Yaşam Büfesinde “Basra (4)”

“…Varlık (!) içinde yokluğu (!) yok saymanın (!) en kolay yolu, uygulanamaz yasaklar (!) koymaktır (Ç.A.);… O akşam yemekleri “ayran aşı” idi ve sofranın ortasındaki bakır çanağın içindeki ayrana Hoca kuru ekmeği doğruyordu. Ekmekler ıslanıp yumuşasın diye tahta kaşıkla ayrana bastırıyordu. Karısı kaşığını daldırıp ıslanmış ekmekleri yiyordu. Hoca bu duruma daha fazla dayanamayıp elindeki kaşıkla karısının (kaşık düşmanı) alnına vurdu. Olmayacak iş ama karısı düşüp öldü. Karısının hareketsiz haline bakıp “Ne doğrarsın, ne basarsın kaşığı yiyince de küsersin” dedi. Yasaklar (!) delinince, mecburen sınırlar aşılınca kızmak, küsmek, mızıkçılık etmek yok…

Üçün güzelliği (pazarın dinamiklerinde belirleyici üç güç : “Üretici >?!*&#> Tüketici” ve Küçük Çiftçiler Projeleri (SFP) > Çiftçi Destek Ekibi (FST) > Sultana Projesi’nin tetikleyicileri >>> Örtü Altı Umutları

Merhaba

“Varlık” nedir ? “Yoksayılan” nedir ? Kim yok saymaktadır ? Nasıl yok sayılmaktadır ? Uygulanamaz yasaklar nelerdir ? Yasağın gerekçesi, yasağı yasak yapan koşullar nelerdir ? Neden bu uygulanamaz yasaklar ? Yasaklar kalkabilir mi ? Yasakların yasak olmaması için neler yapılmalıdır, nasıl yapılmalıdır ve neden yapılmalıdır ? Üç temel soru: Ne, Nasıl ve Neden… İnsanlar ve şirketler birbirlerine benzerler. İnsanlar ve şirketlerin hemen hepsi “Ne” yaptığını bilir; insanlar ve şirketlerin pek çoğu “Nasıl” yaptığını bilir; insanlar ve şirketlerin pek azı “Neden” yaptığını (veya yapmadığını) bilir. “Uygulanamaz Yasaklar” mutlaka bir gün ve geç kalmadan kalkacaktır. Aklın yolu birdir. Ve bu aklı çerçevelemek için İlyas’la başlayıp Hacı Ömer’le geliştirdiğimiz çalışmaların kümülatif etkisiyle yirminci yılında hâlâ zirvede yerini koruyan TPS’ın “Başarı Öyküsü“nü Rio (2005) da anlatırken aldığım hazdan birer görsel olsun diye beş yıl önceki “Pullu Üzüm (Rio2005)” başlıklı yazımdan bir pasajı yazıma dipnot olarak ekliyorum; ekindeki kısa videoyu izlemenizi öneririm. (https://www.copcu.com/2019/08/20/yasam-bufesinde-pulllu-uzum-2005rio)

Önceki yazımı bu serinin finali diye düşünmüştüm. Ancak e-posta olarak bu konuda bilgili, deneyimli ve kariyer yolculuklarında ve önceki benzer sorunların çözümünde ellerini taşın altına sokan hem de gönüllü olarak sorundan çözüme uzanan süreçte yer alan iki emekli meslektaşım, konu uzmanı hocamdan gelen geribildirim ve katkıları görünce “Basra Serisi“ne devam etme kararı aldım. Bunu önceki yazılarımda “Başarının Etkili Bileşeni” olarak geçen ay dikkat çektiğim “Metanetin Önemi” olarak da devam etmem gerektiğini düşündüm (https://www.copcu.com/2024/07/29/yasam-bufesinde-basarinin-bilesenleri-2p-metanet/).

Biraz daha geriye baktım daha ileriyi görebilmek için ve aynı anahtar sözcük “Metanet” ile Google’da “copcu metanet” diye arama yapınca bu kez de dört yıl önce, henüz pandeminin yakıcılığını yaşamadığımız 2020 yılının ilk ikinci gününde, C13 olarak topluca dua ettiğimiz, şükür ve şükran dolu olan bir başka yazıma eriştim: (https://www.copcu.com/2020/01/02/yasam-bufesinde-metanet-mutepause/).

İşte o yazımın girişindeki paragrafım:

“…Tanrım, bana DOĞRUyu bulmak için AKIL, seçmek için İRADE ve sürdürmek için GÜÇ ver < Yaşam Büfesinde Sıraya girmek > Sırada kalmak > Sırada öne geçmek için > MUTE; …Allah’ım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET, değiştirmeyeceğim şeyleri kabullenmek için METANET ve ikisi arasındaki farkı anlamak için BİLGELİK ihsan et > PAUSE: Dur dinlen, ruhun sana yetişsin…Bi rahmetike ya erhamerrahimin > Senin her şeye gücün yeter…”

Yazımın girişindeki mavili kısım rahmetli Çetin Altan‘ın bir köşe yazısından aklımda kalandır ve yazıya neden olarak tasvir ettiği görüntü de gözümün önündedir. Bunu neden yazdığımı “Basra (1)” de listelediğim 26 maddenin ikisi ile açıklayacağım. Morlu kısımdan amacım ve beklentim ise net olarak ilgili, sorumlu, yetkili kurum ve kuruluşların “Basra harap olmadan / İş işten geçmeden / Geç kalınmadan” bütünleşik eylemlerde çözüm için bir araya gelmeleridir. Ben dediğim için mi bir araya gelecekler ? Hayır; aklın yolu bir olduğu için, “böyle gelmiş böyle gider” demeden, “ateşin yaktığını, taşın sert olduğunu” bildikleri için “Örtü Altı Üzüm Yetiştiriciliği Entegre Bitki Koruma Programı” nı oluşturmak için yapacaklardır. Buna inanıyorum. Şimdi “Basra(1)” den sözünü ettiğim maddeleri ele alıp öykülendireyim:

24. Yasak (Zeytinde Karakoşnil ve methidation; Turunçgilde unlu bit ve clorpyriphos) yerine “hadi gel birlikte yönetelim diyebilseydik eğer” (M.Birlik: Önce 40 ton, sonra 10 ton; Çukurova’da satılan 600 ton clorpyriphos)

25. Çetin Altan: “Varlık içinde yokluğu yok saymanın en kolay yolu, uygulanamaz yasaklar koymaktır” > Böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına !

Henüz özel sektöre geçmemiştim. Uzmanlık çalışmasını bitirince enstitüden istifa edip yetmişlerin sonlarına doğru özel sektöre geçen Rahmetli Hasan Bakırcı yabancı bir uzmanla enstitüde methidation aktif maddesini tanıtmak için bir seminer vermişti. Şeftalide “San Jose” kabuklu biti gibi zor bir böceğin mücadelesinde ruhsat (resmi kullanım izni) almış olan ilacını (SPD) zeytinde Kara Koşnil için denemelere alınsın diye araştırıcıları ikna etmeye çalışıyordu. Hasan bey ve şirketi ısrarında haklıydı. Çünkü zeytinci şeftalideki etkilerini görünce bu ilacı resmi tavsiyesi olmadan kullanıyordu. Resmi tavsiyesi olursa kullanım disipline edilebilirdi. Ancak enstitüler (başta Bornova ZMAEnstitüsü) üç ürüne ilaç ruhsatlandırmada çok titizlerdi. Bunlar

Biraz sonra somut örnekleriyle ve gerçek yaşanmışlıklar(ım)la yazacağım iki konu için öncelikle elimdeki bir kitaptan (*) defterime not ettiğimi eski bir ata sözüne yer vereyim ki ürününü söküp, yakmayı ve gömmeyi göze alamayan üreticinin örnekleriyle açıklayacağım gibi, her şeye rağmen sınırları zorlayıp sonuç alma gayretine uygun düşecektir.

“Avcı neçe al bilse, adağı ança yol bilir (Divan-ı Lugat’it-türk) > Avcı ne kadar hile bilirse, ayı da o kadar kaçacak yol bilir”

  1. Zeytin
  2. Turunçgil ve
  3. Tütün
  • Tütün için ekstra isteklerle (tat-içim analizleri gibi) bir dereceye kadar hoşgörülü olsalar da subtropikal ürün olarak gördükleri Zeytin ve Turunçgildeki zararlı böceklere karşı en fazla “yazlık yağlar”a olumlu bakıyor ve “Organik Fosforlu” gruptan olan iki ilaca da kesin karşı çıkıyorlardı. Bu karşı çıkışı da bu ürünlerdeki “biyolojik denge“ye ve faydalı böceklerin varlığına bağlıyorlardı. Ne kadar ısrar ederseniz edin “Görmüşem kurs, almışam terbiye, Yassah hemşerim..!” diyerek “Bekçi Mürteza” tavrını sürdürüyorlardı.

Rahmetli Hasan beyin de olduğu İsviçre firmasında ben göreve başladığımda da resmi tavsiye alabilme ısrarlarımız sürdü ve Erenköy (İstanbul) ZMAEnstitüsü‘nün kapanmasından (!) sonra ilgili araştırıcıların taşındıkları Yalova Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü ile Zeytin-Karakoşnil konusunda ruhsat (etiket genişletme) denemelerini rahmetli Ertan Seçkin (inşallah isim hatası yapmıyorumdur; ajandama baksam iyi olacak veya Hulusi’ye sorsam- not bu Hulusi sizin bildiğiniz başı çuvallı olan değil- sınıf arkadaşım EZM68HSamancı) ile birlikte gerçekleştirmiştik. İşte şimdi vurgulamak istediğim nokta: Yasaklama vs Yönetme

Ben özel sektöre geçtiğimde, Cibalı olduğumda (1985) firma baştan sona yeterli portföyü ile pamuk odaklı olarak hızla büyüyor ve Adana Bölgesi ciro sıralamasında birinci oluyor; Ege de ona yetişmeye çalışıyordu. Halbuki birkaç yıl önce (seksenlerin başı) Marmara Bölgesi Türkiye birincisiydi (Necdet beyin kulakları çınlasın; Allah selamet versin). Buna da ihale yoluyla birliklere sattığı iki ilacın ciroya toplu katkısı ile erişiyordu. Bunlar:

  • Şeftalideki ruhsatına dayalı olarak ve çiftçi koşullarında alıcının teknik elemanlarınca etkisi kanıtlanmış olan “Yönetimli Uygulama (LSFA: Large Scale Field Applications)” sonuçlarına dayanarak Zeytinde Karakoşnil pazarına giriyordu SPD. Bunu bölge hedefini tutturma derdinde olan satıcı doğrudan istemese de (yan cebime koy) alıcı tüm sorumluluğu alarak ısrarla ve açıkca alım yapıyordu. Zeytinde kullanım izni çıkmadan kırk tonu aşkın satışlar, kullanım izni sonucu “Uygulamalar Kuralına Uygun Olarak Disipline Edilince” on tona düştü ve Marmara Bölgesi birinciliğini kaptırmasına ramak kaldı. Ve de üstüne…
  • O güne kadar adeta çözümsüz bir sorun gibi duran Ayçiçeği Mildiyösü (Köse Hastalığı / Plasmopara halstedii) mücadelesinde kullanılan tohum ilacı metalaxyl’in yüzde yüzlük etkisi ile “Tek Tabanca olunca PRN” toplu alımlar Marmara’yı Necdet’i yine de birinciliğe yakın yerde tuttu bir süre. Aslında Necdet hiç istemese de ( belki sadece bölge müdürü satış primini düşünerek “istemem ama yan cebime koy” dese de firma PRN‘nin hedef dışı pazara taşınmasına kesinlikle karşıydı. Çünkü aynı hedef için geliştirmekte olduğu çok daha emin, dayanıklılık oluşumunu engellemek ya da geciktirmek, ilacın pazar ömrünü uzatmak için çok daha stratejik bir ürünü vardı (RDZ); o ilacı da pazara sunmayı sağlamak için gerekli ilişki ve eylemleri benden bekleniyordu) Ne var ki; ilgili birliğin ihtiyacından fazlasıyla satın aldığı PRN el altından Antalya seralarına gitti ve tezgah altında “Kırmızı Toz İlaç” olarak sera sebzelerinde “Mildiyö” mücadelesinde kullanıldı. Firma bu hedef pazar için stratejik ürününü (RDZ) geliştirmeye çalışırken bir süre sonra bu satışları engelleyebildi ve
  • Sonuçta Zeytinde SPD yönetimli uygulamaya kavuşunca, PRN sadece ayçiçek pazarında sınırlı tutulunca Marmara Bölgesi ciro sıralamasında birinciliği kaybetti ve bir daha dördüncülükten daha yukarıya çıkamadı.

Sözün özü “Yasaklama değil; yönetimli uygulama ile çiftçi koşullarında faydayı maksimize etme, olumsuz agroekolojik etkileri minimize etmek için üretimden tüketime uzanan gıda değer zincirinde işbirliği ve eşgüdüm şart“…

Yoksa ne kadar yasaklarsanız yasaklayın eski ata sözünde ifade edildiği gibi çiftçi mutlaka bir çözüm yolu buluyor. Çünkü …

Avcı neçe al bilse, adağı ança yol bilir

Bir anı…

Sök, Yak, Göm

  • Enstitüde Genel Zararlılar Lab. uzmanı rahmetli İzzet Abi (İzzet İlikler), ne zaman Virus Lab. dan bir proje gelse EAK (Enstitü Araştırma Komitesi)nde “Sök, yak, göm” diye bir ironi ile takılırdı rahmetli Orhan (Özalp) beye ya da Turhan Azeri’ye… Halbuki çiftçi koşullarında “sök, yak, göm” diyemezsin virus da olsa sorun, bunun yerine satıcının insafına kalmış önerilerle ya çözüm bulursun ya da en azından çözüm arıyor görünürsün. “Satıcının İnsafı”na da bir örnekle devam edeyim (biliyorum ki yazım amacından saptı ve yan yollarda kaybolmak üzereyim. Ömür kısa; takma kafana tokadan başka bir şey.. Bu ilintili sapmaları ben bir daha bulamam ki..)

Satıcının İnsafı

Seksenlerin sonuna doğru, Tire’de bir salı günü. Salı günü Tire’nin pazarı. İki gelişmiş, pazarın hakimi tarım ilacı satıcısı var. Biri meslektaşım Ali ..; diğeri ziraatçı değil ama pek çok ziraatçıya taş çıkartan Sami … ve ben de deneme yeri arıyorum. Sami’nin dükkanındayım. Bir tütün yetiştirici dükkandan içeri girdi ve “Sami bana bir sarartma ilacı ver” dedi. Sami raftan “MRN” ilacını alıp verdi. Tütüncü tam dükkandan çıkmak üzereyken geri döndü ve “Sami bu iyi sarartır mı ?” diye sorunca Sami “Sen iyi sarartsın mı istiyorsun ?” diye bir soru sordu. Sami bu işin, satışın, soru sormanın ustasıydı (hâlâ da öyleymiş duyduğuma göre). “Evet” dedi tütüncü ve Sami raftan bir de “RBN” verdi. Tütüncü onu da alıp mutlu, mesut, bahtiyar dükkandan çıkıp gitti. Sami alıcı-satıcı ilişkilerinde bekleneni gerçekleştirirken tütünde küllemeye karşı kullanım izni olan iki preparat vererek doğru olanı yapmıştı. Peki, tütüncünün ürünü neden “Sararıyor / Sararmıyordu” ve çözüm ilaç kullanmak mıydı ? Rahmetli İzzet abiyi dinleyip de Sami tütüncüye dönüp de “Abicim, tütünü kır ve kırtaban tarlalardan, organik maddece fakir topraklardan çıkarıp da dekardan verimi seksen kilodan iki yüz kiloya çıkarmak için, ovadaki taban araziye diktin, yetmedi gübreleyip suladın ve yapraklar el ayası kadarken fil kulağına çevirdin ve bu nedenle kuruyunca tütün sararmıyor, kahverengileşiyor; sen o tarladaki tütünü sök, yak ve göm” diyebilir miydi ? Diyemezdi;

  • …ve şimdi herkes bildiğini yapıp da Kasım / Aralık ayına kadar bağdan kesilip pazara sunulan örtü altındaki üzümler için bir “Amenajman Planı” yoksa ve Bütünleşik Bir Çalışma ile böyle bir amaç için hızla ve gönüllü bir atak dikkati çekmiyorsa ben niye bu kadar odaklanıyorum ki…(Ben Somalı biraz da edepsiz bir kara çocukken mahalle arkadaşlarımdan biri ergenliğin başlarında bunu duysaydı ne derdi bilir misiniz ? “Elalemin derdi…”Seksenin arifesinde noktaların değerini bilmek ve burada durmak gerek).

Amenajman Planı

“Böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına !” dediğini duyar gibi oluyorum geç turfanda örtü altı üzüm yetiştiricisi Mahmut’un da…

“Amenajman Planı” sözcüğünü ilk defa fakültede”Çayır-Mera Dersi” hocamdan ( Prof.Dr.Sadık soyadını anımsıyamadım) duymuştum. Meranın neresinin ne zaman otlatmaya açılacağının; çayırın hangi bölümünün ne zaman biçileceğinin plan ve programının yapılması demekti. Aynısını Orman İşletmeleri nasıl açıklamış “hizmetlerin yerinde, zamanında, sürekli ve kesintisiz bir biçimde karşılanabilmesi için ekonomik, ekolojik, sosyal ve teknik faaliyetlerin orman işletmelerinin neresinde, ne zaman ve ne ölçüde yapılacağını gösteren planlara Orman Amenajman Planı adı verilmektedir” Örtü altındaki üzümler için böyle bir planlama olabilir mi ? Olabilir ama ülkemdeki koşullarda mümkün değil. Doğru olmasa da “haksız” diyemeyeceğim gerçek şu “Bugün pazarda yüksek bir talep olsun bağcı dün yaptığı ilaçlama sonrası bir hafta beklemesi gerekiyorsa bile beklemez ve üzümünü kesip pazara sunar”(**) Bunu dış satım için yapamaz; çünkü tüccar hem kontol aşamasında yer alır hem de analiz sonucu ceza alacağını “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacağını” bilir çiftçi; biz tüketicilere de “İhracat artığı bunlar…!” diye bir tanıtımla erişirse şanslı sayılırız.

  • Turunçgil ve Clorpyriphos için de benzer öykü anlatılabilir ki CINOS(***)‘tan sonra iki yılı aşkın danışmanlık yaptığım bir firmada “Satış Becelerini Geliştirme Öğrenme Yolculuğu (SSTC)” sonrası “İzleme Çalıştayları (SSFWS)” kapsamında elimde kamera satıcı-üretici beraberliklerinde çekim yapıyorum (2010). Çok efendi bir üreticinin canı yanmış bu konuda ve söze şöyle başlıyor “İlaç ruhsatlı mı ? Ruhsatlı. Bayi satıyor mu ? Satıyor. Teknik teşkilat tavsiye ediyor mu ? Ediyor…Ben alıp kullanıyorum ve ceza bana kesiliyor” ve sözlerinden kesip kullandığım kısmı aynen şöyle “Böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına ?
  • Çukurova Bölgesinde altı yüz ton clorpyriphos satılıyor; önemli bir miktarı turunçgillerde kullanılıyor ama resmen pamukta kullanılıyor reçeteleriyle (2010). Tamam hedef zararlılar için (unlu bit ve kabuklu bitler) daha uygun yeni ilaçlar ve hatta biyolojik mücadele seçenekleri de var ama üreticinin deneyimleriyle kazandığı alışkanlıkları ve ilaca olan güvenleri ile kullanım sürüyor…
  • Yasaklama yerine özellikle zamanlama ile hem ekolojik dengeye olası olumsuz etkileri hem de nihai üründe kalıntı riskini minimize etme olanakları geliştirilebilirdi. Neyse bugün öykülendirdiğim iki ilaç ve sahip oldukları “Organik Fosforlular Grubu İnsektisitler” artık uygulamada yok. Gelelim biz şimdi rahmetli Çetin Altan‘ın sözleriyle “Sarıgöl’ün Örtü Altındaki Geç Turfanda Üzüm Yetiştiriciliğine” ve dilime, elime, özüme pelesenk olmuş “Uygulanamaz Yasaklara“…

Daldan dala konarken, öykülerin gücüyle çıpalama etkisini amaçlarken konu odağından sapmasın;

  • Bağ / Üzüm Basra (Külleme) konusu belki de en masum bir örnek;
  • Ancak ilaçlamaları belirleyen teknik talimatta külleme mücadelesi ilaçlamalarının üzümlere ben düşünce (tatlı su yürüyünce ~Temmuz ortası) son verilmesi isteniyor.
  • Çekirdeksiz kuru üzüm üretimi koşulları esas alınarak bu önerinin yapılması doğru ise de yaş üzüm üretiminde, hele hele son turfanda örtü altı yetiştiricilikte bu sınır kesinlikle uygun değil ve üretici ilaçlamalarını sürdürüyor
  • Çözüm araçları, tarım ilaçları ne tür olursa olsun firmalar her türlü görsel materyalde (etkiket, broşür, poster, video, vb) bu kuralın dışına çıkamıyorlar.
  • Örneğin aktif maddesi reynoutria spp. olan bir “Biyo Fungisit“in pazarlama müdürü bile geçen yıl bugün Youtube’ta yayımladığı tanıtım videosunda “PHI: Son İlaçlama İle Hasat Arasındaki Bekleme Süresi” sıfır olan yeni ilacı için bile Küllemeye karşı önerisinde son ilaçlama için “Ben Düşme” den ötesini ifade edemiyor.
  • Konu sadece Külleme mi ? Botrytis (Kurşuni küf) çok daha önemli ve
  • Saldım çayıra, Mevlam kayıra” bakışıyla herkes halinden memnun ama ben
  • İnanıyorum ki ilgili, bilgili, sorumlu, yetkili, kurum ve kuruluşlar bir proje çerçevesi içinde birleşip işbirliği ve eşgüdüm ile “Örtü Altı Üzüm Yetiştiriciliği Entegre Bitki Koruma Programını” ivedilikle yapılandırabilirler ve yapılandıracaklardır.

Hocalarım (Prof.Dr.EO & Prof.Dr.ND) diyor ki;

  • Kıymetli Mustafam, gönderdiğin yazılarını, görüşlerini az önce tekrar, ancak bu kez sindirerek okudum. Bağ küllemesi ve mildiyösünün kimyasal savaşımı hakkında uzun yıllar içinde gelişen görüşlerini, deneyimlerini, önerilerini okumak benim için çok yararlı oldu, ancak bu yararı , yararları ilgili ortamlarda kaynak gösterek ve senden izin alarak tekrarlamak, savunmak için artık çok geç. Zaten bunu da talep etmiyorsun. Sonuçta, örtüaltı bağcılıkta entegre savaşım konusunun halen ele alınmadığını dile getiriyor ve bu açığı şikayet ediyorsun bugünün yetkililerine.. Keşke bu açık gerek mülki idarede ve gerekse bu üretim şeklinden dolaylı veya dolaysız yararlananlarca fark edilse…Ancak, benim gibi henüz ev zencisi nedir yahu (!) diyenlerin bu konuda yapabilecekleri bir şey yok, zaten bunu talep de etmiyor, içini döküyorsun, bir zaman sonra “ben demiştim” diyebilmek için. O zaman gelecek muhakkak…Deneyim, önerilerin, yaşadıkların hakkında sana, zekana, diline hayranlık duyan bir eski fitopatolog olarak sevgilerimle…
  • Mustafa, bağlarımızın ve sağlığımızın yararına yürüttüğün , hatta kimilerini dürttüğün gayretlerin için teşekkür ediyorum. Öyle anlaşılıyor ki bir sorun veya sorunlar demeti var, ancak konu farklı branşlardaki araştırıcıları gerektirdiğinden bir araya gelinemiyor, proje yaratılamıyor. Bağcı örtüaltından vazgeçmez kanısındayım. Hasat uzadıkça getiri artıyor, bu da esas etken herhalde. Dün site pazarında üzüm, hem de ne üzüm, gibberellik hormonundan şişmis, 120 Tl idi. Haklı bağcı bana kalırsa, maliyetler vs. Nafiz beyin yazısını okudum. Bu konuda doğrudan bağcıdan talep gelmez ise, bağcı bir şekilde şikayetçi olmaz ise, talep etmez ise bu örtüaltı meselesi böyle devam eder diye düşünüyorum. Enstitü’de Dr. DP’ın bilgisi olduğunu düşünüyorum ve bu konuda kendisine genel bir soru soracağım. Bakalım nasıl bir yanıt gelecek. Hoşçakal, günün gönlünce geçsin (09.08.2024)

Ve diğer hocam ekliyor,

  • Sevgili Mustafa, Öncelikle nazik ilgine sonsuz teşekkürler. Bana sorarsan, bağların örtü altına alınması bağ, bağcılık, üzüm ve tüketici sağlığı açısından başlı başına bir sorundur. Daha önce de değindiğim gibi, örtü altına alınan bağlar kış dinlenmesini yapamadığından, ertesi yıl verimsiz oluyor ve kalite düşüklüğü gösteriyor. Sizin de işaret ettiğiniz gibi, örtü altı koşullarına bağlı olarak, bu bağların üzümlerinde değişik patojenler gelişiyor. Bizim gözlemlerimizden, değişik çalışmalarımızdan ve yürüttüğümüz bir TÜBİTAK projesinden edindiklerimize göre, örtü altınaki üzümlerde, eğer hava çok sıcak ve kuru giderse Aspergillus niger / Aspergillus spp, eğer nemli giderse Botrytis cinerea infeksiyonları görülmektedir. Ayrıca külleme hastalığı da enfeksiyonlarını sürdürmektedir. 3 – 4 ay gibi kapalı kalma döneminde bu patojenlerle savaşım oldukça zordur. Bildiğiniz gibi, Aspergillus türleri toksigeniktir ve bildiğim kadarıyla şimdilik, Ülkemizde bir kimyasal savaşım  programı yoktur. Botrytis ise, çok hızlı yayılan, büyük zararlara yol açan bir patojendir. Kimyasal savaşımı oldukça zordur. Kimyasal savaşımın bilinçsiz ve kontrolsüz yapıldığı koşullarda, fungisitlere hemen dayanıklılık kazanmaktadır. Külleme de örtü altında üreticinin özellikle kalite açısından çok zarar gördüğü bir hastalıktır. Botrytis gibi, külleme de eğer bilinçli ve kontrollü bir kimyasal savaşım yapılmazsa, fungisitlere hızla dayanıklılık kzazanan bir yapıya sahiptir. Bu koşullarda üreticiler, ürünlerini koruyabilmek amacıyla, her bir kaç günde bir değişik fungisitleri bağlarına uygulamaktadırlar. Eğer bağda ruhsatlı fungisitler kullanılır ise, son ilaçlama/hasat sürelerinin 7 gün ve daha uzun oldukları düşünüldüğünde, bu bir kaç günde bir uygulanan kimyasallardan asıl etkilenen biz tüketiciler olmaktayız.
  • Sevgili Mustafa, Eylül 2009 yılında bitirdiğimiz bir TÜBİTAK projesinde (Sofralık Sultani Üzümlerde Nitelikli ve Güvenli Üzüm Eldesinde Uygun Savaşım Programlarının Geliştirilmesi; Proje No; 106 O 767; Figen Yıldız, Mehmet Yıldız, Nafiz Delen, Pervin Kınay, Fatih Şen, Mübeccel Topuzlu, Ahmet Akar; Destekleyici Kuruluşlar Ege İhracatçılar Birliği, TARİŞ) Botrytis ve Aspergillus spp.’ye karşı çalışmamızı yürüttük. O çalışma sırasında, örtü altındaki bağlarda küllemenin de önemini gördük. Ama daha proje bitmeden Mehmet Yıldız ve ben emekli olduk ve belki de biliyorsunuzdur, Selam ve saygılarımızla,
  • Sevgili Hocam Konuya gösterdiğiniz yakın ilgi ve paylaştığınız değerli bilgiler için teşekkür ediyorum. Örtü altı geç turfanda yaş üzüm üretimine dönük olarak Sarıgöl’de artarak süren yetiştiriciliğin gerektirdiği ekstra destek ve yönlendirmeler (bütünleşik güçlerle entegre mücadele programı oluşturma ve yönetimli uygulamalar ile faydayı optimize etme) için meslektaşlarımın ve otoritenin dikkatini çekmeye çalıştım. Bu amacımı  da blogumda “Basra” serisi olarak üç ifade etmeye çalıştım. Üçüncüsünü de dün tamamladım. Anladım ki; “herkes halinden memnun; kimse bir arayış içinde değil”. Hocam izniniz olursa bu konudaki gelişmeleri de ifade eden aşağıdaki mesajınızı da konuyla ilgili kurum v e kişilerle paylaşmak istiyorum. Sağlık ve esenlik dileklerimle; Çeşme’den selam ve sevgilerimle.
  • Sevgili Mustafa, Tabii ki o mesajımı paylaşabilirsiniz. Bağ hastalıkları konusunda, arkadaşlarım ile birlikte bir çok çalışma yaptık ve sonuçlarını değişik toplantılarda sunduk. Ama fazla bir ilgi elde edemedik. Mesajda sözünü ettiğim TÜBİTAK projesi, örtü altı bağlarla ilgili ilk çalışmamızdı. O çalışma bittiğinde de hem rahmetli can arkadaşım Mehmet ve hem de ben emekli olduk. Belki bağ konusunda çalışmalara devam edemedim ama, emekli olduktan sonra ‘Fungisitler’ konusunda iki kitap ve ‘Fungisitlere Dayanıklılık ‘ konusunda da bir kitap yazdım. Şimdi, bastırma olanağının olup olmayacağını bilmeden, ‘Fungisitlere Dayanıklılık‘ konusunu genişleterek ve güncelleyerek yeni bir kitap olarak yazmaya başladım.. Sevgi ve saygılarımla (07.08.2024) 

Hocama kolaylıklar diliyorum; teşekkür ediyorum ve ilgili, yetkili, sorumlulardan gelecek mesajlarla gelişmelere umutla bekliyorum.

Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü


“Bağlı Öykülerim” : 1985/86 Terzi Mustafa’nın Bağı (ruhsat) > 1995: Hacı Ömer’in Bağı (Sultana zenginliğinde ilaçlama teknikleri) > 1995: Sığırtmaçlı’da Mustafa Doğrul’un bağı (Kriz yılında sorun çözme ve sürdürülebilirlik) > 1996: Mahmut’la Mahmut (Bağının mühendisi olabilmek); > Malatya Kayısılarında Gedik Sofrası’nın hazzı (lansman) > İznik Bağlarında Kızılçürük ve “Çifte Güvence” > 2005: Rio (Brezilya) ve 2024: Sarıgöl’ün örtünen bağları ve Umutlarım !?*

Pullu Üzüm (Rio2005) https://www.copcu.com/2019/08/20/yasam-bufesinde-pulllu-uzum-2005rio/

“…Ne günlerdi ama ! Kimi zaman zevkten dört köşe oldum; kimi zaman “al atını gör tımarını” deme sınırına geldim. Ayakkabılarım çamur olmasın diye yalın ayak bastığım beton sergi Haziran sıcağında ayak tabanımı kavurdu ve daha sonra yere sağlam basmak için beş temel dayanak noktasını öğrendim Adıyaman’dan dönerken uçakta. Enstitü bağlarımın en kuvvetli olduğu günlerdi ve Bayan TPS demekten çekinmiyorduk 1986 yıllık toplantıyı Antalya Sera Otel’de yaparken özel konuğumuz olan Komser Osman’la Erol’la Kral Sofrası’nda gala yemeğimizi yerken. Rahmetli Sakıp Ağa (Sabancı) yanımıza geldi ve “Ben hata etmişim; sanat ticaretten önce geliyormuş” diye “Altın Portakal”a verdiği önemi vurguladı. Menemen’de Haritacı Mustafa’nın bağından Mersindere’de İlyas’ın bağına uzanan on demonun her birini beğenen Dr.Kaeding‘den önce övgü alan ve bir ay sonra “You don’t get money from Government” diyecek kadar sert eleştiriye muhatap olan açılımlarım içinde çok bocaladım; çok uykusuz gecelerim oldu. Mersindere ve komşu köy olan Akçapınar’da iki İlyas vardı birbirinden çok farklı. Birinin bağında TPS levhasını dikmek için R12SW den inip yola koyulduğumda araba kendiliğinden yokuş aşağı gitmeye başlamıştı. Zor yetiştik. İçinde oğlum Kerem vardı ve beş yaşındaydı. Onun başındaki TPS şapkasıyla ruhsat amaçlı deneme bağındaki fotoğrafını, Manisa’daki deneme bağının sahibi Terzi Mustafa’nın anasının yaptığı kabak çiçeği dolmasını yerken dilini arı sokması ve şişen dilinin kanaması ve boğazını tıkaması ile hastaneye zor yetişmemiz hep özel sektördeki ilk adımlarımın unutulmaz anılarıdır. Aynı yıl sonunda başarının tescillenmesi için sevgili Maruf Sancarlı’nın ekibiyle yaptığımız “Bağcılar günü” ise profesyonelce yapılanmasıyla 20 yıl sonra bile anılarda tazeliğini koruduğunu görmek de ilginçti. Bunu üretici-ziraatçı Hasan’la 2005 yılında Rio’ya gitmezden önce yaptığım bağcılar görüşlerinde kendiliğinden saptama şansım oldu (kolajın içinde var; responsların hiçbiri manipulasyon değil ve hemen tamamı “Top Of Mind (İlk akla gelen)“. Böylece ilk on yılını zirve yaparak her yıl öngörülen hedefleri ve kârlılığı yakalayarak hem dış hem de iç müşterinin odağında yerini aldı TPS. Peki ya daha sonra ve 1995 meğer nelerin öncülüymüş ?…”

(*): Vedat Türkali “Kayıp Romanlar”: 16.08.2013 Çeşme Marina’da İrem’le beraberim. Benim okuyacağım türden değil bu kitap. Sanırım bu kadar kalın bir kitap ve 9.90TL fiyatını görünce almaya karar vermişimdir. Yine de almışım ve on bir senedir birkaç defa çatıdan sepetime düşmüş özellikle de yaz sabahlarında deniz kenarında okumaya çalışmışım. İnşallah bu ay sonuna kadar bitiririm ve bugün 577 nci sayfasındayım (toplam 631 sayfa).

(**): SFP/FST/Sultana Project: İsviçre sponsoru X.Ledru, birleşmelerden sonra patronu olan Bay Frischknet‘i alıp geldi. Onunla Antalya seralarını gezdik. Amaçları Fas’ın “EVE Project (Export Vegetables Europa)” benzeri bir “Çiftçi Destek Projesi” olanaklarını görmek istediler. Çiftçinin yapısını ve pazarın gel-gitlerine göre üreticinin oynaklığını (!) görünce kararları olumlu olmadı.

(***) CINOS : Ciba > Novartis > Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)