“… Kabile halkı gözlerini kocaman açarak bana baktılar ve biri şöyle dedi “İyi ama bir kişi kazanırsa bütün ötekiler kaybetmiş olacak. Bunun neresi eğlenceli ki ? Neden insanları böyle bir deneyime tâbi tıutup, sonra da tek bir kişiyi gerçektek kazananın o olduğuna inandırmaya çalışıyorsunuz ? Bunu anlamak bizler için çok zor“… Doğum günü kutlamalarıyla ilgili olarak kendisine “Bunu neden yapıyorsunuz ?” diye sorduklarını ve devamında da “Bizler için kutlama özel bir durumu dile getirir. Yaşlanmasının nesi özel anlayamadık, bunu sağlamak için bir çaba göstermeyiz ki ! Bu kendiliğinden olur.” Buna karşılık kutlamaya değer bulduklarını açıklarlarken “Daha mükemmel olmayı. Bizler eğer geçen yıla oranla daha iyi, daha bilge olmuşsak, bunu kutlarız. Bunu da ancak sen kendin bilebilirsin ve kutlama partisinin ne zaman yapılabileceğini sen söylersin…”
Merhaba
Eylül de bitmek üzere. Çeşme sabah yürüyüşümüzün bir kısmı tam bulutlu ve birkaç damlalı serinlemiş bir havada geçti. Daha sonra hızlanan rüzgar bulutları dağıttı. Yine yaz sıcağı gibi bir Cuma öğle vaktinden sonra rahmetli babamın çok sevdiği tarhana çorbası ve ızgaralanmış sirkeli-zeytinyağlı acı biber ikilisi Nezuş’un mükemmel ödülü oldu. O, bunu hep yapıyor. Mutlu olmak zor değil (olmasını bilene). Çocuklarımızın her biri Cumayı kutlamada adeta yarışıyorlar. Buna bugün bir de Bay Utku eklenmez mi ! Daha ne ister insan. Binlerce şükür.
Yakın, uzak Eylülün izlerine bakıyorum da fazlaca gel-git var anılarımda. Evrensel acıların simgesi 11 eylül salıdırısının olduğu oniki yıl önce elimde kamera Nevşehir’in bir köy kahvesinde Patates üreticilerinin görüşlerini alıyordum. Nezuş da beni Ürgüp’te bekliyordu. Beklerken esnafla sohbet ediyordu. Ne olduğunu anlayamamıştık. Biraz daha geriye gittiğimde, yirmi yıl daha önceydi önlenemeyen ülkesel kaosu silah zoruyla durdurmaya çalışan 12 Eylül olayı da Enstitü yıllarımda bir başka anıydı. Çocuklarımız o günlerde henüz lisede olduğu için sağ-sol çatışmalarındaki gençlerin durumu, bireysel korkularımızda biraz daha az canımızı yakıyor olsa da 12 Eylülü biz bile kurtarıcı olarak görmüştük. Bugünün Eylülü daha mı az canıyor şimdi ? Ekonominin herşeye baskın oluşu bugün gittikçe artan kayıpların acılarını doğrudan canı yanmayanlarda …. Buraya bir sözcük yazmaya elim varmadı. Allah sabır versin. Geçen sene dün, sabahın seher vaktinde gelen bir telefon mesajı üzerine İzmir’e doğru yola çıktığımızda ablamın vefat ettiğini bilmiyordum. Aradan bir yıl geçti ve her an onun bizlere miras bıraktığı mesajlarla sivriliklerinden törpülenmiş bir yaşam biçimini sürdürmeye çalışıyoruz. Zaman su gibi akıyor ve belli bir sona doğru hızla yol alıyoruz. Gayretimiz bu yolların hep aydınlık olması ve şu kısacık ömürde keyifli beraberliklerin hazzını hissedebilmek. Çok mu zor ? Bence değil. Biraz sabır biraz ısrar ve tutkuyla yola devam.
COPCUlaşmak adına 19 Eylül 1965 ayrı bir mutluluk anıdır. O tarihten sekiz sene önce başlayan beraberliğimizin dönüm noktasıdır. Her ebeveynin göze alamayacağı cesur bir karardır. Bize göre hava hoştu. Evlenmek hayalimizden bile geçmeyen bir düştü. Beklemeye razıydık. Ancak babamın o cesur kararıyla paylaşılan bir çatıydı. Bir lokma ekmekti. Minnetimiz ömür boyu sürdü. Önceki yazımda ele aldığım 14 Eylül ise o günleri ve bu günleri bize armağan eden beraberliğin Alaçatı’da şekillenen ilk günüydü. Haftaya 27 Eylül de C12 nin doğum günü. Çeşme çatıya baktım ve bulabildiğim video kayıtlarından bugün “Çakabey” li olan C12 için “ABİDE C12” başlıklı bir film hazırladım. Fon müziğini de “yüreğine güneş koy… yola devam” diye yaptım.
Bu yazımın girişini Dr.M.T. nun “Aborjin gibi olmak” başlıklı yazısına kattığı Marlo Morgan’ın “Bir Çift Yürek” isimli kitabındaki öyküden ödünç aldım. Kutlanacak o kadar çok şey var ki; görebilen gözler için.
Haftaya Utku’ya Aydın’da yeni bir “SSTC Ustalık Yolculuğu 01 İlk Adım” beraberliği içinde olucaz. Hazırlıklarımız tamam. Otoriteyle ön görüşmemizi yaptık. Beklentileri öğrendik. Gündemi ve içeriği revize ettik. Ben, Utku’nın geribildirimine müteşekkirim. Özüme ait “strateji tuvali” mi hazırladım. Kendime söz verdim. Neleri yok edeceğime, neleri azaltıp, neleri artıracağıma ve neleri yaratacağıma söz verdim. Hem de yazılı olarak ve Utku’yla paylaşarak. Böylece doğru bildiklerimden daha doğrular için açılımlara yönelirken kendime yeni ödevler yüklerken kolaya kçamayacağım; kaytaramayacağım. Şimdi daha iyi anlıyorum ki ben de “öğretme görevi üstlenerek daha etkili öğreniyorum“.
Bakalım Eylülün son üç gününde Aydın’da neler yaşayacağız ? Kimlerin akıllarında, yüreklerinde ve ruhlarında hangi ışıkların parıldamasına yardımcı olup hangi kelebek etkilerinin ateşleyicisi olacağız ?
Umutlarım yüksek. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Nice umutlu öğrenme yolculuklarınız hep aydınlık yollarda geçsin.
Öykücü