Yaşam Büfesinde “EKOK & EBOB”

“…İnanamıyorum; güvenemiyorum. Yıldırım geldi geçti; şimdi sıra Şimşekte ve eski tas eski hamam… Saraydan çıkılmadıkça; uçaklar satılmadıkça, konvoylar kısalmadıkça ve kamu çalışanları rahatlık zonundan vaz geçmedikçe, “En küçüğüne bile IBAN’la göz dikmekle / Fotokopi Tasarrufları”yla bu iş olmaz. Sonunda imam ve cemaat yansımasıyla Manisa’nın Topkapısı, Erzurum’un serası, Balıkesir’in havaalanı derken soygun sürer ve trol sayısı sığır sayısını geçerek etin ne olduğu unutulur, sütsüz kalır çocuklar ve “Bizimkilerin Dumkofu ve Mültecilerle” dolunca ülkemde geçmiş güzel günlerine özlem duyan halk “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini / Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (1)” diyen Namık Kemal’in sözlerinden medet umar…”

Nezuş & Melek’in mutfak hünerleriyle “Anneler Günü Keyfi” (Çeşme / 12.05.2024): Portofino (04.04.1964 MCND nişan ve İC İtalya yolcusu) ve Roberta (19.09.1965 MNC Copculaşma) anılarıyla

Merhaba

Dün “Anneler Günü“ydü. Çeşme’de hava serindi. Ancak Melek’le onbirleşen biz Copcular (Aslıhan gelemedi; Barış Hollanda’da ve Eren Belçika’da) gerçekten keyifli bir gün geçirdik. Fırında göveçte kuru fasulye, çığırtma ve böreklerle açılış yapan, fırında sütlaçla finale eren Nezuş’un sofrasında mutlu, mesut, bahtiyar keyifli saatler geçirdik. Yemeklerin lezzeti ve anlamı o kadar yoğundu ki Beylerbeyinin Göbek’i bile masada ve midelerde yer bulamadı. Ben bu yazıya başlık ararken ve giriş paragrafını şekillendirmeye çalışırken ekrana Mahfi Eğilmez‘in yorumu düştü ve gördüm ki aynı görüşteyiz. İşte sayın Eğilmez’in ilk yorumu:

“Kamu kesimi için hazırlanan tasarruf paketini hızlıca gözden geçirdim. Doğru önlemler var. Bununla birlikte tasarruf önlemleri saray harcamalarını, uçaklarını, konvoylarını, korumalarını kapsamadığı sürece fazlaca işe yaramaz. Koyanların uymadığı kurallara kimse uymaz.”

Aklın yolu bir; görünen köy kılavuz istemiyor. Filler tepişiyor ve olan çimenlere oluyor. Bir anı ve bir mesaj:

CINOS‘un son evresinde bir öğrenme yolculuğundayız (Çanakkale-2007) (2). İki yıl önce Paris’in doksan kilometre kuzeyindeki tarihi bir şatonun gün ışığı gören salonunda “Konuşma Halkası” ve “Johari Penceresi”nde buluştuk. Omurgalı Liderlik çerçevesinde “F2 / Frameworks” çalışmaları için “Train The Trainer / Eğiticinin Eğitimi” öğrenme ve ustalık yolculuğunu gerçekleştirmiştik. Ben Paris’i seçerken diğer iki seçilmiş eğitmen (TA; AŞ) Barselona ve …. şehirlerindeki benzer yolculuklarını tamamlamışlardı. Çok geç kalmadan (demir tavında dövülür) ardıllarını, benzerlerini ve sonraki adımları ülkemizde gerçekleştirdik. Şimdi artık sıra “G2M Strategies / Field Force Effectiveness” projemizi “Koçluk Becerileri” ile rutinlerimize uygulamamız gerekiyordu. Aker’le anlaştık. Zeynep ve Janet hanımlarla Çanakkale’de “Kolaylaştırıcı Koçluk” anlamında keyifli öğrenmelerde buluştuk. Çanakkale Boğazı’nda balık ve rakılı gala yemeğinin ilerleyen saatlerinde katılımcılardan biri (EU) bana aynen şöyle dedi:

Nerde durduğunuz belli değil Mustafa Bey..!“. Ben bu sözü neden hak etmiştim ? Bir yıl önce Antalya’da “SGC / Syngenta Growers Clup” kavramının iç lansmanı için bir toplantı düzenlemişti zamanın CEO’su. Bunu anlatmak, sunmak da bana düşmüştü. Ben Pazarlama Müdürlüğü’nü devretmiştim ve “CDM / Competence Development Manager: Yetkinlik Geliştirme Müdürü” görev tanımıyla uzatmaları oynuyordum. Sözü edilen “SGC” aslında fark yaratmak, fark göstermek adına CEO’nun bir “Inovasyon Taktiği” idi. Bu yaklaşım uygulamaya geçmemiş ise de CEO’nun kariyer yolculuğunda işine yaradı. Ülke müdürlüğünden “Avrupa Ülkeler Müdürlüğü“ne terfi etmesinde “Paradigma” açısından yeni yaklaşımını gösterdi. İç müşteri bu kavrama haklı olarak uzaktı. Bunun pek çok nedeni vardı. En önemlisi de Syngillerin ürün portföyü yetersizdi. Ülkemiz koşullarında işe yaraması pek olanaklı değildi. Üst ve ara yöneticiler CEO’ya açıkça karşı çıkamıyor ve hem CEO’nun anlatımlarını hem de benim sunumumu kerhen kabul ediyor görünüyorlardı cılız itirazlarla. Ben bu sunumu yaparken özellikle ara yöneticiler benim nerede durduğumu (SGC’ı savunmak veya karşı çıkmak) görmek istiyorlar; göremiyorlardı. Haklıydılar. Ben taraf değildim. Sadece yapılmak isteneni sunuyordum. Kabul veya redetmek ya da uygulanabilirliğini yargılamak özellikle ara yöneticilere (satışın bölge müdürlerine) düşüyordu. Bu nedenle bir bölgenin satış müdürü (EU) alkolun cesareti artırdığı yemeğin ileri saatlerinde bana “SGC konusunda nerede durduğumun belli olmadığını” söylüyordu. Bu sözlerden cesaret alıp içindekini iki yıl sonra söylemek isteyen bir başkası da (Pazarlama Uzmanı BHG) şu sözleri söylüyordu: “Hayırlı bir şey olsaydı sana sundurmazlardı Mustafa Bey” diyebiliyordu.

İşte bu son sözü on yedi yıl sonra bugün CBYardımcısı CY’ı televizyon ekranında “Tasarruf Tedbirleri“ni anlatırken düşündüm: “Hayırlı bir şey olsaydı” yerine “Gerçekten işe yarayacağına inansaydı; pakette gerçekten de sayın Eğilmez’in açıkça söylediği gibi dişe dokunur bir şeyler olsaydı sayın Cumbaba konuyu CY’a bırakır mıydı; bizzat kendisi sunardı.” Tekrar yazayım ki Mahfi beyle aynı görüşteyim:

  • Saraylardan çıkılmadıkça,
  • Uçaklar satılmadıkça;
  • Konvoylar kısalmadıkça;
  • Dövize endeksli borçlar yeniden yapılandırılmadıkça
  • İthalat yerine doğru desteklemelerle tarımsal üretim artmadıkça,
  • Kamudaki araçlar azalmadıkça…
  • İmam gerçekten de “Etkili Rol Model” olmadıkça
    • Az öğretmen almakla,
    • Servis aracı yerine toplu taşıma kartı verilmekle
    • Sığır yerine trol beslemekle
    • IBAN’la yardım toplama alışkanlığından sonra küçük tüccarın IBAN’larını izleyip kaçakları yakalamaktan medet umarken
    • Yandaş müteahitlerin trilyonluk borçları silindikçe
    • En küçük bir şeyde bile tasarruf yapmakla durumun düzeleceğine inandırmaya çalışmak, inanmak zordur.

“…Şimşek, kamudaki harcama kontrolüyle dezenflasyonu da destekleyeceklerini belirterek üç yıl boyunca memur sayısının artırılmayacağını, yeni araç alınmayacağını, bina kiralanmayacağını ve en küçük kalemlerde dahi (3) tasarrufa gidileceğini kaydetti…”

Bu terazi bu sıkleti çekmez; bu iş yürümez. Ne diyeyim Allah ıslah etsin…

Öykücü

Yaşam Mimarlarına Afiyet Olsun

(1) : Mader : Ana, baba, ebeveyn
(2): CINOS : Ciba (1985-96) > Novartis (1997-2000) > Syngenta (2001-2009)’ da geçen 24 yılım
(3): En Küçük Ortak Kat (EKOK) > En Büyük Ortak Bölen (EBOB): Hep düşünmüşümdür “Ortak Payda“da hangisi olmalıdır ? En küçük mü ? En büyük mü ? Padişah kızına bir koca, bir damat aramaktadır. Adayları doktora göndermekte ve özellikle neslini sürdürmek için fonksiyonel verimliliği yüksek adayı “Ultra Check-up”la seçmek istemektedir. Pelivan görünüşlü yakışıklı delikanlının raporunda doktor sonucu şu kısaltmayla göstermiştir: İBBİY… Daha önce defalarca yazdım; benim çocukluğum ve ergenliğimin başlangıcı taşrada esnaf çocuğu olarak ve biraz “edepsizce” geçti. Erkek Orta Okulu ve Erkek Lisesinde sürünce ergenlik; Karşıyaka ve Çeşme öncesinde 29 yıl Tepecik’te geçince yaşam “Edepsizlik Portföyüm” zenginleşti. Şimdi İBBİY’i burada açıklarsam tepki alırım ve başım gereksiz yere derde girer. Bu nedenle meraklısına söylemeyi yeğlerim.