Yaşam Büfesinde “Yunus Olabilmek”

“…Kırkbin yıldan belki de çok uzun zamandan beri insanlar, aileler ve ticari veya sosyal kurumlar sorunlarla başa çıkmak için iki tip strateji uygulamışlardır: 1.Sazanların stratejisi 2.Köpekbalıklarının stratejisi. Sazanların ve köpekbalıklarının stratejisini kullanmak suretiyle bilgi edinmenin, insanların etraflarında olup bitenleri fark edebilmeleri ve değişmekte olan bir dünyaya tepki vermeleri açısından ne derece özgürce davranabilecekleri konusunda son derece ciddi sınırlamaları vardır. Sadece sazan balığının izlediği stratejiyi uygulayan insanlar sanki hipnotize olmuş, gözleri kör gibidir. Bu insanlar etraflarında olup biten son derece önemli gerçekleri kabul etmek bir yana dursun bu gerçeklerin farkında bile değildirler. Köpekbalığı stratejisini uygulayan insanlar ise zavallı birer bağımlıdan başka birşey değildirler. Bu insanların bağımlılıkları ve dürtüleri, onları ömür boyu değerli Çin porselenleri ile doldurulmuş bir dolaba kapatılmış azgın bir boğa gibi davranmaya ve sakarca devirip dökmeye mahkum etmektedir…(1)

Malatya Macerası / Malatya’nın Maymunları / Bekara karı boşamak kolay / TTTS (Time To Top Sales: 1998: 0,75 t > 2001 3,5 t > FST-MAC Project: 1999 6,5 t); Mersin (1998 / Kırmızı Tulum’dan Simsiyah Mustafa / Edward De Bono: Siyah Şapka); Hikmet abinin CRP+ vs BRLX > “hepsini isteyen hepsini yitirir”

Bu görseli önceki yazımda da kullandım. Tekrarından amacım son karelerde Bxxn için Ateş Yanıklığına karşı uygulama için doğru adres (ayva bahçesi) arayışımı vurgulayabilmek (1997/İznik)

Merhaba

“Basra Serisi” yazılarım bitse de (bitmiş görünse de) ruhumdaki esintileri sürüyor. Nereye kadar ? Belki bir umut ışığını görünceye kadar; ya da bir tepki oluşuncaya kadar. “Basra Serisi” diyaloglarını zenginleştiren yan ürünler arasında iki meslektaş, iş arkadaşımın görüşleri yer alınca benzer başka anılar canlandı belleğimde.

Tamahkârlık

Hırs“ın faydalı ve hatta gerekli olduğuna inanıyorum; hele hele özel sektörde sürekli yükselen hedef çıtasını aşmak söz konusu olduğunda mutlaka hırslı olmalısınız. Peki nereye kadar ? Pusulanın doğusundaki “Üst Sınırı” oluştur derken otorite sana “sen aslansın” diyor aslında ve oflayamazsın, puflayamazsın, sızlanamazsın. Öte yandan sen başını derde sokma eğilimindesindir o sistemin içinde pişip kavrulurken ve farkına bile varmazsın otoritenin dayattığı “Hırs Sınırını” aştığının farkına bile varmadan, hırsın mı, ihtirasın mı yoksa “hepsi” için “tamahkârlığın” mı seni sınırların(ın) ötesine savuranın ne olduğunu anla(ya)mazsın…

“Hırs“ın yarattığı “stres”in de “Fire of the Life / Yaşam Ateşi” olduğunu da kabul ediyorum; özellikle “başarının sonuçlarına katlanmanın başarısızlığın sonuçlarına katlanmaktan daha zor olduğu” sorumluluklarıyla CINOS(2,6)ta iki düzine yıl yaşayınca. “Öğrenme ve Ustalık Yolculuğu” olan ve “sahip olduğunuz değerlerin farkına varmanızı sağlayan” ya da “farkındalığınızı geliştirmek” için “kendinizi sorgulamakla eğiten SSTC(2)” de yola çıkarken “hırsınızı ölçeriz“… Nasıl ?

SMART >< TOMBUL

Bize önce SMART(3)‘ı öğrettiler. Daha sonra A.Ş.İzgören‘le tanışıp da bir sohbetine katılınca “SMART” dan önce “TOMBUL(5)“u bilmemiz gerektiğini anladım. Biraz sonra öykülendireceğim meslektaşım, iş arkadaşım sevgili Hikmet A. abimin ve belki de şirketinin öngördüğü “Stratejik Hata“sını düşününce “Tamahkârlık” düzeyinde yükselen hırslardan önce “Hayallerin Tombullaştırılması“na takılıyor aklım. Bundan önce yine küçük bir anı.

CINOS(6)un üçüncü evresinde pazarlama müdürüyken Almanya’da katıldığım bir toplantının başlamasından önce sahnede çok basit tek bir slayt duruyordu:

“Not only plans, but dreams”

Hikmet abimin (veya şirketinin) hayalleri gerçekleri aşıyordu (mu ?). Bence bugün de meslektaşım ve iş arkadaşım Hüseyin G.ün hayalleri de gerçekleri olabileceğinde daha fazla zorluyor. Gerçi, varlıklarının nedeni “işin zor olması” ve zorluğun aşılmasında da “kendilerinin umut olması” ise de yine de “stratejik hata” yapmamak ve dikkatli olmak gerek.

Hikmet abime çok benzeyen “Hasan Celal Güzel“in en karakteristik özelliğinin ne olduğunu hatırlıyor musunuz ? Önüne gelene sarılıp öperdi. Sevgili Hikmet abim de onun gibi sevimli, tombiş biriydi. Kamu görevindeyken şirket sahipleriyle özel bir iş beraberliği ve yakın dostluğu olduğunu sanıyorum ki (!) üst düzey yöneticilikten (Gn.Md.Yrd.) emekli olduktan sonra CRP+ isimli ürünün promosyonunda (tutundurma çalışmaları) görev almıştı ve Alaşehir’de aynı hedefe doğru ilerlerken kısa bir beraberliğimiz, sohbetimiz olmuştu. Hedefine (!) ulaşmaya çalışırken “çekirdeksiz üzüm pazarında” oluşturduğu “taktikler” fazla hırslıydı. Geçen gün deniz kenarında yürüyüşten sonra kitabımı okumak için sandalyeme oturup da bu yazımı zihnimde şekillendirmeye çalışırken telefonuma şu kısa anahtar sözcükleri düşmüşüm:

“Bxxn, RGL, Messenger (Harpin), CRP+ ve BRLX; RMN-HA; Rekabet&Bütünleşme; Sezon başı(!), Çiçeklenme çevresi (!), hasat zamanı (!); Niş pazar; Hepsi mi, örtü altı mı ?; RDM filmindeki mesaj; Market mi, cama vuran minik parmaklar mı ?”

Emekli meslektaşım Prof.Dr.H.Saygılı ve arkadaşları doksanlı yıllarda kamu-özel sektör (salça fabrikaları ve ilaç firmaları) bazlı beraberliğini, salçalık domates sektöründe hastalıklarla savaşımda “Program” oluşturmak için proje bazlı bir sistem içinde ele almışlardı. Programlardan birisi de bize aitti. Programda “SAR Etkisi(7)” olan Messenger / Harpin Proteini(8)‘a da yer veriyorlardı özel bir bakış açısı ve beklentiyle…Biz de aynı yıllarda Bxxn ile özellikle başta armut ve ayva olmak üzere yumuşak çekirdekli meyvelerdeki Ateş Yanıklığı Hastalığı için SAR etkisinin pratikte kanıtlamaya çalışıyorduk. Bizim için kritik bir zaman olan 1998 yılıydı; rakip şirket strobilurin grubu yeni bir fungisiti ruhsatlandırıp uygulamaya verirken ben Basel (İsviçre) da “Bxxn Forum“una katılmıştım. Aynı dönemde satışçılarımız “geç kalıyoruz; geride kalıyoruz; yöneticimiz uyuyor mu; porföyümüz zayıflıyor” diye isyan ederken ben onlara üzüm külleme hastalığı ile savaşımda “Papağanlaşma Sendromu” öneriyordum ki anlamı “sabırlı olun; odaklanın; odağınızı koruyun; olumsuzu duymazdan gelin” diyordum. Bugün için demem o ki; RGL ile “hepsini” hedeflerseniz “hepsini” yitirebilirsiniz ki bu ifade “dayanıklılık oluşumunu yönetme” sözleri olarak seksenli yılların ortalarında Ciba-Farma’dan emaneten aldığım 16 mm lik film makinasıyla patatesçilere (Simplot) yaptığım promosyon toplantılarda kullandığım RDM tanıtım görselinde geçiyordu. Haddini bileceksin, üst sınırını doğru çizeceksin, SMART‘ında “AR Dengesi(9)“ni kuracaksın.

Çiftçi koşullarında stabil bir “sebep/sonuç ilişkisi” yakalayamazsan hepsini yitirebilirsin; biz bunu seksenlerin ortalarında Alsol preparatıyla yaşadık. Neydi Alsol ? Ne beklemiştik ? Neler oldu ? Belki de henüz zeytin hasatında gerekli teknolojik adım atılmamış olduğu için zamanlama da hatalıydı ! Ne büyük hedefimiz vardı. Dağ fare mi doğurdu; yoksa aslında dağ sandığımız fos bir tepe miydi ? Bir sonraki yazımda “Alsol Öyküsü“nü yazarım. Sevgili dostum ve bana özel sektör günlerimde bana rehber olan Alev bugün sağlıklı olsaydı bu öyküde bana daha nice örnekler sunardı. Bu vesileyle sağlıklar diliyorum.

Alaşehir yolundayım; Hikmet abiyi seyahate çıkmak üzereyken yakaladım ve hoş beşten sonra nereye, ne için gittiğini sordum ve işte cevabı “Alaşehir’e gidiyorum. Bağcılara CRP+ ı tanıtıp hormon kullanmalarına gerek olmadığını göstereceğim“… “Wooow!” Bence “stratejik hata” ki hatanın taktik olarak uygulamaya iniyor olması. Hocanın göle yoğurt mayası çalması gibi.

Ne zaman böyle bir karar anıyla karşılaşsam hep Turunçgil üreticisinin sözleri aklıma gelir “Böyle bir şey olur mu Allah aşkına !”

Neden hormon kullanır bağcı, nedir kullandığı hormon ve nasıl kullanır hormonu ?

Üzüm bağlarımız yerden askıya çıkınca; sulama ve gübreleme artınca; yoğunlaşan hastalık ve zararlı baskısına karşı evrimleşerek tarımsal savaşım ürünleri gelişince temel hedef olan “kuru üzüm (raisin)” üretiminden “sofralık yaş, taze üzüm üretimi” artarak “niş pazar” olarak önem kazanmaya başladı. Ancak tüketicinin özel ve gerçekçi istekleri şekillenmeye başlayınca sofralık üzümün renk, irilik ve tat değerleri “segmentasyonla” tüketici tercihlerinde farklılıklar yarattı. Böylece üreticiler hedef kitlelerinin (ülkeler) isteklerine uygun renkte, uygun irilikte ve istenen şeker oranında üretmeye başladılar (tailor-made production). Bunun için de adına “hormon” denilen Gibberellic asit (GA3) uygulamalarını geliştirdiler (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/911656; 10). Şimdi bunun yerine Hikmet abinin CRP+ ürünü diğer bir deyişle “BRLX ile CRP+” ı rakip haline getirmek pek akla ve mantığa uygun değildi. Halbuki üreticinin “Kabul Faktörü” olarak açılmış hazır bir “Giriş Kapısı (gate way)” vardı ortada. Hormon kullanan üzüm üreticisi yerleştirilen şu kanıya sahipti “hormon kullanınca hızlanan üzüm büyümesi bitkide bir açlık yaratıyor ve mutlaka uygun yaprak gübreleri veya bitki besleme ürünleriyle omcalar desteklenmelidir”. İşte tam bu noktada “CRP+ & BRLX” beraberliği ile “Ortaklaşa Rekabet”(11)“ile mükemmel bir ikili olarak uzun soluklu bütünleşik değer sunumları olabilirdi. Olmadı; ya da ben olduğunu göremedim.

Şimdi yazımın girişinde “anahtar sözcükler” olarak verdiğim “Market ve Duşa Kabin” örneğindeki gerçek iki örneği bir mesajla bütünleştirip yazımı sonlandırayım.

Kanadalı Seidi ve Alaçatılı Ayşe

Birkaç gün önce EZM68 WhatsApp Grubumda paylaşmıştım:

  • Merhaba M…. “Ne güzel günlerdi o günler” yazılı paylaştığın videonun altında ve hâlâ her alanda su kullanımımızdaki bu “hoyratlık” sürüyor ne yazık ki. Bu görsel tetiklediği için yakında blogumda öykülendirmek istediğim iki ilgisiz (görünen) örnekle ne demek istediğimi açıklamaya çalışacağım:
  • 1.Yeğenimin oğlu (İlke) Spor Akademisi’ni bitirince ülkemize Türkçe öğrenmek için gelmiş olan Kanadalı bir kızla (Meg) evlenip Kabada’ya gitti (Blogumda Kanadalı Kader” başlığı ile öyküsünü paylaşmıştım). Vancouver’a yerleşti. Pilot oldu ve deniz uçağı kullanıyor. İki çocuğu oldu (Seidi 4 yaşında; Atlas 2 yaşında)….
  • 2.Geçen gün Alaçatı’ya gidiyorum. Önümde genç bir karı koca ve önlerinde dört yaşlarında bir kız çocuğu (adı Ayşe olsun) hızla yürüyor. Baba ve anne, kıza dur diyor, oraya değil buraya gidicez diye yön değiştirmeye çalışıyor. Kız anasını babasını dinlemiyor. Baba küçük kızı nasıl ikna etti biliyor musun? Eliyle sol taraftaki yolu gösterip …”

Şimdi konuyu açıklayıp yazımı bitireyim:

  • Kanadalı 4 yaşındaki Seidi, babası İlke duşa girdiği zaman duşa kabinin camına minik parmaklarıyla tıklatarak sayıyor “Bir,… İki…Üç…” ve “…Dokuz,… On” diye yaklaşık on-beş saniyede sayımı bitiriyor ve babasına “Yeter kullandığın su, çık artık duştan” diyor. Kanada’nın gelecekte olası su sıkıntısı riski bizden, ülkemizden daha mı fazla ? Kesin hayır ama “Bilinç Geliştirme; Bilinçli Birey Geliştirme” böyle bir şey ve...
  • Alaçatılı dört yaşındaki kız (adı Ayşe olsun) babasını dinlemeyip burnunun dikine giderken baba kızını nasıl durduruyor “Bak kızım” diyerek sol taraftaki sokağı işaret edip “Bak kızım orada market var, markete gidelim” ve kız “zınk” diye duruyor. Ebeveynler artık çocuklarını “parka gidelim” diye ikna etmiyor; markete gidelim diye ikna ediyor ve bilinçli olarak yarattıkları alış-veriş furyası ile bilinçsiz tüketici birey kitlesi yaratıyorlar. İşte Kanadalı Seidi ve Alaçatılı Ayşe böyle yetişiyor.

Yunus Olabilmek

Yazıma başlık olan “Yunus Olabilmek” konusunu (Dudley Lynch & Paul Kardis‘in kitabı) iş dünyasında yaygın olan “Sazan ya da Köpekbalığı olmak“la ilgili birkaç söz yazayım. Neden Yunus Metaforu kullanılır:

  • Esneklik: Yunuslar istediklerini alamadıklarında çok çabuk yollarını değiştirirler.
  • Sorgulamak: Sürekli kendini sorgulayarak çözüm ararlar.
  • Dayanıklılık: Yunuslar kolay pes etmezler.; tabii bunda bir fayda görmüyorlarsa.
  • Kazanma: Yunuslar kazanmanın tadını çıkarırlar. Yunus gibi davranan yöneticiler de kazanmak için başkasını kaybetmesine ihtiyaç duymazlar (kazan-kazan)
  • İşbirliği: Yunuslar başkalarıyla iyi çalışırlar, ancak aynı zamanda kendi başlarına da yetkin bir şekilde hareket ederler. Genel olarak işbirliği, rekabetten veya bağımsız olarak özel avantaj arayışından daha fazla fayda sağlar (Hikmet abinin CRP+ ile BRLX promoterleri).
  • Vizyon: Kendi yolunuzun, takım hedeflerinizin veya şirketteki vizyonlarınız yalnız bir hedefte özdeşleşme yaratır (Biz, Netdirekt olarak tüm internet servislerinde müşterilerimize kesintisiz kolaylık sağlarız)
  • Zarafet: Yunuslar kesin, temiz ve herşeyden önce basit-zarif-çözümleri severler. Zarif müzakere, örneğin her iki taraf için de uzun vadeli tatmine yol açması ve anlamlı olması gerektiği anlamına gelir.

Daldan dala atladım. Kanadalı Seidi ile Alaçatılı Ayşe’yi aynı öyküde buluşturdum. Hikmet abimin düne ait taktikleriyle Hüseyin’in güncel hedefleri için fırdöndünün “hepsini al” yüzünde “tamahkârlığı” okudum. Alsol‘un Öyküsünü erteledim. SMART‘tik hedef çizmeden önce hayalleri TOMBUL‘laştırmanın hazzına dikkat çektim ve bu kadar yetsin…

Sağlık ve esenlik içinde, yangınsız günlerde, selimin aklını da görmek nasip olacak şekilde yaşam gölünün karşı kıyısına keyifle kulaç atıyor olabilmek umuduyla yolunuz açık ve aydınlık olsun.

Öykücü


(1):( https://www.copcu.com/2011/08/03/yasam-bufesinde-yoldan-cekilmek/) Yunusların Stratejisi / Kaosun hakim olduğu bir dünyada galip gelebilmek / Dudley Lynch – Paul L. Kordis

(2): SSTC : Seksenlerde “Selling Skills Training Course (Satış Becerilerini Geliştirme) > İkibinlerde “Self Sytle Trained Competence (Eğitilmiş Yetkinlikle Özgün Tarz)”

(3): SMART : Specific Measurable Ambious Realistic Trigering ( Özel Ölçülebilir Hırslı Gerçekçi Tetikleyen): Biraz açıklamayla: Kör bir adam yola çıkma; hedefini doğru düzgün oluştur. Ne yapacaksan net olsun; ölçülebilir olsun. Hırslı ol ama gerçekçi olmayı da unutma; uçma, ayakların yere sağlam bassın. Ne amaçla yola çıktığını, hedefinin ne olduğunu unutma, “Menemenin bardağı biri olmazsa biri daha” diye düşünüp olmazsa yarın yine giderim diyemezsin, zaman çok önemli ve “Amerikalılar” filmindeki A.Baldwin’in kara tahtaya beyaz tebeşirle yazdığı “Satışın ABC(4)“sini hep anımsa. Sözün özü, Etkili ol !

(4) Satışın ABC’si: “Always Be Closing (Her zaman satışı kapat; sipariş al”. Oraya sohbet etmeye gitmedin; SMART‘ik çizdiğin hedefini unutma

(5) TOMBUL: Hayalleriniz, Tatmin ediyorsa > Ortak alınmış kararsa > Mantıklıysa > Belirginse > Ulaşılabiliyorsa > Limitliyse, hedefiniz olabilir ve artık şimdi hedefinizi SMART’ik kılabilirsiniz.

(2,6) CINOS: Ciba > Novartis > Syngenta’da geçen 24 yılım (1985-2009)

(7) SAR Etkisi: Systemic Activated Resistance (Sistemik olarak etkinleştirilmiş dayanıklılık)

(8) Messenger / Harpin Proteini (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/154059) Nuray Akbudak ve Himmet Tezcan (Uludağ Üniv.Bitki Koruma Bölümü; 2006)

Harpin doğal olarak meydana gelen bakteriyel içerikli proteindir. Bitkinin doğal savunma mekanizmasını harekete geçiren harpin, elma ve armutta ateş yanıklığı hastalığına sebep olan bakteriyel patojen Erwinia amylovora’dan izole edilmiştir. Biyokimyasal pestisit olarak sınıflandırılmaktadır. E. amylovora’dan izole edilen harpin şifrelenmiş DNA kısımları Escherichia coli’ye transfer edilerek üretilmektedir.

(9) AR Dengesi: “Ambitous / Realistic” Gerçekleri unutmadan hırsına makul ve mantıklı bir üst sınır çizgisi bulmalısın; ayakların yere sağlam basmalı”

(10) adardeniz@comu.edu.tr: “…Çekirdeksiz üzümlerde çiçeklerin %80’i açtığında GA3 uygulanırsa, seyreltme ve tane irileşmesi birlikte gerçekleşmektedir. Sofralık üzüm elde etmek için 15–20 ppm dozunda iki kez GA3 uygulaması önerilmekte ve GA3 kuru üzümde de 100 tane ağırlığını arttırmaktadır (Kısmalı, 1979a; Kısmalı, 1979b). Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşidinde sofralık üzüm kalitesini arttırmak için; somaklar 5–10 cm ve 15–20 cm olduğu dönemde 20’şer ppm’lik iki GA3 uygulaması, çiçeklenme dönemindeki (%50–80) 20 ppm’lik tek GA3 uygulaması, taneler saçma iriliğine (4–5 mm) ulaştığında 40’ar ppm’lik iki GA3 uygulaması önerilmektedir…”

(11) Ortaklaşa Rekabet (https://www.copcu.com/2018/05/16/yasam-bufesinde-ortaklasa-rekabet/): Altı yıl önce blogumdaki yazımda Hikmet abi ve CRP+ öyküsünü isimleri net vererek de paylaşmışım. Yazıma ekli görselde de sevgili sınıf arkadaşım EZM68HA var.