Yaşam Büfesinde “Sabır Sınavı”

“…Genç kız evliliğinin üçüncü ayında annesine geldi (FLC>ZCÖ: Kendi seçimindi ve seviyorsun; mücadele edeceksin. Çözüm kocanın yanında). Sevdiği adamla evlenmişti, sevildiğini de biliyordu. Ancak bir şeyler yolunda gitmiyor gibiydi. Ana-kız herkesin terk ettiği sahilde gün batımını seyrettiler. Anne uzun bir süre sessiz kaldı. Çocuklarına yapabileceği en güzel iyiliğin onları dinlemek olduğunu biliyordu (LC>NC: El oğlu için göz yaşı dökmeye değer mi ?). Şimdi de dinledi. Genç kız da dinlendiğinin farkındaydı. Akşamın çöküşüyle sakinleşen sular, karanlığı yavaş yavaş yudumlarken “Bak” dedi anne, nihayet. Kızının meraklı bakışları arasında henüz sıcaklığını kaybetmemiş bir avuç kumu avuçladı. “Siz severek evlendiniz, elinizde olanın hepsi bu: Aşk. Kum taneleri kadar çok ve şimdilik sıcak“. Genç kız başıyla onayladı: “Evet, çok ve henüz sıcak“. Anne devam etti: “Evlenerek aşkınızı avuçladınız, avuçlarınızda kalsın istediniz, hem çok hem sıcak kalsın arzu ettiniz“. Bu arada avuçlarını hafifçe  açıp kum tanelerini gösterdi. “Şimdilik avuçlarımda ve tutabiliyorum onları“. Sonra parmaklarını sıkıca birbirine kapatıp (NC:29.06.2020 “Parmakların Birlikteliği) avucundaki kumları sıkıştırmaya başladı. Kum taneleri parmaklarının arasından dökülmeye başladı. “Şimdi aşkla kum tanesi arasında bir benzerlik daha ortaya çıktı” dedi kızının yüzüne bakarak “Aşkı hep aranızda tutmak istiyorsanız, hep sıcak kalsın ve eskimesin istiyorsanız, birbirinizin kişiliğini yok edecek biçimde eşine benzemeye veya eşini kendine benzetmeye kalkma. Bırakın aşkı tutan kişilikleriniz olduğu gibi kalsın. Parmaklar arasındaki mesafe gibi, kişilikler arasındaki mesafe de azaldıkça, aşk parmaklarınızın arasından kum taneleri gibi dökülüverir. Aşkınız iki ayrı kişi olduğunuz sürece çoğalır ve sıcak kalır. Biriniz diğer adına kimliğini yitirirse, aşk da sütunlarını kaybetmiş kubbe gibi çöker. Unutma, iki sütun birbirinin yanında, ancak birbirinde bağımsız oldukları sürece işe yararlar. Ağaçlar da öyle… Yan yana olsalar da biri diğerine gölge etmez.” Annesi son olarak avucunda kalan  kumu gösterdi. Yumruğunu sıktıkça dökülen kumlardan geriye sadece bir tutamcık kalmıştı. “Bu bize yetmez” dedi kız. “Yetmez…” Kalbinde taze bir heyecanla kızıllaşmış ufukta gözlerini gezdirdi. Yeniden umutlandı. Elini olabildiğince açıp alabildiğince kumla doldurdu avucunu. Yürüdü…”

 

Sabır Sınavının Sınırlarında öğrenmeyi öğrenmek ve ustalık yolculuklarında “Sabah Notlarım”dan mesajlar

Merhaba

İki karşıt düşüncenin etkisi altında yazma konularım şekilleniyor. Kimi zaman “Züğürtleyen Yahudi” etkisi ağır basıyor. Eski defter açılıyor. Kimi zaman bugüne güç katmak için düne bakıp yarınlara uzanmak gündeme düşüyor. Ara sıra da gündemdeki küçük bir uyarı çerçeveyi oluşturuyor. Bugünlerde WA ZM68 Grubumuzda yarım asır öncesinin son ortak yaşamına odaklı gelişiyor diyaloglar. Özellikle sevgili Cihan’ın çizgileri kadar sözcüklere de yüklediği anlam ve güzellik samimi katılımlarla zenginleşiyor. Menemen’e uzanan gece karanlıklarına güzellik katıyorlar. Deneme ve Uygulama (Staj) Çiftliğinden Bursa’ya uzanan öğrenme yolculukları dillendiriliyor. Her gün şeftali toplamakla hiç bir şey öğrenilemeyeceği yargısı yetmiş beşinde bile dile getiriliyor. Geçmişin anılarının günün duygularıyla bütünleştirmek keyifli iç titreşimleri yaratıyor. Mutlu, mesut günü sürdürüyoruz ve “zaman gelip geçiyor, dur demek kolay değil…” Çok şükür ki yetmiş beşinde akıl sağlığımız yerinde ve Korona korkusu altında beden sağlığımızı korumaya da özen gösteriyoruz. Bu arada ben yine kişisel olarak 1958 Ortaokul ikinci sınıftan 2020 de C13 beraberliğinde Çeşme’ye uzanan 62 yıl içinde bize şekil veren, moral veren, dayanma gücü veren ustalarıma yöneliyorum ve… Yine anneme dönüyorum. Önceki yazımda “Annemin Mektubu“na değinmiştim.  Bu yaklaşımın etkisinden sıyrılamamış olmalıyım ki; “İşlerin kesat olduğu 1965 yılı baharındaki esinti“nin öncülü olarak 1964 yılı sonlarına ait bir fotoğraf serisini yeniden elime aldım. Filmi hızla ileriye sarıp 1993 yılı sonlarındaki “Sabah Notlarım” dan seçim yapıp kimi “Kırılma Anları“nı da aynı kareye koydum. Daha sonra Netgillerle beraberliklerimden birine ait karelerden bir seçme yaparak “Başarıyı Formüle Etme” seansı ile slayt serisine giriş yapıp finalinde mesajımı vurgulamak istedim. Bu yazıma başlık ettiğim “Sabır Sınavı” esas olarak ( 3D x 2P+4H=10S ) formülümdeki “2P” nin açık ifadesidir.

Zor koşulların (1965-1968: Talebeyken evlenmenin finansal sıkıntıları; 1993-94: Ülkesel krize ek olarak yapısal çöküntü yaşayan şirkette bölgesel satış ve yönetim sorumluluğunu üstlenmek-ki Budapeşte toplantısından zona olup dönmüştüm) öğrettiği, bütünleştirdiği ve farkı ortaya çıkardığı dönemlerde en çok gereksinim duyulan şey: Sabır. Geçtiğimiz günlerde kafaların güzel olduğu, gecenin yarısına eriştiği bir “Zoom Grup Görüşmesi“nde C5 in içtenlikle söylediği : “D Serisinden gelen Sevgiyle ve C serisinden gelen Sabrın baskın olarak şekillendirdiği CD Serisindeki Sabırlı Sevgi Baskınlığı” biz Copcuların ve Copculaştırdıklarımızın şükür ve şükran duyduğum en önemli özelliğidir. Daha ne ister insan. Binlerce şükür. Nazar değmemesi için en özen gösterdiğimiz konu için “Sevgi bakım ister” inancını hepimiz duyarlılıkla koruyoruz. Ben bu sahip olduğumuz değerlere “Ivory Load” (fotoğraftaki el arabasındaki sevgili) diyorum ve aman kırılmasın diye biz X Kuşağı (MNC) her zaman dualar içinde oluyoruz. Hele bir de Haziran sonundan bu yana EMOT’taki başarılı diz operasyonunun getirdiği dikkatli olmanın ekstra duyarlılığında “Sabır Sınavı Sınırları“nda özellikle ben zaman zaman bocalıyorum. Yine de oğullarımızın, kızlarımızın evimize sürekli yardımcı kadın verme girişimlerini minnetle kabul etmiyorum(z). Henüz 1958 Ortaokul ikinci sınıftan, Tepecik/Zeytinlik 1159 sokakta geçen 29 yıldan sonra oluşan Karşıyaka (Mavişehir) ve Çeşme konforunda şükür ve şükranı, başta annem ve babama olan minnet duygumuzu eksiltmeden sabır sınavlarından öğrenerek, ustalaşarak çıkışlarımızın deneyimleriyle disiplinli yaşamın rutinlerinde yaşam gölünde kulaç atmayı sürdürüyoruz. Çok uzun bir cümle oldu. Şimdi bunu kısa cümlelere çevireyim.

Taşradan şehre geldik. Taşralı sokak çocukluğumuz sürüyordu. Köfteciden bakkala terfi ettik. Altmışlı yıllarda önce bakkal olmak kârlı bir işti. “Bakkal Amcalık” saygındı. Veresiye defterinin baskısı vardı. Tepecik/Zeytinlik arası 1148 sokakta işler güzeldi. “Sakız Bakkaliyesi“nde ürün çeşitleri boldu. Bakkal Fahrettin’in oğlu olmak çevre ile sosyal beraberliği artırıyordu. Komşu kızı Alaçatı’dan yeni gelmişti. Güzeldi. Sosyaldi. Çalışıyordu. Henüz on beşine basmamıştı. Benden daha çok dışa açıktı. Dostluğa ve arkadaşlığa güvenle yaklaşıyordu. İlk günden komşu kızı ile ilişkim platonik bir aşka dönüştü. Günler günleri kovaladı. Tilkilik Ortaokulu (1958) sonrası İzmir Atatürk Lisesi başladı. Sabahları troleybüs beraberliğine akşam üzeri Gümrük Durağında buluşmak eklendi. Çankaya’ya kadar yürüyüp Gülhane Pastanesi’nde keşkül kaşıklamak adet oldu. Lise ikinci sınıf mı zordu yoksa aşkın ateşi mi işleri zorlaştırdı bilmiyorum. Birinci sınıfta “İftihar Listesi“ne giren ben ikinci sınıfta altı zayıf birden getirdim. Ben bunu hep “Uzay Geometri Dersi“ni anlamamaya bağladım. Ya da matematik öğretmeni rahmetli Kroş (Lütfi Türkeli)‘un not pintiliğinden dedim. Ne var ki aynı yıl rahmetli Latif de altı zayıf getirince eve hesap vermek pek zor olmadı. İlk sarsıntıdan sonra Latif de ben de sınıfı geçtik. Böylece komşu kızı ile olan aşkımıza gölge düşmedi. Yola devam ettik. Lise bitti. Fakülte başladı. Birinci sınıfın ikinci döneminde ilişkimiz resmiyet kazandı. Nişanlandık (04.04.1964). İzinli beraberlik ilişkiyi geliştirdi. İkinci sınıfta evlendik (19.09.1965). Üçüncü sınıfta baba oldum (05.07.1966). İşte bu koşullarda,  WA ZM68 Grubum bugünlerde staj anılarınız (1967) paylaşıyor. Menemen’de fakültenin çiftliğinde dokuz ay staj yaptık. Fakülte arkadaşlarımızla yatılı ilk ve son beraberliğimizdi. Yetersizliklerin orta yerinde mutlu olabilmek için sabrı öğrendik. Her gün bakla toplamakla ne öğrenilir ki diye düşündüğümüz zamanlar olmuştur. Bugün rutinlerin esas olarak  sabrı öğrettiğini biliyoruz. Fakülte ve sonrasında üç nesil bir arada aynı çatı altında on yıl yaşadık. Dede, baba ve torun beraberliğinde çatışan fikirlere katlanmak için sabrı öğrendik. Minnetin ödenemez yükünü taşımayı kolaylaştırmak için sabrı öğrendik. Böylece “sabah notlarım“dan birinde sözünü ettiğim gibi annemin sardığı sarma gibi sabır sınavında yoğrulduk. Yine sabah notlarımdan birinde yer alan “beyaz pantolon isyanı“na katlanırken sabrı öğrendik. Büyük oğlum Ümit’in giydiği “beyaz pantolon benim” diye tutturdu babam. Ümit de tam delikanlılık çağındaydı. Benim özel sektördeki ikinci yılımdı. Uyum sıkıntısı çekiyordum. Sistemin çarklarında “over qualified” durumdaydım. Tepkiler aşırıydı. Henüz SSTC prensiplerini bilmiyordum. Filmdeki Haziran 1987 fotoğrafını çeken ortanca oğlum Eray’dı. Küçük oğlum Kerem 6 yaşında anlayamadığı olaylara tanıktı. Nezuş’la bana sadece sabırlı olmak düşüyordu. Kolay mıydı ? Çok zordu. Ancak ödenemez minnetin bedeliydi sabırlı olmanın zorluklarına katlanmak. O fotoğraftan üç gün sonra babam vefat etti. Babam yarı felçli gibi rahatsızken annem bir günde ölüvermişti (1984). Annemin vefatından sonra babamla geçen son üç senede “Sonda Takma“nın öğretilerinde sabrı sürdürmeyi öğrendik. Dedelerinin iki kolunu “EKÜ Üçlüsü“nün büyük ve ortanca oğullarım tuttu. Altı yaşındaki küçük kardeş sondayı getirdi. Ben sondayı taktım her gece. Böylece zorluklara katlanmanın rutininde sabırla öğrenmeyi öğrendik.

Rahmetli annemin önderliğinde “bilmek yapabilmektir” inancıyla öğrendiğim sabır C13 de sevgiyi bütünleştirdi. Bırak çatışmayı hiç bir zaman birbirimize karşı sesimiz yükselmedi. Hiçbir şey keyfimizi kaçırmadı. Yirmi yıl önce Atakalp’te ben by pass için yatıyordum. Geçen hafta, 20 yıl sonra Atakalp’e komşu EMOT’ta yatıyordu Nezuş. İkisinde de sabırla güçlendirilmiş sevgilerimizin gücü tüm sıkıntıları keyifle atlatmamıza destek oldu. Bir gün Korona sınırlamaları bitecek. Yaşam büfesinde sıraya girme gayretleri yeniden hızlanacak. Eren İstanbul’a, barış Gröningen’e gidecek. Yılların hızında İrem ve Duru da Bahçeşehir yoluyla onlara yetişecek. Elli altı yıl önce Kolej Yolu’ndaki efelik, Tavşan Adası’ndaki gün batımı ve ele arabasındaki değerli yükün öğretileriyle “Sabrın Gücü” ABİDE (@bide) ile geleceğe uzanacak.

Huancho Dauren‘in bir cep kitapçığını (Bilgenin Kanatlı Sözleri) hediye etmişti sevgili Eray (C4). O kitapçıktan birkaç cümle anımsıyorum. Azıcık modifiye ederek: “Zorlukların orta yerinde mutlu olabiliyorsan eğer sabrın gerçek gücünü görürsün” diyerek sağlık ve esenlik içinde açık ve aydınlık yollarda “Sabır Sınavı“nın ustası olmanızı diliyorum.

Öykücü