“… Adamın biri yol üstüne dikenli çalılar ekiyordu. Yolcular kızıp söyleniyor “Bunları sök at” diyorlardı ama adam bu uyarıları hiç dikkate almıyordu. Gün geçtikçe dikenler büyüyor, gelen geçenin ayağını kanatıp yaralıyordu. İnsanların elbiseleri dikenlere takılıp yırtılıyor; yoksulların ayakları paramparça oluyordu. İşe vali karıştı. Vali ona “Bu dikenli çalıları sök” diye emir verdikçe o “Tamam sökeceğim” diyor bu işi erteleyip duruyordu. Dikenler günden güne kuvvetleniyordu…”
BUCKET LIST (Ne düşündüğün kimsenin şeyinde değil < Şeyini şey ettiğimin şeyi) PLUS: Net Gerçeklik Dakikaları (Yaptığımız her şey ya doğrudan satıştır veya dolaylı olarak satışa destek. O halde… Öğrenme Yolculukları); Sayın İ.Aybar’a göre 21 nci yüzyılın dinamikleri; MNC/Çeşme Bahçelerinde “Dağı Delen karınca”
Merhaba
Çatıya çıktım. “Amaç” çerçeveli kitaplarımı raflarına yerleştirdim. Aşağıya elim boş dönmek istemedim. Nedense iki tane almış olduğum “Mevlana ve Şems’ten Yüreğinizi Isıtan Hikayeler” isimli 2014 basım tarihli kitabın birini yeniden karıştırmak için bahçenin çimlerine indirdim. Yazımın girişindeki öykü o kitaptan. Kolayca anlaşıldığı gibi öyküdeki dikenler “kötü huylarımız, kötü alışkanlıklarımız, hırsımız, doymak bilmeyen sahip olma arzumuz” ve yaşlandıkça yerleşiyorlar. Farkına bile varmıyoruz. Kimi zaman günün rutinlerinde söylem ve eylemlerimize yansıyor. Kırıyor, acıtıyor ve kanatıyor. Hele bir de “Yaşam Gölü”nün karşı kıyısı göründüğünde panikle atılan kulaçların yorgunluklarında bilinç altının ilk eylemlerini oluşturuyor. Pişmanlıklar bazen dile geliyor; çoğu zaman sessizliğin içinde kalıyor. Etki ile tepki arasındaki “Özgürlük Alanı“nda yapılan seçimlerle dostlar yeniden el sıkışsa da “Ortadaki Düğüm” her zaman kendini hissettiriyor. Bunu sevgili Şükrü’nün bir yıl sonra dile gelen sözcüklerinde de görüyorum. O, “Yaşam Büfesi” önünde “Sıraya Girme” gayretlerinde çektiği sıkıntılarla ayağına batan dikenleri, dikenleri eken dikencileri, dikenlileri hem unutmuyor hem de affetmiyor. En azından “Affederim ama unutmam !” diyebileceğim bir aşama görmeyi umuyorum ki “Yaşam Gölü“nün karşı kıyısı görünürken attığımız kulaçlardan daha çok yorulmayalım; bunalmayalım.
Vali bakmış ki bizim dikenci çalıları sökmemekte direniyor, en azından kendisine bu gidişin sonunu açıklayayım diye düşünüp dikenciyi (ya da dikenliyi) yanına çağırıyor ve : “…Ey yalan yere söz veren ! Emrime uy ve bizi oyalayıp durma artık ! Sen işi hep yarına bırakıyorsun. Gün geçtikçe zaman da geçiyor . O kötü ağaç gençleşmekte sen ise kuvvetten düşmektesin. Diken gittikçe gelişip kuvvetleniyor onu sökecekse ihtiyarlayıp güçten düşüyor. Diken her ama yeşerip tazeleniyor, onu sökecek olansa her gün kuruyup sersemlemekte. O gençleşiyor sense ihtiyar bir hasta oluyorsun. Çabuk ol, zira kıymetli zaman geçiyor…”
Sevgili Şükrü’nün yedi yıl önce paylaştığı öykünün bir özetiyle geçen hafta yeniden sağlık haberlerini aldım ve sevindim. Sözlerine şöyle başlıyor
“Neredeyse bir senelik sessizliğimi mazur gör. Özür dilerim. Yas “kemal”i bulsa da geçmişte ( bilhassa 68’den beri “yapılacak isler listem”de öncelik sirasini hep degistirdigim islerimi ciddi bir siraya koydum. 68’de diplomayi boynumuza asip, karsi ucu gorunmeyen yasam golu‘nde buyuk umitlerle ( yani para kazanip daha iyi yasamak, zengin olmak, kisacasi… ) kulac atmaya basladik...”
“Yapılacak İşler Listesi”ni görünce “Bucket List (Şimdi ya da Asla)” filmini anımsadım:
“…Milyoner şirket sahibi Edward Cole (JACK NICHOLSON) ile işçi sınıfına mensup araba tamircisi Carter Chambers’ın (MORGAN FREEMAN) dünyaları apayrıdır. Yolları, bir hastane odasını paylaşmalarıyla kesişir ve ikisi ortak noktaları olduğunu keşfederler: “Tahtalı köyü boylamadan önce” hayatlarının kalan kısmını hep yapmak istedikleri her şeyi yaparak geçirme arzusu ve kendileriyle farkında olmadıkları bir barışma ihtiyacı. Birlikte, hayatlarının araba seyahatine çıkarlar; ve bu süreçte dost olur, hayatı dolu dolu, iç görü ve mizahla yaşamayı öğrenirler. Her macera, listelerine yeni bir madde ekler…”
Filmin ana fikrini pekiştirmek için seçilen iki karakter arasında zenginlik daha doğrusu istediğini yapabilme olanağı farkı özellikle vurgulanmamış gibi görünse de yaşam büfesinde sıraya girerken daha baştan yazılan üçüncü evre (sırada öne geçme yarışı) çalının dikenleri gibi yaralayıcı nitelikleri gün be gün bileyliyorsa farkı yaratan para değil önem verdiklerinin öncelikleridir dikenci için. Laf aramızda her birimiz az ya da çok birer dikenciyiz ve dikenliyiz. Kimimizin dikenleri yıllar geçtikçe köreliyor; kimilerimizin de yaşama duyduğumuz kızgınlıklarla daha da sivriliyor. Bazen dilin olmayan kemiği; bazen de başları derde sokan ayakların durmak bilmeyişi. Söz ya da eylem fark etmiyor. Şükrü’nün serüveni kadar C1 in yerleşik öyküsünde ortak noktalar ne olabilir ? Topçu Okulu ve sonrasındaki askerliğin yaşanmışlıklarında iki kıyaslama düştü önüme: Biri “Çakılı” diğeri “Kundağı Motorlu“.
Şükrü’nün Dalaman’dan Kanada’ya uzanan serüveninde amaç “Hayatta kalmak; ayakta kalmaktır” ve gençliğin sıkı dayanma gücünde her güçlüğün üstesinden gelecek “Heves“i de güçlüdür. Kaldı ki Kanada’dan Florida’ya uzanan altmış yılın sonrasında bile Şükrü’nün kulaçları güçlüdür. Ancak beklentilerin içinde yer alan “Datça ve Akrabalar” sonrasında yitirilen “Güven” acep listedeki neleri, hangi özlemleri ötelemiştir, ertelemiştir ? Öte yandan talebeyken başlayan ve “C Serisinden Gelen Sabır“a övgü düzerken, sevgili Fatoş’un takdir de içeren sabırsızlığımın sonucu olan bugünün meyvelerine (C1C2 ile C13e) bakınca kendim için de aynı şeyi söylemeli miyim ? “Mustafa Copcu & Çakılı Topçu” gibi olsam da kritik karar anlarında (1985 yılı Nisan ayı sonları) çizilen “Rota” ile İsviçre ve çevresi Avrupa ülkelerinde odaklanan öğrenme ve ustalık yolculukları beni dünyanın dört bir yanında “Kelebek Etkileri” içinde bıraktı. Doksanlı yılların başında “HongKong/Singapur” a yollayan kaderin içinde biraz keyif ve geçit dönemi gözlemleri ile doğunun egzotik güzellikleri vardı. Yeni milenyumun beşinci yılında bu kez Brezilya / Rio‘ya yönelen “Öykülerle Öğrenme” ve “Başarının Hazzı” aynı yıllarda “Parisli F2” nin katkılarıyla “Storyteller Ustalığı”mı zenginleştiriyordu. Demem o ki; ister Şükrü gibi bohçanı toplayıp yollara çık; ister olduğun yerden ayrılmamayı yeğle, kaderin ağları örmüşse ilmik ilmik geleceğini, dünyanın bir o yanına bir bu yanına savrulursun keyifle ya da kederle… Unutmaman gereken nokta; etki ile tepki arasındaki “Özgürlük Alanı“nda yapacağın seçimlerde bilinç altının önüne geçebilmek ki daha sonra sandalyenin ayağının gıcırtısı ile uyak aramak zorunda kalmayasın…
Gelelim “XLER vs TLER” in ne demek istediğine. Sevgili Şükrü’yle bir yıl aradan sonra tazelenen diyalogun başlangıcında bir iletiye postacılık etmek vardı. Bir mesaj aldım. Gönderimde hiçbir üst yazı, herhangi bir yorum, görüş yoktu. Şükrü’den geliyor olması içimi ısıttı. Çünkü çoktandır sağlığını merak ediyordum. Mesajı sevdim. Yargıları onayladım. Diyalogun devamında mesajın kaynağını öğrendim ve sevgili Şükrü aynen şöyle diyordu:
“…Iste XLER cocuklarina bir yandan alin terletmesini ogretirken bir taraftan da servet birakirlar. Benim aile mensuplarinin eline bir para gecerse, ilk yaptiklari is altlarina gicir-gicir sifir bir araba cekmektir. Benim dayioglu XT’in yaptigi gibi. PT’in kocasi XE’in yaptigi gibi…”
Şimdi paylaştığı yazıdan bazı kısımları yazıma ekleyeyim:
1) XLER 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte tutarlar. TLER ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta -imkan bulurlarsa- 1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar. XLER ticareti sermayenin gücüyle yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır. TLERde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire…
2) XLER babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir X eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı “ayıp” kabul eder.
3) XLER 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazilik öncelikli tercihleridir. TLER ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa “100 lirası var” havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti “lüzumsuz” olarak görürler.
4) XLERaile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında Romalılar İsrail’i yerle bir ettikten sonra TLERi dünyanın dört bir tarafına dağıtmışlar. TLER ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline getirmişler. Çocuklarına 3 -4 yaşında İbranice’yi 7 yaşında Yidişçe’yi öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden en az birini de bilirler. Yani bir Xi en az 3-4 dil bilir. TLER eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hakim değillerdir. Dünyanın her yerinde el-kol ile anlaşırlar.
5) XLER ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay dönüşecek varlıklarda tutarlar. TLER ise parayı nakite en zor dönüşecek varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.
6) XLER çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka X ailelerin iş yerlerinde… Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve yanlışlıkları tamamlasın diye… TLERde ise çocuklar babalarının iş yerlerinde “prens” ya da “prenses” ünvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz:)
7) XLERin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır. Bir X oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan al-sat. Daha daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al. TLERde ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır. Sermaye bağlanmadan iş yapmayı TLERin hafsalası almaz (MC: Bizim CINOS sürecindeki bayilerimiz XLER den olmalı. Çünkü onlar çayın taşı ile ağacın kuşunu vururlar ve baktılar ki olmuyor çeker giderler. Mersinli Kar gibi; Adanalı Deniz gibi… Tut tutabilirsen…)
8) XLERde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar. TLER ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.
9) XLER yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para kazanır. İnovasyona açıktır. TLER ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar (MC: Sadece el penisiyle gerdeğe girmeye alışmış olan ve bunu seksenli yılların ortalarında Soçi’de öğrenenler hariç).
10) Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla; ALAR, XLER, İtalyanlar (İLER) ve TLERdir. XLER her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya çalışırlar. Yattıkları fahişelerle evlenmeyi düşünmezler. TLER ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya da metres ilişkisidir.Ailenin önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar (MC: TLER’den biri eline 50 $ almış ve 100$ isteyen fahişe ile pazarlık ediyor hem de olmayan İngilizcesi ve Rusçasıyla ve İbrahim’den yardım isterken fahişe ile yaptığı pazarlığı “İdare et be ablacım!” diye sürdürüyordu Soçi sokaklarında)
11) XLERde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi için aile üyeleri elinden geleni yapar. TLERde ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.
12) XLER tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme işin parçasıdır. TLERde ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak kabul edilir.
13) XLER bir işi araştırırken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar. TLER ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını düşünürler. Olumsuz taraflarını söyleyenleri sevmezler.
14) XLERde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli bir kısmını “yedek akçe” olarak ayırırlar. TLER geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencere pişirip kapağında yedi. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.
15) XLER girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler. Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar. TLER ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.
16) XLERde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde hareket ederler. TLERde ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar (MC: Yengeç Sepeti)
“Kültür” böyle bir şey ve iyi/kötü alışkanlıklar bulaşıcı… Akdeniz ikliminin rehaveti kimi ülkelerde “siesta” olarak açıkça görülse de kimi ülkelerde sahtecilik ve “mış gibi” yaşamlarla daha kötü etkiye sahip oluyor; tıpkı bugünlerde kimin Koronalı olduğunu bilmediğimiz için kaderin keder olmasından yeterince sakınamıyor oluşumuz gibi… ve sevgili Şükrü’nün mektubundan bir pasajla yazıma son vereyim:
“… Dalaman’da Tarim Meslek Okulu’nda ( 6 ay ) calistim. Beni acmadi ! Askeri Hizmet ( 18 ay, Fransizca tercuman ) beni acmadi…. Canakkale’de Gida Arastirma ( 2 sene ) beni acmadi…. Kicim’da cul, cebimde $250, ellerimde iki bavul teknik kitap ve lugatlar, ver elini Canada, diye yollara dustum. Fransa’da yari yolda, ucak parasini kazanip, vardim Montreal sehrine ( Kasim 1972 ), Canada devleti beni derhal ingilizce kurslarina kaydetti bedavaya ve ustelik de bana haftada $51 para veriyorlardi ( 6 ay ). ” Ne kadar guzel organize olmus devlet ! ) dedim, kendi kendime…”
“…Organize Olmuş devlet ya da ekip ” to be or not to be: işte bütün mesele… Temel’e arkadaşları grup seks teklif eder. Temel kabul eder. Işıkları söndürürler ve kör tuttuğunu öper. Bir iki; Temel dayanamaz ve ışıkları yakıp bağırır: “Organize olalım arkadaşlar !”. Işıklar söner ve bir süre sonra Temel yine feryat eder :” Organize olalım arkadaşlar !” Arkadaşları dayanamaz ve yarıda kesilen işlerine kızarak “Ne oluyor yahu Temel ?” derler. Temel “Organize olalım arkadaşlar: her seferde beni s***yorlar“…”
XLER ve TLER in bence en önemli farkı “organize olmak ya da olmamak”… Bitti derken yeniden başlıyor yazımın parantezleri. “Devlet” sözü geçince ünlü beyit aklıma düştü: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” deyişinde anahtar sözcük aklımın paradigmasında “Muteber” oldu bu kez ve hemen ardından da “Muteber’den Tığ Teber’e” geçiverdi. (“Tığ teber şâh-ı merdân..” deyimi Farsçadaki yapısıyla Türkçeye katılmış bir deyimdir. ‘Tığ’ Farsça “ok ucu” anlamında kullanılırken “teber” bir çeşit baltadır. “Tığ teber” sözcükler olarak, “Elimde okumdan ve baltamdan başka bir şey yok‘ anlamında kullanılıyor. Ama deyimin içeriği için, “Sersefil ortada kalmak” denebilir). Bunu somutlaştırmak için uzaklara bakmaya gerek yok. Uzaklarda çok şükür ki Şükrü yaşam gölündeki kulaçlarının hâla hazzını yaşıyor; hissediyor yaş yetmişleri ortaladığında bile…
Sağlık ve esenlik dileklerimle öğrenme yolculuklarınızın organize olmuş ustalıklara dönüşmesinde günlerin keyifli geçmesi umudunu koruyarak dokuz yıldır çıkarılacak gazın müjdesindeki gazın sessiz ve kokusuz olmasından huylanıyorum; ya sağır oluyorum ya da koku alma duyumu yitiriyorum organize olmuş yalanlar karşısında…
İyi olur inşallah !
Öykücü