Yaşam Büfesinde “MEA CULPA”

“…Öyle bir şey yapalım ki yaptıklarımızın %5 i olsun ve kim olduğumuzun %95 ini yansıtsın…Yumuşak yürekle sert kafa arasında hiçbir çelişki yoktur…What are given by hearts, buy hearts (yürekten verilenler, yürekler satın alır)...Yüz yaşına kadar bile yaşasam nasıl böyle faka bastığımızı asla anlayamayacağım. Bir yalan üzerine savaşa girdik (tam bu sırada çağrıldım ve “kaydet” yerine “yayımla” tuşuna basınca bu haliyle yayımlanıverdi. Bağışlana). Meclis bunu tartışmadı bile. Medya olayı zorlamadı. Konu kapalı kapılar ardında resmen icat edildi. Generaller odaya alınmadı. Dış İşleri Bakanı kandırıldı. Ve şimdi işi berbat ettiğimize göre işin içinden çıkmanın tek yolu doğruları söylemektir…”

Merhaba

Bugün sözde oylama olacak. KESEci MEZEler için karar verecek komisyon. Gerçekten de komisyon mu karar verecek ? Biri çıkıp da “mea culpa/Bu benim hatam” diyebilecek mi ? Ne gezer ! Umut yok. İşin korkunç yanı suratları asık olandan çok gülümsemesi eksik olmayan genç Selahattin’in “Bu sefer dananın kuyruğu koptuğunda kuyruk değil dana bizim elimizde kalacak” sözlerini duyup da kafa yormayan karar vericilerin aymazlığı… Söz güzel. Söz bıçak gibi keskin. Söz beni acıtıyor. Ne var ki karşı tarafın suskunluğu ve kabullenişi akıl alacak gibi değil. Düşünmek bile istemiyorum. LIST‘e bakıp da sıranın Türkiye’ye geldiğini görüyorum. ABİDE’m için korkuyorum. LIST‘in ilk iki ülkesinde “Libya ve Irak” diktatör otorite (Kaddafi ve Saddam) ortadan kaldırıldıktan sonra ülkelerin halini gördükçe korkularım katmerleşiyor. Bu nedenle her şeye rağmen tekmelettin efendinin gitmesini istemiyorum. Alternatiflerinin beceriksizliklerini gördükçe kahroluyorum. Beceriksiz Kemal’in Emine ve Süheyl gibi en kalite iki kişiyi devre dışı bırakırken kendi çaplarındaki rantları paylaşmakta kavga çıkaran Hayri ile Mustafa’ya söz geçirememesini, kesip atmamasını anlamakta zorlanıyorum. Bu görüntüyle bizden nasıl oy bekleyecekler ? Bizi çocuk yerine koyacaklar, her zaman ki gibi. Biz çocuk, halkın çoğunluğu koyun anlatılan hikaye ve sonumuz belli. “Biz 1diye azınlıkta grıplandırdığım “bizim” halimiz ise “el mahkum”. Yine aklıma düşen Kral Arthur’un duası: “Tanrım bana doğruyu bulmak için akıl, seçmek için irade ve sürdürmek için güç ver”. Hemen eklemek gerek ki Allah’ım asıl bizimkilere (ki çaresizlikten dolayı onların yandaşıyım) akıl fikir ver”. Önce “mea culpa” deyip hatalarını kabullensinler ve rahmetli Prof.R.Pausch‘un “Son Ders“te öğrettiği gibi gerçek anlamda “özrün üç aşamasıyla özür dilesinler”. Görmüyorlar mı taş sert ve ateş yakıyor. 

Yazımın girişindeki mavili kısmı “Bütün O Liderler Nereye Gitti ?” isimli kitaptan yaptığım alıntıların bir yerinde gördüm. Yeşili ise bugün kulak ağrısı ile Çeşme’den İzmir’e gelip bir diğer doktor oğlumuz olan Dr.Denizoğlu’na teşekkür amaçlı iletime konu başlığı olarak yazmıştım. Buraya da ekleyiverdim. Kırmızıya gelince Bay Lee Iacocca’nın sözleri olarak aktardım (http://www.iacocca.net/). Bay Iacocca’nın youtube’taki kısa video filminde “Liderlikte 8C” dikkatimi çekti (http://www.youtube.com/watch?v=0JrpewVQMi0)

> Creative > Communicate > Character > Courage > Conviction > Charisma > Competent > Common sense

Hepsini sevdim.  Lee Amca 11 Eylül saldırısını düşünüp de Saddam Senaryosunu nasıl yazdıklarını, herkesi nasıl kandırdıklarını ve tam söylemese de hâlâ gelişmeleri süren “Büyük Ortadoğu Projesi“ni nasıl oluşturduklarını itiraf etme cesareti gösteriyor. Ne değişiyor ? Hiçbir şey. Herşey apaçık oynanıyor. Bizim baş aktörler de aynı oyunun satılmış piyonları ve tümü vatan haini bence. Bu nedenle ABİDE Kuşağım için korkularım daha bir fazla.

Bütün O Liderler Nereye Gitti ?” kitabının 251 nci sayfasını aynen alacağım. Çünkü Bay Lee yedi sene önce bir seçim arefesinde yazdığı kitabının bu sayfasında sanki bugün bizi bana anlatıyor:

“…Belki kızgınsınız. Belki heyecanlısınız. Damarlarınızda kan dolaştıktan ve umarım, beyninize gittikten sonra hiç fark etmez. Bu sefer hepimizin uyanık olması gerekiyor. Bir şey yapmanızı isteyeceğim. Aslında üç şey yapmanızı istiyorum:

* Bir şeyden vazgeçin > *Bir şeyi geri koyun > *Bir lider seçin

Çocuklarınız varsa, evinizde en çok konuşulan sözcük büyük olasılıkla “istiyorum” dur. Çocuklar temelde bencil yaratıklardır. İstedikleri her şeyi elde edemeyeceklerini kavrama olgunluğuna sahip değildirler. İşte bu noktada yetişkinler devreye girer. Evinizde en çok kullanılan diğer sözcük de herhalde “hayır”dır. Demek istediğim, yetişkin olduğunuzda sorumluluğun ne olduğunu anlarsınız. İncil’den en çok sevdiğim alıntı Aziz Paul’un şu sözleridir: “Çocukluğumda çocuk gibi konuştum, çocuk kadar anladım, çocuk gibi düşündüm; ama adam olduğumda çocuksu işleri bir kenara bıraktım“. Seçim kampanyalarının sorunu, adayların içimizdeki yetişkine değil, içimizdeki çocuğa sesleniyor olmasıdır. Noel Baba oynamaya çalışırlar. Ay ve yıldızları vaat ederler…”

Bu sözlere ve ülkemin bugününe bakıyorum. Seçim arefesindeyiz. MEZE’ler korumaya alındı. Oylamadan bir şey çıkmadı. Çıkmayı beklemiyordum. Olacağı buydu. Şimdi Bay Lee’nin kaleminden Aziz Paul’un sözlerine dalıp gidiyorum ve bizim Noel Babacılara ve hatta Bornova çevre yolundan Çeşme’ye giderken Karabağlar Belediyesinin yaptırdığı göle maya çalan Nasrettin Hoca sembolüne bakıyorum. Bizimkiler de bizi çocuk görüyorlar. Buna rağmen yine de oyları yarıyı aşıyor. Karşı taraf da ömür boyu muhalefette kalmaya razı olurken bizi de kahrediyorlar. Kutucu, kasacı, saatli havuzcuların göz göre göre aklanmaya yolunda korunmasına karşın bir kampanya oluşturup sahrada haykırmak yerine sıcak evlerinde oturup ekran başında ahkam kesmelerine kahroluyorum. Bu gidiş iş değil. Bunlarla bu kadar ! 

Bay Lee sözlerine şu itirafı ekliyor “Yüreğimizin derinlerinde hepimiz burada çok yanlış birşeyler olduğunu anlarız. Yine de sabah kalkar, kahvaltı eder, dişlerimizi fırçalar, arabamıza biner ve işimize gideriz. Bu, liderliğin iflasını işaret eder (bence tekmeletinden değil, Kemalgillerden söz ediyor) ve yurtseverliğimize bir hakarettir. Ama belki de yurtseverliğimize hakaret edilmesini “hakediyoruz”dur; çünkü böyle olmasının nedeni biziz...

Tam bunları yazarken Okyanus ötesinden elli yıllık dostum Şükrü (Sam) den bir mesaj düştü posta kutuma. Baktım ekinde Prof.Y.N.Öztürk‘ün bir video linki var (https://www.facebook.com/video.php?v=1064016733624265 ). Mesajında sevgili Şükrü diyor ki “...“Has Bahçe Öyküleri” masal değildir. Hakikattır. Pakistan’ın elitlerinde (!) ve Arap dünyasında da vardır. Bu feci durum İslam dünyasının “derin dünya”sıdır. Biz Anadolu çocukları, yüzyıllardır bu öyküleri kulaktan kulağa duyuyoruz; nadiren şahit oluyoruz fakat kaleme alıp veya kürsüye çıkıp ifşa edemiyoruz. Allah razı olsun ve cesaretine daha güç versin Yaşar Hoca gibi mert insanların. Allah bizler gibi masum, mert ve namuslu insanları İslam dünyasının “Has Bahçeleri”ne imrenerek yetişen sahte elitlerin gazabından korusun…

Ben de Şükrü’ye katılıyorum ve tanık olduklarımızın dayanma gücümüzü kırmadan aydınlık yollarda sabır ve cesaretimizin pekişmesini diliyorum.

Öykücü