ? Bu yönünüzü ortaya çıkarmanın en iyi yollarından biri, aklınızdaki kötü düşüncelerden ve kalbinizdeki şüpheden uzak bir biçimde her sabah kendinize birkaç dakika ayırmaktır. Bu nasıl olabilir ? “Sabah notları” için normalden beş dakika önce kalkın. Her zaman oturduğunuz yere oturun. Kendinizi dinleyin. Kalbinize dönün ve rastgele birkaç sayfa birşeyler yazın. Böylece duygusal dürüstlükle yazmış ve Stanford İşletme Okulu’ndan M.Ray’ın “yargının sesi” olarak tanımladığı içsel eleştiri ve zeka eleştirisi yöntemini uygulamış olursunuz. Burada önemli olan yazmaktır. Ne hissederseniz hissedin yazın. Sıkıcı ve yorucu bir toplantı veya iş günü, yaptığınız şeyle duyduğunuz heyecan veya yeni bir proje hakkındaki umut… Elinize bir kalem almak, duygu ve düşüncelerinizi anlamanızı kolaylaştırır. Bu eğlenceli bir şeydir: El yazınız kalbinize bağlanmış gibidir…”
ve ben yazıyorum. Hep yazıyorum. Yazabildiğim sürece yazmaya çalışacağım. Barış’ın dediği gibi “Yaz dostum,”…Belki de bu çaba “L4” adınadır.
“Sözler uçar, yazılar baki kalır” ve işte WA’da ZM68 de bir hocamızın ismi (Dr.Atanasiu) ve ardışık iki soru bilmediğim nelerin yazılmasını sağladı. Mesajlardan iki örnek:
- ZM68ÖS: “…Değerli Sınıf arkadaşlaŕım geriye baktığımda bir çok ortak arkadaşımızın olduğunu hatırladım. Latif, eşi Ziynet hanım ve çocukları ile çok yakın arkadaşımızdı. Her vesile ile onları anıyoruz. Not defteri deyince bu güne kadar anmadıklarımızda var. Antalya’lı bir sınıf arkadaşımız Narenciye bahçelerindeki bentin yıkılmasıyla vefat eden arkadaşımızında notları çok temiz ve okunaklı idi… Eşim ve ben onun notlarından çok yararlanmıştık.
Allah’tan rahmet mekanının cennet olmasını diliyorum. Herkese sevgiler, selamlar…” ve - ZM68MA: “..Antalyalı sınıf arkadaşımız Durdali Yılmaz’dı. Neyazık ki onu ifade edildiği gibi bahçelerindeki elim kazada kaybettik. Hannover’de beraber staj yapmıştık.Latif de aynı zamanda Almanca bölüm arkadaşımdı. Kaybettiğimiz tüm arkadaşlarımıza Allah rahmet eylesin. İyi akşamlar, sağlıklı kalın…”
Şimdi yeniden bugüne ve şahsıma (!) döneyim ve yazımı bitireyim.
“B’lerin Etkisi > BPlus”
İnsanın sağlıklı olduğu an organlarının nerede olduğunu hissetmediği anmış. “Boyun” fıtığını 2006 da yaşadım ve çok şükür ki 15 yıldır kendini hissettirmiyor (Öyleyse neden başım dönüyor ?). “Bel” fıtığımı 2010 da yaşayıp da atlattım derken bu yılın başında hafif, Temmuzda ise ağır bir şekilde yaşadım (ve hâla tam iyileşemedim). Öyle ki karpuzun ağırı, zeytinyağ tenekesi, saksı gibi objelerle tetiklediğim suçlamaları altında kalsam da gerçekten de ciddi bir hata yaptığımı sanmıyorum. Daha öncesinde iki mikap toprağı taşıdım. Bahçeye yeni çim dikmek için toprağı derince belledim. Ağır çim kalıplarını (18 kg) taşıdım. Arıtmanın 25 kg lık tuzlarını kucakladım. Tüm bu ciddi yükler bel fıtığımı tetiklemedi de karpuz, saksı ve teneke (5kg) mi tetikledi ? Demek ki kırılma noktasına gelmiş belimdeki dar kanal, fıtık, disk kayması ve kireçlenme. “Bel” den sol “Bacak“a vuran ağrılar artınca (4/10 dan 8/10 a) kortizonlu ve ağrı kesici iğneler de kâr etmedi. Söz konusu ödem gecinceye kadar yaklaşık iki ay günlerimin yarısından fazlası yatmakla geçince, her gün yaptığım sabah yürüyüşlerinden yoksun olunca iki haftadır “barsak” sorunu öne çıktı. Erkin Koray’ın “Fesupanallah” şarkısını anımsadım: “Arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah / Biri biterken öbürü de başlar vermesin Allah“. Boyun, Bel, Bacak derken “Selway Sendromu“nun en önemli semptomu olan “Baş dönmem” artıyor. Henüz “Böbrek” ve “Beyin” den bir sinyal yok gibi görünse de seksene yaklaşırken sürpriz sayılmaz. Benim elimden gelen her gün yürüyüş yapmak; yediğime içtiğime dikkat etmek; düzenli uykuya özen gösterip stresten uzak kalmak. Hepsini gereği gibi yapıyorum (yapıyoruz). Buna rağmen “B’lerin Etkisi” artabilir ve bunlara başkaları da eklenebilir. Dediğim gibi seksene doğru kızamık çıkarmayacağıma göre hazırlık olmak; süreci uzatmak, şiddeti azaltmak için elden geleni yapmak gerek. İnşallah “son dönemeç“e varıncaya kadar “BPlusların Etkisi” ile yaşamın konforu bozulmaz ve oluşan yükler artmaz. Yön belli; kıyı görünüyor ve önemli olan “görünen karşı kıyıyı unutmadan” güne önem vermek, anı yaşamak, sahip olduğumuz değerlerin farkına varmak… Yapabilene ne mutlu ! Ve çok kolay…
Sağlık ve esenlik için aydınlık yakın yarınlarda görüşmek umuduyla selamlar.
Öykücü