“…Bir insana bir şey yaptırmanın tek yolu vardır: O da o insanın bunu yapmayı istemesini sağlamaktır. Elbette, bir insana silah doğrultarak size saatini vermeyi istemesini sağlayabilirsiniz. Kovmakla tehdit ederek bir çalışanınızın sizinle işbirliği yapmayı istemesini sağlayabilirsiniz. Çocuğunuzu azarlayarak ona istediğinizi yaptırtabilirsiniz. Ancak bu ilkel yöntemler, istenmedik bir biçimde geri tepebilir. Bir insana yaptırmak istediğiniz şeyi yaptırmanın tek akılcı yolu ona istediğini vermektir…”
Merhaba
Biraz önce yazdığım yazıdaki usta ile olan iletişim sıkıntısının etkisiyle olsa gerek ki yine benzer bir çerçevenin içinden çıkamadım. Hafta sonuna kadar da çıkamam demektir. Görüşebilirsem eğer…Hadi hayırlısı.
Yukarıdaki sözlerine “istemesini sağlamak“la başlayan rahmetli Dale Amca mesajını “istediğini vermek“le bitirmektedir. “İstediğini verebiliyorsan” daha fazla uğraşmaya ne gerek var ki? “Ver kurtul” siyasette ve sekste geçerli olan ilk kuraldır. Tüm çabalar aksini söylese de vermeden alma amaçlı gayretler hemen her yerde hâla varlığını sürdürmektedir. Bu da “Ben sizin babanızım; ben ne dersem o olur” mantığıdır ki bu nedenle şirketlerde ne zaman “Biz bir aileyiz” sözü söylensense ürpermekten kendimi alamam…
Bugün yüzümüzü doğumuza çevirdiğimizde geçen yıl “vereceğiz” sözü ile zaman kazanan ve bu sessizlik sürecinde yapılan yığınakları göz ardı eden ve hatta kolluk güçlerine “yuvalarınızdan çıkmayın ha !” demekten de geri kalmayan güç sahipleri sonradan yarının altına düştüklerini görünce hakemden maçı iptal etmesini istediler. İstedikleri oldu. Üç ay içinde taktik değiştirdiler. Bu da işe yaradı. Yeniden tek başlarına otorite oldular. Biraz daha akıllandılar (mı acep !). Şimdi vermeden almanın yolunu zorlarken taş taş üstünde kalmıyor; yürekler yanıyor; canlar yitiyor, ocaklara ateş düşüyor ve “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete“…İyi olur inşallah.
“İşinize rekabetçi bir spor takımının özelliklerini, ruhunu kazandırın” diyen Intel’in otoritesi bugüne dek hızla büyüyüp gelişen şirketinden binlerce milyoner ortaya çıkarmıştır. Bunu da iş yerinde oyunun kurallarını belirledikten sonra çalışanların kendilerini ölçmesi için olanaklar sağlamakla yapmıştır. Böyle bir ortamda önce kendine liderlikle yola çıkan üretici konumlu çalışan çok geçmeden yönetici adayı olduğunu göstermiştir. Yönetici, lider, lider yönetici ve kolaylaştırıcı koç olma yolunda ilerlerken “sırada öne geçme” becerisini etkinleştiren yıldız oyuncumuz dört temel ölçütle sürekli olarak kendini sorgulamaktadır.Hep bildiğiniz aynı soru üçlüsüyle bunu yapmaktadır.
Yola çıkış sorusunun anahtar sözcüğü “RAW“dır. Bu sözcüğe “Cevher” anlamını yakıştırıyorum; yapıştırıyorum ve hazır olan, yetkin olan yıldız oyuncumuzun “istekli olma (W)” düzeyinin ölçütünü kendisine bırakıyorum. Yolun başında kendisine baksın bakalım,
1.Yönü belirlemede (Nereden nereye gidiyor ?);
2.Sonuçlarla yönetmede (Pareto Yasası çalışıyor mu ?);
3.Üst sınırı oluşturmada (Gücünün sınırlarını biliyor mu ? Martı Jonathan’ı tanıyor mu ?) ve asıl önemlisi,
4.Potansiyelini açığa çıkarmada (Rahatlık zonundan çıkmaya ne kadar hevesli ?) kendini nasıl görüyor ?
Bu sorularla “RAW” dan “RAF” a geçtiğinde isteğinin inanca döndüğünü görecektir. Bu noktada zorlamalar ortadan kalkmış olacaktır. Sadece kendine hesap verir olacaktır. Aralarda nefeslenirlen alışkanlık halinde her zaman GODID Üçlüsünü etkinleştirecek ve,
1.Neyi iyi yapıyorum (GOod) ? > Daha çok yapayım (MAS’ın More‘u) > Kapasite kullanımı;
2.Neyi yaparken zorlanıyorum (DIfficult) ? > Yeni yollar bulayım ve daha etkin olayım
3.Neyi farklı yapabilirim (Different) ? > Daha etkili olayım > (MAS’ın Smarter’ı) > Kapabilite kullanımı
Bu sorular, bu kendini sorgulamalar onu çok geçmeden RAF dan RAP‘a yükseltecektir. “RA”lar ortak olduğuna göre son anahtar sözcüğe odaklandığımızda,
1.İstemek (W);
2.İnanmak (F) ve
3.Tutkulu olmak sırada öne geçmenin ardışık aşamalarıdır.
İşte Mısır’da 2004 yılında bu kavramlarla Pazarlama Müdürlüğünü “Cesur Adamlar” filmiyle vurgulayarak devrediyordum. “Bee & Me” ana mesajıyla baş rollerdeki bir ilacın sahipsizlikten dolayı üç önemli tehdit altında eriyip gidişinin öyküsü vardı filmin sahnelerinde. Umutlar da solup gitmişti. Rakip ataktaydı. Yerel sahra gücünün morali dibe vurmuştu. Seferberlik ilan etmiştim. Devşirme güçlerle ve kırmızı tulumlarla sahradaydık. BHG ile ortak yaptığımız filmin sonunda “YapımcıTosun; Yönetmen Kerim” yazıyordu. O yıllarda pek moda olan hela kapısı yazılarında Tosun ve Kerimin pek popüler olan maceralarından esinlenmiştim. Böylece cesur adamlar, sorunun üzerine gitmişler, çatışma yönetimi becerilerini ve HSE Üçlüsünü sahrada etkinleştirerek ve kadastro işleriyle de sorun çözme becerilerini geliştirerek on tonun altına düşen ilacı o yıl otuz tona yaklaştırıp pik yapmışlardı. Ne günlerdi ama ! Tıpkı 1994 krizinden yararlanıp “tavuk sersemken ...” misali özgür eylemlerimiz gibiydi…
Baktım ki “Tosun ve Kerim; Ver kurtul ve Tavuğun sersemliği” öne çıkmaya başlıyor; bu gidiş pek hayra alamet değil. Burada keseyim ve dilek ve temennilerle kısa keseyim. Bu kararla yazıma ne eklesem diye düşünürken yanımda mevcut olanlardan Hosting Festivali karelerini buldum. Kerem’in sözlerini buraya alıyorum. Sözler bir yerinde derdimi deşti ve inşallah Yunt Dağında enerji üreten kanatlarımız en yakın zamanda gelirlerimize de katkı yapacaktır. Heyecanla bekliyoruz.
Umutlarımızı artıran günlerin açık ve aydınlığıyla sağlık ve esenlik dileklerimi sunuyorum.
Öykücü