“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur”
“… Oduncu Ahmet dağdan kestiği odunları eşeğine yüklemiş sabah sabah pazara getiriyormuş. Dikmekte olduğu ceketin yakalarına rabadifta yapmakta olan Bursa’lı Terzi Sadık (!), başını kaldırınca kapısının önünden geçmekte olan Ahmet’i ve eşekteki odunları görmüş. Derdi (!) başından aşkın olmasına rağmen Ahmet’e takılmak istemiş ve “Eşektekiler ne ?” diye sormuş. Ahmet gayet safiyane “Odun” demiş. Bursa’lı Terzi Sadık da “Ben sana kodum ” demiş. Ahmet şöyle bir bakmış ve la havle çekerek yoluna devam etmiş. Ancak uğradığı duruma canı fena sıkılmış. Odunlarını satmış ve öğleden sonra dönüşte yine aynı yoldan geçerken Bursa’lı Terzi Sadık’ın önünde soluklanmış. Bakmış ki Bursa’lı Terzi Sadık elinde makasla ceketin yakasındaki telaların fazlalıklarını kesiyor. Bu kez Ahmet “Elindeki ne ?” demiş. Bursa’lı Terzi Sadık sabah yaptığını unutup boş bulunarak “Makas” demiş. Ahmet “Ben sana kodum” demiş. Bursa’lı Terzi Sadık gülerek “Uymadı ki !” deyince Ahmet aynı ciddiyetle yanıtlamış “Uysa da kodum, uymasa da kodum“…”
Merhaba
Demem o ki yerel seçimle algılarımızı oluşturup test etmek için her türlü hinliği, hainliği yapmaktan çekinmeyen siyasilerin hepsi, her türlüsü, her yönlüsü bugün biz seçmenlere uysa da koyuyorlar; uymasa da. Çünkü onların hiçbirinin tomurcuk verme dertleri yok. Seçim günü tercihimi yapıp bir oy kullanacağım. Kullandığım adayı gerçekten beğendiğim için mi ? Kesinlikle “hayır”. Sadece çaresizlikten. Karşı taraftan korktuğum için, karşı tarafın yönteminden ürktüğüm için; alenen çekinmeden yüzsüzce yapılan hırsızlıklardan iğrendiğim için. Hepsi aynı. Güç sahibi olanlar ister Libya’nın Kaddafi’si olsun, ister Irak’ın Saddam’ı ya da iki gün önce kaçıp canını kurtaran Ukrayna’lı olsun hepsi birbirinden usta hırsız. Hele bir de şimdi “ekip” çalışması ile soydukları için kendilerini daha bir dokunulmaz hissediyorlar. Ta ki canına tak eden halk ayaklanmaları yakıp yıkma aşamasına getirinceye kadar. Tamam Allah bizi o günlerden korusun, diye dua ediyoruz ; ancak soygunlardan da korusun. Allah onlara da kasalara koyacak kadar çalma aklı versin ki ayakkabı kutularında sadece ayakkabıları olsun. Çünkü kaçarken ayaklarına giyecek para değil ayakkabı gerekecek. Umudum var mı ? Sanmıyorum.
Yazımın girişindeki öykü çok eski ve çok bilinen bir fıkradır. Terzinin adını “Bursa’lı Terzi Sadık” olarak özelleştirmemin de yine özel bir amacı vardır. Ancak bu amacı burada, internet ortamında yaygınlaştırmayı pek doğru bulmuyorum. Kimilerinde gereksiz kırıcı olabilir. Değmez. Ancak ben Bursa’lı Terzi Sadık fenomenini birkaç yerde birkaç farklı amaç için kullanmaktayım.
* Bunlardan ilki “beden dili” ile ilgilidir. Bursa’lı Terzi Sadık’ın verdiği sözü yerine getirdiği İstanbul-Galata Köprüsünün altında geri dönüp giderken kör dilenci arkasından “Güle güle git Bursa’lı Terzi Sadık” dediğinde çok şaşırır. Bursa’lı olduğunu, Terzi olduğunu ve adının da Sadık olduğunu nasıl anlamıştır İstanbul’lu kör dilenci. Sorar ve dilenci açıklayınca anlar ki şehrini, mesleğini ve adını beden dili anlatmaktadır. Bu nedenle gerek meslek içi eğitimlerimde ve gerekse genel SSTC öğrenme yolculuklarında “sözler ve eylemler” arasındaki uyuma dikkat çekerim. Yalancılığınız hemen ortaya çıkar. Tıpkı bugünlerde baş siyasilerde olduğu gibi. Bu durum herkesi üzse de bize uysa da uymasa da koyanlar bundan zerre kadar üzülmezler.
* Bursa’lı Terzi Sadık tanımlamasında üç temel kavram vardır. Yer, meslek ve birey; ve azıcık modifiye ederek ben “Kurum/Meslek/Birey” üçlüsü ile yaptıklarımızı etkili kılan, değer katan ve geleceği oluşturan söz ve eylemlerde bu üçlünün önemine dikkat çekerim. Bu nedenle Bilişimde Kariyer Günleri’nde sahneye çıktığım anda ilk sözlerim “Merhaba, ben Netdirekt’li Koordinatör Mustafa” olmuştur. Ben bunu hep yaparım.
Tüm bunlar göz önünde olurken geçen hafta Cumartesi günü (15.02.2014) İzmir Üniversitesi ile Bilişim Kulübü’nün birlikte düzenledikleri “Bilişimde kariyer Günleri” isimli etkinlikte yaptığım konuşmadaki mesajlarıma video kayıtlarımdan birkaç kez baktım ve …
* Kendime not verdim. Notumu üç bakış açısıyla ayrı ayrı irdeledim.
* Kürsünün ardına saklanmayışımı; öykülerle akılda kalıcılığa önem verişimi; sahneye çıkışımı; el kartlarımı; slaytlarımdaki sembolleri “sunum becerileri” açısından sevdim.
* Zaman zaman sorularla, yinelenen “ana mesaj (Kesintisiz Kolaylık)“la; kısa tanıtıcı filmle; iki fıkra ile; kısa cümlelerle; “es zamanları” ile dinleyicilerde “AIDA” nın yansımalarına bakınca etkili olma açısından beğendim.
Yakında benzer bir başka etkinlik yine aynı grup tarafından düzenlenecek. Çağrılı olursam, olursak bu kez kaldığım yerden “Hayal & hedef” çerçevesi içinde aşağıdaki tek slaytı kullanarak bir başka ana mesajı vermek isterim. Bu mesajın bütünleyici bir anlam katmasını dilerim. Umarım nasip olur. Hele Kutay Ailesi ile Sakız’a bir gidip gelelim de; bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Yine de “Kaizen” açısından, daha iyi olması için kendime verdiğim notu ortalarda bir yerde tutmayı yeğledim. Çünkü “iyiyse daha iyi olabilir” ve hep dediğim gibi “better is not sufficiently good / daha iyisi yeterince iyi demek değildir“. Bu nedenle inşallah kimi uyarılar işe yarar ve soygunların düzeyi düşer ve ülkem salimen bir seçimi atlatıp doğruyu bulmada akıl, mantık baskın olur. Umudum aydınlık yollarda.
Öykücü