Yaşam Büfesinde “Basra (3)”

“…Balcının bal tası var / Oduncunun baltası var / Bağcının 3 Basrası var > Küllü Basra, Ballı Basra ve Sidikli Basra… Peki bağcının başka nesi var; iki elin sesi var (ikinci el kim olabilir ?)> Saldım çayıra, Mevlam kayıra (kırk yılda değişen pek bir şey yok)…; Herkes halinden memnun; kimsenin ne bir arayışı var ne de hissettiği bir ihtiyacı;…Bağlara ve Yollara baktım ve ; Aletler (drone’lar ve otoyollar) gelişti; Ürünler (ilaçlar ve otomobiller) gelişti; İnsanlar (sürücüler ve üreticiler) gelişti (mi); Neler değişti ?…; Bırak böyle kalalım bir dargın bir barışık / Nasıl olsa dünyada bütün işler karışık…; Köylünün biri hocaya yanaşır ve “Hocam kadının biri bir tepsi baklava taşıyordu“. Hoca sakince “Bana ne ?” der. Köylü “Ama hocam sizin eve doğru götürüyordu” diye sürdürünce konuşmayı, Hoca “sana ne ?” diye yanıtlar…”

Veri’den Bilgelik’e uzanan süreçte “Kurumsal Tek Ses” olabilmek> Ravel’in Bolero’su benzeri etkilerle “Sistemik Olarak Aktive Edilmiş Bağışıklık”tan yararlanabilmek

Merhaba

Neden bu Nasrettin hoca fıkrası ? Her an (veya şu an) biri, birileri doğrudan veya dolaylı olarak Basra Serisindeki amaç için “Bana ne ? Sana ne ?” diyebilir. Varsın, desin; ne değişir ?

Geçen hafta bir sosyal medya haberi beni yeni sorgulamalara yöneltti. Yirmi yıldır bildiğim bir konuda (örtü altı geç turfanda üzüm yetiştiriciliği) yoğun ve hızlı bir büyüme, bir artış, bir odaklanma dikkatimi çekince değişik kanallarda bilgi, beceri ve deneyim sahibi ve hatta yetkili ve sorumlu meslektaşlarımın görüşlerini derlemeye çalıştım. Bunları da “Basra Serisi” iki yazımdan sonra bu yazımla sürdürmeye çalışıyorum.

Bağcıyı dövmek mi, üzüm yemek mi ?

Amacım, böylesi katma değerli üzüm üretimi kültüründe entegre bir programı geliştirip tarımsal savaşımı disipline ederek yetkili ve sorumluluların işbirliği ve eşgüdüm içinde katkı sağlamalarını tetikleyebilmektir. Bunun için de konuyu basitleştirmek adına “Külleme Hastalığı ile Mücadele Teknik Talimatı“nı örnekleyerek konuya yaklaşmaya çalıştım. Çünkü bu konuda yetkili ve sorumlu olan otorite, talimatta küllemeye karşı ilaçlı savaşımı fenolojiyi esas alıp Temmuz ortasında son vermeyi emrederken örtü altına giren bağlarda ilaçlı savaşım Kasım ayına kadar devam ediyor. Bu kritik süreçte ilaçlamaların disipline edilmesini kim, nasıl sağlayacaktır ? diye sorup “Ha gayret ! Bi gayret arkadaşlar…” demeye çalıştım. Genel olarak yaklaşım “bana ne ?” oldu ve ısrarcı olunca da sanırım “sana ne ?” oldu içlerinden yüzüme karşı yüksek sesle. Bugün “Basra” serisinin üçüncü adımında anladım ki herkes halinden memnun; kimsenin ne bir arayışı var ne de hissettiği bir ihtiyaç içinde… Dün Sarıgöl Ziraat Odası ile görüştüm. Ardından Sarıgöl Tarım İlçe Md.lüğü ile görüştüm. Deneyimli yılların Sarıgöllü ilaç bayisi bir arkadaşımla görüştükten sonra gün geceye kavuşurken CINOS(1)‘un üçüncü evresinde birlikte çalıştığım konu uzmanı ve çözüm paketi sunan şirketin üst düzey görevlisi bir meslektaşımla “Basra” örneğinde konunun geneli üzerinde uzunca bir sohbet yaptım ve işte bir küçük kare:

NKM-: Yüzbin dekarı aşkın Sarıgöl örtü altı üzümleri senin özellikli bir ürünün için “niş pazar” değil mi ?

SZH-: Hayır; değil. Ben özellikli ürünüm için SAR(2) konseptiyle üç milyon dekarı aşkın bağ alanında “Bitki Sağlığı”nı amaçlıyorum.

Salisilik asidin açtığı bu yolda bugüne kadar çok çaba sarfedildi; doksanlı yılların ortasında ben de “acilbenzolar” ile dahil oldum ve emeklere değdi mi; değer mi, değecek mi ? Göreceğiz. Bir söz var çok sevdiğim: Çıktığınız yolda engeller yoksa o yol sizi hiç bir yere götürmez. O halde inat ve ısrar (2P); sabır ve sebat (2P) ya da tek sözcükle “Tutku” veya “Metanet” başarıyı belirleyecektir. Kolaylıklar diliyorum

(3D)x2P+4H=10S

Görülüyor ki ben ağaçlarla uğraşırken o, ormanı görüyor. Yolu açık ve aydınlık olsun. İnşallah “Hi-Fi / CAF(3)” konusunda giriş değerlerini oluştururlar.

Bu konuda hatırladığım en ısrarlı lansman toplantısı; doksanlı yılların ortaları ve CINOS‘un “NO” evresinde önemsenen aktivatör “Bion (acilbenzolar S-methyl) ve Mefenoxam‘ın partneri olarak Haziran 1999 da Sapanca Otel‘de Amerikan Tütün Şirketleriyle buluşmamız. İki ay sonra ben İsviçre’de eğitimdeyken bu otel büyük depremde yerle yeksan oldu (Ağustos 1999). Demek ki daha alacak nefesimiz varmış. Aynı yıllarda değerli dostum Prof.Dr.Hikmet Saygılı ve arkadaşlarının domates hastalıklarına karşı “messenger“ı da ekleyerek hazırlayıp uyguladıkları ilaçlama programıyla bizim programımızın kıyaslamalı etkilerini ABD’e gidip bildiri olarak sunmaları da yine “aktivatör” konusunda bölgemizde atılan ilk adımlardı. Uygulamalarda yer alan Bion vs Messenger kıyaslamasında sıkıntımız bizim ürünün etkili maddesinin “biyo preparat” olmayışı idi. Bugün RGL(4)da bu sıkıntı yok; dediğim gibi “Müşteri Kabul Faktörü” için kapıları açmak çok kolay değil. Bu yolda etkili olabilmek için, işleri kolaylaştırmak ve süreci hızlandırmak için iç ve dış müşteri ilişkilerinde SSTC Ustalık Yolculuğunun tüm aşamaları etkili olarak kullanılmalıdır:

  • Kurumsal tek ses için hazırlık
  • Söylem ve eylemlerde tutarlılık
  • Etkili görsel kullanımında duyarlılık (etiket bilgileri, broşürler ve sosyal medyadaki videolar)
  • Özellikten kişiye özelleştirilmiş fayda türetme ve kullanmada uzmanlık
  • Yaklaşım tekniklerinde etkili ve yerleşik alışkanlık
  • Farklı müşterilerde satın alma (kabul) dürtülerini saptamada sorgulamak (bence en önemlisi bu)
  • Sunum becerilerini geliştirmede inanç (inanırsanız inandırabilirsiniz: KAS: Knowledge AttitudeSkills)
  • Müşteri responslarının ele alınmasında ustalık (Soru Sorma Becerisi)
  • Satın alma sinyallerini yakalama ve sipariş sormada (Satışın ABC’si: Always Be Closing) çeviklik gerekir ki
  • Sahradaki güçlerin yolu açık ve aydınlık olsun. İşleri zor; kolaylaştırmak gerek.

Bugün sosyal medyada “aktivatör” sözcüğüyle arama yaptığımda karşıma ilk çıkan örneğe bakınca ProAct Plus (AMC/Messenger Gold yerine) ile tanışıyorum ve neler görüyorum:

“Bitkinin dayanıklılık mekanizmasını uyaran ve doğal olarak oluşmuş bir protein olan Harpin proteini içeren patentli bir bitki aktivatörüdür. Özel bitki reseptörleri tarafından Harpin’in tanınması bitkinin doğal enzimatik işlemlerini tetikleyerek büyüme, üreme ve savunma sistemlerini harekete geçirir. Bunun sonucunda bitki verimi, ürün kalitesi ve meydana gelen ürünün yeknesaklığı artar; hasat edilmiş ürünün raf ömrü uzar, bitkilerin iklimsel veya çevresel stres koşullarındaki performansı artar.”

Neyse ben konuya döneyim.

Enstitüde on altı yıl tahıllar, pamuk ve kısmen sebze ile uğraştıktan sonra özel sektöre geçtiğim anda (1985) kendimi bağ ve tütünde buldum, yarım kalan işleri sonuçlandırabilmek için. İlk yoğunluğum da TPS(5) nin ruhsatlandırılması oldu. Geç oldu ama temiz oldu. Ardından tutundurma (promosyon) çalışmalarına odaklandığımda Menemen’den Sarıgöl’e kadar “Demo Esasları”na göre seçilmiş on bağda yönetimli ilaçlamalar yaptım. Portföyümüzde olmamasına rağmen “Kritik Başarı Faktörleri”nden biri olarak “Bağınızdan kükürdü eksik etmeyin” dedim (dedik). Bu söylemle bir sezonda (Nisan-Temmuz) yapılan ortalama altı ilaçlamadan en az birini rakibe kaptırdığımızı biliyorduk. Global birleşmeyle CINOS‘un ikinci evresinde “NOlaşınca” kükürdümüz oldu; hem de en iyisinden. Ve bugün 2009 yılında emekli olup ayrıldığım üçüncü evredeki “Syngenta“nın bağın baştan sona tüm önemli ve yaygın hastalıklarının kontrolu için ideal bir portföyü olduğunu görüyorum. Başarı için önemli olan “uygun entegre programlarla doğru ilaçlama” yapmak. Ben buna “İlaçlama Disiplini” diyorum.

Ege Bölgesi’nde Çekirdeksiz Üzüm Bağlarında Üretim ve İlaçlama

Temel üretim “ihracata dönük kuru üzüm (raisin) üretimi“. Daha kısa süreli aktif üretim periyodu ve kurutma sürecinin getirdiği ekstra yükler; borsaya bağlı fiyatlandırma ile belirlenen gelir. İkinci olarak sofralık, taze üzüm üretimi ki ihracat ve iç pazarın taleplerine göre hormon (gibberellic asit) kullanımı ve beraberinde daha duyarlı gübreleme ve ilaçlama. Buldan’da başlayıp Ahmetli (Mersindere) de devam eden taze (yaş) üzüm pazarına erkenci olarak girebilmek gayretleri. Ve “Basra Serisi” yazılarıma konu olan “Örtü Altında Geç Turfanda” üzüm yetiştiriciliği ki çekirdeksiz üzüm için Sarıgöl’de odaklanmış olarak sürekli artmakta. Daha uzun süre, daha fazla ilaçlama, sağlıklı ürün için daha fazla duyarlılık ve ustalık ki bence “daha fazla sorumlu, yetkili teknik desteğe gereksinim duyulan” bir üretim şekli. Ancak

  • Otorite “ilgili sektörden bir talep gelmedikçe bana ne…” tutumunda;
  • İlgili sektör “yaş meyve sebze ihracatcısı” mı ? ki rolünün farkında değil
  • Yerel teknik teşkilatın bu üretim şekline dönük “entegre bir üretim ve bitki koruma programı konusunda yönetimli çiftçi uygulamaları” hâlâ var mıdır ? Bilmiyorum (görüşmelerime göre göremiyorum, sanmıyorum).
  • Her zaman olduğu gibi ilaçları bağcıya ulaştıran bayilerin yönetim ve yönlendirmesiyle üretim ve tarımsal savaşım gerçekleşiyor.
  • Belki de “Gıda Değer Zinciri (Food Value Chain)” nde ciddi sorunlar yaşanmadan (!) artarak sürmekte olan örtü altı üzüm yetiştiriciliğinde “doğrular” için katkısı en fazla olan “Tüccar ve İhracatçı (Trader-Exporter)” oluyor ve biz de iç tüketimde pazarın dinamiklerinin etkisi (ya da insafı) altında Kasım ayına kadar dalından kesilip pazara sunulan taze (yaş) üzüm yiyoruz.

Her şeye rağmen bence doğru bir entegre ilaçlama programının çiftçi koşullarında etkili uygulaması öncelikle ilaç firmalarının dengeli “Pull & Push (İtme ve Çekme) Tutundurma Çalışmaları” ile sağlanabileceğine inanıyorum.

Örneğin dün “Küllü Basra”mücadelesini örnek alarak detaylarıyla sohbet etme olanağım olan SZH ile anladım ki;

  • Kükürt hâlâ bağlarda aktif olarak yerini korumakta ve hatta yakın zamanda yeni formlarıyla etkisini artıracak gibi görünmektedir (S-TVT);
  • Triazollerden vaz geçilmediği gibi patent süresi dolup da jenerik baskısı altında kalan “penconazole” aktif maddesinin 1987 yılından beri kanıtlanmış, kabul edilmiş olan olumlu etkileriyle ilaçlama programlarında yerine korumaktadır (S-TPS);
  • Bağın üç önemli hastalığına karşı da resmi tavsiyeye sahip olan “Strobilurin-Azoxystrobin” aktif maddeli preparatın hem erken dönemde (Ölükol Hastalığının üçüncü ilaçlaması ile Küllemenin ilk ilaçlaması aynı zamanda) hem de ileri dönemde (Külleme ile Kurşuniküf mücadelesinde) yer alabilmesi “konumlandırma seçenekleri” sunmaktadır (S-QDS);
  • Ve bir “biyo preparat (S-RGL)” ki bağ ve sebze hastalıklarına etkisi bir yana esas olarak “bağışıklığı, dayanıklılığı tetiklemesi” diğer bir deyişle “aktivatör” oluşu “entegre mücadele” açısından bulunmaz bir nimet. Bu özelliği ile son ilaçlama ile hasat arasındaki sürenin “sıfır” oluşuyla kalıntı açısından emin olması. Şimdi önemli olan (bence):
    • Üretim desenine ve hedef organizmalara göre konumlandırma (tailormade / ısmarlama) ve
    • Kalıntı sorunu olmadığı için hasada yakın dönemlerde kullanma avantajı ile
    • Bitkide “bağışıklık sistemini tetiklediği” için sezonda erken kullanma olanağını agroekolojik koşullara ve üreticilerin beklentilerine göre esnek kullanım şansının faydalarını maksimize edebilmeli ki
      • Yapılması gereken: “Kendini sorgulamak, sahip olduğu değerlerin farkına varmak, farkındalığı geliştirmek, özgüveni yükseltmek ve kendini motive eden nedenleri bulmak
      • İnanırsanız inandırabilirsiniz (aktivatör algısını geliştirmek: RAF Sorgusu: 1.Hazır mısınız (R:Ready) ? > 2.Yetkin misiniz (A:Able) ? > 3.İnanıyor musunuz (F:Faith) ? ve aynı şekilde
      • RAP Sorgusu: 1.Hazır mısınız ? > 2.Yetkin misiniz ? ve > 3.Tutkulu musunuz (P:Passion) ?

ki böylece sahra gücü tutundurma çalışmalarında başarılarının yapı taşlarını döşeyeceklerdir.

Şimdi “Basra (1)” deki 26 maddelik listeden birkaç seçme yaparak bir öykü paylaşayım ve yazımı sonlandırayım:

26.Uygulama hatalarını yönetemeyenlerin sığındığı liman: Dayanıklılık Oluşumu (Ege 1995; Doğan 1996; Murat 1997) ve 20 nci yılında “TPS’ın Rio Öyküsü (Copcu 2005)

Ülkesel kriz ve ardılları (1994) ile yüksek enflasyon yaşandı ($ zıpladı > %300; gecelik repo faizleri %4000) Dengeler bozuldu. İlaçlamalar aksadı; herkes şaşkın. Ertesi yıla hasta giren bağlar ve uygun ekolojik koşullarda bağ küllemesi epidemi yaptı (1995). Müşteri şikayetleri arttı. Pazarın lideri olan Cibalı TPS’a çok yüklenildi. Cigillerin küllerinden doğan Sagiller “adil rekabete (fair competition)” sığmayan söylem ve eylemlerle TPS’a daha çok yüklendiler. Bu arada laf aramızda Sagillerin gerçekten güzel bir karışımı (triazol+kükürt) pazara giriyordu. Her iki rakip şirket de sorunun odağında tarla (bağcılar) günü yaptılar. Cigillerin Sığırtmaçlı’da Mustafa Doğrul‘un bağında yaptığı “Poster Şov” şikayet odaklı gibi görünse de “Customer Intimacy (Müşteriye Yakınlık)” açısından sonraki yıllardaki çalışmaların öncülü oluyordu. Sagiller “Seneye Cigiller bir gram TPS satamazlar” dese de on altı tonluk TPS satışı ertesi yıl on dokuz ton oldu; sonraki yıl otuz tonu geçti ve 2005 yılında Rio (Brezilya) da “Başarı Öyküsü” olarak yaptığım sunumda yaklaşık yirminci yaşında, patent süresi dolduğu için pazara beş benzer ürün çıkmasına ve aynı hedef zararlı için strobilurinlerin baskısına rağmen fiyat savaşına girmeden satışın yetmiş tonu aşması ürüne verilen projeli (Sultana) desteğin başarı formülümdeki “10S” sonucunu yaratmasıdır.

Bu arada Trakya Bölgesi bağlarına satılan bir tondan az TPS kullananlardan gelen şikayetleri (uygulama hatalarını) yönetemeyen bölgesel satış sorumlusu “dayanıklılık oluştu” demekten çekinmedi. Halbuki hem etmenin yapısı, hem de programlı uygulamalardaki başta kükürt olmak üzere farklı aktiflerin yer alması nedeniyle dayanıklılık oluşumu öyle hemen pat diye söylenebilecek bir yargı olamazdı; olmamalıydı. İki yıl sonra kaderin cilvesine bakın ki Sagillerle Cigiller birleşip de Nogiller olunca ve Sagillerin portföyünde yer alan Triazol+Kükürt gerçekten de iyi bir karışım olunca Sagillerin teknik müdürü de uygulamadan gelen şikayetlere dayanarak dayanıklılıktan söz etmeye kalkmıştı. Bu konuya birazcık da sert olan karşı çıkışımla otoriteden aldığım uyarıyı da dün gibi anımsıyorum. Ve dediğim gibi aradan yıllar geçti ve 2005 yılında Rio’da anlattığım “Başarı Öyküsü” bugün hâlâ S-TPS nin şirket portföyünde kritik önemle sürmesinin öncülü olmuştur.

Sözün özü; Sarıgöl’de artarak gelişen ve yöre bağcısına katma değerli üretim olanağı veren örtü altı üzüm yetiştiriciliğinde bana göre önemli olan “Entegre Tarımsal Savaşım Programı ve Yönetimli Çiftçi Uygulamaları” için otoritelerin bir arayışı, bir “bizatihi (talep gelmeden gerekliliği görerek)” gereklilik hissedişi söz konusu olmalıdır. Üreticinin de böyle bir beklentisi yok gibi görünmese de; herkes halinden memnunsa (!) da… Bad-el harab-ül Basra (iş işten geçmeden)”bir şeyler yapılmalıdır. Bayi yönetim ve yönlendirmesi ile kırk yıllık sistemli beraberlik de bu tür bir uygulamanın yansıması ile daha etkili olarak sürecektir.

Eeeee ! Seksenin arifesinde Yaşam Gölünün karşı kıyısı görünürken Çeşme’de emekliliğin sakin ve dingin ortamında yaşarken kendime diyorum ki “sana ne be abicim …!”

Sağlık ve esenlik dileklerimle ve Kral Arthur’un duasıyla yazımı bitiriyorum:

“Tanrım bana doğruyu bulmak için AKIL; seçmek için İRADE ve sürdürmek için GÜÇ ver” ya da bir başka şekliyle

Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET; değiştiremiyeceğim şeyleri kabullenmek için SABIR ve ikisi arasındaki farkı anlamak için de BİLGELİK ihsan et”.

Bakalım, zar atmayan, silgi kullanmayan Tanrı bu dualarımın benzerini örtü altı üzüm üretiminde pazarın dinamiklerine de ihsan edecek mi ?

Selamlar.

Öykücü


(1) CINOS : Ciba > Novartis > Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)

(2) SAR : Systemic Activated Resistance (Bağışıklığı Tetiklemek)

(3) Hi-Fi / CAF : High Fidelity-Customer Acceptance Factor : Yüksek Sadakat – Müşteri Kabul Faktörü

(4) RGL : Regalia

(5) TPS: Topas