Yaşam Büfesinde “Olgular ve Algılar”

“…Nesli tükenmekte olan değerli bir orangutan türünün son bir çiftinin erkeği ölmüştür. Birleşmiş Milletleri bir telaş alır. “Ne yapmalı, nasıl yapmalı da bu türün devamı sağlanmalı ?” sorusuna yanıt bulabilmek için hemen bir komisyon oluştururlar. Konu tartışılır. Kimse bir çözüm bulamaz. Komisyonda bir de Türk vardır. Türk der ki: “Bizim memlekette bir Şeref abi var; tıpkı bu orangutan gibi. Hatta daha fazla kıllı. Ona söylesek bu dişi ile çiftleşse; eline de 100 $ veririz”. Komisyon çaresiz kabul eder. Türkiye’ye gelirler. Şeref abiyi bulurlar. Dertlerini anlatırlar ve son söz olarak da “Bir de 100 $ ” derler. Şeref abi azıcık düşünür ve “Kabul ama 3 şartım var” der. Komisyon “Nedir şartların ?” diye sorar. Şeref abi şartlarını sıralar: “İlk şartım sevişirken öpüşmem. İkincisi bebek erkek olursa babamın adını korum” dedikten sonra biraz duraklar. Komisyon “Peki ya üçüncüsü ?” diye sorunca Şeref abi utana sıkıla “100$ çok; 50 $ veririm” der…”

Merhaba

Bu fıkrayı  SSTC Öğrenme Yolculuklarında “İyi bir satıcı, başarılı bir satıcı, yaratıcı bir satıcı nasıl olmalı ?” sorusuna yanıt ararken anlatırım ve “Şeref abi iyi bir dinleyici olsaydı 50 $ vermek yerine 100$ alacaktı. Kaybı 150 $ oldu” sözleriyle de “iyi dinleyici olma” nın gereği mesajını vurgularım.

Aşağıda anlattığım yaşanmışlıklar minor olgulardır; keyfe kederdirler ve hatta keyif kaçırmaya bile değmezler. Amacım, gelişmek ve değişmek isteyenlere (acemi, genç girişimcilere) yol gösterici kısa öykülerle algılarımı yansıtabilmektir. Hep yinelediğim tanımıyla “algı” gerçeklerin bireysel yorumudur (perception is an individually interpretion of realty). Buna göre dikkate alınmalıdır. Söz konusu olan 30.04-03.05.2105 tarihleri arasındaki Marmaris-Rodos-Marmaris turundaki yaşanmışlıkların “parayla pulla ilgisi olmayan” daha çok tavır ve tutumlarla ilgili olgulardır ki umarım “iyileştirici/düzeltici önlemler” alınmasına katkısı olur. Neden olmasın ki !

Gelelim “Günlerin Götürdüklerine”…

Nisan ayının son günü Rodos turu için Marmaris’e doğru yola çıktık. Hava güzel, yol güzel ve aklımız güzeldi. Akyaka’dan sahile sarktık ve Azmakbaşı’nda Halil’in Yeri‘nde mola verdik. Yirmi yıl önce Nezuş ve Kerem’le gelmiştik. Aynı güzellikteydi. Bizden başka bir masa daha vardı. Hafta içiydi. Mevsim henüz yaza kavuşmamıştı. Çalışanlar müşterilerden fazlaydı. Yine de yüzler gülüyordu. Barbunlar canlıydı; iriydi. Ümit’in kulakları çınlasın. O şimdi Pakistan’da elli dereceye varan sıcakta, şantiyede, baretle terlerken biz yetmişinden sonra keyfimizi sürdürüyorduk. Kuşkusuz bu durumu yaşayabilmek çocuklarımızın verdikleri sevgi, güven ve destekleriyle…Bu keyif sırasında azıcık burulsa da yüreğimiz biraz daha arttı dualarımız. Hep aynı soru takılır oldu aklıma “Hangi oğlum yaşam mücadelesinde daha rahat çalışma ortamında  ?”. PakÜmit mi ? Hayır. MestEray mı ? Hayır. NetKerem mi ? Hayır. Yaşları 49-34 arasındaki üç oğlumun ister çok uluslu bir şirkette ve yurt dışında yönetici, ister akademisyen (profesör) olarak açılımlarda ve isterse risk yönetimi becerileriyle iş adamı olsun, bakıyorum da geceleri gündüzlerine karışıyor ve uykusuz geceler hergün azalacağına artıyor. Dualarımız öncelikle sağlıkları için. Neyse Halil’in Yeri’ndeki alkolsuz ve keyifli akşam üzeri yemeğinin ardından Marmaris’e devam edelim.

Tatil Sepeti’nden ayarladığım Yunus Otel beklentilerime tam uyan şirin bir deniz kenarı konumlu. Önünde yürüme yolu, balkondan serin bir deniz. Akşam yemeğimiz muz ve elma. Böyle başlamak gerek; çünkü Rodos’ta mecburen perhiz bozulacak. Bu sabah yola çıkarken 66,7kg idim; bakalım dönüşte nol’cek ? Yarın sabah limanda MXN temsilcileri ile tura başlayacağız. Önce bir keşif yaptık. Otoparkı olan otel seçmiştim arabamı üç gün bırakabilmek için; ancak Nezuş’un aklına uyup da arabayı limana götürmenin (45TL otopark ücreti alsalar da) en akıllıca iş olduğunu hem giderken ve hem de dönüşte çok iyi anlayacaktım. Teşekkürler Nezuş. Ne de olsa Alaçatı’lı ve fazla balık yemiş olmak beyni daha iyi çalıştırıyor. O kadar fark olacak…

Cep telefonuma mesaj geldi. “Yarın sabah sekizden sonraya kalmayın; sizi temsilcilerimiz karşılayacak; başınız sıkışırsa CA ı arayın”. Bu da güzel bir destek mesajı diye sevindim. Yedibuçukta limana girdik. Ortalık kalabalık. Bir grup sağda gümrük çıkışı önünde sırada, bir kısmı solda ne idüğü belli olmayan bir bina önünde kuyrukta. Bir başka firmanın (YXN) temsilcisi elinde flama ile kendini tanıtır şekilde ortalıkta koşuşturuyor. Hangi kuyruğa girmeli ki ? diye bocaladık. Kalabalık olana girdik. Tercihimiz hatalı çıktı. Boşa beklemişiz. Öbür kuyruğa geçtik. Bu arada MXN temsilcisi kimse görünmüyor ortalıkta. Kapıda veya meydanda karşılayan yok. Zaten yaşımız yetmişi aşmış. Organize olmamız zor oluyor. İlk keyif kaçıklığı ve eşler arası tartışmalar başladı. Telefon notundaki CA ı telefonla aradım. Çaldı ve kapattı. Gereksiz de olsa bir panik içindeyiz. Can sıkıntısı. Gereksiz. Bu aksaklığın giderilmesinin parayla pulla ilgisi yok. Ne rehberimiz Rodos’lu Selçuk abinin elinde ve ne de MXN grubundan CDN üçlüsünün elinde kendilerini, var olduklarını gösterecek, grubu toparlayacak dikkat çekici nesne (şemsiye, flama, rüzgar gülü vb) çoklukla göremedim. Arazi olmayı ya da Göztepe’li Ayşe Teyzeye yakın durmayı yeğlediler. Hoş grubun bundan bir şikayeti olduğu da söylenemez. Demek ki tencere ve kapak durumu. Her heyse bu bir mantalite meselesi. Dakka bir gol bir.

Katamaranda MXN temsilcileri ile tanıştık. Genç ve hoş çocuklar; özellikle DN ikilisi daha bir güleryüzlü. Zarflar dağıtıldı. İçinde ekstra tur biletleri ve oteldeki oda numaramız yazılı. Bu da iyi bir adım. İyi gidiyoruz. İyi olur inşallah. İki farklı tur yolcuları (MXN ve YXN) otele aynı anda gelince doğal olarak bir karmaşa oluştu. Diğer grup sıkıntı yaşamadı. Oda anahtarlarını tur temsilcisi (veya rehber) daha önceden almış ve grubuna dağıttı. Bizde tam bir kaos. Gereksiz bir telaş olsa da ikinci keyif kaçıklığı diğer turla kıyaslamanın kaçınılmaz etkisi. Bunun da parayla pulla ve hatta otelin niteliği ile ilgisi yok. Bu karmaşanın sorumlusu otel değil; kuşkusuz biziz. Ancak bizim MXN temsilcileri de azıcık bir gayretle bu sıkıntının oluşmasını önleyebilirlerdi. Oldu mu 2 !

Vakit ilerledi. Öğle yemeği yemek istiyoruz. Otel şehrin en hücra köşesinde ve bakınca etrafta bir restoran görünmüyor.Bir Allahın kulu yok yardımcı olacak. Sadece Allah için söylemek gerekirse “Ararsanız otelin yakınlarında bulursun” dedi temsilciler. Küçük bir grup oluşturduk. Bir markete sorduk, ardından bir büfeden yineledik ve oldukça güzel bir Yunan restoranında karnımızı doyurduk. Birazcık gayret etselerdi otelin güneydoğusunda köşeyi dönünce elli metre sonra diye kolaylıkla tarif ederler ve artı puan alırlardı. Sanırım onların öyle puan toplamaya falan ayıracak zamanları yok. Sadece biraz gayret. Bloguma ilk başladığım Ocak 2009 da bir yazı yazmıştım. Başlığı “Yaşam Büfesinde Terkeden Müşteri” idi (http://www.copcu.com/2009/01/28/yasam-bufesinde-terkeden-musteri/). Yapılan araştırmalar göstermiş ki müşteri sizi ürün ya da hizmetiniz kötü diye terk etmez, daha çok (%96 diyor Doç.Dr.A.Erciş) ilgisizliğinizden dolayı terk eder. Biraz ilgi lütfen. Bu da üçüncüsü olsun…

Genellikle panaromik şehir turları tur bedeli içinde geçerse de biz baştan bunun ektstra olmasını kabullendik ve satın aldık. Buna bir itirazımız olamaz ve yok. Ancak programda saat ikide başlayack olan turun saat üçe alınması da ilk sapma oluşuyla dikkat çekici. Peki bu konuşulacak sorun mu ? Hayır. Rehberimiz de Türkçe ve Yunanca bildiği için bu rolü üstlenen Selçuk abiye düştü. Bu bedelli bir tur için herhalde Arda Uskan’ı beklemiyorduk. Buna da bir itirazımız yok; çünkü görünen o ki bu beraberlik ağırlıklı bir kültür turu olmayacak. Bunu umut eden dersini çalışacak, araba kiralayıp sakin sakin kendi programına göre dolaşacak. Bu nedenle rehberimizin ismi yazımın girişindeki Şeref abiyi anımsatsa da Selçuk abiye hem itirazımız yok hem de alaylı olarak kendini bu iş için geliştirdiği için (!) gayretlerine ayrıca teşekkür etmek gerek. Kısa bir özet geçersem bu bedelli bir turla gelince ne otelden ne de rehberden şikayetimiz (şahsen benim) yok. Laf aramızda diğer Mustafa beyin kendi çabalarıyla ayarladığı ve 30TL farkla hem şehrin göbeğinde ve hem de herşey dahil konaklamalı seçeneği duyunca içimizden hayıflanmadık desek yalan olur. Bizim genç turcularımızın bu durumun yaratacağı kesin olan mutsuzluğu da baştan önlemeleri gerekirdi. Bu konuyu yazımın kapsamı dışında tutuyorum.

Akşam oldu. Serbest zaman. Vakt-i keraat zamanı geldi (bizim için artık alkolsuz). Yeni dostlarımız var (MAA Ailesi). Nereye gidelim ? Temsilcilerden tavsiye için umut yok. Selçuk abiden de özel bir adres çıkmadı. Eski Şehir’de gündüz turu atarken Felicita’lı Feridun ile tanıştık. Bizi La Barka (La Varka) ya gönderdi. Bu kadar mı doğru bir seçim olabilir ! Teşekkürler Feridun. Hem yemekleri leziz hem de Arnavut Eda‘nın servisi mükemmel. İbrahim Paşa Camii’nin yanıbaşındaki La Barka’ya giderseniz Eda’ya bizden de selam söyleyin ve La Barka Salatası ile Saganaki yemekle yetinseniz bile doyarsınız. Hele antre olarak gelen dört çeşit meze ile lor peynirle fırınlanmış ekmek dilimleri ve tereyağlı küçük pide parçacıkları tam bir ağız tadı. Helal olsun. Hele bir de Eda sizi sevdi mi yemek ardından kahve likörlü uzo eşliğinde Türk Kahvesini ve dondurmalı revaniyi ikram eder. Keyfinize değmeyin gitsin. Bütün bunları tur temsilcilerimiz söyleseydi ne çok puan toplamış olacaklardı. Bunun için biraz gayret ve azıcık da ilgi gerek. Bu jestler duygusal banka hesaplarının artı bakiyelerini artıracak ve çıkması olası pekçok sorunun hoş görülmesini sağlayacaktı. MXN grubu henüz çok yeni ve inşallah gençler bu düzeltici önlemlerle başarılarını kalıcı kılarlar. Herşey onların elinde. Unutmasınlar ki “hiç bir emek boşa gitmez ve emeksiz yemek olmaz“.

Öyle bir taverna düşünün ki (RXM) hayallerinizi süslesin… 

Kaleiçindeki yorulmuştuk (MAA&MNC). Felicita’ya oturduğumuzda akşam üzeri olmuştu. Feriduna, bu akşam tavernaya gideceğimizi söylediğimizde “Nereye ?” diye sordu. Yanıtımızın RXM olduğunu öğrendiği anda, dudaklarını büzdü, suratını ekşitti ve “keşke gitmeseydiniz” demekten kendini alamadı. Gittiğimizde nedenlerini çok açık anladık ve…

Eğer, “Beni öyle bir tavernaya götürün ki dışarda, sokakta kendi başıma keyif çatayım...” diyorsanız söyleyin sizi mutlaka RXM’a götürsünler…

Eğer, “Beni öyle bir tavernaya götürün ki müzikten rahatsız oluyorum; sesi bana gelmesin…” diyorsanız sizi mutlaka RXM’e götürsünler…

Eğer, “Beni öyle bir tavernaya götürün ki pisti olmasın ve kimse beni oynamaya çağırmasın ya da ben içimdeki arzularıma esir olup oynamaya kalkmayayım...” diyorsanız sizi mutlaka RXM’a götürsünler…

Bunca “eğer” bana Rudyard Kipling’in “If “şiirini anımsattı. Bir yerinde “Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile işine yaramaya zorlayabilirsen ve kendinde ‘dayan’ diyen bir iradeden başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen…” sözlerini düşündüm ve yazmaktan vaz geçmeye karar verirken son bir “eğer” daha çıktı…

Ve hatta…

Eğer, “Beni öyle bir tavernaya götürün ki rejim yapmama yardımcı olsun beni yemeğe boğmasın…” diyorsanız sizi mutlaka RXM’a götürsünler. Bu sonuncuyu biraz açayım. Sondan başlayayım. Yemek sonrası programda yazılı olan meyve tabağı geldi. Ama ne tabak ! Dört dilim elma; öyle incelikle kesilmiş ki mübarek elmalar sanki sandviç büfesindeki salam dilimleri gibi. Aynı incelikte dört portakal dilimi. Hepsini toplasan yarım elma, yarım portakal olmaz ve bu tabak 4 kişilik; 4 kişi için (For Four Person …Relly ?>> Bu diyalog gece boyunca defalarca yinelendi benimle garson arasında). Biraz öncesine gidelim. Ara sıcak olarak hamsiden küçük bir balık ikramları var. Tadı güzel. Tabakta 7 balık var (dikkat hamsiden küçük diyorum) ve 4 kişi için. İlk iki kişi ikinci balıkları alınca üçüncü ve dördüncü kişiler tabakta kalan tek balık için nezaket yarışına giriyorlardı. Tıpkı dar kapının önündeki iki kişi gibi: “Lütfen siz önden buyurun” misali. Gülünç. Hele hele antre olarak gelen beş kuş yemi yemi için ve “For Four Person” diye söze başlayan garsona ısrarla “relly ?” diye soruşumuzdaki komik durum daha yolun başında neler olacağını göstermişti. Tüm bunların yanında La Barka’nın antresi hem de iki kişi için ve “kuver” olarak sadece iki Avroluk değeriyle miktarı bu dört kişiliği geçerdi. Tüm bunlar kafaya takılacak dertler mi ? Tabiiki değil ama temsilciler daha önce görseler ve uyarsalar da bu “aldatılmış, enayilik” durumu, duygusu yaşanmasa.

Ha bu arada baştan 5€ farklı “tavuk mu, balık mı ?” muhabbeti de güme gitti. Fişlerin hepsi kara olunca tavuk ve balık ayrımını MXN grubu yönetemedi. Tavuk ödeyip balık yiyenler olsa da bunu ne MXN grubu ne de RXM grubu önemsemedi. Demek ki farkı kaldıracak opsiyonları vardı ki kimse bu konu üzerinde durmadı bile (belki dönüşte birileri birilerine hesap vermiştir; bunu bilemem). . Sözün özü Sakız’da gittiğimizde La Baraka da ticari bir tavernadır; ancak yeri, yerleşimi, şarkıları, pisti (tabak kırmaya kadar) ve grubu kaynaştıran ambiansı ile bir Yunan tavernası havasını hissettirmektedir. Bu arada diğer grubun bir gece önce gittikleri tavernadan memnun kaldıkları da kulaktan kulağa yayıldı. Bu da bir diğer kıyaslama sıkıntısı.

Bu araya bir anı sıkıştırayım ve bir mesaj. Seksenli yıllarda saygın bir markanın biri İstanbul (Tarabya) da diğer ikisi İzmir (Alsancak ve Karşıyaka) de üç restoranı var: Palet. Sahipleri meslektaşlarım (Zir.Müh.): Kahraman / Ali / Rifat / Alev ( KARA Dörtlüsü). Müşteriler cepte keklik. Ortakların herbiri önemli global firmaların Türkiye ayakları. Dernekler, gruplar, kutlamalar işler gıcır. Ta ki ince bir havuç dilimini kızartıp da ara sıcak diye sunulacak düzeyde masrafları azaltmaya gittiklerinde yolun sonuna geldiklerini kısa sürede anladılar. Yazık oldu yılların birikimine. Otuz yıl önce müşteri cepte keklik değildi. Bugün hiç değil.

MXN Grubunun genç acemilerinin gelişme yolundaki engelleri aşmalarında ben de iki tartışmanın içinde yer alarak ekstra sıkıntılar çıkardığım düşüncesi ile kendimi affetmiyorum. Yakıştırmadım. Yapmasam daha iyiydi. Oldu bir kere. Ağızdan çıkan söz, yaydan çıkan ok ve boşa geçen zaman geri gelmiyor. Tavernaya doğru yola çıktık. Bu ekstra tur (35 €) kapsamında bana ters gelen dönüşte otele getirmemeleri. Tavernada müzik bitince taksiye binip geleceksin. Önemli değil; önemli olan “sahipsizlik duygusu” ve bu bana ters. Tek yönlü ulaşım hizmeti bana anlamsız geliyor. Gecenin bir yarısında yalnız bırakılmış grup. Benzerini yaşadığımı anımsamıyorum. Tartışma başlıyor. Temsilci çaresizlik yaşıyor ve tartışma büyüyor: “Taksi ile dönersiniz ve bedelini dönüşte MXN’tan istersiniz“dediğinde daha bir fazla geriliyorum. Amaç para değil ki… Anlamakta zorluk çektiği yer şurası: Parası önemli değil ki (taksi otele 7€ ve 4 kişi biniyoruz; para değil); önemli olan sahipsizlik. Temsilci üzülse de, çare üretmeye çalışsa da bir kere keyif kaçıyor. Değer mi ? Değmez. Çünkü asıl komiklik yukarıda anlattığım gibi RXM de başlıyor.

Haklı ya da haksız; aslolan doğru tavır…söylediklerin ve uslubun…

Limnos’a doğru yola çıkmaya hazırız. Otobüsün sağ ön kolutuğuna bir aile oturmuş. Temsilcimiz (rehber değil) gelip uyarıyor: “Buraya oturulmaz; burası rehberlerin yeri…” benzeri sözler otobüste sessiz bir gerginlik yaratıyor. Aile sakin ve “Bize yer bulun kalkalım” deyince temsilcinin şöyle söylediğini hayal edin “Size yer bulmak benim görevim değil; kalkın siz kendiniz bulun“. Yandı gülüm keten helva… Temsilci haklı. Adettendir ortaya oturulmasa iyi olur. Ancak yine de Allah emri değil. Helal olsun o aileye. Tartışmadan arkaya geçtiler. Genç arkadaşlarım şu temel konuyu öğrenmeliler: “Müşteri ile kesinlikle tartışmayın; tartışmayı kazanabilirsiniz ama müşteriyi kaybederseniz“.

Bir söz düştü aklıma “Akılsızlar dünyanın en zararlı hırsızlarıdır; çünkü onlar zamanımızı ve sağlığımız çalarlar”. İşte bu sözden dolayıdır ki yazımın başlığı önce “Günlerin Götürdükleri” idi; daha sonra değiştirdim. Dün gece Çeşme’de, Alaçatı’da Hıdırellez Gecesi, yerel orkestranın canlı parçaları ve ateşten atlamalar Rodos’un yapay tavernasından bin kez daha keyifliydi. Yaşadıklarımız, sahip olduğumuz güzelliklerin daha bir fazla farkına varmamızı sağlayan, miyop körlüklerinden kurtaran uyarıcı sinyaller olduğu için rutinleşen şükürlerimizi artırdığı için anlamlı ve önemli. Binlerce şükür.

Şimdi şöyle bir bakıyorum da yurt dışına gideceksem Lady Travel’dan şaşmam; özellikle Karadeniz olacaksa rotam Candoğan ve Gençay’dır tercihim ve Academic’le beraberliklerimden hep memnun döndüm. O halde biraz daha gayret genç MXN’lı arkadaşlarım. Yolunuz uzun; işiniz zor; rekabet yakıcı ve müşteri çantada keklik değil. Özellikle parayla ilgisi olmayan doğru tutum, doğru tavır, doğru davranış ve doğru sözleri ve eylemleri kapsayan müşteri ilişkilerinde ustalık yolculuklarınızın hep aydınlık yollarda sağlık ve esenlikle sürmesini diliyorum.

Öykücü