Yaşam Büfesinde “Alaturka”

“…Biz Türkler Osmanlı devrinde alaturka saat kullanırdık. Alaturka saatte 12:00 akşam ezanı vaktidir ve güneşin batış vakti her gün değiştiği için her gün alaturka saatin ayarlanması gerekirdi. Şimdi kullandığımız alafranga saatte 12:00 ise güneşin tepede olduğu öğle vaktini gösterir…”

PLN-D&D Kurbağa Fredy 2 ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi Piramidi

Merhaba

Yazımın girişindeki konu Prof.Aziz Sancar’ın Nobel Ödülünü kazanmasını konu alan kitabından alıntı bir konudur. Neden bugün, yeni yılın üçüncü günündeki ikinci yazıma konu girişi olmuştur ?

Büyük olasılıkla her işimizin alaturka olmaya devam etmesidir. Sürüye hükmeden çobanlarımızın usulü hâla alaturkadır. Sorun çözme, sorumluluk alma ve hesap verme(me) işlerimiz hep alaturkadır. İyidir; kötüdür değil konu. Konu değişen koşullar altında alafranga sorun yaratanların usulüne uymayan çözüm gayretlerinin işe yaramamasıdır. Konu sadece ve tek sözcükle bağnazlıkta ısrarcı olmaktır; kaybolan anahtarı kaybolduğu yerde değil ışığın altında arama aymazlığıdır; kolaycılığıdır. Neden böyleyiz ?

John Foster Frazer isimli bir İngiliz, 1906 yılında “Balkanlarda Görüntüler” isimli bir kitap yayımlar ve bu kitapta bizim Alaturka saatimizle şöyle alay eder (http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/4199/sayfa/2015/10/23/8.xhtml):

“…Aman Türk saati vakti (!). Gün güneş doğuşuyla başlar ve bu saat 12:00 demektir. Fakat güneş doğuşu her gün aynı zamanda olmaz. Böylece Türk -ki tembeliği dolayısıyla istediği kadar öldürecek zamanı var-daimi ucuz Avusturya saatini kurcalayıp ayarını yapıp doğru zamanı takip etmeye çalışıyor. Hiçbir Türk kesin zamanın ne olduğundan emin değil… Türkün bu yöntemle memnun olması Türklerin medeniyetin vazgeçilmez bir gereğinden nasıl yoksun olduklarını gösterir…” Bugün Reina saldırısından sonra hem Rusya’nın hem de ABD nin istihbarat/sorun çözme konusunda doğrudan yardım önermeleri hâla bu kanının sürdüğünü anlatıyor bana v e kanıma dokunuyor. Bize yazık değil mi ?

Her ne kadar Aziz bey, üç önemli çalışma konusundan biri olan “Biyolojik Saat” bölümünü desteklemek için alaturka saatini savunurken “Bu Avrupalıların bize yönelik cahilliklerinin ve ondan doğan bağnazlıklarının açık bir örneğidir” dese de ben bugünün global köyünde, böylesine içiçe girmiş ilişkilerin dokuduğu iletişim ağında “Alaturka”nın her “Usulü”nün nasıl savunulabildiğini anlamakta zorluk çekiyorum. En somut örneği de “Alaturka Tuvalet” ki kimileri çömelme biçiminin en sağlıklı def-i hacet (bu söyleyiş şekli bile beni yazarken rahatsız ediyor) şekli olduğunu söylese de ikisini gözümde canlandırdığımda bugün ruhumun sıkıldığını hissediyorum. Bence tüm bunlar bir “Oyun Teorisi”nin bağımsız gibi görünen parçaları ki resmin bütününde hepsi içiçe. Bakalım kim daha cesur, kim korkak tavuk ve kim bisikletiyle uçurumun kenarına en yakın yerde durabilecek… Ne alâka ?

Yukarıdaki praragrafın son tümcesinin amacı elimdeki kitabı değiştirme isteğimden dolayı bir bağlantı kurabilmektir. Tim Hindle’nin (https://bordeure.files.wordpress.com/2008/11/the-economist-guide-to-management-ideas-and-gurus.pdf) kitabını yeniden elime almazdan önce dün akşam üzeri İrem’i okul çıkışında beklerken incelediğim bir özel okulun tanıtım broşüründen etkilenişimimi anımsadım. Bir sayfasında “21.Yüzyıl Eğitimi Bireylere Hangi Becerileri Kazandırmalı ?” sorusunun yanıtı olarak verilen bir diyagramdaki “STEM+A” ve “KÖM” kısaltmalarını anlamaya çalıştım. Devam eden sayfalarda açılımlarını gördüğümde beğendim. Burada “STEM” karmasının beni Sultana başlangıcında Ledru Beyin başlangıç analizindeki “Sorunlar Kümesi“nin ele alışındaki “Profesyonel Teşhis Becerisi“ne götürdü anılarımın yolculuğunda (yıl 1994) ki hâla çatıdaki çeyizlerimin arasında özen le saklarım ona ait yaklaşımı yansıttığım renkli asetat serisini. Bu kadarla kalmadı anılarımın izleri ve 2007 yılına atlayıp da “Cin olmadan Şeytan çarpmaya kalkan” yeni, yabancı yöneticinin beyaz tahtaya çizdiği ağacın gövdesine yapıştırdığı yaftayı gözümün önüne getirdi. Henüz ülkeme yeni ayak basmışsın; içeçek sektöründen ilaca transfer olmuşsun, sana demediler mi “gittiğin ülkenin kültürel değerlerine, kırılma noktalarına dikkat et” ? Sanki dememişler gibi beyaz tahtaya çizdiği ikinci görselde rakip kale önündeki futbolcular vardı ve topa yaptığı iki farklı vuruşla “Syn” ile “Sin” farkını anlatmaya çalışmıştı. Bizi “günahkar” kılma(ma)ya çalışıyordu sözde. Bu da bir oyun teorisi miydi ?

Önce “STEM+A” ve “KÖM” terimlerini (!) kısaca açıklayayım. “Science (Bilim), Technology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik)” sözcüklerinin karması olan “STEM” e bir de Sanat ve Tasarım (Art) ı da ekleyen bu okul “STEM Merkezleri “oluşturup hepsinin tek mekanda toplamış ve böylece “Projeli Öğrenme Sürecini” oluşturup etkinleştirmiş. “KÖM” de ise “Kişiye Özel Model” ile genç beyinlerin öğrenme süreçlerini belirleyip buna göre kişiye özgün model üzerinde durmuş. Bu modelleri de “Görsel, İşitsel ve Kinestetik” öğrenme ağırlıklarına göre yapılandırmış. Bugünün gençlerine seçilmiş okullarda böylesine eğitim verilirken Alaturka saati savunarak ve Reina örneğinde olduğu gibi açık tehditlerin alındığı bir mekana tek bir garip polis memuru ile göstermelik koruma sağlayarak kötü adamları önlemek hangi akla hizmettir ?

Anlamakta zorluk çekiyorum. Anlıyamıyorum. Mekan sahibinin sözleri de bana hafif geliyor. Ülkem her yerinde böylesi tehdit altındayken azıcık yabancı film izleseler öğrenmek için küçücük adımlarla nasıl büyük başarılar (sonuçlar) alacaklarını görürler. Pekçok patronun cebindeki tabanca sadece kendilerini korumak için ve müşterilerin can güvenliği tıpkı Şevket Altuğ’un yirmi yıl önceki reklam filmindeki gibi “ben yapmadım o yaptı” sorumsuzluğunun bir benzeri. Alaturka yolları kullanmayan kötü adamlar yaptıkları filmlerde arabaya biner binmez hemen emniyet kemerini takarken bizimkilerin en gelişmişi bile buna özen göstermiyor; bunu önemsemiyor. Bunu yaptırmak ekstra tek kuruş masraf gerektirmiyor ki… Ben RTÜK yerine olsam başta diziler olmak üzere filmde emniyet kemeri takılmamış olan görüntülere mutlaka ceza yazardım. Eğitim ve öğretim günlük rutinlerimizde alışkanlık haline gelmedikçe herkes hız sınırını aşmaktan değil, radara yakalanmaktan olan korkusunu sürdürecek ve yakalanmamaya çalışacaktır. Dr.Maslow ne demiş ?

“Yaşamda her gün eğitim, herkes öğretmen ve her birimiz sürekli öğrencisiyiz“. O halde filmlerimizdeki her kare en basitinden emniyet kemerini takmayı, taktırmayı gözümüzün içine baka baka zorlamadıkça, daha doğrusu bunu zorlama durumundan çıkarıp da doğal bir refleks haline gelmesine destek olmadıkça yeni yılda trafik cezalarına %3,7 zam geldi demekle kimse kimseyi korkutamaz; caydıramaz. Bunu anlmamakta direnmek nedendir ?

Çoban kendi havasında. Sürü dağılmış. Kurt pustan memnun. Uzaktan bir ses geliyor. Değimenin taşı dönüyor. Öğütüyor. Değirmenci dalgın. Değirmenci yorgun. Değirmende döner de taşım, sevda değil bu bir hışım… Günler günleri kovalıyor. Umuda sıkılan kurşunlar ata ata bitmiyor. Dalgalar duvarları yalıyor. Gönül aldırmadan edemiyor. Ruhumdaki sesler beni oyalayamıyor. Yarın yeniden Tacikistan seferi başlıyor. Küllenmiş korkularım depreşiyor. Şöyle bir silkiniyorum ve dualarımı artırarak yineliyorum. Şükür ve şükranlarımla yolunuzun hep açık ve aydınlık olmasını dilerken C13XYZ grubundaki iletişimin rahatlatıcı etkisinin hazzını doya doya içime çekiyorum…

Öykücü