“…Bir eylemin öngörülebilir zararlı etkileri varsa ve bunlar pratik olarak iyi etkiden ayrılamaz nitelikteyse, aşağıdakiler doğruysa haklı olduğunu belirtir: 1.Eylemin doğası kendi başına iyidir, ya da en azından ahlaki açıdan nötrdür; 2. Fail iyi etkiyi amaçlar ve kötü etkiyi, ne iyiye giden bir araç olarak ne de kendi başına bir amaç olarak amaçlamaz; 3. İyi etki, kötü etkiye neden olmayı haklı çıkaracak kadar ciddi koşullar altında kötü etkiden daha ağır basar ve temsilci zararı en aza indirmek için gerekli özeni gösterir…(*)“
İlham Veren Liderin Pusulası (Yön > Sınır > Potansiyel > Sonuç): GAT Dünyasında kendini sorgulamak; Cevher’i etkinleştirmek (RAW); Kapasite ve Kapabilite kullanımını artırmak (MAS); Uykusuz Gecelerde Pusulanın dört yönündeki dört emri uygulamak; Hendekler ya da Şemsiye; İlham vermek=İçsesini bulmak, İçsesini bulmak için yardımcı olmak; Hayalleri TOMBUL’laştırıp Hedefleri SMART’ik kılmak
Merhaba
Aklım (H1) karmakarışık; yüreğim (H2) buruk, bedenim (3) yorgun, ruhum (H4) doğruyu bulma çabasında bocalarken Mümin Sarıkaya‘nın şarkısını mırıldanıyorum…(**) Bu dört dörtlük karamsarlık ilgi alanımdaki ülkemin durumu ve gücü elinde tutanların aymazlıkları… Tüm bunlar için seksenin arifesinde yapabileceğim sadece etki alanıma düşecek olan erken seçim ki olacak gibi de görünmüyor. Batıdan doğuya uzanan “Kıya(h)met” (***) alametleri yetmezmiş gibi gıpta ettiğim mahrukatçıgillerden Nasuhi beyi de gözaltına alma çabasını provakasyon olarak algılayan ruhum daha bir fazla geriliyor… Odağımdaki güzelliklere sığınmaya çalışırken geçmişten bugüne gelen şimşeklerle geleceğe uzanacağı kesin olan akçeli işlerde bozulan dengeden sıyrılamıyorum..
Ekranlara bakıyorum ve her nedense kimi film isimleri beynimden şimşek hızıyla geçiyor ve bitkiselin gözlerine bile razı oluyorum. Örneğin neden “Rezervuar Köpekleri” ya da neden “Soysuzlar Çetesi” ki çocukluğumdaki ikililer Lorel & Hardy ya da “İki Açıkgöz” ile keyiflenirdim; şimdilerde biri terörist başını meclise çağırıyor, diğer sessizliği yeğliyor ve adına konuşanlar da hızını alamayıp terör örgütüne adeta siyasal kimlik vermeye çalışıyor ki hepsi sadece muhtaç oldukları oy sayısı nedeniyle kürtlere şirin görünmeye çalışıyorlar. Bu kez de aklıma “Bozacı ile Şıracı“, “Tencere ile Kapak” ikilileri düşüyor. İyi güzel de neden biri aynı adama “Asil Ağa” derken diğeri “Ne idüğü belirsiz” diyor ve aynı amaç için yaptıkları çelişkili duruşu anlayamayan aklım taşralı edepsiz çocuk sözleriyle adeta xxx veren oluyor; bu da beni yoruyor ve Mümin’i bir kez daha dinliyorum. Bunlara baktıkça niyet ve öngörüdeki “Çift Etki“yi düşünüyorum. Dipnotta kırmızıladığım gibi Dolaylı bir iyiliği doğrudan bir kötülükle meydana getirmeye çalışmak caiz değildir… Ancak bugün xxx korkusu nedeniyle bunu yapmaktan çekinmiyorlar ve ne yaparlarsa yapsınlar burunları uzamıyor. Kimi zaman söylemlerdeki saçmalıklara bakıp da bir ironi arasam bulamıyorum; hangisi doğru, hangisi amaç, hangisi araç ve nedir bu “Çifte Etki” anlayamıyorum. Örneğin Ahmet T. için söyledikleri ki ya kulakları duymuyor ya da birbirlerini duymuyorlar veya alemi kör, sağır bizi ebleh sanıyorlar.
Botrytis ve Ahmet T. Kızıl Çürük mü, Asil Küf mü ?
Başta bağ (üzüm) ve sera sebzeleri olmak üzere pek çok üründe çürüklük yapan bir mantar (fungus) var; adı “Botrytis” ya da tam olarak Botrytis cinerea ve yaptığı hastalıktan dolayı Türkçe adı “Kurşuni Küf“. Yöresel isimleri de var; örneğin İznik taraflarında özellikle Müşküle üzümlerde yaptığı çürüklüğün görünüşü nedeniyle adı “Kızıl Çürüklük” veya Alaşehir-Sarıgöl taraflarında çekirdeksiz üzümde ileri mevsimde yaptığı ve diğer çürükçül fungusların da katılarak oluşan daha yumuşak çürüklük nedeniyle adı “Balgam”.
Öte yandan 1994 yılının Mart ayında Budapeşte’de katıldığım “Avrupa Ülkeleri IPM Toplantısı“nın şarap tanıtım gecesinde tanışıp aldığım ve yaklaşık otuz yıl sonra geçenlerde içtiğim ayrıcalıklı “Tokaji” isimli tatlı şarabın oluşumuna neden olan da aynı fungus, Botrytis cinerea dır ve adı bu kez “Asil Küf“tür (****)
Botrytis ve Ahmet T. benzeşiyor zihnimde ve bence; birine göre “Asil Küf / Asil Ağa” olarak Macaristan’daki Tokaji gibi zarardan fayda umuyor dolaylı olarak Ahmet T. e şirin görünmeye çalışırken; diğeri ise daha net ve açıkca Ahmetgillere bakıp “ne idüğü belirsiz / kızıl çürüklük” derken aynı İznik veya Sarıgöl üzüm alanlarındaki bağcıların sözleri gibi doğrudan doğruya faydasız bir zarar görüyor siyaset arenasında arkadan dolanırken… Ve işte bunlar beni ilgi alanımdan çıkarıp da yazımın esas konusu olan “odak” noktamdaki konuya yoğunlaşmamı geciktiriyor.
Odağımdaki şükran dolu, gurur veren ödüllü gelişmeler ve İlham Veren Liderin ana mesajı (İÇSES)
Geçen ay Tokyo‘da ve şu an (18.11.2024) Seul‘de bilgi ve becerisini söylem ve eylemlerle etkili kılan ortanca oğlum Eray kök hücreden öteye ana karnındaki bebeğe yönelik eksozom konulu çalışmalarına bakınca fakülte yıllarımda genetik olarak bildiğim konunun epigenetik (genetiğin ötesi) olarak nelere kadir olduğunu görüyorum (*****). Çok şükür ki avunacağım ve kızıl çürüklükleri görmeden teselli bulacağım odağımda güzellikler var. Bunlardan bir diğeri de Utku’nun konuşmasının kapanışında yaptığım on dakikalık filmde görüldüğü gibi olumlu şeyler söyleme fırsatını yakalamam … Teşekkürler Utku.
İlham versin vermesin kendini lider görüyorsa zat-ı muhterem (ki beğensek de beğenmesek de o bir lider ve belki de kötü lider) hedefine baksın, stratejisini yeniden gözden geçirsin ve bendeleri kadar bizi de o strateji ile o hedefe ulaşacağına inandırmak için azıcık da olsa dürüstlükle davranıp kendi iç sesini bulsun; kimse arkasında durmayınca kendi sözlerinin arkasında duran destekçisinin de kendi içsesini bulmasına yardım etsin. Yoksa bindiğimiz bu alametin bizi nereye götürdüğü belli…
Yan Ürünler (Kassandra Damgası)
“Kassandra” sözcüğünü CINOS‘un ilk evresindeki bir yıllık toplantıda satışçıların “Push Power/İtme Gücü” yaratarak kampanyalarla raflara doldurdukların ilaçları çiftçiye ulaşması için bayilere “Pull Power / Çekme Gücü” ile desteğe mecbur olduklarına ikna edebilmek için kullanmıştım. Bana yeterince inanmadılar; inandıramadım. Adına “Kassandra Sendromu” dediğim bu etkiyi “12 Maymun” filminin ana mesajı olarak görmüş; duymuştum. Bunu önceki yazılarımdan birinde işlemiştim (******).
İki hafta önce “Kızıl Goncalar” dizisinde adını duydum “Kassandra Damgası” ve Ümit hemen Amazon kanalıyla alıverdi kitabı. Sonraki yazımda bu kitaptan da söz edeceğim ve belki de “Kader ve Keder” arasında ilişkiye, ilintiye yeniden değineceğim (*******).
Sağlık ve esenlik dileklerimle yolunuz açık ve aydınlık olsun.
Öykücü
(*) : Çift Etki: https://en.wikipedia.org/wiki/Principle_of_double_effect > “…Çift etki ilkesi, bir eylemin “amaçlanan” sonucu ile eylemci tarafından öngörülen ancak amacına ulaşmak için hesaplanmayan sonuç arasında ahlaki açıdan önemli bir fark olduğu fikrine dayanır… Niyet ile niyetsiz öngörü arasındaki ayrımı kullanırken, çift etkililiğin savunucuları üç argüman öne sürerler. Birincisi, niyetin öngörüden farklı olduğu, hatta bir etkiyi kaçınılmaz olarak öngördüğünüz durumlarda bile. İkincisi, bu ayrımın askeri etikte (terör bombalaması/stratejik bombalama), tıbbi etikte (kraniotomi/histerektomi) ve sosyal etikte (ötenazi) bulunan belirli vaka kümelerine uygulanabileceği. Üçüncüsü, bu ayrımın ahlaki bir alaka, önem veya anlamı olduğu. Bu ilkenin yaygın bir uygulaması, ağrıyı tedavi etmek için opioidlerin kullanılmasıdır, ancak aynı zamanda, yakın zamanda son evreye girecek hastaların tedavisinde birinin ölümünü de hızlandırır.
Doktrin, bir eylemin ahlaki olarak caiz olabilmesi için karşılanması gereken dört koşuldan oluşur:
- Eylemin doğası koşulu. Eylem , öngörülen kötülükten ayrı olarak, ya ahlaki olarak iyi ya da kayıtsız olmalıdır.
- Doğru niyet koşulu. Niyet yalnızca iyi etkiyi elde etmek olmalı, kötü etki ise yalnızca beklenmeyen bir yan etki olmalıdır. Kötü etkiyi önlemek veya hafifletmek için tüm makul önlemler alınmalıdır.
- Eşzamanlılık koşulu. İyi etki, en azından kötü etki kadar (nedensellik açısından, zorunlu olarak zamansal olarak değil) eylem tarafından derhal meydana getirilmelidir . Dolaylı bir iyiliği doğrudan bir kötülükle meydana getirmeye çalışmak caiz değildir. Ayrıca şu şekilde de formüle edilebilir:
- Araç -amaç koşulu. Kötü etki, iyi etkiyi elde etmenin aracı olmamalıdır. İyi amaçlar kötü araçları haklı çıkarmaz.
- Orantılılık koşulu. Kötü etkiye izin vermek için orantılı olarak ciddi bir neden olmalıdır.
(**): Başarı formülümdeki “4H” (Head; Heart; Hand; Health) https://www.copcu.com/2010/04/25/yasam-bufesinde-3dx2p4h10s/
- 1.H1/Head (Akıl): He ne yapacaksan aklınla yap; beyin gücünü çalıştır. Akıllı ol.
- 2. H2/Hearth (Yürek): Yapacaklarına yüreğinin gücünü de kat; duyguları ihmal etme; duygusallıktan çekinme.
- 3. H3/ Hand (Emek): Düşünüp çerçeve çizdiğin ve duygularınla yön verdiğin yapacaklarını emek olarak ortaya koyarken avuçların terlesin; alnından akan terleri silen avuçlarının içinde emeğinin nasırları oluşsun ki
- 4. H4/ Health (Sağlık): Yaptığın her şey sağlık için olsun; sağlıklı olsun;sağlığa hizmet etsin. İşinin, işimizin, ilişkilerimizin dünyasına sağlık katsın….> Mümin Sarıkaya: Ben yoruldum hayat, gelme üstüme… https://www.youtube.com/watch?v=K7z3590-Mt0
(***) Kıya(h)met: https://www.copcu.com/2024/11/06/yasam-bufesinde-kiyahmet/ “…Ve pencereden dışarı bakıp ruhumu bu tür kutsal kitap metinlerinin yarattığı umutsuzluk girdabından kendimi sıyırmak istiyorum. Biraz sonra güneş Sakız üstünden günü geceye kavuşturmak için alacakaranlığı yaratacak. At binip kılıç kuşanan süvari, dördüncü ata atlayıp Üsküdar’dan öteye geçerken borazancı başı yedinci borazanı çalmadan, altıncı kâsede Fırat Nehrini kurutmadan “A(la/h)met Avı“ndan vaz geçip de selimin aklı başına gelsin diliyorum ki yine ve yeniden yeni “netekim” ya da “ahmak” sözleri ortalıkta görünmesin…
(****) Tokaji ve Asil Çürüklük: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tokaji “…Tokaji (Macarca: Tokaj, Macarca telaffuzu: [ˈtokɒji]) veya Tokay, Macaristan‘daki Tokaj şarap bölgesinden (ayrıca Tokaj-Hegyalja şarap bölgesi veya Tokaj-Hegyalja) veya Slovakya‘daki bitişik Tokaj şarap bölgesinden elde edilen şarapların adıdır. Bu bölge, asil çürümeden etkilenen üzümlerden yapılan tatlı şaraplarıyla dikkat çekmektedir; bu şarap türü, bu bölgede uzun bir geçmişe sahiptir. Tokaj üzümlerinden elde edilen “nektar”, Macaristan’ın milli marşında da anılır. Slovak şarap bölgesi Tokaj, Macar kalite kontrol düzenlemesini uygularsa Tokajský/-á/-é etiketini (Slovakçada “Tokaj”) kullanabilir. Bu alan, Macaristan Krallığı içindeki büyük Tokaj – Hegyalja bölgesinin bir parçasıydı, ancak Trianon Antlaşması‘ndan sonra Macaristan ve Çekoslovakya arasında bölündü.
(*****): Kök hücre ve Eksozom: https://x.com/eraycopcu; https://www.youtube.com/watch?v=fBTo4qCXbCM > “…Biz anne karnındaki bebeği iyileştirmeye çalışırken keyfi gıcır, huzur hakları yerinde k****ın k**ı ağarmış boş yağmurluklar neden böylesi saçmalıklarla aklımızı, zamanımız ve sağlığımızı çalıyorlar ?”
(******) Kassandra Sendromu: https://www.copcu.com/2009/01/07/yasam-bufesinde-%E2%80%9Ckassandra-sendromu%E2%80%9D/ ; https://www.copcu.com/2015/05/26/yasam-bufesinde-birlikte-kosmak-sendromlar > “…CINOS’un ilk evresindeydik. Satışta üç yıllık bölge müdürüydüm (1996). Krizden yeni çıkmıştık. Hızla büyüyorduk. Adana odaklı büyümede yoğunlaştırılnış satış kampanyalarıyla işimiz push(t)luklarla kolay (gibiydi). Rafları dolduruyorduk. Push(t)luk baskındı. Soçi turları yetiyordu. Oturak ve anasını Singapur hayvanat bahçesinde unutmak bile sorun olmuyordu. Tıkanmalar başladı. Biz Ege’de seferberlik ilan ediyor ve push(t)lukları pull’uklarla destekliyorduk; mesleğimizi işe katıyorduk. Adana’da başlayan tıkanmalar ve geri tepmeler kar topu gibi büyüyordu. Yöneticimiz uyuyordu. O sırada sinemalarda “12 Maymun” filmi vardı. O filmde “Kassandra Sendromu” kavramı ile tanışmıştım. Yıllık toplantı (1996) için bir sunum hazırladım. Ana mesajım “Kassandra Sendromu” idi. Bana ve Pull’lukçuluğun önemine yaptığım vurgulara inanmıyorlardı. Yaptıklarımı(zı) sadece şov olarak görüyorlardı. Bu karambol içinde göktaşı düşüverdi ve bir günde..”
(*******) Kader ve Keder : https://www.copcu.com/2017/07/06/yasam-bufesinde-kader-ve-keder >
“…Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında; sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın, hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa…demiş ki suya: “Gel sevdalım ol, hayatıma anlam veren mucizem ol…” Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa “Al” demiş “Yüreğim sana armağan…” Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca , kopmamacasına…Zamanla su, buhar olmaya; ateş kül olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı… Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su…Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları…Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu; birgün gelmiş, suya varmış yolu. Bakmış o duru gözlerine suyun, biraz kırgın, biraz hırçın. Ve anlamış aşkın bazen gitmek olduğunu. Ama gitmenin yitirmek olmadığını…Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla…”