“…Kolaylaştırıcı koçun davulunun (DRUM) nağmeleri…Kolaylaştırıcı koçluğa soyunan kıdemli yöneticinin kendini tanıma (SWOT) gayretleri…Kıdemli yöneticiliğe geçmekte olan deneyimli yöneticinin “dokuz adımlı ve merak” çerçeveli sunum (SNAP) becerilerini etkinleştiren dört konumlu yaklaşım… Kıdemli yöneticilik eşiğinde beklemekte olan yeni yöneticinin akıllı, becerikli hedef, amaç belirleme (SMART) çabalarında değişen nüanslar…Üretimden yönetime geçişte kişinin yanında getirdiği cevherler, çeyizlerle soru sorma becerilerindeki (SPIN) gelişmeler…En iyisi olmak için kişisel ustalık yolculuğunda azimle ilerleyen usta üreticinin uyum sağlama, etkili olma yolundaki ritmleri (DANS)…Hepsi bana “Uslanmayan Usta” sözcük ikilisini anımsatıyor…”
Merhaba
Dün Mavişehir-Albatros yaşamımıza yeniden ara verip Çeşme’ye geldik. Hava dün ve bugün, şimdi (saat 13.30) bazen sonbahar hüznü ile puslu ve güzel, bazen ilkbahar parlaklığı ile neşeli ve güzel, henüz kışı yaşatmayışı ile bir başka güzel. Kuşkusuz olmayan soğukların, eksik düşen yağışların bedeli de yaşanan bu güzelliklerin bedeli aslında. Son yazdıklarım elimizde olmayanlar ve 25 Kasım sabahı sözlerime başlarken gösterdiğim slaytlardan birinde yazdığı gibi “Allah’ım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme sabrı ve ikisi arasındaki farkı anlama bilgeliği ver” duasında inanarak Aralık ayındaki sıcak havaya ve beraberindeki kurağa bakıp keyfime iç burukluğu ekleniyor.
Geçen hafta Kasım ayının son günlerinde bir grupla “öğrenme yolculuğuna” çıktım. Yolculuğun öncesinde, sırasında ve sonrasında neler yaşadığımı ve asıl önemlisi yaşananların bana olan etkisi ile, algılarımla neler hissettiğimi anlamaya çalıştım. Tatmin, memnuniyet ve mutluluk düzeyimi belirlemek istedim. Kendimi ve kimilerini tanımlarken “Uslanmayan Usta” sözcükleri aklımın kıvrımlarında buluştu. Bulmacalardaki en kolay sorudur: “İki harfli akıl” der ve “us” yazarsın. Çocukluğa dönüp de ebeveynlerin “uslanmadı gitti” deyişleri nedense bende “us/akıl” buluşmasını yapmaz ve ben “us“u akıldan farklı, daha doğrusu aklın biraz uzağında ve haşarılıkla eşdeğer zannederdim. Belki de “yaramazlık“la ilintili olan bu ifadedir beni benzer olandan farklılığa iten.
Toplantımızın ilk gününün başlangıcının belirlenen saatte olmayacağı açıktı, netti, kesindi. Çünkü katılımcıların çoğunluğu İzmir merkezdeki otelden ya da evlerinden gelecekti. Buna itirazım yoktu; kabullenmiştim. Ne var ki salonun önünde herkes hazırken, çoğu da yerlerine oturmuşken geç kalmış olan başlangıca bir de gözlerimizin önünde bireysel katkıda bulunmak kabullenmekte zorlandığım bir durum. Sorun mu ? Değil. Çok mu etkilendim ? Hayır. Bu bir duyarlılık eksikliği mi ? Sanırım. Ne yapmalı ? SSTC i anımsamalı. Ne diyor SSTC temel birkaç mesajından birinde “ignore negatives, pick-up positives/olumsuzu duymazdan, görmezden gel; olumluyu yakala ve kullan”. Hemen aklıma Mayıs 2005 de Paris’in doksan kilometre kuzeyindeki bir şatonun gün ışığı gören salonunun kapısına geldiğim saati düşündüm: Saat 07.55 di ve kapı kapalıydı. Toplantı 08.00 de başlayacaktı. Kapı saat 08.00 de açıldı ve saat 08.05 de kapatıldı. Katılımcıların hepsi yerlerine oturmuşlardı. İşte verimli toplantı yönetimi böyle bir şey; işte etkililik böyle bir şey…Yöneticimiz önce bunu öğrenmeli, uygulama ve uygulanmasının takipçisi olmalı. Başarı detaylarda gizli. Katılımcılar sanıyorlar ki bunun önemini anlatmak için “etkili toplantı yönetimi eğitimi” yapacaksın ve kendilerine bir reçete vereceksin. Yok öyle şey ! Önemli olan kurumun iç iletişimi, otoritenin tutumu ile bunun kendiliğinden olması sağlanacak. Öyle ki ilk günlerde saat 08.05 de salonun önüne gelenler o bölüme giremeyecekler ve bedel ödeyerek öğrenecekler. Tıpkı tiyatro ve operada zamanlamayı tutturamayanların oyunun dışında kalmaları gibi: quae nocent docent / yaralayan şeyler öğreticidir. Bunu yaratabilmek öncelikle bir tutum konusu. Geçen hafta bu mesajla ve öykülerle öğrenme örneklemesi ile sözlerime başlamıştım. Kimler mesajı almış olabilir ? Anladılar mı acep ? Sevgili Yılmaz Özdil‘in kendi tarzına göre modifiye ettiği bir özdeyişi anımsadı yine uslanmayan usum…
“Buzdağımız Eriyor” örneklemesi ile katılımcıların mevcut becerilerini “sunum yaparak” sergileme önerim yeterince gelişmedi. Sahneye çıkma hevesi de öne çıkmadı. Bu bölümü sevgili UN’a bıraktığım için neler oluştuğunu da göremedim. Özdere-Çeşme-Özdere zorunlu gidiş gelişinden sonra öğle öncesi son kısmına tanık olduğum iletişim becerileri spiralinde “dokuz delikli, tokmak bunu bilmeyen ahmak“misali dokuzuncu maddenin gizemini koruyarak alkışlara sona erişildiğini gördüm. Dikkatimi çeken kapanış mesajının “merak” olduğunu görünce eğitimden hemen sonra (strike while the iron is hot / demir tavında döğülür) önce arkadaşıma sordum: “Ka…. be….de bir hata yapmışız. Bakalım kimlerin dikkatini çekecek ve nasıl bir geribildirim verecekler !”. Geribildirim verme hız ve hevesi yüksek olan arkadaşımdan hemen yanıt geldi: “Paylaşımınız için teşekkür ederim. Fark eden olur mu ? Kimbilir !“. Bu yanıt bana ne anlam ifade ediyor ? yanıtınımı netleştiremedim. Arkadaşım kendisi hatayı fark etti mi ? Ya da arkadaşım “Ne hatasıdır acep ?” diye “merak” edip araştırdı mı ? Öğrenme yolculuğunda verilen mesajı kendisi günlük yaşamında uyguluyor mu ? Bilmek için öğrenmenin bir adım ötesinde “yapmak için” ya da iki adım ötesinde “olmak için” öğreniyor ve/veya öğretiyor mu ?
Toplantı sırasında otorite yanıma geldi ve katılımcılardan sevgili AE’in gelişimine önem verdiğini ve arşivimden yapacağım desteklerle AE isimli arkadaşımızın “pazarlama yolundaki ustalığının gelişimine katkı” yapmamı istedi. Sevdim bu isteği. Çünkü içtenlikle inanıyorum ki “Birisinden yardım istemek aslında o kişiye yardım etmektir”. Söz konusu ismi hemen listeme aldım. Bu arada hem toplantı öncesi yazdığı ileti ile (ki 29 kişiden bir tek o oldu mesaj gönderen. Teşekkürler TD) ve hem de toplantı sırasında sözlü isteklerinden sevgili TD de listeme ekledim. Toplantı arasında sevgili RB de benzer bir istekle gelince toplantıdan hemen sonra Çeşme-Çatı-Çeyizlerime uzandım. Ona yakın kitabı rafın önüne dizip cep telefonu ile kitap kapaklarını çektim. Seçilmiş ve öne çıkardığım birkaçına kimi mesajlarımı da ekleyerek dört sayfalık slaytımı pdfleyerek AE, TD, RB e gönderdim ve otoriteyi (HG) de iletime cc yaptım.
“…Bugün İzmir’deyim. Yarın Çeşme’ye döneceğim. Çeşme çatıdaki çeyizlerimin arasından pazarlama konusunda sana uygun (ihtiyaç ve fayda uyumu) olanlarından birkaçının ismini ileteceğim. Sözünü edeceğim kitapları bulamazsan fotokopilerini çektirip iletebilir olacağım. Başarı dileklerim ve sevgilerimle öğrenme yolculuklarınız hep aydınlık yollarda geçsin…” dedim ve beklemeye başladım.
Peki ya sonrası !
Geçen hafta giriş ana mesajlarımdan sonra “konuşma halkasına” geçip de “Kendinizi kısaca tanıtmanızı ve bu öğrenme yolculuğundan ne bekliyorsunuz ? bunu söylemenizi istiyorum” deyip de birkaç örneğini sabırla dinledikten sonra yeniden konuşma halkasının ortasında dönmeye başladım ve sözlerimi şöyle sürdürdüm:
“Ben, Netdirekt’li Koordinatör Mustafa. Bu öğrenme yolculuğundan üç şey bekliyorum:1.Sorus sorma becerilerinizin ve hevesinizin gelişmesini; 2.Geribildirim verme becerilerinizin ve hevesinizin gelişmesini ve 3.Üçüncügünün sonunda DANS etmenizi istiyorum”. İşte SMART örneği böyle bir şey. Beklediğim özel; beklediğim ölçülebilir (ki kalem satışı örneğinde zaman kalsaydı nicel değerleri ortaya koyacaktık. Ancak otorite fazla satış odaklı olduğunu iletince rotamızı değiştirdik.), beklediğim üç günün yoğunluğundan hırslı, beklediğim gerçekçi, erişilebilir ve beklediğim üç günlük zaman diliminde oluşabilecek bir beklenti.
Üç günde kimi zaman doğrudan ve kimi zaman da dolaylı olarak hep bu beklentilerim için sözlerimi dolaştırıp durdum. Sonuç ne oldu ? Ne kadar beklentime eriştim ? “Memnuniyet Anketine” baktığımda (23/27=) katılımcıların %85 inin geribildirim verdiğini görüyorum. Başlangıç olarak oldukça iyi ve hangi düzeyde başladığımı bildiğime göre sonraki adımlarda bunu %100 e eriştirmeye çalışırım. Bunu amaç edinirim (kuşkusuz bu “ben” anlatısı IK sorumlusu adına kendisi içindir). Diğer beklentim olan soru sorma beceri ve heveslerinin geliştirilmesi konusunda aldığım geribildirimlere baktığımda, 14/27=%52 oranında dikkati çekebildiğimi görüyorum. Bunu kapanıştaki konuşma halkası video kayıtlarında da görebiliyorum. “DANS” konusu ilk adımda yeterince gelişmediğini de anlıyorum. Demek ki üç istek fazlaymış ve ben şimdilik “soru sorma ve geribildirim” konusundaki beklentilerimle yetinmeliyim. Laf aramızda “YBGE” çerçeveli bir öğrenme yolculuğuna çıkmak bir bakıma hep eleştrdiğim “Macit beni otomobillendir” benzeri bir hazır konma gayretine dönüşüyor ki on yıl önce e-öğrenme girişimlerimi anımsıyorum. O günlerde pazarlamadan yetkinlik geliştirme sorumluluğuna yöneldiğim geçiş sürecinde kendim için (öğretmek için öğrenmek için) ve tüm orta yöneticilerim için seçip paylaşım ağı kurduğum 22 eğitim konusunun bileşkesidir bence YBGE. Bunu etkinleştirmek için kurumsal efor gücü gerekli ki ben onu CINOS’taki iki düzine yılımın her üç evresinde de gördüm. O açıdan gerçekten şanslıydım. Bugünlerde çıktığım öğrenme yolculukları ise kurum içinde otorite konumunda ilk yılların etki gücünü kullanan otoritenin bastırması ile gerçekleşen gayretlerin sonraki adımlarının kurum içinde kabullenilmesidir. Herşey onların elinde. Yoksa Macit kimseyi kolay kolay otomobillendirmez. Neden yapsın ki ? Hangi “satın alma dürtüsü” Macit’i harekete geçirecektir ?
Şimdi yine öğrenme yolculuğu sonrasında “hemen ve hevesle” geliştirmeye çalıştığım iletişimin devamında neler olduğuna bakalım. Sadece “bilgilendirme (cc)” amacıyla iletişim ağına kattığım otorite umut gördüğü, yatırım yaptığı, kariyer yolculuğunu desteklediği OP a iletimi forward etmiş (ekindeki pdf dosyası da gitsin için) ve postacılık yapmamış kısa ve öz bir üst yazı notu da eklemiş. Katılımcılar bunu örnek almalılar. Peki benim cephemde (beklentilerim) neler gelişiyor (algılarım) ?
RB den kısa ve içten bir mesaj gecikmeden geliyor (Mustafa bey çok çok teşekkürler, Keyifli ve sağlıklı günler…Mustafa bey çok teşekkür ediyorum, Hem kitap isimleri hem de güzel sunumunuz için Sağlık ve esenlikler dilerim). TD den de benzer bir yanıt geliyor ( Mustafa Bey tekrar merhaba,Öğrenme çabama şekil vermede yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür eder, enerjinizin ilham verici olduğunu belirtmek isterim. Saygılar.Selamlar). Otoritenin birincil öncelikli hedefi olan AE den henüz yanıt gelmedi; sabırla bekliyorum. Umutluyum. Ancak şu ana kadar hiç biri “kitapları arayacağım, bulamazsam sizden fotokopilerini isteyeceğim” demedi. Diyecekler mi ? Bilmem. Ben olsam derim. Biraz daha sabır lütfen.
Çeşme’nin en keyifli ortamında yaşadığım öğrenme yolculuğunun kayıtlarından kişiye özel montajlar yapmaya çalışırken en güzel geribildirim sayın ŞA’nın kızından geldi. Özellikle ilk kısa mesajın sonundaki “nasılsınız ?” sorusuyla nefeslenmesi iletişimi sürdürmek adına mükemmel bir tarz idi. Tanıştığıma sevindim. Kendisine özel bir dvd montajımı en kısa zamanda göndereceğim.
Gelelim yaşadığım öğrenme yolculuğunun “effektif“liğine. Yolculuk öncesi üç sayfalık bir excel dosyası paylaştım. Meraklısı ya da sorumlusu bu sayfalardan yolculuk öncesi katılımcıların durumlarını, rol ve görevlerine göre neleri öğrenmelerini gerektiğinin belirlenmesine dönüktü. Yaptılar mı ? Sanmıyorum. Dört farklı konumlu katılımcılarla çıktığımız yolculuğa genel bir isim verdik ve buna göre çerçeve oluşturduk. İlk gün sonrası rota değişikliği yaptık. Sonuç yeterince doyumlu oldu mu ? Sanmıyorum. “Memnuniyet Anketi”ne gelen yanıtlara baktığımda aynı konu için yanıtların 2-5 arasında değişmekte olduğu oldu ki sürpriz mi ? Hayır. Ortalama değerlerin amacımız, hedefimiz olan 5 üzerinden 4 ü aşıyor olması bize yeterli gelse de 1986 yılında Les Barges’da çıktığım 16 günlük öğrenme yolculuğunda “median” diye bir kavramla tanışmıştım. “Median”ın anlamına önem verdiğimde öğrenme yolculuğunun algılarına farklı bir gözle bakmam gerektiğine inanıyorum. Her neyse ! Gelelim yazımın başlığındaki kavramların genel etkisine…
Katılımcılardan en deneyimli olanlardan biri olan YG in dediği gibi “Soru Sorki Tam Canevinden” vurasın şeklindeki katkısı tıpkı sevgili GT in Çanakkale (2005)’de çıktığımız yolculuktaki katkısı olan “Soru Sorarak Tabiiki Canım” ifadesine benzedi. Teşekkürler YG. Biz hep söyleriz “SSTC prensiplerini öğrenmeden verilecek eğitimlerin hiçbir kıymet i harbiyesi olmaz”. Çünkü alt yapı, temel olmadan alınanlar kişinin üzerine oturmaz, yapısına yerleşmez. Emeklere yazık olur.
Yazıma birkaç görsel ekleyerek uslanmayan ustayı şimdilik aydınlık yollarda öğrenmeye yönlendireyim.
Yolunuz hep aydınlık olsun.
Öykücü