Yaşam Büfesinde “Tuhfet Ül-Mülk(1)”

“…DİKKAT ! Bu yazım sadece erkekler içindir. Hanımlar okumasınlar ya da yazımın başlığına konu olan görselden uzak dursunlar. Yazıma bu başlığı koymamın beni etkileyen nedeni tanık olduğum liyakatsızların talan düzeninde kurulmuş olan “devir daim” görüntülü “çember düzeni“dir ve ünlü gravürdeki benzer çemberde on yiğit(!) hem düzen hem de düzülendir ve bunu seyreden sapık da bundan keyif almaktadır… Bu nedenle özellikle hanımların ve cinsellik konusunda duyarlı olanların bu yazımın linki olarak verilen görselden kesinlikle uzak durmalarını önemle uyarıyorum… “

Bizim evin halleri: Nisan duası (21.04.23, kamerawoman: En küçük Copcu DURU) ve “overqualified / hak etmediğimiz ölçüde dürüst, sevgi dilli ve açık görüşlü” Kemal’in “sil baştan” amaçlı veda konuşması (29.05.23)

Merhaba

Bugün üzgün değilim; kızgınım. Kırgınım ve duadan vaz geçiyorum. Beddua dilime ve ruhuma yakışmasa da “içimdeki beni serbest bırakıyorum” ve yazımda açıklayacağım koşullarla beter olsunlar diyorum.

Yazımın sonlarında “6 Yaşam Kuralı“nı açıklayacağım. Ona girizgâh olsun diye yazayım: İnanmadan dua ediyorlarsa; dinlemeden konuşuyorlarsa; kazanmadan harcıyorlarsa; düşünmeden karar veriyorlarsa; denemeden bırakıyorlarsa ve yaşamadan ölümü bekliyorlarsa, beter olsunlar.

Anlamakta zorluk çekiyorum. Dünün sonuçlarında ne sağ ne sol ne başı açık ne örtük hiç bir sınıflandırılmış arayışım; hiç bir ön yargım yok. Sadece dürüstlükle ehil kişilerin elinde yola devam edilmesini istiyorum. Seksene iki kala ne kendim için ne de “C13Plus” için hiç bir beklentim yok. Binlerce şükür ki “Biz Copcular” her üç kuşak için, “X,Y ve Z” üç nesil için kendimizi kurtarmış durumdayız. Seçim sonunda saraylıgillerle veya Kemalgillerle yaşantımız değişmeyecekti. Belki de Kemalgillerin, “Sana Söz” deyip de sözünün eri olarak “Seferberlik İlanı” benzeri tutumunda daha çok sıkıntı çekecektik. Şimdi “elle gelen düğün bayram” diyerek yola devam edeceğiz. Ancak tarım dahil, üretmek yerine hazıra konmak kolaycılığı ile çağdaş yaşamın nimetlerinden yararlanmak isteyen hak edememiş kişilerin tutumunu ve seçimini anlamakta zorluk çekiyorum. Madem ki bu düşünce(sizlik) ile yola devam etmek istiyorlar; beter olsunlar.

İnşallah, geçen yirmi küsur yılın öğretileriyle “ateşin yaktığını, taşın sert olduğunu ve denizin bittiğini” anlamıştır saraylıgiller ve bundan sonra liyakata (ehil ve uzman kişilere) değer vererek yönetimlerini oluştururlar ve biz de “helal olsun” deriz sonraki seçimi beklerken; yoksa beter olsunlar.

Bugün yorgunum. Bugün küskünüm. Bugün vigorum (canlılık enerjim) düşük. Bugün elim ayağım kesik. Bugün umutlarım kırık. Bugün dışa kapanığım. Bu ruh halimle çatıya çıktım. On gün önce umutla pencereme astığım “Atatürk’lü Türk Bayrağımı” güzelce dürüp çatıya çıkardım. O sırada çatıda 2020 yılı ajandama takıldı gözüm. Üç yıl önce, 2020 yılında pandeminin ekstra korkularında saraylıgilmiş, Kemalmiş bilmeden neler dikkatimi çekip ilgi alanıma düşmüş diye 2020 ajandamın ilk sayfalarına baktım. Pandemi ve sonrasındaki deprem bile insanların doğruyu seçmek konusunda akıllarını başlarına derlemiyorsa iki sözcükle yineliyorum: beter olsunlar.

Sadece sizi mi ?

Beyin ne ararsa onu buluyor. Kantarın topuzu kaçınca işler şirazesinden çıkıyor. Bağdat’taki atlama rekoruyla övününce yanındaki arşını gösteriyor ve endaze ile kulaç uzunluk ölçüsü oluyor. Beynimi formatlamalıyım. Rotasından sapıyor. Bu paragrafın başındaki soruyu Rifat Serdaroğlu 3 Ocak 2020 deki “Türk Milleti Sizi Affetmeyecek” başlıklı köşe yazısında sormuş. Gazetenin köşe yazısını kesip 2 Ocak 2020 sayfasına yapıştırmışım. Sorusundan hemen sonra da isimler vermiş, başka kimleri affetmeyecek bu millet diye. Rifat bey yanılmış. Çünkü affetmek için millet, önce neyi ve kimi affedeceğini ve neden affedeceğini bilecek. O bilinçte değilse milletin çoğunluğu, beter olsunlar.

Hani rahmetli Atatürk’e ve onca çabasına ayıp olmayacak olsa sadece bu zihniyetin etkisiyle cennet ülkemde onlara komşu olarak cehennem hayatı yaşamamak için Osmanlı’dan önceki “Anadolu Beyliklerine” özentim neredeyse öne çıkacak. Sınav sorularını çalıp da yüzbinlerce gencin hayatını karartan ve bunlardan biri de senin oğlun olan Malatyalı hala bu seçimi yapıyorsa beter olsunlar.

Hayati Tosun (29.11.2020) ve Kızılderili Kitabesi

Düne kadar seçim listelerinde Samsun’dan aday olan meslektaşım Hayati ile CINOS(2)un ilk evresinde birlikte çalışma şansım oldu. O sırada sevgili Alev (EZM68AK) ile birlikte verdiğimiz SSTC(3) Öğrenme ve Ustalık Yolculuğuna 1992 yılında katılanlardan biriydi Hayati. Halim, selim ve Kemalgillere yakışan bir meslektaşımdır. Her ne olmuşsa 29 Kasım 2020 de Hayati’nin paylaştığı “Kızılderili Kitabesi”nden bir alıntıyı da 2020 ajandamın başına aynen şöyle yazmışım:

“…Yalan tohumdur; bire kırk verir (hele bir de ustası olursan daha daha çok verir. Peki ne verir ? Yalan yalanı mı türetir ? Yalancı kendinden başkasına inanamaz hale gelir ve yalan “Yalancının Cezası” olur. Blogumda bu konuda iki yazım öne çıkıyor. Biri 2014 de yazdığım, https://www.copcu.com/2014/05/16/yasam-bufesinde-vicdansiz-yalanci/); diğeri iki gün yazdığım https://www.copcu.com/2023/05/27/yasam-bufesinde-yalancinin-cezasi/). Bilgi de tohumdur; bire yüz verir (iyi güzel de saraylıgiller bilgi, bilgili, okumuş insan istemiyor ki; onlara göre bilgi baş belası). Zeka sudur, tohumları yeşertir; yalanı da bilgiyi de. Yetenek topraktır; ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları olur. Emek güneştir; tohuma da, suya da, toprağa da hayat verir. Kader çadırındaki kilim gibidir; ruhun verir, sen dokursun; deseni sendedir, renkleri Yaratıcıdan…” Su gibi olan zekasını yalan tohumlarını beslemek için kullananlara, Yaratıcının verdiği renkleri görmeyen renk körlerine, ruhsuzluktan dolayı kilimi dokumaktan aciz olanlara, özetle HANsızlara bel bağlayanlar ateşin yaktığını ve taşın sert olduğunu göreceklerdir ki akılsız başlarını vuracak taş bulamadıklarında beter olsunlar.

Dört Temel Uyarı ve 2020 den 2023 e

Pandemin etkileri ve kısıtlarıyla yaşam tarzımızı disipline eden üç yıl önceki ajandamın giriş kısmındaki notlarımdan bazılarından alıntılar yapacağım. Bakalım 29 Mayıs 2023 günündeki kırgın ruh halimle nasıl bir uyum gösterecek ?

Vide cor meum : Kalbimi gör > Beni fark et; beni önemse ve “önemli olan başına neler geldiği değil; senin nasıl başa çıktığındır” ve bu sabah gördüm ki Bizim Kemal her zaman ki ağır başlı, sakin, sevimli ve hoşgörülü yüzü ile sözü ile seçim sonuçlarını nasıl kabullendiğini ve bundan sonrasını dile getirdi. Yeniden Saraylının “bye-bye bay” deyişindeki hor görmeye rağmen. O konuşmasını internette indirip yazıma ekleyeceğim ve fonuna da Orson Welles‘in bizim için yazdığı şarkıyı koyacağım. Saraylıgillerin oluşturduğu düzeyde “sadaka kültürüyle yaşamayı” kendilerine uygun görenlere diyecek bir çift sözüm var: beter olsunlar.

Verba volant scripta manent: Söz uçar yazı kalır > Ve 2020 yılındaki ajandamın ilk sayfasındaki dört temel uyarı:

1.Karşına çıkan kimse, her kimse doğru kişidir > Ya bir yere götürür, ya bir şey öğretir. Seçilenin bizi nereye götüreceği kesin: Bindik alamete gidiyoz kıyamete… Ne öğreteceğine gelirsek… Bay S.Covey‘e göre “Öğrenmek (Learn)” dört temel ihtiyaçtan biri ise de öğrenmeyi isteyen kim ? Öğretmeyi isteyen var mı ? Madem ki cahil insan istiyorlar; o zaman cahil insanlarla yola devam etsinler ve beter olsunlar. Saraylının sloganı da öyleydi “doğru zaman / doğru adam“. Önce “doğru”nun doğru tanımını yapmak gerek. Bana göre doğru, “obje ile süje arasındaki ilişkinin özelliğidir” ve “gerçek“le karıştırılmamalıdır. Gerçek, objenin var oluş özelliğidir. Dolayısıyla “doğrularımız çatışabilir“; gerçekler ise dürüstlükle fark edilip kabullenilmelidir. Benim doğru adamım Kemal’dir ve saraylının kendi yarattığı enkazda, talan düzeninin önüne kesmezse, açgözlülükleri sürerse aynı gemide olsak da, sonu ülkenin yitirilmesine neden olacak ki, bunu durdurmazlarsa beter olsunlar.

2.Yaşanmış olan her neyse, sadece yaşanabilecek olandır > Dersini al. İnşallah dünden ders alıp seneye yerel yönetim seçimlerinde ve belki yarın belki yarından da yakın hakk vaki olduğunda zorunlu sandık başı sırasında aldığımız dersin gereğini yaparız. Dün yaşadığımız sonuçtan ders almamışlarsa ne diyeyim, beter olsunlar.

3.Başlangıç yaptığın her an doğru andır > Demek ki hazırdın ki başladı. Ne yazık ki dün başlamadı. Aynı terane sürdü; hem de artarak ve cahil cesaretini artırarak. Bu nedenle değişim için, gelişim için, dönüşüm için, adil paylaşım için, talan düzenini sonlandırmak için, üretebilmek için gerekli olan başlangıcı yapamadık. Yeterince hazır değil miydik ? İnşallah beni mahcup ederler ve saraylıgiller bu kez doğru hedefler için hazır olurlar ve bir nebze olsun kurtuluş umudu yaratırlar. Yaratamazlarsa beter olsunlar.

4.Bitmiş olan bir şey bitmiştir > Kazandığın deneyimle ileriye bak. Ah, vah etmenin anlamı yok. Yeter ki şu içimdeki vigor düşüklüğünü aşayım; rutinime döneyim. Aynı durum kenarda bekleyen Kemalgiller için olduğu kadar saraylıgiller için de geçerlidir. Geçmiş yirmi yılın deneyimlerinden ders alıp da “arsız ökse otu” gibi olmazlar. Dört yıl önce blogumda ökse otu ile ilgili bir yazı yazmıştım. İşte o yazımın linki ve bir paragraf alıntı: https://www.copcu.com/2019/06/24/yasam-bufesinde-okse-otu/ Ben ökse otunun ellili yılların başlarında tütüncü Fahrettin’in oğlu kara kuru Mustafa olarak rahmetli anne annemin “Uzun Tarla”sının girişindeki kuyunun yanındaki meyve bahçesinde kayısı (zerdali) ve armut ağaçlarından anımsıyorum. Kuru dallar üstündeki top gibi yemyeşil duruşuna hayrandım. Altmışlı yıllarda İzmir’deki günlerde rahmetli annemin artan öksürüğünü kesmek için özellikle kayısı ağaçlarındaki Ökse Otundan medet umar olmuştuk. Daha sonra Ziraat Mühendisliğinin eğitim ve uygulamalarında “Parazit Bitki” olarak Ökse Otunu öğrenmiştim. Bir Amerikan filminde Ökse Otunun kutsal kabul edildiğini bir düğün töreninde görmüştüm. Allah Ökse Otuna kök vermemişti. Ona kök yerine üstüne konakladığı bitkinin öz suyundan yararlanmak için emeçler vermişti. Önceleri Ökse Otunun tam bir parazit olarak görürken (kayısı bahçesi bizim olunca) daha sonraları “Yarı Parazit” olduğunu kabul ettim (Ziraat Mühendisi olunca yeşil yapısıyla fotosentez yapıp konukçu bitkinin da yararlanmasını sağlaması nedeniyle). Sanırım on yıl önceydi Antalya’dan dönüyordum. Korkuteli yaylasında gördüğüm duruma kadar Ökse Otunu akıllı sanırdım…” Akılsız ökse otu kadar hadsiz ve arsız olursa talan düzeni, yaratanlar bin beter olsunlar.

6 Yaşam Kuralı

Bazı kurallar her zamana, her mekana ve her kişiye uyumludur. Yeter ki kabul kapıları açık olsun. İşte yine 2020 ajandamın başında kendime yaptığım uyarı:

1.Dua etmeden önce > İNAN: Buna yürekten katıldığım için Allah affetsin iki konuda karar alıp gereğini yaptım. İlki “Keşke Yunan galip gelseydi” diyenin eteğine yüz serenleri ve Zafer Bayramına denk gelen cumada Mustafa Kemal Atatürk‘ün adını anmayanları görünce camiyi terk ettim. Tekrar edeyim, Allah affetsin. İkincisi ellili yıllarda rahmetli annemle birlikte Soma’daki evimizin bahçesinde döne döne ezberlediğim üç beş sureye ek olarak çocuklarımın okullarındaki din derslerinde gerek görüldüğü için onlarla birlikte ezberlediğim üç beş sure ve daha sonra düzenli cuma namazına giderken gönüllü olarak ezberlediğim üç beş sure ile belleğimde yirmiye yakın sureden bugün sadece beşini her gün yürüyüş sırasında düzenli olarak okuyorum. Diğerlerini okumayı bıraktım. O beş sure de arapçaları kadar Türkçe anlamlarını net olarak, ezbere bildiğim ve arapça okurken aynı anda Türkçesini içimde hissettiğim dualar ki kimi zaman “zamana yemin ederim ki…” diye başlarken duayı bırakıp zamanı düşünmeye başlarım. Üzerine yemin edilecek kadar kutsal ve değerli ise zaman, neden o zaman aklın yolu birken dün kritik zaman eşiğinde doğruyu bulmada onca zorlandık. Gelecek yıl yeniden sandık başına giderken aklı başına devredemezse akıllı akılsızlar beter olsunlar.

2.Konuşmadan önce > DİNLE: Biraz olsun dinleseydi; ağzından çıkanı kulakları duysaydı; yalanlar içinde kaybolmasaydı belki kindar yüzlere yansıyan öfke yerine az da olsa vicdan yer alırdı ve “adil paylaşım süreci” için umutlarımız yeşerirdi. Kendini, derdini dinlemeyenlerle umutsuz çıkmaz sokakta debelenenlerle yandaş olarak, yoldaş olarak, aynı yağmurda ıslanarak yola devam etmek isteyenler hâla ders almamışlarsa beter olsunlar.

3.Harcamadan önce > KAZAN: İşte kurtuluşun reçetesi bu; işin en basit sırrı bu. Ne yazık ki; cep delik, cepken delik ve hâla tahtıravanla gidiliyorsa s*çmaya; el s**yle giriliyorsa gerdeğe yolun sonu görülüyor demektir ki miyop körüyse gözler beter olsunlar.

4.Karar vermeden DÜŞÜN: Öyle bir geçer zaman ki “düşün düşün b**tur işin”.Kritik Karar Eşiğinde” kalınca ilk tur, düşünmek için iki hafta süre verdi felek. Bu sürede sevgi dilinden öfke diline dönerek düşünmeyi uyarmış olsa da felek, belli ki karar önceden verilmişti ve dün tarih oldu. Arabanın tekeri kırılınca yol gösteren çok olurmuş. Bugün Ali’nin konuşmasını sevdim. İnşallah aslına rücu edip de babayasayı bile değiştirip ocağımıza incir ağacı dikmezler. Bu işin yarınları da var ve eğer yine düşünmeden karar verirse adem oğulları, beter olsunlar.

5.Bırakmadan önce >DENE: Adamın bırakmaya niyeti yok ki ! Yirmi yıldır talan düzenine dayanma gücümüzü test eden uygulamalarla deneme tahtasına döndük. Görünen o ki; ne yiv kaldı ne de set… Kendiliğinden bırakacak olan bir rahmet gelir mi acep ? Ne diyordu sağdaki beyaz eşya satıcısı Kerim, vitrinindeki kampanya afişinde ?… Yetti gari diyemiyorsa tercihler beter olsunlar.

6.Ölmeden önce >YAŞA: İnsanlar iki şeye mecburlar. Diğer her şey opsiyonel; tercihe bağlı. Bu iki şeyden ilki, insanlar ölmeye mecburlar. İkincisi ise insanlar ölünceye kadar yaşamaya mecburlar. Hem de o kadar kısa bir yaşamla. Hayat o kadar kısa ki doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan, öldüğümüzde kılınan namaz içinmiş. Bu nedenle şu kısacık fani dünyada hâlâ şansı varken seçememişse hak ettiği yaşamı ülkemin insanları, ne diyeyim ? Beter olsunlar.

Sözün özü; hâlâ umudum var. Yirmi yıldan ders alacaklar. Taşın sert olduğunu anlayıp doğru için tek adam kararı yerine meclisin değer yargılarına yer verecekler. Ateşin yaktığını anlayıp kazanımlara göre harcama yapacaklar. Akıllarını başlarına derleyecekler. Akılsız ökse otu gibi olmayacak sembiyotik yaşamları. Bunun aksini düşünmüyorum. Sıkıntıya rıza göstermeden asprinli kurtuluş reçetesini isteyenler varsa beter olsunlar.

Öykücü


(1) Tuhfet Ül-Mülk (Zincir S….i) > Beter olsunlar > https://eksisozluk1923.com/tuhfet-ul-mulk–3746253 “…İlginç olan husus şu ki emmeli gömmeli böyle bir kitabın, üstelik de şeyhülislam ünvanlı biri tarafından çevrilmesini emreden kişi bir padişahdır; yani köprülere adı verilen Yavuz Sultan Selim. Yavuz’un amacı neydi Allah bilir. Neyse burası onun özel hayatı. Fakat Osmanlı’dan çok Osmanlıcı olan ahlâka mugayirlikte uzmanlaşmış ilim adamı ünvanlı çük ve kuku dedektifleri, Şeyhülislam’ın bu çevirisini yok sayarlar, görmezden gelirler. Gidin arayın internetlerde, mili kütüphanelerde, Türkiye el yazmaları katologlarında falan. Pek bir şey bulamazsınız Kemalpaşazâdenin cv’sinde bu kitabıyla ilgili bir bilgi. oysa Fransızca’da le livre de volupte adıyla basılmıştır bu kitap. Ya da Utrecht Üniversitesinde “ruju’ al-shaykh ila sibah fi’l-quwwa ala al-bah” adıyla şak diye bulursunuz…

https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2018/04/09/osmanlidan-kalma-erotik-el-yazmasi-acik-artirmaya-cikiyor

“…Kitapta 1779, 1799-80 ve 1817 tarihlerinin geçtiği belirtiliyor. Sotheby’s Müzayede Evi!nin Orta Doğu uzmanı Chiara de Nicolais, “Bu en üst düzey kalitede erotik illüstrasyon” diyor. Nicolais, “Bir Osmanlı çapkınının uzun yaşamını temsil ediyor. Kim olduğunu bulamadık, ancak padişahın sarayında katı bir giyim kuralı vardı. Her kim idiyse, kesinlikle sarayda etkili biriydi ve çok ama çok zengindi. Sarığı, padişahın yakın çevresinden biri olduğu izlenimini uyandırıyor” diyor…”

Müstehcenlik düzeyi tavan yapmış olan gravüre baktıkça Lise son sınıftaki rahmetli Halilcim‘in “Organik Kimya” dersiyle, fakültedeki rahmetli Prof.Dr.Emin Dikman‘ın “Organik Kimya” dersi gelir gözümün önüne. Benzen halkasıyla başlayan bu dersin ana çerçevesindeki kimyasal ürünlerin genel grup adı: “Cyclic (siklik) Hidrokarbon“lardır. Sözünü ettiğim gravürde de adına “Tren Modeli” denilse de görüntü net olarak on er kişiyle kurulan bir “çember“dir. Bilmiyorsanız, sakın merak edip de aramaya kalkmayın o gravürü. Erkeklerin bildiği gibi askerlikte üç şeyden insanın başı beladan kurtulmaz: Bunlardan ilk ikisi merak ve taraktır. Üçüncüsü ise sözünü ettiğim gravürdeki görüntüdür. Tekrar uyarıyorum bu yazım ve yönlendirmeleri kesinlikle hanımlara uygun değildir.

(2) CINOS > CibaNovartsiSyngenta yıllarım (1985/2009)

(3) SSTC > Satış Becerilerini Geliştirme Eğitimi