Yaşam Büfesinde “Asal Sayılar”

“…Eğer içinde bulunduğunuz kültürün ve bu kültürün önderlerinin ahlak değerlerindeki tutarsızlık sizi rahatsız ediyorsa, iyilik ve adalet sizi derinden ilgilendiriyorsa, eğitimin daha iyi bir toplum yaratmanın baş koşulu olması gerektiğine inanıyorsanız, o zaman siz şimdiden…Eğer perspektifinizi koruma fikrinin size cazip geldiği oluyorsa, eğer küçük meselelerin içine sıkışıp kaldığınızı fark ediyorsanız…Eğer kendinizi huzursuz, engellenmiş ya da alışkanlığın emniyetli kıyı şeridinden sıkılmış hissettiğiniz oluyorsa…Eğer bireysel gücünüzü artırma arayışı içindeyseniz ya da mesleki ve kişisel ilişkililerinizde erkeksi ve kadınsı güçler arasında denge kurmakta zorluk çekiyorsanız…Eğer kendinize karşı dürüst olmaya çalışıyorsanız, başkalarını daha iyi anlamak istiyorsanız, gündelik hayatın dramı sizi büyülüyorsa ve eğer tüm dünyanın “sahne” olduğunu bilip, rollerinizi hakkıyla oynamak istiyorsanız…Eğer “yaşamınızdan, hürriyetinizden ve mutluluk arayışınızdan “sonuna kadar yararlanmaya çalışıyorsanız…Eğer dalgın dalgın birşeyler karalamaktan ya da gündüz düşleri kurmaktan hoşlanıyorsanız; eğer ev ve iş hayatınıza daha fazla yaratıcılık katmak istiyorsanız…Gelin biz de devrimci dahilerimizin bilgeliğini göklerden indirip onu kendi yaşamlarımıza, bugüne aşılayalım…”

 

Merhaba

Çeşme-Çatının yeni dekorasyonunda ve biri desktop diğer üçü laptop olan çoklu araçlarla aynı anda montaj, yazı ve capture işlemlerini sürdürmenin keyfinde günlerim daha bir hızlı geçer oldu. Bir yanda okyanus ötesinde beni, bizi, ABD de kendine komşu kılmak isteyen sevgili Sam (1968Şükrü) diğer yanda her yazımdan bal üretmeye çalışan sevgili Utku en azından ailemin “Y Kuşağı Erkekleri”nin tırnaklarıyla kazıdıkları “shaping future/geleceği şekillendirme”nin yapı taşlarının zahmetlerinde azıcık da olsa yüreğimin sıkışmalarını duymazdan gelebiliyorum.

Bu arada bir asal sayı (17) ile başım dertte. Bölmem gerek; bir bilgeye gidip danışmam gerek. Acaba kime gitsem diye kitaplığımı karıştırırken…

Prof.M.J.Gelb‘in “Dehanızı Seçin” isimli kitabı dikkatimi çekti. Yazımın girişindeki rengarenk “eğer”leri o kitabın ilk sayfalarındaki ısınma tümcelerinden seçtim. Kitabın adının alt kısmına küçük harflerle “Tarihin en devrimci 10 aklı gibi düşünmenin yolları” açıklamasını da yapmış Bay Gelb. Boyner Yayınlarından 2004 de ikinci baskısını yapmış olan kitabın her tarafını karalamış olduğum gibi 31.01.2009 da D&R daki kitap taramalarımdan bir de not eklemişim. Demişim ki; “Yeni MASlığımın heyecanlarında” yine aynı hocanın “Leonardo da Vinci gibi düşünmek” isimli kitabını ayaklarımın ağrısı artıncaya kadar ayakta okumuşum ve zihnime kazıdığım 7 Latince (bazıları pek Latinceye benzemiyor) sözcüğü kitaplığımdaki bu kitabın başlarındaki boş sayfaya aktarmışım. Blogumda daha önce yazdığım bu sözcükler:

1.Curiosita (merak > araştırma);

2.Dimostriozine (deneyim > test etmek);

3.Sensazione (duyarlılık > rafine etmek);

4.Sfumatu (kucaklamak >dumanla yükselmek);

5.Arte/Sienza (sanat > bütün beyinle düşünmek);

6.Corporalita (zerafet > uyum ve denge);

7.Connessione (bağlantılar > sistemli düşünme)

Her neyse ! Prof.Gelb, elimdeki bu kitap için 10 ünlü seçmiş ve herbirine kitap için bir misyon yükleyerek kendi çerçevesinde açıklamış ve kitabı için kutsal kitaptan alıntı yaparak bir “fayda” oluşturmuş. Diyor ki;

“Öteki dünyada, her birimizden, Tanrı’nın yer yüzüne sunduğu ve bizim tadını çıkarmayı reddettiğimiz tüm iyi şeyler için hesap vermesi istenecek”. Bu büyük karakterlerin bilgeliğini, yukarıda sözü edilen sorguyu mümkün olduğunca kısa tutmak için kullanmanızı dilerim”

Yapabilene ne mutlu !

Kimmiş bu seçilmiş 10 dahi ve hangi kriterlerler seçilmişler ?

Uzun yanıtı olan bir soru ve bir blog yazısını aşar. Bu nedenle sadece kim olduklarını yazmakla yetineyim; ötesini meraklısı arar, bulur ve okur. Ancak bundan önce kitabın yaprakları arasına sıkıştırılmış gazete küpürlerini silkeleyip yere döktüm ve bakın 2005 deki beynimin arayışlarında neleri saklamışım:

* Sabah/10.04.2005: Doğurmak zor işmiş  < Ali Saydam‘ın “Algılama Yönetimi” isimli kitabını yazarken hissettikleri ve düşündükleri. Bir süre kitaplığımda duran bu çok değerli kitabı daha sonra Netdirekt’in yönetim katındaki rafa koydum. Yaşı bana yakın olan sevgili Ali Saydam, İsviçre’de yüksek öğrenim görmüş ve Alman kültürü ile yetişmiş bir yazar. Aynı zamanda Berksay’ın kurucusu (!). Kitabını tanıtırken “...ister Alman eğitimi almış olmanın disiplini deyin, ister akademik kariyer yapmamış olmanın ezikliği; içimde hep birşeyleri eksik bırakmış olmanın kaygısı vardı...” sözlerini çok sevdim ki 2005 yılının benim için bir yanda CINOS‘un son evresinde CDMcilik oynama kritik dönemi (ki dört yıl süreciğini söyleselerdi inanmazdım; hele hele “Mısır-BeE“den sonra) diğer yanda F2 de yeni ufuklara açılmış olmanın “Kelebek Etkisi“ni hissettiğim en mutlu günlerim olarak belleğime kazınan günlerinde.

* Hürriyet / 05.06.2005: İnsansın, aklın ve günlünle algılarsın < Ali Saydam‘ın “Algılama Yönetimi” kitabı raflarda yerini almış. Onbir altın kural bu köşe yazısında özetle verilmiş. Bunlar:

1.Hedef kitlenin değerlerine uymalısın: Veri merkezi yönetiminde “Kesintisiz Kolaylık” gibi;

2.Hedef kitlenin kültürüne özen göstermelisin: Önce kültürü doğru anlamak gerek.

3.Beklentilerin üzerinde yaklaşım sergilemelisin: Telefonda iletişim ve satıştaki Nasrettin Hoca yaklaşımı gibi.

4.Kafaları karıştırmayın: Onsekiz yıl önce Merih hanımdan sunum becerileri eğitimi alırken yapmaktan vazgeçmeye söz verdiğim gibi, süt verimini artırmak için maydenoz yedireceğim ama otlatmaya kalkmayacağım (yapabildim mi acep ?).

5.Sonuca odaklanmalısınız: Kuşkusuz karşınızdaki kişi görsel odaklıysa; ya işitsel ya da kinestetik ise; ya sonuca giden sürece daha çok önem veriyorsa ve hatta bu sonuca bu süreçte kiminle kolkola olduğunu özellikle bilmek ve güvenmek istiyorsa…

6.Ölçmüyorsanız yapmamalısınız: SSTC Öğrenme Yolculuklarının birinci kuralı ki “ölçemezsen geliştiremezsin” diye sloganlaştırdığım. Ancak doğru ölçütleri bulmak gerek yoksa yanlış ölçütlerle yanlış duvarlara daha hızlı tırmanmaktan öte bir faydası olmaz.

7.Gerçeklere dayanmalısınız: Tırnak içinde özellikle yazılmış olan SSTC Öğrenme Yolculuklarının “sunum ve müşteri responslarının ele alınması” bölümlerinde defalarca yinelediğimiz sözler: Söylediğiniz her şey doğru olsun ve her doğru şeyi söylemeyin“. Kuşkusuz dilini tutabilirsen, tartışmadan kaçınabilirsen, çok bilmişlik egonu susturabilirsen…

8.Tekrar etmelisiniz: Algılamayı derinleştirmek için tekrar şart. Unutmayın ki kırk kere söylerseniz döner siz de inanırsınız.

9.Farklılaşmaları yönetebilmelisiniz: Özellikle inovasyon becerilerinizi geliştirirken büyüyüp gelişirken; değişip dönüşürken “adamına göre muamele”nin aslında CRM olduğunu unutmamalısınız.

10.Görselliği doğru yönetmelisiniz: Hayret bişe ! Pekçok konu SSTC nin temel öğretilerine koşut. Örneğin “etkili görsel kullanımı” gibi.

11.Düşüncelerden çok duygulara hitap etmelisiniz: Kokuyu ve dokuyu doğru okuyup buna göre iletişimi yöentmek gerek.

Algılama Yönetimi” ile uzaktan da olsa ilgisi kurulabilir diye olsa gerek ki 2005 in “Mükemmeli Arayış Sempozyumu (MAS5)” nun ana fikri olan “Kelebek Etkisi“nin yaşanmışlıklarla pekiştirilmesinde tanıma şansını yakaladığım “Mikrokredi ve Muhammet Yunus” mucizesini anlatan Meral Tamer’in “Yoksul kadın, yoksulluğu nasıl tarif ediyor ?” başlıklı 25.06.2005 tarihli köşe yazısı da aynı kitabın sayfaları arasında tarafımdan korumaya alınmış. Bir paragrafın başlığı “Yoksulluk utançtır !” yazsa da asıl utanması gerekenler kutucular, kasacılar, havuzcular, kucakcılar ve saatçilerle bunların ağababası olan uzun adamdır. Ancak öylesine utanmazlık içindeler ki Ekmelettin beyin karşısına hem de Soma faciasında tekmelettin beyi sahaya sürmekten bile utanmadılar. Ne diyeyim, Allah ıslah etsin; Allah bildiği gibi yapsın.

Aynı tarihte “Oyunun Kuralı” köşesinde “İktisadın Termodinamik Sınırları” başlıklı yazısında “Evren 4 kümeden kuruludur” diye söze başlayan sevgili Ege Cansen yazısını”zenginle arkadaşlık eden fakirin durumu düzelir” sözleriyle “sıfırıncı kanun“a dayanmaktadır. Aradan tam 10 yıl geçti zengin daha zengin oldu ve nereye koyacağını bilemediği otuz milyon avroyu sıfırlamayadığı söylendi durdu. Anadan doğma ya da sonradan görme utanmaz zenginin parası sadece fukaranın çenesini yordu. Bakalım 7 Hazirandan sonra “Katya’nın Hazinesi”ni kim yağmalamaya çalışacak.

Umuyorum ki aydınlık yollarda yiv set kalmayıncaya kadar debeleneceğiz. Ya sonrası !

Prof.Gelb’in seçtiği 10 evrensel adamın isimleri diğer abur cubur arasında kaynayıp gitti. İnşallah bir başka sefere. Ben şimdi yaşlı adamın kervanındaki 17 devenin üç oğul arasında paylaşılır kılmak için asal sayıları bölünür kılabilecek bir bilge aramaya çıkayım ve bulursam bu yazıma kısa bir film olarak ekleyeyim. Çeşme-Çatıdan hoşçakalın.

Öykücü