“…İnsan en büyük hatasını en iyi bildiği konuda yaparmış. Hatadan sonra ne yapmalı ? Nasıl yapmalı ? Neden yapmalı ? Gerçek özrün üç aşamasında neler var ?…”
Ne > Nasıl > Neden; Bilinç vs Bilinçaltı
Merhaba
Dün (22.02.2021) bir hata yaptım. Bir iletişim hatası yaptım. Paylaşım hatası yaptım. Dostlar grubumdan özür diledim. Affedilsem de bana yetmedi. Şimdi burada yazdıklarım kendimle hesaplaşmak içindir. Uykusuz bir gece geçirdim. Kendimi inandıklarımla avutmaya çalıştım. “Kendi hatalarını affetmeyen bütün hataları affedilir” sözüne sığındım. Bu hatamdan ders almaya çalışıyorum. Bu yazıyı özrümün inandırıcılığı için yazıyorum. Mazeret üretmeyeceğim. Bahanelere sığınmayacağım. Yaptığım hataydı. Kısa cümlelerle dertleşeceğim. Uzun cümleler içinde dolanmayacağım. Net olmaya çalışacağım. Cümlelerimde “ama” kullanmayacağım. Parantezlerin içine girmeyeceğim. Hata yaptım. Bana gelen bir görseli paylaştım. Hem de hiç olmayacak arkadaşlar grubumda paylaştım. WhatsApp’ta birkaç grubum var. Kimilerinin yöneticiyim. Kimilerinde bir katılımcıyım. Önce “COPCUs” olarak ailemin grubu var. Benden başlayan ve Duru ile tamamlanan 13 Copcu’yuz bu kanalda. Sonra oğlum Ümit’in “Biz Büyük Aileyiz” grubu var. Copcu ve Dörtbudak’ların odağında hısım ve akrabalarımız bu grupta. Sonra dört erkekten oluşan dar bir grubum var. Netgillerle yine erkeklerden oluşan grubun içindeyim. Albatros’un yönetici ve temsilcileriyle bir gruptayım. Ve esas olarak ZM68 grubunda içinde 58 yılın dostlukları sürüyor. Bana iletilen görseli erkekler grubuna göndermek yerine ZM68 e göndermişim. İletim yanlış adrese gitmişti. Basiretim bağlanmıştı. Hoş, doğru adrese gitseydi ne değişirdi ? Nasıl olmuştu ?
Saat on yedi sularıydı. Yorgundum. Çimlerin arasındaki otları yoldum. Çevre temizliği yaptım. Odun kırdım. Terledim. Yorgunluk ve terleme ile oturdum. Telefonu elime aldım. Bana gelen bir görselin altına “Dilin kemiği yok; günde bir saat biraz edepsiz kaçmış” diye not yazdım. Postacılık yapmayı sevmediğim için not yazınca görselle özdeşleştim. Pek fazla paylaşımda bulunmam. Bu sefer yaptım. Neden yaptım ? İşte bütün mesele ve anahtar sözcük: Neden ? Sonra dinlenmeye çekildim. Üç saat sonra telefonu tekrar elime aldım. Şok oldum. Paylaşımı az katılımlı erkekler grubuna yaptığı sanıyordum. Yanılmışım. Görseli ZM68 grubuma göndermişim. Ben böyle bir hatayı nasıl yaparım ? Yapmışım. Responsları, eleştirileri, uyarıları okudum. Hepsi haklıydı. Az bile yazmışlardı. Yerden göğe kadar haklıydılar. Sarardım. Morardım. “Aman Allah’ım !” diye feryat etti iç sesim. Gerçek bir talihsizlikti yaptığım. Önceki yazımın başlığı “Glück im Unglück” idi. “Talihsizlik içinde şans” demek oluyordu. Malatya öykülerimle bu Almanca deyimi vurgulamıştım. Bu yaptığım hatalı paylaşım da gerçek bir “Unglück” durumuydu. Tam bir talihsizlikti. Anı yaşarken talihsizliğin acısını hissediyorsun. Zaman geçince belki bir “Şans” yani “Glück” durumu bulabilirdim. Belki de “Şans” şimdi bile gözümün önünde. Örneğin eleştiri ve uyarıların güzelliği bir “şans” değil mi ? Ya sessiz kalsalardı. Ya sessizliğin içinde yazdıklarını barındırsalardı. Koronasız günler sonrasında buluşmamıza kadar susup kırılganlığı biriktirselerdi. Bu nedenle hatalı paylaşımı talihsizlik olarak görürken geribildirimleri şans olarak kabul ediyorum. Avuntu mu ? Kendimi mi aldatıyorum ?
Dostça gönderilen mesajlardaki incinmeyi görmek zor değildi. Yine de her mesaj salt olumsuz değildi. Geribildirimler “Olumlu / olumsuz“du. “Mustafa’nın kötü niyeti olamaz” diyorlardı. Telefonun başındaki yüzümü ve ruh halimi gören Nezuş konuya girdi. Mesajımı ve paylaştığım görseli görmemişti. Açıklayınca gördü. Görseli izledi. Herkesten daha fazla eleştirdi. Doğru adresi söylediğimde de “Paylaşmaktan ne beklediğimi” sordu. Açıklamam onu tatmin etmedi. Telefonda uyarı ve eleştiriyi yapan dostların her biri konuya tek bir defa girdiler. Yinelemediler. Özrümü kabul ettiler (!). Rahatladım mı ? Hayır. İçim içimi yedi. Özrümün içtenliğine ve niyetin safiyetine inandılar. Hangi süreç daha çok canımı yaktı ?
“Kimseyi üzmek istemem ama, kadın hakları savunucusu bir insan olarak ben de ÜE ile aynı düşüncedeyim. Art niyet olmadığını düşünüyorum, ama biraz daha hassasiyet iyi olur. AK” ve özrümden sonra
“Sevgili Mustafa senin böyle bir paylaşımı bile isteye yapmayacağını biliyorum zaten. Yanlışlık olduğu ortaya çıktığına göre konu kapanmıştır bence. Sevgiler AK” ve benden
“Sizin eleştiri ve beraberinde hoşgörü çabanız bir yana asıl büyük ve kesintisiz eleştiri eşim Nezuş’tan geliyor ki duracak gibi değil. Üç şey geri gelmiyor. Bunlardan biri ağızdan çıkan söz (ki hele bir de buradaki gibi yazılı olursa). Oldu bir kere; özürden öte yol var mı ?” ve sevgili EEO’dan içten anında bir mesaj
“Mustafa bir diğeri de tüpten çıkan diş macunu…Kendini yıpratma…Üzüldüğünü ben Karşıyaka’dan hissediyorum. Nezuş’a da, tüm hanım kardeşlerimize selam ve sevgilerimizi sunuyorum” ve yine ben
“Bu mesaj biraz Nezuş’un hızını düşürse de laf aramızda biraz da dost savunması gözyaşına neden oldu. Vardır bunda da bir hayır diyerek bakalım bu talihsizlikten bir şans çıkacak mı ? diye blogumda tekrar “Glück im Unglück” başlıklı bir yazı ile “Johari Penceresi’nin “diclosure” bölümünü genişletebilir miyim ? Biraz gizemli oldu ise de yukarıdaki İngilizce sözcüğün Türkçe’si “itiraf” ise görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler“ ve
ZM68 MYÖ uzunca bir destek mesajının sonunda: “…Sen de kendini hırpalama Mustafa, seni hepimiz iyi tanıyoruz. Mustafa bizi üzüyorsun ama ! Tamam artık“. Tekrar tekrar okuyunca şimdi daha iyi anlıyorum. Bu hoşgörü gerçekten de talihsizlik içindeki şans oldu benim için. “Savunmalar arttıkça daha da küçülüyorum. Sağol MYÖ“ demekten kendimi alamadım.
Ve sevgili FK “Mustafacığım savunmuyorum seni ! Ama, çok seviyorum” Wooow ! Hata yapıyorum. Talihsizliğime yanıyorum ve sevgi sözcükleriyle şans ayağıma geliyor. Kendime dur diyebiliyor muyum ? Hayır. Yine aynı tek sözcük “Neden ?”.
“Ne, Nasıl ve Neden Üçlüsü” için Simon Sinek’in konuşmasını anımsıyorum. TED konuşmasında Bay Sinek bu sıralamayı neden yapmıştı ?Amacı “Neden yaptığını bilmek ya da bilmemek” konusuna dikkat çekmek istemişti. Bunu şirketler ve insanları birbirine benzeterek yapmıştı. Yazıma bu konuda kısa bir görsel ekledim. Simon beye kulak verdiğimde:
“İnsanlar ve şirketler birbirlerine benzerler. İnsanlar ve şirketlerin hepsi NE yaptıklarını bilirler. İnsanlar ve şirketlerin çoğu NASIL yaptığını bilir. İnsanlar ve şirketlerin pek azı NEDEN yaptığını bilir”. İşte ben de dün yaptığım hata için “Neden yaptım ?” sorusuna tam doğru yanıtı bulamıyorum. Bu noktada “Bilinç ve Bilinçaltının Yarışı” aklıma düşüyor. Bilinçaltı bir seçim yapar. Bilinç daha sonra buna bir kılıf bulmaya çalışır. Bende de böyle oldu. Bilinçaltı paylaşıma yöneldi. Bir de adres hatası yaptı. Ve şimdi bilinç çırpınıyor. Arkadaşlarım beni affetse de karizmayı çizdirdim bir kere. Ben kendimi affetmiyorum ki…Küllenmesi için biraz zaman gerek. Daha dikkatli olmak gerek.
Halbuki Sokrat bana söylemişti. Bana “Üçlü Filtre”yi öğretmişti. Ben filtre etmeyi biliyordum. “Bilmek yapabilmektir” diyen ben olduğuma göre demek ki ne bildiğini bilmeyen bilinçaltının kurbanı oldum. Sokrat’la bitireyim yazımı:
“Bir gün bir tanıdık Sokrat’a rastladı ve “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ? dedi. “Bir dakika bekle” diye cevap verdi Sokrat. “Bana bir şey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna üçlü filtre testi deniyor“. Arkadaşı “Üçlü filtre mi ?“. Sokrat “doğru” diye devam etti. “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir.” Birinci filtre “Gerçek filtresi”. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin ?” Adam “Hayır” dedi “Aslında bunu sadece duydum ve ...” Sokrat “Tamam” dedi “Öyleyse sen bunun gerçek olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim: “İyilik filtresi”. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi ? Adam “Hayır tam tersi...” Sokrat “Öyleyse” diye devam etti “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı “İşe yararlılık filtresi”. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı ? Adam “Hayır gerçekten değil“. Sokrat “İyi” diye tamamladı ve “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana neden söyleyesin ki ?...“İnsanoğlu başını derde sokma eğimindedir.
Sözün özü; insan en büyük hatasını en iyi bildiği konuda yaparmış. İlk hata affedilir. İkinci hata lükstür. Üçüncü hata artık hata değildir; yanlıştır. Basireti bağlanırsa insanın, bazen tedavi hastalıktan daha fazla acı verebilir.
Sağlık ve esenlik dileklerimle.
Öykücü