“…Birisi terörist başını meclise davet ediyor; diğeri sanki “hava dudu evde yok” sessizce bekliyor uzun süre (ancak bence ondan habersiz hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir böylesine ciddi bir çağrıyı yapabilmek) ve çok geçmeden de onayladığı sözcüklerini ima yoluyla da olsa dile getiriyor ki…(bence bu denli çaresizlik kıskacında kıvranıyorlar; bu ne yapışkan bantmış Allah’ım koltuktan kalkamıyorlar; kalkmamak için akılsızlık kaosunun sınırında yürümekten çekinmiyorlar)…; Bu da beni beynimin kıvrımlarında kaybolmaya yüz tutan aklımı yeniden “Mahşerin Dört Atlısı“na götürüyor…; Hoca’ya sormuşlar “Kıyamet ne zaman kopacak ?” Hoca, soruya soruyla yanıt vermiş “Büyük kıyamet mi, küçük kıyamet mi ? Şaşırmışlar ve “Hoca, kıyametin büyüğü küçüğü mü olur ?” Hoca “Olur” demiş ve devam etmiş “Karım ölünce küçük kıyamet, ben ölünce büyük kıyamet kopacak”…(Küçük ya da büyük ha bugün ha yarın kopacak kıyamet derken ve kaos eşiğinde kıya(h)meti yaşarken sert tepkilerin sınırları aşması olasılığı ile korkularım tavan yapıyor)…”
İlham Verem Lider (İVL) önce kendini sorgulayıp içsesini bulacak;…Bugün hayatımın son günü olsaydı ben ne yapıyor olmayı isterdim ?
Merhaba
Batıda başlayıp doğuda devam eden ahmetgiller avına bakınca aklım yine “Mahşerin Dört Atlısı“na takıldı. Google amcama “copcu mahşerin dört atlısı” yazarak arama yaptığımda 2015 yılının Mayıs ayında ardışık iki güne ait yazıma eriştim (1,2).
Ve dokuz sene önce dört atlıyı nelerle özdeş kılmış zihnim:
1.Beyaz atlı: Aldatma konusunda uzman, fethetmek için her şeyi göze almış, beklenmedik bir lider; tanıdık geliyor mu ?
2.Kızıl atlı: Masumiyeti ile içindeki öfkeyi gizleyen, insanları birbirine düşürmek için keskin zekasını kullanmaktan çekinmeyen… Bu da uyuyor mu ?
3.Kara atlı: Dengeli ama hep bir adım ileride, insanları yönlendiren karanlık bir tiran… Buna ne demeli !
4.Solgun atlı: Ölümü bir cerrah titizliğiyle yaymaya kararlı, karşı konulmaz bir güce sahip… Aman Allah’ım… Bence hepsine uyuyor ve hepsini ruhunda barındırıyor mu ?
“…Mahşerin Dört Atlısı’nı ve ruhumda dördünü de sembolize eden uzun adamı bir kenara bırakıp Çeşme-Çatı-Çeyiz (3Ç) sezon temizliği sırasında elime düşen 2014 yapımı bir kitabı rastgele açtım. Selma Tekin, “Sihirli Liderler” adı altında bir derleme yapmış ve rastgele açılan sayfada karşıma çıkan Wipro ve kurucusu Azem Premji ismi oldu (http://www.wipro.com/). Bay Azem benimle aynı yaştaymış; 23.000 çalışanı varmış şirketin ve Hintli olan kurucusu çok zengin olmasına rağmen hâlâ 1996 model Ford Escort otoya biniyormuş. Sabah saat 04.30 da evinin ışıkları yanıyormuş; evinden işine yürüyerek gidiyormuş. Ne özel uçağı varmış ne de havaalanında indiğinde onu karşılayan bir limuzin. Bizimkine saray yetmiyor; dört uçak az geliyor ve savurganlığını, israfı etrafına da bulaştırıp hem günaha ortak arıyor ve hem de bunu bir yaşam biçimi kılıp doğrudan ve dolaylı baskılarını artırıyor. Ne diyelim Allah ıslah etsin…
…ve aradan dokuz yıl geçti; satılacak ne köy kaldı ne kasaba; rahmetli kayınvalidem yollardaki arabalara bakıp “denizler benzin olsa bunlara yetmez !” derdi. Denizler benzin olmadı; yollarda arabalar daha fazla oldu ve benzin tükenmedi ama domuz olmamak için devlet malını yeme yarışında üç beş maaşla yarışta yerlerini alanlardan geri kalanlarla kaptan gemisini yürütmekte zorlanıyor ve “kıyamet” le “Ahmet”i birleştiren ruhum “kıya(h)met” ile feleğini şaşırıyor. Bu işte bir terslik var; bu gidiş hayra alamet değil… Sanki bir tahrik var kurtuluş yolunu açmak ya da kurtulunur mu bilinmez ama yeni bir yol açmak için akla gelmedik gayretler var; hem de organize olarak… Şimdilik sonuç, sıfıra sıfır elde var sıfır…
Bu düşüncelerle “Mahşerin Dört Atlısı“na dokuz yıl sonra odaklanan ve Mardin’de yaşananlardan etkilenen ruhum atlardan sonra “yedinci mührün çözülmesi” ile Borazan’lara ve oradan da “Kâse“lere yöneldi. İçime baktım ve kendimi sorguladım: Hainlerin, keşke Yunan galip gelseydi diyebilen nankörlerin ve bunakların arkasında saf tutmam diyerek camiyi terk eden ben, şimdi bir diğer kutsal kitabın kıssadan hisselerine neden bu denli bakar oldum? Ben de mi çaresizlik kıskacındayım? Internetten şu atlardan borazanlarla kâselere uzanan öyküyü bütünleştiren nihai emri anlamaya çalışıyorum:
Mühürler > Atlar > Borazanlar > Kâseler ve “Şeytani Çekirgeler” (3)
“…Yedi mühür, yedi borazan ve yedi kâse, zamanın sonunda Tanrı’dan gelen ve birbirini takip eden üç yargı dizisidir. Son zaman dönemi ilerledikçe yargılar yavaş yavaş daha da şiddetlenip yıkıcı bir hal alır. Yedi mühür, borazan ve kâse birbiriyle bağlantılıdır. Yedinci mühür yedi borazanı tanıtır ve yedinci borazan da yedi kâseyi tanıtır.
“…Yedi mührün ilk dört tanesi mahşerin dört atlısı olarak bilinir. İlk mühür M….-karşıtı’nı tanıtır. İkinci mühür büyük bir savaşa neden olur. Yedi mührün üçüncüsü kıtlığa neden olur. Dördüncü mühür salgın hastalık, daha çok kıtlık ve daha çok savaş getirir. Beşinci mühür, bize zamanın sonunda M…’e olan inançlarından ötürü şehit edilecek olanlardan bahseder. Tanrı onların adalet için feryatlarını duyar ve bu adaleti altıncı mührün yanı sıra borazan ve kâse yargılarıyla birlikte getirir. Yedi mührün altıncısı açıldığında büyük bir deprem gerçekleşir ve bu deprem çok büyük bir yıkım getirir, bu depremin yanı sıra sıra dışı astronomik fenomenler de oluşur. Bunların gerçekleşmesinden sonra hayatta kalanlar, “Dağlara, kayalara, ‘Üzerimize düşün! Tahtta oturanın yüzünden ve K…’nun gazabından saklayın bizi! Çünkü onların gazabının büyük günü geldi. Buna kim dayanabilir?’” diye feryat etmekte haklıdırlar.
“…Yedi borazan, yedinci mührün “içeriği”dir. İlk borazan dolu ve ateşe neden olur ve dünyadaki bitkilerin büyük bir kısmını yok eder. İkinci borazan, okyanuslara düşen ve dünyanın denizlerindeki yaşamın büyük bir kısmını yok eden bir meteora benzeyen bir şeyi getirir. Üçüncü borazan da ikincisine benzer, ancak o okyanuslar yerine dünyanın gölleri ve nehirlerini etkiler. Yedi borazanın dördüncüsü güneş ve ayın kararmasına neden olur. Beşinci borazan, insanlara saldırıp onlara işkence eden “şeytani çekirgeler”den oluşan bir belâya neden olur. Altıncı borazan, insanların üçte birini öldüren şeytani bir orduyu salıverir. Yedinci borazan, Tanrı’nın gazabının yedi kâsesini taşıyan yedi meleği çağırır.
“…Yedi kâse yargısı yedinci borazanla çağrılır. İlk kâse insanların üzerinde acı veren çıbanların çıkmasına neden olur. İkinci kâse denizlerdeki bütün canlıların ölümüne neden olur. Üçüncü kâse nehirlerdeki suların kana dönüşmesine neden olur. Yedi kâsenin dördüncüsü güneşin ısısının artıp insanlara büyük acı vermesine neden olur. Beşinci kâse büyük bir karanlığa ve birinci kâsenin çıbanlarının yoğunlaşmasına neden olur. Altıncı kâse Fırat Nehri’nin kurumasına ve M….-karşıtı’nın ordularının Armageddon Savaşı için toplanmalarına neden olur. Yedinci kâse çok yıkıcı bir depreme ve bunun ardından da dev dolulara neden olur…”
Ve pencereden dışarı bakıp ruhumu bu tür kutsal kitap metinlerinin yarattığı umutsuzluk girdabından kendimi sıyırmak istiyorum. Biraz sonra güneş Sakız üstünden günü geceye kavuşturmak için alacakaranlığı yaratacak. At binip kılıç kuşanan süvari dördüncü ata atlayıp Üsküdar’dan öteye geçerken borazancı başı yedinci borazanı çalmadan, altıncı kâsede Fırat Nehrini kurutmadan “A(la/h)met Avı“ndan vaz geçip de selimin (otoritenin) aklı başına gelsin diliyorum ki yine ve yeniden yeni “netekim” ya da “ahmak” sözleri ortalıkta görünmesin…
Tam bu noktada ülkem hangi mührün açılımında, hangi atın terkisinde, hangi borazanın sesinde, hangi meleğin (ki şeytan da bir melek değil mi ?) elindeki hangi kâse ile öngörülemez yarınların hangi özlemleriyle Kasım 2024 ü yaşıyor ? Bunca “hangi” nin hangisine makul ve mantıklı bir yanıt verilebilir ki ?
Korkularımızın baskınlaştığı günümüz zor yaşam koşullarında tünelin ucundaki ışığın şimendifer olmaması ve sağlık ve esenlik içinde, açık ve aydınlık yollarda umut veren öyküleri yaşama umuduyla daha fazla özveri gerektirecek günlere dayanma gücü diliyorum.
Öykücü
(3) https://www.gotquestions.org/Turkce/yedi-muhur-borazan-kase.html